Suay Karaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Suay Karaman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Mart 2021 Perşembe

ÖZÜR

ÖZÜR



Azim ve Karar, 
1 Mart 2021.
Suay Karaman


Yaklaşık bir yıldır koronavirüs ile birlikte yaşıyoruz. Salgına karşı yeterli önlemler alınamadığı gibi, insanlarımızın da duyarsızlığı sonucunda hasta sayısının her geçen gün arttığı görülmektedir. Ancak buna karşın resmi verilere göre ölüm sayıları da azalmaktadır.
Yurttaşlara her fırsatta ‘temizlik, maske, mesafe’ diyenlerin, kalabalıklardan uzak durun diyenlerin, kendileri bu kurala uymayınca eleştiriler başladı. 21 Şubat Pazar günü Fatih Camisinde katıldıkları İslam âlimi adı verilen birinin cenaze töreninde, mesafeye dikkat edilmeksizin bir araya gelen yoğun kalabalık, salgınla ilgili kuşkuları öne çıkardı.
Salgın bitmiş gibi Fatih Camisinde Sağlık Bakanı ile AKP genel başkanı başta olmak üzere devlet yöneticileri ve siyasilerin bir arada olduğu fotoğraflar, salgında yaşamını yitirenlerin yakınlarının isyan etmesine yol açtı.
Vatandaşlarda büyük öfke uyandıran bu görüntüler üzerine Sağlık Bakanı şu açıklamayı yaptı: “Ben cenazede o tarz mesafenin ortadan kalkabileceği bir görüntünün olabileceğini öngörmedim. Öngörmem gerekiyor muydu? Evet, gerekiyordu. Bu benim kusurum. Vatandaşımızdan bu anlamda özür diliyorum.”
Özür dilemek uygar bir davranıştır ama böyle basit bir olayda bile öngörüsü olamayanların özür dilemesi yetmez, o koltuklardan hemen ayrılmaları gerekir. Demokratik kitle örgütlerinin, apartman yönetimlerinin bile genel kurulları salgın nedeniyle yapılamazken, AKP’nin il kongrelerini yapmak nasıl bir mantık ürünüdür? Sağlık Bakanı ve bilim kurulunun bu konuda görüşleri yok mudur, söyleyecek sözleri yok mudur?
AKP’nin il kongrelerini yaptığı özellikle Karadeniz bölgesindeki illerde salgın hızla artmaktadır. İl kongrelerinin “lebaleb” görüntülerine bakınca, sanki salgın bitmiş gibi bir hava yaratılmaktadır. 65 yaş üstü ve 20 yaş altı yurttaşlar günün 3 saatini dışarıda, 21 saatini evde geçiriyor. Gece saat 21’den sonra ve hafta sonu sokağa çıkma yasakları devam ediyor. Anlamsız bir şekilde hafta sonu içki satışı da yasaktır. Restoranlar, kafeler, pastaneler olmak üzere toplu görüşmelere açık alanlar kapalıdır. Tüm okullar kapalıdır ve çevrimiçi eğitim yapılmaktadır. Her türlü toplantı ve basın açıklaması yapılması yasaktır. Aileler cenazelerine bile katılamamaktadır.         
Bunlardan başka sokakta açık havada yürüyen iki kişiye fiziksel mesafe hesabı sorulabiliyor, telefon ile konuşurken maskeni aşağı indirirsen ceza yazılabiliyor. Toplum eve tıkılırken, AVM’ler açıktır, AKP kongreleri her türlü kuralsızlık içinde yapılabilmektedir. Yine kuralsızlık içinde cümbür cemaat bazı özel cenazelere katılmak serbesttir. Salgınla mücadele için kuralı da, yasağı da koyanlar kendileri o kurallara, yasaklara uymuyorlar.
AKP Hatay İl Gençlik Kolları kongresinde davullu, zurnalı, temaslı şekilde dans eden partililerin görüntüleri duyarsızlıkta sınır tanınmadığını göstermektedir. Bunun üzerine özür metni yayınlanmıştır ama ne fayda? Vatandaşlarımız salgın nedeniyle hayatını yitirirken, birçok insan işinden olurken, bu görüntüler toplumun moralini çökertmekte, umutlarını yitirmektedir. Sorumlular, sorumluluklarının farkında değillerdir.
Birçok köy, mahalle ve ilçeler karantinaya alınmışken bu salgın sürecinde bazı ayrıcalıklı kişilere her şey serbestken, bizlere her şey yasaklanmıştır. Ortada devlet ciddiyeti kalmamıştır, kabile devleti olma yolunda ilerliyoruz. Aşı olayında bile yeterli doz aşıyı getirtemeyenlerin, ücretsiz olarak ithal edilen bir milyon doz aşının, Devlet Malzeme Ofisi'ne her dozu 12 dolardan fatura edilmesi karşısında gerekli yanıtı veremeyenlerin, bulundukları makamlardan ayrılmaları gerekmektedir. Özür ile devlet yönetilemez, tıpkı aldatılarak yönetilemediği gibi…
Azim ve Karar, 1 Mart 2021.

kotanlartr@googlegroups.com

****

29 Eylül 2018 Cumartesi

EMPERYALİZMİN MAŞALARI

EMPERYALİZMİN MAŞALARI
Suay Karaman
İlk Kurşun Gazetesi, 31 Aralık 2012.
2 Ocak 2011’de İlk Kurşun Gazetesi’nde yayınlanan “2011 Yılında Yaşadıklarımız” adlı yazımın ilk iki paragrafı şöyleydi:
  • “Ülkemiz 2011 yılını da, öbür yıllarda olduğu gibi büyük sıkıntılarla bitirdi. Ekonomik krizin, yoksulluğun, açlığın, işsizliğin, yolsuzluğun, talanın, terörün ve en önemlisi hukuksuzluğun büyük boyutlara ulaştığı Türkiye’de, insanlar umutsuzluğa sürüklenmekte, geleceklerinden kaygı duymaktadırlar.
  • Siyasi iktidarın, ileri demokrasi söylemlerinin ardında, sadece büyük bir hukuksuzluk yatmaktadır. Kendileri için özel bir hukuk sistemi yaratan siyasi iktidar, kendilerine karşı olanları baskı altına alarak, zulüm yapmaktadır ve yurtsever insanları hapislere atmaktadır. Ülkeyi yöneten siyasi iktidar, kendi ülkesinin ordusuna düşman ise, yasama, yürütme ve yargıyı kendine bağlamış ise, her koşulda sürekli kendi istediğini yapmak için uğraşıyorsa, o ülkede sivil darbe yapılıyordur. Bir ülkede hukuk dışı yasalar çıkartılarak, tüm devlet kurumlarını ele geçirmek için sistemli bir şekilde kadrolaşmak ve kendilerine karşı olanları bir şekilde yargılayıp, susturmak, sivil darbe olarak adlandırılır.”
2012 yılını geride bıraktığımız bugün, ülkemizde değişen hiçbir şey yoktur.
Koşullar daha da ağırdır, ileri demokrasi görüntüsünün ardındaki ileri faşizm toplumun her kesimi tarafından hissedilmektedir. Sahte verilerle Balyoz davasında verilen cezalar, faşizmin bir yüzüdür. Şimdi sırada yine gerçekle bağdaşmayan verilere dayalı olarak  Ergenekon davasının sonuçlandırılması bulunmaktadır.
Faşizm, “durmak yok, yola devam” sloganıyla ilerlemektedir.
Başbakan 18 Aralık 2012 Salı günü ODTÜ’ye gitmiştir. Bu gidiş, ODTÜ yerleşkesinde bulunan TÜBİTAK binasında Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılışını izlemek amacını taşıyordu. ODTÜ’ye 3600 polis, 110 koruma aracı, 20 zırhlı araç, 8 Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) ve yeterince kimyasal silahla birlikte gitmesi, akıllarda soru işareti bırakmıştır. Savaşa gider gibi bir üniversiteye gitmek, provokasyon şüphesini düşündürmektedir. Yaklaşık 300 öğrencinin başbakanı
protesto etmesinin ardından, polisin gereksiz ve aşırı güç kullanması sonucunda çıkan olaylar ve atılan gaz bombaları faşizmin bir başka yüzüdür.
Faşizmin bir başka yüzü de ulusal varlıklarımızın tek tek elden çıkarılmasıdır. Turgut Özal ile başlayan özelleştirmelerin %80’i, AKP’nin on yıllık iktidarı döneminde gerçekleştirilmiştir. Siyasi iktidar, halkın vergileriyle oluşturulan kamu varlıklarını
ve hizmetlerini sermaye güçlerine teslim etmekte bir sakınca görmemektedir.
Artık AKP iktidarı, daha önceleri başvurulan ‘zarar ediyor’ bahanesine gereksinim bile duymadan, özelleştirmeleri yapmaktadır. Halkın malı olan ve kâr eden işletmelerin satışıyla, kamunun zarar ettirildiği, kamu kaynaklarının özel sektöre ve ardından uluslar arası güçlere aktarıldığı açıktır.
Aralık ayında yapılan 5.7 milyar dolarlık köprü ve otoyol özelleştirmesi ile
kamu kaynakları halktan alınıp, Koç-Ülker-UEM (Malezyalı firma) ortak girişim grubuna aktarılacaktır. Burada gözden kaçmaması gereken önemli bir şey daha vardır:
Cumhuriyetçi ve laik diye bilinen Koç grubuyla, yeşil sermayenin öncüsü olan Ülker grubu kol kola girerek, yanlarına Malezyalı bir ortak alarak özelleştirmede
bir araya gelmişlerdir. Sermayenin ideolojisi, dini, sınıfı olmadığı bu örnekle
çok daha iyi anlaşılacaktır.
Artık sırada Spor Toto, Milli Piyango gibi özelleştirmeler bulunmaktadır.
Tüm kamu varlıkları ve hizmetleri bitirilmeye çalışılırken, devlet yok edilmeye doğru sürüklenirken, utanmadan Türkiye’nin dünyadaki 25 önemli ülkeden biri ve dünyanınen büyük 17. ekonomisi olduğu söylenmektedir. Ülkelerin gelişmişlikleri açısından yapılan sıralamalarda Türkiye’nin, 134 ülke arasında 125. sırada kalarak, 3. Dünya ülkelerinin bile gerisinde yer alması karşısında utanmayanlar, faşizmin ve ardındaki emperyalizmin maşalarıdır.
Emperyalizmin bu maşaları, ‘komşularla sıfır sorun’ diyerek tüm komşularımızla ilişkilerimizi kötü duruma getirmişlerdir. Suriye’ye saldırmak için emperyalizmin maşası olmayı benimseyenler, yeryüzünde ilk kez emperyalizme karşı zafer kazanan bir milletin yöneticileri olmaya layık değillerdir.
2013 yılında Yurtseverleri, Ulusalcıları büyük ve önemli görevler beklemektedir.

Ulusal güçlerin tam bağımsızlık ve emperyalizm karşıtlığında bir araya gelerek
 örgütlenmeleri ve aydınlık günlerin müjdecisi olmaları gerekmektedir.
Yeni yılın ülkemize ve tüm dünyaya sevgi, dostluk, barış, sağlık ve mutluluk getirmesi en büyük isteğimiz olmalıdır. 2013 yılının, ülkemizin ileri demokrasi denen ileri faşizmden, gerçek demokrasiye geçtiği bir yıl olması dileğiyle, yeni yılımız kutlu olsun..