Sevgi Erenerol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sevgi Erenerol etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2017 Çarşamba

RUM PAPAZINA DUR DEME ZAMANI,


RUM PAPAZINA DUR DEME ZAMANI,


Sevgi Erenerol
05.04.2004/Sayı:53


Rum Papazına dur deme zamanı 80 yıl önceki düşmanlarla karşı karşıyayız,

Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratan yüce Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı Büyük Nutuk’ta anlatırken şöyle başlamıştır. “Bu milletin asli varlığına düşman teşekküller, bir Fener Rum Patrikhanesi’nin örgütlediği Rum cemiyetleri Mavri Mira ve Trabzon Pontus Cemiyeti. İki; Ermeni Patrikhanesi ve onunla bağlantılı olarak Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri. Üç; Kürt Teali Cemiyeti. Dört; Teali-i İslam Cemiyeti.”

Yüce Atatürk Türk milletine gelecekte de kendisini kollaması gerektiği odakları belirlemişti. Ne yazık ki 80 yıl sonra, yine aynı odaklar Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk milletini tehdit etmektedir. Atatürk ilk sıraya Fener Rum Patrikhanesi’ni almıştı. Bugün de bütün sorunların en büyük kaynağı yine Fener Rum Patrikhanesi’dir.

1453’te, Fener Rum Patrikhanesi’nin Rum milletbaşı olma sıfatı kendisine verilince, bütün Doğu kiliseleri buraya bağlandı ve en üst makam olarak burayı kabul ettiler. Fakat Osmanlı zayıflayıp milliyetçilik hareketleri baş gösterince ilk olarak bu Rum milletbaşını tanımayan yine kendi içlerindeki Ortodoks cemaatler oldu. Sırplar bir yandan kendi kiliselerini kurdular, Bulgarlar bir yandan kendi kiliselerini kurdular, Romenler bir yandan, dolayısıyla daha Osmanlı parçalanmadan önce Fener’in bu Rum milletbaşı meselesi, ekümeniklik meselesi bitmişti.

Dolayasıyla artık bunu Cumhuriyet’e taşayarak, “biz her zaman ekümeniktik onun için bunu kabul etmeniz gerekir bu bizim dinsel bir olayımızdır, dinimizle ilgilidir” demek safsatadır, yalandır.

1922 yılında Kayseri’de kurulan Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin ilk maddesinde şu karar alınmıştı. Fener Rum Patrikhanesi’nin feshine ve Patrik Meletius’un patriklik makamından ihracına. Bunu derken o güce sahipti o Patrikhane. Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlı seksen tane daire-i ruhani vardı. Bu seksen tane daire-i ruhani Anadolu’da yapılacak olan büyük kongreye, Patrikhane’nin kurulmasından önce yapılacak kongreye davet edildiler. 72 tanesi bu kongreye katıldı. Sekiz tanesi İstanbul’da olduğu için ve Patrikhane’nin direkt denetimi altında oldukları için katılamadılar.

Çoğunluk Anadolu’daydı ve Anadolu’da bu kararı alırlarken onların o yetkisi vardı. En üst seviyede metropolitler orada olduğu için diğer Patrikhane’nin feshi kararını alma yetkisini kendilerinde bulabildiler.

Arkadan Lozan geldi. Lozan gelince biliyorsunuz Patrikhane’den hiç bahsedilmedi, sadece sözlü bir senet olarak Rumların dini inançlarını yapmalarını sağlayacak bir kurum olarak kalmasına izin verildi. Dolayısıyla her iki yönden de artık Fener’in bir patrikhane konumu kalmamıştır.

Bunu yaşatan sadece ve sadece Yunan ulusçuluğu. Tarihi bir efsaneye dayandırarak Yunan milliyetçiliği bir şekilde Patrikhane’nin o eski şaşaalı döneminin devamı olduğunu ve ekümenik bir patrikhane olduğunu bu millete kabul ettirmek amacındadır. Patrikhane’nin bu şekilde ön plana çıkarılmasının bir ikinci nedeni bizim siyasetçilerimizin bugüne kadar yaptıkları hatalardır.

Bu belayı başımıza kendi ellerimizle sardık

Bilindiği gibi Marshall yardımı 1940’lı yılllarda ülkeye kabul ettirildi. O Marshall yardımı sırasında bir de papaz bize hediye edildi. Bu papaz Amerika’dan gönderilen Athenagoras’tı. Athenagoras aslında ABD vatandaşı idi. Osmanlı Devleti’nde de Cumhuriyet’te de Osmanlı Devleti’nin vatandaşı ya da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı olma mecburiyetindeydiler.

Athenagoras ABD vatandaşı olarak Patrikhane’nin başına getirilmesi teklif edildiğinde hükümet tarafından kabul gördü. Bakanlar Kurulu tarafından bir karar alındı. Bir gecede Türk vatandaşlığına geçirildi. Truman’ın uçağıyla geldi ve merdivenlerden inerken eline Türk vatandaşı olarak nüfus cüzdanı verildi.

İşte Patrikhane o gün dedi ki “ Demek ki ben istersem her şeyi yapabilirim, eski hayatıma tekrar dönebilirim ”. Ve o günden itibaren adım adım bu günlere geldik. Athenagoras geldiğinde en büyük emeli, Heybeli Ruhban Okulu’nu Teoloji Fakültesi’ne dönüştürmekti. Kendisine bağlı olarak orayı muazzam bir teoloji fakültesi haline getirdi ve hükümet yasalara aykırı olmasına rağmen sessiz kalarak onun bu davranışını kabullendi. O da o güne kadar çok az yabancı öğrenci o okulda okurken birden bire dünyanın dört bir tarafından yabancı öğrenciler ve öğretmenler gelmeye başladı.

Bu durum tabii Kıbrıs meselesi patlak verene kadar bu şekilde gelişti. Kıbrıs meselesi patlak verdiğinde ne yazık ki Türk gençliği defalarca Patrik Athenagoras’tan konuyla ilgili bir açıklama yapmasını istedi, fakat ondan hiç bir şekilde cevap alamadılar. Çünkü Makarios bu olaylara başlamadan önce gelip Athenagoras’la görüşmüştü. Onun da icazetini alarak Kıbrıs’ta katliamlar yapılmıştı.

O günden sonra hükümet yetkilileri Patrikhane’nin o güne kadar kaznmış olduğu bazı hakları geri çekmeye başladı.

Bu sefer bütün dünya Hıristiyanlara baskı yapılıyormuş, rahat ibadet edemiyorlarmış gibi bir hava içine sokuldu. Türk hükümeti üzerinde yabancıların baskısı başladı. Dolayısıyla bu olaylar tamamiyle siyasetçilerin yanlış adımları neticesinde Türk milletine mal oluyor.

Her şekilde dönüyor dolaşıyor, Türk insanı sanki burada yaşayan gayri müslimlere karşı düşmanca davranıyor, onların ne dini eğitim almasına müaade ediyor, ne normal yaşantılarını karşılıyormuş gibi... Pompalanan bu oluyor.

Ekümenikliği ABD pompalıyor

Şimdi ekümenik meselesine gelecek olursak, bu nereden kaynaklanır? Bu tamamiyle ABD’nin politikasından kaynaklanmakta. Çünkü ABD’yi ele geçirmiş olan küresel çete Hıristiyan aleminin Protestan kanadını da Katolik kanadını da denetiminde tutuyor. Bir Ortodoks kanat kaldı denetime girmeyen. O de neden girmemiştir?

SSCB dağılmış, Rusya’daki Ortodoks cemaat Rusya devletinin denetimi altında olduğu için onu kendi denetimi altına almanın yollarını aramaktaydı. Buradaki Fener Rum Patrikhanesi kullanıldı. Ve tarihten gelen eşitler arasında birinci konumunu ön plana çıkararak buranın ekümenik patrikhane olduğu ve patriğin ekümenik patrik olduğu safsatalarını ortaya atarak Ortodoksları 270 milyonluk Ortodoks alemini -ki bunun 200 milyonu Rusya’dadır- ABD’deki o çetenin denetimi altına sokmaktır.

Buradaki amaç bütün dünya insanlarını o çetenin denetimi altına sokarak insanları bir şekilde seçilmişler ve onun köleleri konumuna getirerek tek dünya devletini kurmaktır. Şu an Patrikhane’nin başında bulunan işte bunu bilerek yapıyor. Ve bilinçli olarak yaptığı hareketlerle kendisini bir şekilde üst seviyelere taşıyan, ona makam, güç veren bu insanlara teşekkür ediyor.

Halbuki Atina Başpiskoposu olsun, Kıbrıs Rum Kesimi Başpiskoposu olsun, her ikisi de büyük bir feveran içinde Annan Planı’nın Rum milletini ortadan kaldıracağını- bakın bu çok önemlidir, kimse buna dikkat etmiyor- buradan mesaj veriyorlar. Haklılar. Annan Planı milletleri ortadan kaldıracak bir plan. Hem Türk’ü ortadan kaldıracak, hem Rum’u. Kilise bunun farkında.

Yunanistan AB’ye girdiğinde yine Atina Başpiskoposu feveran etkmişti; “Nüfuslardan din hanesinin kaldırılması Yunan milletinin ortadan kaldırılması demektir” demişti.

Bütün ulusal kiliselerin başında olan milliyetçi papazların hepsi olayı görüyor. İnsanlık köleleştirilmeye doğru götürülüyor. Milliyet ortadan kaldırılacak ve köleler toplumu yaratılacak. Ama patrikhane hem Atina Kilisesi’ne cephe almıştır, hem Rum Kilisesi’ne cephe almıştır.

Patrikhane Türk devletine meydan okuyor

Tamamiyle onların bu bağırmalarına karşılık “Hayır, kabul et” baskısı uygulamaktadır. Çünkü orayla irtibatlıdır. Son ABD gezisinde, Yahudi Kongresi’ni ziyaret etti ve onlarla görüştü. Bugün yurtdışından altı tane yabancı uyruklu metropoliti getirip kendi patrikhanesine Sen Sinod üyesi yapması da yine aynı tezgahın bir parçasıdır.

Kendi ekümenik sistemini kurmak için yabancıları buraya taşımaktadır ve Türk Devleti’ne meydan okumaktadır: “Ben istersem her şeyi yaparım ve sen bana karışamazsın, benim istediklerim artık geçerlidir bu toplumda”.

Halbuki bizim yasalarımıza göre Türk kurumunun meclisine ancak Türk vatandaşları üye yapılabilir. Patrikhane bu şekilde Türk Hükümetine kabul ettirebilirse yarın öbür gün ekümenik Patrikhane ekümenesini de isteyecektir. Çünkü ekümenik olduğu andan itibaren -ekümenik demek evrensel ve Hıristiyanların yaşadığı topraklar demektir- diyecektir ki benim ekümenem nerededir? Ve bu ekümeneyi sorduğu andan itibaren İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun tamamını taleb edecektir.

Şu an Fener, Balat UNESCO’nun denetimi altına alınmış, harıl harıl oralarda çalışmalar yapılıyor. Bütün tarihi eserler, kiliseler restore ediliyor. Haliç’in her iki yakası da şu an boşaltılıyor, Kasımpaşa’da askeriyenin yerinin bile oradan kaldırılıp Patrikhane’ye verileceği söyleniyor. Müzeler adı altında tüm o topraklar belirli kimseler eliyle yine Patrikhaneye tahsis edilecek.

Dolayısıyla şehir devletçiklerinin ilk nüvesi İstanbul’da gerçekleştirilecektir. Ondan sonra adım adım tüm Anadolu’da bu yapılanma hızla sürdürülecek. Patrikhane dediğimiz olay sadece küçücük bir Fener meselesi değildir. Küçücük bir kilisenin başımıza açtığı oyunlar nereye varmaktadır. Dolayısıyla bugünden itibaren bu Patrıkhaneye dur diyemezsek yarının artık çok geç olacağına inanıyorum.



http://www.turksolu.com.tr/53/erenerol53.htm