TÜRKİYE’NİN DÜŞMEYEN SON KALESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜRKİYE’NİN DÜŞMEYEN SON KALESİ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2018 Çarşamba

TÜRKİYE’NİN DÜŞMEYEN SON KALESİ: YARGI

TÜRKİYE’NİN DÜŞMEYEN SON KALESİ: YARGI 


“EŞKIYA” NIN İKTİDARI


09 Kasım 2007 Cuma


   “Babalar gibi Satarım” dediler ve ardından eklediler “ Ne Banka Bırakacağız ne Fabrika ne de işletme; Liman da bırakmayacağız, hepsini satacağız.

  ” Bunlar söylenenlerdi peki ya söylenmeyenler?

   Kendileri de satılıktı, hem de haraç mezat; hatta, üç kuruşa… Herkesi ve her kurumu kendileri gibi sandılar. Kendilerini iktidara getiren güçlere, her şey kendileriymiş gibi söz verdiler; “ Hepsini satarız, hepsini satın alırız ” diye…
ABD denen “küresel eşkıya”nın “küresel soytarısı” BUSH’t oğlu BUSH’t ile görüşmeden bir gece önce Dick CHENEY’nin masasında “meze” oldular. 
Meze olabilmek şerefine (!) erebilmek için de ADL B’nai Brith’a “örtülü ödenek”ten 250.000.-USD ödediler, “küresel şeytan”, “yeryüzünden kazınası” İsrail’in uçkuruna çaput bağladılar.

O gece “Meze” oldukları yemekte, hemen yanı başımızda, bize “Sınır ötesi harekat hakkınıza saygı duyuyor ve bu hakkınızı kullanmanızı destekliyoruz” diyen Başkan Beşşar ESAD’ın ülkesi Suriye Arap Cumhuriyeti’ni ve Suriye halkını; ardından da İran İslam Cumhuriyeti’ni ve İran halkını sattılar. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin menfaati için mi; HAYIR !, üç gün daha başta kalıp “Hükümdarlık”larını sürdürmek için…
Türk’üm demekten utanan, Hazreti Peygamber Muhammed Mustafa Efendimiz’in adını ağızlarına almaktan çekinen bu “eşkıya” taifesini bundan başka ne yakışır ki?
Efendiler unutmuşlardı; Milli Menfaatlerimiz, Milli Hedeflerimiz onların olmayan “onuru” değildi ki satılabilsin…
Milli Menfaatlerimiz, Milli Hedeflerimiz onlar gibi “türedi” değildi ki pazarlansın…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk Milleti’nin ve Türk Vatanı’nın varlığı ve bekası “namusları” değildi ki peşkeş çekilsin, kiralansın…
İbn-i Haldun’un dediği gibi:
“Soylular için her zafer yeni sorumlulukların başlangıcı, Sonradan görmeler için ise sonun başlangıcıdır."

Zafer elde ettiler ya;

· Bilgisayar Sistemi’ne Hariçten müdahale ile yüzde 5,2;
· Seçim Kurullarında Yapılan hileler ile yüzde 3,4;
· Birleşmek isteyenlerin seçime “ Birleşerek ” girmesini engelleyerek yüzde 12,8 ve toplam yüzde 21,4 “Sahtekarlıkla”…

İşte o neticelerin alındığı gün onların sonunun başlangıç günüydü…     

ADAMINI BUL, ADAMIN YOKSA MADAMINI BUL… 

Seçim öncesi sahte ve ahlaksız, uyduruk, komik gerekçeler ile “tutuklama” süreci başlatıldı, insanlara atılmayan iftira, sürülmeyen leke kalmadı.
Peşinde olduklarını iddia ettikleri ama aslında kol kola girdikleri şerefsiz “derin devlet” yapılanması ile iftira yağmuru başlattılar.
Sam Amca’nın “müşvik” kucağında huzur bulan “Ağlayan Şeytan”ın medyası ve güçleri ile kol kola verdiler; devlet içine çöreklenen “Salya Sümük Efendi” zürriyetine talimat vererek, içlerine kendilerinin soktuğu adamlar sayesinde “VATAN”, “VATANSEVER” kutsal kelimeleri ile anılan herkese, her kuruluşa karşı sürek avı başlattılar. Bu avı öylesine planladılar ki suçsuz insanları içeride tutmak için “Adli Tatil” arifesini seçtiler. İnsanlar hakkında “tutuklama” kararlarını verdirmek için “seçilmiş nöbetçiler”i kolladırlar. Kısaca, kirli amaçlarını gerçekleştirmek için ya “adamını” buldurlar, adamını bulamazlarsa “madamını” buldular. Dosyalardan evraklar eksilttiler, dosyalardaki evrakları değiştirdiler ama Türkiye’nin zapt edilemeyen tek kalesi YARGI’yı aldatamadılar, atlatamadılar, kandıramadılar, satın alamadılar… “Keser döndü, sap döndü ve sonunda artık hesap döndü”…
Bu kaçıncı yenilginiz? Bu kaçıncı “ Suçüstü” edilişiniz? Bu kaçıncı “ Kumpasınız”?...
Değil insan, yaratık olsa utancından yerin dibine girerdi ama bunlar sanki “fırın kapağı”…
“Babalar gibi satarız”… Evet, haklısınız siz ya size emanet edilenleri ya da beş para etmez kişiliklerinizi satarsınız, başka bir şeyi değil… 

VEBALI GİBİ KAÇAN “DOSTLAR” (!) 

Ben kimsenin avukatı değilim, kimsenin de benim avukatlığıma ihtiyacı yok saygıdeğer dostlar. Çünkü, onların “avukatlık” bir durumları da yok… Onları sadece “hukuki” durumları var; “yasalar” ve yasaları hiçe sayan madrabazların, onursuzların marifetleri ile çelmelenen o insanların YARGI’ya ihtiyaçları var. YARGI da gereğini yapmaya başladı. Bugün, yani 09 KASIM 2007 tarihi bir gün, not düşün bir kenara ve bu günü unutmayın…
Ben, “doğruların” peşindeyim. Ben, “Adalet üzre gönderildim” diyen iki cihan serveri Hazreti Muhammed Mustafa Efendimizin sünnetinin peşindeyim. Ben, Papa II. Jean Paul tarafından “gizli kardinal” ilan edilerek İslam Alemi içine salınan o malum madrabazın ve şahsi menfaatlerimin peşinde değilim. Ben “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyenlerden de değilim.
Şimdi sizlere soruyorum ve sizlerden cevap bekliyorum dostlar, ya da dost gibi görünen zavallılar!
Benden ve benim gibilerden “vebalı” gibi kaçtınız da ne oldu?
Ben ve benim gibilerin “rızkı” ile oynadınız da ne oldu?
Ben ve benim gibilerle ilişkilerinizi dondurdunuz da ne oldu?
Haydi cevap verin, şimdi bırakın bizim yüzlerimize bakmayı, aynadaki akislerinize nasıl bakacaksınız? Kendi içinizdeki kendinizle nasıl barışacaksınız? Yüce Yaradan’a nasıl yalvarıp da “af dileyeceksiniz”?
Unuttuğunuz bir gerçeği sizlere aktarmak isterim dost bildiklerim; “Makamı da serveti de rızkı da veren Allah’tır”… Tavsiyem, siz de bu düstur üzerine hareket edin.  

DAHA ÇOK ŞEY ÖĞRENECEKSİNİZ... AMA İSTERSENİZ...

Yukarıda yazdım, daha da yazacağım. Sizlerden saklanan ama bizlere ulaştırılan gerçekleri öğreneceksiniz? Hem de tüm doğruluğu ve saflığı ile… Yazanlar da var, ama onların arkasında “İstanbul Dukalığı’nın Medya Gücü” yok; bu nedenle onlar sizlere değil, sizler onlara ulaşacaksınız… Eğer derdiniz “doğrularsa” ve elinizde “internet” gibi bir imkan varsa bu gerçeklere ardınızı dönemezsiniz…
Üzerine “sansür” ile şal örtülmeye çalışılan Dağlıca Baskını’ndan bahsedelim isterseniz… Ya da “Yüce Heyet”(!) tarafından nasıl (11-0) gibi bir farkla beraat (!) alınacağından… Ya da nasıl başkan seçilebildiklerinden… Hatta belki de son bir hafta içinde ABD basınında Oval Ofis’teki yeni MONİCA diye bahsedilenin kim olduğundan… Ya da yere göğe sığdırılmayan Çankaya’nın eski ve yeni sakinlerinden, aralarında fark olup olmadığından…
Bunlar işimize yaramaz diyorsanız, işinize yarayacak şeyleri sorun, onlarla ilgili cevaplar verelim. Eğer derdiniz “gerçekler”e ulaşmaksa…
“Hayır, derdim zıkkımlanmak, insan müsveddesi gibi yaşamak” diyen varsa onlara tavsiyemiz bizim çevremizde değil; her şeyi kendileri gibi zannederek “babalar gibi satarım” diyenlerin irtibat bürolarına gitmeleridir.
Ama tavsiyem, onlardan bugün bir paket makarnaya oyları satın alanların yarın bir kilo kıyma karşılığında onlardan ne talep edeceklerini düşünmeleridir.
Biz ve bizler gibi düşünenler diyoruz ki devlet eğer devletse o devlet senin güvenliğini, geçimini, sağlığını, adaletini, eğitimini sağlamakla yükümlüdür.
Devlet eğer devletse, insanları bir lokma ekmeğe muhtaç edip ardından da hakkını ona “bahşederek” “şantaj” yapmaz…
Tabii ki, burada devletten kastımız o yüce değer değil, o yüce değerin yani “devlet”in direksiyonunda bulunanlardır.
Bugün sıradan bir gün değil, bu günü sıra dışı haline getiren bu çorbada tuzu bulunan herkese selam olsun, Allah sizleri de hiç utandırmasın yürekli insanlar.
Bu günü sıra dışı bir gün haline getiren, zapt edilemeyen, satın alınamayan, korkutulamayan TÜRK YARGISI’na da binlerce teşekkürler…


http://cemyaren.blogspot.com/2007/11/trkiyenin-dmeyen-son-kalesi-yargi.html

***