UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 19
25/8/2000 - 11:00
Atin,
Geçen bölümde Korkut EKEN'in TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadeye yer vermiştik. Bu bölümde EKEN'in DGM'sinde ki ifadesine yer vereceğiz.
Fark,
Okuyucularımız, konuya hakim bir DGM savcısının soruları ile TBMM Komisyonu'nda, birtakım duyumları temel alarak soran miletvekillerinin arasındaki farkı hemen müşahede edeceklerdir.
Söylemek istediğimiz, konuya hakim olma ve soru sorma teknikleri ile ilgilidir. Doğru sorular, doğru neticelere götürür ve olayların çözülmesini sağlar.
TBMM Komisyon üyelerinden, bu karışık olayların tamamına hakim olmalarını bekleyemeyiz, ancak, içinde hukukçu olduklarını iddia eden kişilerin de bulunduğu komison üyelerinden "ne, nerede, ne zaman, nasıl" sorularının çokça kullanıldığı daha mantıklı sualler beklemek hakkımızdı.
Demokrasi Kahramanı,
TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu, Hanefi AVCI'nın anlatımına çok değer vermiş ve AVCI ile özel yemekli toplantılar düzenleyecek kadar anlattıklarının etkisinde kalmıştır.
Esasında, AVCI'nın anlattıkları çok genel hususlardır. AVCI'nın verdiği müşahhas örnek hemen hemen hiç yok gibidir. Onları da "duyumum", "yorumum" şeklinde geçiştirmiştir.
MİT içinde Mehmet Eymür'ün "çete kurduğunu" iddia eden Hanefi AVCI'ya, komisyon üyelerinden hiçbiri, "peki bu çetenin yaptığı bilinen bir olayı anlatır mısınız?" diye soru yöneltmemiştir.
Belirgin bir tek olay anlatmadan "demokrasi kahramanı" haline getirilen Hanefi AVCI'nın, Susurluk olayının aydınlatılması yönünde hiç bir müspet katkısı olmamış, aksine AVCI, Susurluk olayını yanlışlara yönlendirmiştir.
Korkut Eken'in TBMM Susurluk Komisyonu'na verdiği ifadeyi inceliyelim:
Sivil Eğitimi,
EKEN Komisyona, "eğittiği kişiler arasında siviller olmadığını" belirtiyor. Bu beyan doğru değildir. Bu konuda en azından bilinen bir istisna vardır. Tarık ÜMİT'in hemşehrisi Cavit Şahiner 1993 yılında Menemen'de, Mehmet Ağar'ın bilgisi ve onayı dahilinde bomba ve silah eğitimine tabi tutulmuştur. Şahiner Tarık Ümit konusunda bildiklerini yazılı olarak DGM'ye aktarırken bu eğitiminden de bahsetmiştir.
Bilinen bir diğer eğitim olayı ise Antalya'da İsrail'li uzmanlarca verilen kurstur. Alınan bilgilere göre Abdullah Çatlı bu kursa katılmış ve kursta kendisine hediye edilen komando bıçağını çok severek devamlı çantasında taşımaya başlamıştır.
Buz Fabrikası - Hisseler,
Korkut Eken'in, Antalya'daki Buz fabrikasındaki %8 hissesi yüzünden Mehmet Eymür'le arasının açıldığı iddiası da doğru bir beyan değildir.
Korkut Eken'in bu işte çalıştığı dönem, yatırım yapılan ve gelir olmayan, devamlı masraf edilen bir dönemdi.
Bu yatırıma hiç bir mali katkısı olmayan Eken'e, sıkıntılı bir dönemden geçilmesine rağmen aylık belli bir ücret de ödeniyordu. Eken birgün aniden ayrılacağını söyledi. Ayrılrken kendisine çalışması karşılığı verilmiş olan %8 hissesini de devretti. Zaten bu hisseyi üzerinde tutsaydı, yatırım için yapılacak masraflara da katılması gerekecekti.
Eymür buna rağmen Korkut Eken'in hakkını yemedi. Şirket devredildiği zaman yapılan ilk ödemede, Eken'in %8 hissesine düşen 155,124,000 TL'yi ($10,189) 16.01.1994 tarihinde Korkut Eken'e ödedi.
Korkut Eken, Mehmet Ağar'ın birlikte çalışma teklifi aldıktan sonra konuyu Mehmet Eymür'e aktarıp görüşünü aldı. Eymür, Korkut Eken'e, "bizim kimse ile kişisel bir düşmanlığımız yok. Bu senin bildiğin ve sevdiğin bir iş, hemde ülkene yararlı olursun" diye ona destek verdi. Ağar'la birlikte çalışacağı için ona karşı bir tavır almadı. Aksine, Ankara'ya gittiğinde onu iki kez ziyaret ederek yeni makamında kutladı. Eymür yeniden göreve başlayana kadar da irtibatları devam etti.
Korkut Eken'in DGM ifadesine yer verdikten sonra olayların tahliline tekrar döneceğiz.
DGM İfadesi,
HAZIRLIK NO : 1996/2303
24.02.1997
SANIK : Mehmet Korkut EKEN, Şükrü ve Fatma Sabahat oğlu, 1945 doğumlu, Samsun İli Terme ilçesi Uzungazi köyü nüfusuna kayıtlı, halen Ankara adresinde oturur. Olay anlatıldı. Savunma ve delilleri soruldu.
Benim şuanda herhangi bir resmi kurumla resmi bir görevim yoktur. Halen emekliyim. Ben 1987 yılında ordudan ayrılarak (Yarbay rütbesiyle) emekliye ayrıldım ve oradan Milli İstihbarat Teşkilatı’na geçtim. 1988 yılına kadar da bu teşkilatta çalıştım. O tarihte MİT Raporu diye kamuoyunda anılan rapor olayı sebebiyle MİT’ten de ayrıldım. İki yıl MEHMET EYMÜR ile birlikte çalıştım. 1990 yılında BOTAŞ’ta koordinatör olarak göreve başladım. Bu kurumda da 31 Mayıs 1996 tarihine kadar çalıştım. Ancak BOTAŞ’ta çalıştığım süre içerisinde kadrom orada kalmak şartıyla ve Başbakan’ın onayı ile 4 Eylül 1993 tarihinden 15 Nisan 1996 tarihine kadar Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Özel Harekat Dairesi’nde eğitici olarak görev yaptım. Beni Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki bu göreve o zamanın Emniyet Genel Müdürü olan MEHMET AĞAR teklif etti ve bu göreve atanmamı sağladı. Benim bu dönemde Emniyet Genel Müdürlüğü’ndeki görev alanım Özel Harekat Dairesi’ndeki personeli eğitmektir. Bu görevim sırasında tabiatıyla öğrencim olan bir çok polis memurunu tanıdım. Ayrıca ben subay olarak görevli olduğum dönemde de 1988 tarihinden itibaren Özel Harekat Timleri’nin eğitiminde görev aldım. Bu dairenin, yani birimin de kurucularındanım. O tarihten itibaren de eğitimci olarak birçok görevim olmuştur.
Susurluk olayı olarak bilinen olay sebebiyle ben TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu’na çağrıldım. Orada da ifademe ve bilgilerime başvuruldu. Şimdi bana okumuş bulunduğunuz 27.12.1996 tarihli bu ifade münderecatını aynen tekrar ediyorum, doğrudur.
Yasa Dışı Eylemim Yok,
Şimdi bana sormuş bulunduğunuz HANEFİ AVCI isimli kişinin iddiaları hakkındaki söyleyeceklerim şunlardır. Öncelikle hakkımdaki bu iddia ve isnatları kesinlikle kabul etmiyorum. Ben HANEFİ AVCI’nın iddia ettiği gibi MEHMET AĞAR ve İBRAHİM ŞAHİN’in yanı sıra eski ülkücülerden oluşan yatmış çıkmış bir kısım insanları etrafımda toplayarak yurt içerisinde hiçbir yasaya aykırı eylem ve faaliyette bulunmadım. Keza kendi şahsi menfaatlerim istikametinde bunları kullanmak gibi bir davranışım ve girişimim de kesinlikle söz konusu olmamıştır. HANEFİ AVCI’nın ifadesinde geçen bir kısım kişileri eski tarihlerden beri tanırım. Bu arada ABDULLAH ÇATLI isimli şahsı da gerçek kimliği ile tanırım.
Çatlı'yı ve Drej Ali'yi MİT'de İken Tanıdım
Ben Milli İstihbarat Teşkilatı’nda görevli olduğum 1987-1988 tarihlerinde ABDULLAH ÇATLI ve ALİ YASAK isimli kişilerle tanışmıştım. Bu kişilerle Milli İstihbarat Teşkilatı yurt dışında PKK’ya yönelik bazı istihbari faaliyetlerde birlikte çalışmışlar ve onlardan istifade etmişlerdir. Ancak bildiğim kadarıyla bu kişilerle yurtdışında fiili operasyonlara girişilmemiştir. O tarihten sonra yurt içinde bulunduğumuz sürede bu kişiler beni zaman zaman telefonla aramışlardır. Bizzat ta bazen aramışlardır. Ancak bu kişilerle yurt içerisindeki gerek telefonla, gerekse bizzat görüşmelerimiz arkadaşlık ilişkileri ve hal hatır sorulması çerçevesindedir. Sonraki tarihlerde ise bu kişiler ve bunların etrafındaki diğer kişilerle ilişkilerim olmadı.
Çatlı Bana Geldi, Teklifini Geri Çevirdim,
1994 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü’nde tekrar göreve başlayınca ABDULLAH ÇATLI yanıma gelerek beni ziyaret etti ve özellikle Almanya’da ve Hollanda’da geniş çevresi olduğunu, bu çevresi ve etkinliğinden istifade ederek oradaki PKK eylemlerine karşı bir kısım faaliyetlerde bulunmayı teklif etti. ABDULLAH ÇATLI’nın bu girişiminden Milli İstihbarat Teşkilatı haberdar olmuş, hemen müdahale ettiler, yurt dışındaki faaliyetler münhasıran Milli İstihbarat Teşkilatı’na aittir. Bu işlere KORKUT ve başkaları karışmasın dediler. Ben de bunun üzerine ABDULLAH ÇATLI’nın bu teklifini geri çevirdim. Ondan sonraki tarihlerde de arada sırada ABDULLAH ÇATLI beni telefonla arardı. Yukarıda da dediğim gibi bana olan saygısından dolayı hatırımı sormak için telefon görüşmeleri yapıyorduk.
Haluk Kırcı'yı da Tanırım,
Ben bu kişilerden HALUK KIRCI’yı da tanıyorum. HALUK KIRCI, ABDULLAH ÇATLI’nın sağ koludur ve onun ekibindendir. ABDULLAH ÇATLI’nın bulunduğu her yerde ve her faaliyetinde HALUK KIRCI da onun yanında bulunur.
Ben bu kişilerin oluşturdukları bir grupla Türkiye içerisinde yasadışı eylemler yaptıklarını görmedim. Özellikle uyuşturucu işi ile uğraştıklarını duymadım. Ancak anca bu grup özellikle 1995 tarihinde geniş maddi olanaklara kavuştular. Lüks otomobiller kullanmaya başladılar ve bol paralar harcamaya başladılar. Bu grubun yanında bir kısım Özel Harekatçı polis memurlarında ki bunlar üç beş kişilik bir grup gezip tozduklarını ve birlikte olduklarını duydum. Ancak bu polis memurlarının isim olarak kimler olduğunu araştırmadım ve bu hususta onlarla da bir görüşme ve konuşma yapmadım.
Özellikle Ağar'ın Haberi Yoktur,
Ben SEDAT BUCAK, MEHMET AĞAR, İBRAHİM ŞAHİN ve HÜSEYİN KOCADAĞ isimli kişileri de yakınen tanırım. Ancak bu kişilerin ABDULLAH ÇATLI ve ekibiyle ilişkileri hususunda hiç bir bilgim yoktur. Özellikle MEHMET AĞAR’ın bu ekipten haberi olduğunu tahmin etmiyorum. Ancak diğerlerinin ilişkileri hususunda bir bilgim yoktur. Zaten İBRAHİM ŞAHİN’le yaklaşık 1,5-2 yıldan beri göreve ilişkin bir irtibatımız da yoktu. Çok nadir görüşmelerimiz oluyordu.
Benim kanaatim şöyledir: ABDULLAH ÇATLI ve ekibi eski tarihlerde yurt dışındaki bazı istihbari faaliyetlerde devletle çalışmış olmalarının verdiği cesaretle zaman içerisinde kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda eylem ve faaliyetlerde bulunmuş olabilirler. Susurluk’ta meydana gelen kazada ABDULLAH ÇATLI’nın yanında bulunan SEDAT BUCAK ve HÜSEYİN KOCADAĞ gibi şahısların kişilikleri, fonksiyonları nazara alındığında ABDULLAH ÇATLI ekibinin çok üst seviyede himaye edilir hale geldiğini göstermektedir.
Kaza Ülke İçin Bir Şanstır,
Bu durum ülke için ileride tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi, bu kazanın olmasına ben ülke için bir şans olarak kabul ediyorum.
Benim bu olayla ilgili olarak yapılan araştırmada bir kısın telefonlardan arandığım tespit edilmiş. Beni telefonla arayan kişileri tanıyorum. Yukarıda da dediğim gibi ABDULLAH ÇATLI arada sırada beni telefonla arardı. Keza kendilerinin hocası olduğum Özel Tim polislerinden OĞUZ YORULMAZ ve diğer polislerde beni zaman zaman ararlardı, gerek tayinleriyle ilgili gerekse mesleki sorunlarıyla ilgili benimle görüşmeler yaparlardı.
Sami Hoştan'ı da Tanırım,
Benimle telefonla görüştüğü tespit edilen SAMİ HOŞTAN i,simli şahsı da tanırım. Ben bu şahsı Ankara’da SEDAT BUCAK’ın bürosuna gelip gittiği dönemde tanıştım. Tanıştıktan sonrada beni zaman zaman telefonla arardı. Keza bana telefonla görüşme yapan kişiler NİHAT YASAK ve ALİ YASAK’ı da tanırım. Yukarıda da söylediğim gibi ALİ YASAK ile 1987 yıllarında yurt dışında PKK’ya yönelik bazı istihbari faaliyetlerde birlikte çalışmıştık. O zamandan sonra bana büyük saygısı ve sevgisi vardır. Beni sık sık arar. Bu telefonlarda İBRAHİM ÇELİK olarak ismi geçen kişiyi tanımam. Ancak bu telefonla ALİ YASAK’ın kullandığı telefonlardan birisi olabilir ve bu telefonla beni aramıştır. Benim ALİ ve NİHAT YASAK’larla ticari veya maddiyata dayanan herhangi bir ilişkim yoktur.
Tarık Ümit Olayı İle İlişkim Yok,
Tarık Ümit olayında da benim ismim zikredilmektedir. Aslında benim ismimi ortaya çıkaran Milli İstihbarat Teşkilatı’dır. Özellikle MEHMET EYMÜR’dür. Ancak benim TARIK ÜMİT olayı ile herhangi bir ilişkim yoktur. Ben Milli İstihbarat Teşkilatı’nda çalıştığım 1987 yıllarında bu teşkilatın elemanı olan TARIK ÜMİT’i oradan tanırım. Ben emekliye ayrıldıktan sonra dahi TARIK ÜMİT’LE arkadaşlığımız ve irtibatımız devam etmiştir. Ben Emniyet Genel Müdürlüğü’nde göreve başladıktan sonra yanıma geldi ve büyük bir kaçakçılık işi olduğunu ve bu hususta yardımcı olmak üzere genel müdür MEHMET AĞAR ile tanışmak istediğini söyledi. Olayın mahiyetini bana anlattı. Ben durumu genel müdür MEHMET AĞAR’a intikal ettirdim. O da işi Kaçakçılık İstihbarat Daire Başkanı’na tevdi etti. Olayın bundan sonra ki safahati hakkında bilgim yoktur. Ancak çok büyük bir olaymış ve bu olayda da istihbari fayda sağlamış ve kişileri de yakalatmış. Bir süre sonra MEHMET EYMÜR Emniyet Genel Müdürlüğü’nde TARIK ÜMİT’i tekrar MİT’te çalışmak üzere isteyerek götürmüş. Benim bu andan itibaren TARIK ÜMİT’le görev irtibatımız kesildi. Şahsi görüşmelerimiz de çok nadir oldu. TARIK ÜMİT’in kaybolması ve kaçırılması olayı ile benim hiçbir ilişkim yoktur. Bu olayın tahkikatını yapan Jandarma Astsubayı AHMET ALTINTAŞ’ta benim ismim bulunuyormuş. Her nedense benim ismim de MİT tarafından bu astsubaya verilmiş.
TARIK ÜMİT’in kimler tarafından ne maksatla kaçırıldığını ve akıbetinin ne olduğunu da ben bilmiyorum.
Yeşil Benim Adımı Kullanmış,
Hakkımdaki iddialarda adı geçen şahıslardan HADİ ÖZCAN isimli şahsı tanımam, YEŞİL KOD adı ile anılan MAHMUT YILDIRIM isimli kişiyi ben tanımam. Ancak Ankara’da bir pavyonda silah çekmesi sebebiyle yakalanmış. Emniyet’e götürülmüş, YEŞİL KOD adlı bu şahıs önceki tarihlerde birkaç olayda benim ismimi kullanmış. Ben de bunları duyduğumda ismimin kullanılmasına engel oldum. Bu sebeple bana muğber olmuş ve hatta beni vuracağını söylemiş. Ankara Emniyeti’nde yakalandığını öğrenince bu kişiyi bir teşhis etmek maksadıyla Emniyet’e gidip gördüm. Bunun dışında da bir daha bu şahsı hiç görmedim ve hiç bir ilişkim olmadı. Bu YEŞİL KOD adlı kişi de önceki tarihlerde Güneydoğu’da PKK faaliyetlerinde gerek istihbarat alanında, gerekse operasyonlarda kullanılmış. Bundan istifade eden bu kişi daha önce kontrolden çıkmış, o tarihten bu güne kadar bir çok yasadışı eylem ve faaliyetlerde bulunmuş, bir çok kişiyi tehdit ederek , şantaj yaparak çok büyük paralar toplamış. Şu güne kadar da bu şahıs halen yakalanmamış. Benim tahmin ettiğim kadarıyla YEŞİL KOD adlı bu şahsa bu eylemlerinde yardımcı olan kişi ve kuruluşlar vardır. Zira bu eylemleri tek başına yapamaz ve çok yüksek meblağlardaki paraları ona tek başına bırakmazlar. Ama ona yardımcı olan kişi ve kuruluşların kimler olduğunu ben bilemiyorum.
Alaattin Çakıcı'yı da Tanırım,
Adı geçen şahıslardan ALAATTİN ÇAKICI’yı da tanırım. Ancak kendisi ile herhangi bir ilişkim yoktur. Bazen beni yurtdışından arar. Hal hatır sorar.
Sonuç olarak ben, bu tür yasadışı eylemler yapan veya cürüm işlemek için oluşmuş hiçbir grubun ve teşekkülün içerisinde bulunmuyorum. Yasaya aykırı herhangi bir fiil ve eylemim de yoktur. Susurluk olayı sebebiyle adı geçen kişilerin eylem ve faaliyetleri hakkındaki bilgilerim ise basında yer alan haberlerden ve iddialardan ibarettir. Benim savunmam bundan ibarettir.
Bu olaylar hakkındaki bildiklerim de bunlardan ibarettir. Dedi. İfadesi okundu, doğruluğunu imzası ile tasdik etti. 24.02.1997
http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=246
20 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***