SİYASİ PARTİLERİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SİYASİ PARTİLERİN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Eylül 2015 Pazartesi

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ BÖLÜM 11



TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 
12 EYLÜL VE ÖNCESİ   
BÖLÜM 11



SİYASİ PARTİLERİN MUHTIRA ÖNCESİ YAŞANAN SÜREÇLERE İLİŞKİN TALEP VE ŞİKÂYETLERİ


12 Mart öncesinde çeşitli kesimler tarafından özellikle Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay nezdinde girişimlerde bulunulduğu anlaşılmaktadır. 

Genellikle mevcut iktidarın, ülkede baş gösteren muhtelif yıkıcı ve kışkırtıcı faaliyetler karşısındaki ataleti şikâyet edilmekte; bunun yanı sıra iki radikal anlayışa karşı ivedilikle tedbirler alınması gerektiğinin altı çizilmektedir. Bunlar: Türkiye İşçi Partisi ile etrafındaki aşırı sol gruplar ve ülkeninlaik rejimine karşı duran aşırı sağ akımlar olarak gösterilmektedir. Üstelik iletilen bu yöndeki talepler sadece seçilmişlerden gelmemektedir; atanmışlardan ve bazı sendika başkanlarında da cumhurbaşkanına iletilen kimi görüşlerin bulunduğuna şahit olunmaktadır.96
12 Mart Muhtırası öncesinde, siyasi partilerin tavır ve tutumlarını sergilemesi bakımından Cumhurbaşkanlığına gönderilen kimi yazıların dikkate alınması gerekiyor. Muhtıranın hemen ertesinde özellikle iki partinin kapatıldığı düşünüldüğün de, şikâyetlerin bölücü ve irticai faaliyetler üzerinde  yoğunlaştırıldığı görülmektedir.
Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderilen Turhan Feyzioğlu imzalı yazıda da bu iki husus öne çıkarılmaktadır. Üstelik sınıf kavgası tahrikçiliği, 
ırk ayrılığı esasına dayanan bölücü ve yıkıcı faaliyetlerle özdeşleştirilen TİP, sadece kurumsal kimliği çerçevesinde suçlanmamakta; ayrıca partiyle 
hemhal oldukları iddiasıyla kimi kesimlerin resmi dairelerin çatısı altında, üniversite kürsülerinde, dergilerde ve bildirilerde millet bütünlüğünü 
parçalayıcı kışkırtmalar yaptıkları iddia edilmektedir. Türk milleti yerine, Türkiye halkları tabirinin arkasındaki maksadın açık bir bölücülük faaliyeti 
olduğu öne sürülmekte; TİP’in bu faaliyetlerinin arkasında olduğu ve milletlerarası komünizmin yurtdışındaki merkezlerinin de bulunduğu 
hususunun altı çizilmektedir.97

Marksist-Leninist kışkırtıcıların emellerini gerçekleştirme yönünde engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak amacıyla yoğun bir propaganda faaliyetlerine de giriştikleri belirtilen yazıda; Milli Nizam Partisi’ne de gönderme yapılmaktadır. Bu parti tarafından laik devlet ilkesinin hiçe sayıldığı; ülkeyi geri götürmeye veya Basra körfezindeki petrol şeyhliklerinin durumuna sürüklemeye çalışan bir kesimin de varlığının yarattığı tehlikeden söz edilmektedir.98 Tüm bu faaliyetler icra edilirken dikkati çeken hususun özellikle üniversiteler üzerinde tam anlamıyla bir azınlığın hâkimiyet tesis ettiği; haysiyet sahibi, milliyetçi, Atatürkçü öğretim üyeleri ve masum gençlerin korkunç maddi ve manevi baskılarla sindirilmeye çalışıldığı ifade edilmektedir. Tüm bu sebeplerden ötürü Cevdet Sunay’a önemli vazifeler düştüğü belirtilerek acil bir toplantı yapılması 
önerilmektedir. Söz konusu toplantının Milli Güvenlik Kurulu üyeleri, ilgili devlet görevlileri, siyasi parti temsilcileri, üniversite rektör ve dekanlarıyla; başlıca yayın organlarının sahip ve sorumlularının katılımıyla sağlanması istenmektedir.99

96 Ödemiş Kaymakamı Yusuf Doğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına çekilen 01.01.1971 tarihli telgraf [Türkiye Cumhurbaşkanlığı Evrakı 
No: 3/24]. Tekstil İşçileri Sendikası Genel Başkan Vekili Sabri Tığlı tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına çekilen 01.01.1971 tarihli telgraf 
[Türkiye Cumhurbaşkanlığı Evrakı No: 3/18].
97 Güven Partisi TBMM Grubu tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına gönderilen 25.11.1970 tarihli yazı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–27; Fihrist No: 6913], s.1.
98 Güven Partisi TBMM Grubu tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına gönderilen 25.11.1970 tarihli yazı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/5–27; Fihrist No: 6913], s.2.
99 Güven Partisi TBMM Grubu tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına gönderilen 25.11.1970 tarihli yazı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi 
Yer No: 5/5–27; Fihrist No: 6913], ss.3–4.


Belgeler incelendiğinde Turhan Feyzioğlu imzalı bir yazıya daha tesadüf edilmektedir. Feyzioğlu’nun Sayın Cumhurbaşkanına 7 Ocak 1971 Günü 
Şifahen Arzedilmiş Olan Hususlarla İlgili Not başlığını taşıyan 21 Ocak 1971 tarihli yazısında: Bunalıma konu olan meselelere dair Sunay’ın duyduğu endişelere Güven Partisinin de katıldığı belirtilmektedir. Ülkede çıkarılmak istenen sınıf kavgası tahrikçiliği ve irticai faaliyetlerin mevcut ceza kanunları uyarınca yasak olduğu; bu yasağı getiren TCK 141 ve 142’nci maddelerin Anayasaya uygunluğunun yüksek mahkeme tarafından tescil edildiği; buna rağmen bu tip fiillerin pervasızca yürütüldüğünden şikâyet edilmektedir. Anayasanın 3’ncü maddesinde belirtilen vatanın ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ilkesi hilafına yürütülen fikri ve fiili eylemlerden söz edilmektedir. 
Bu faaliyetleri yürütenlerin sadece sokakta olmadığı belirtilen yazıda, bu şahısların resmi binaların çatısı altında, üniversite kürsülerinde ve TİP 
kastedilerek, parlamentoda da bulundukları ifade edilmektedir.

Azınlık olmalarına rağmen örgütlü bulunmaları nedeniyle etkin olan bu kesimlerin zoruyla gençlik kesimindeki büyük bir kitlenin zorbalıkla, silah tehdidiyle okullarına sokulmadıklarının altı çizilmektedir. Üstelik bu zorbaların, Türk birliğini temsil eden mazi kahramanlar hakkında sitayişkâr cümleler içeren resmi panolara tehdit dolu mesajlar bırakabildikleri; kır ve şehir gerillası birlikleri kurdukları; alenen üniversite bahçesi içinde silahlı eğitim yapıp; resmi yurt binalarında barınabildiklerinden bahsedilmektedir. Yazıda, Demirel de, olaylar karşısında vurdumduymaz bir tavır takınmakla suçlanmaktadır. Sol muhalefet de yıkıcı faaliyetleri zamanında teşhis edemeyerek bilakis teşvik etmekle itham edilmektedir. Hükümetin, işler bu raddeye geldikten sonra, bunun altından kalkacak, otoriteyi yeniden tesis edebilecek kudrette olmadığı belirtilmektedir. 
Feyzioğlu, yazısının bir yerinde mevcut iktidar partisinin içişlerine de karışma ihtiyacı duyarak önce AP’nin tüm bunlara sebep olan genel başkanını değiştirme si gerektiğinden bahisle, yıpranmamış yeni bir genel başkan ihtiyacından söz etmektedir.
Gayr-ı milli olarak nitelendirdiği yabancı ideolojilerin tesirinin yarattığı yıkıcı ve bölücü faaliyetlere ilişkin olarak suçlanan kurumlar arasında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) da sayılmaktadır. Olaylara dâhil olan kitlenin sayıca azlığının, tehlikeyi küçültmediğinden söz eden Feyzioğlu, bizzat komünist liderlerden birine referans vererek üç bin kişilik bir çelik çekirdek kadronun Türkiye’de gerçekleştirilecek kızıl ihtilal için yeterli olduğu görüşüne yer vermektedir. Demirel, yıpranmış bir hükümetin başkanı olarak takdim edilerek, içinde onun da bulunduğu hiçbir oluşumun mevcut krizi aşma yönünde müessir olamayacağının altını bir kez daha çizmektedir. Feyzioğlu, yazısı ekinde, Siyasi Partiler Kanunu, Devlet Personeli Sendikaları Kanunu ve Cemiyetler Kanununda yer alan kimi hükümleri çıkararak, sorunun yasal boşluktan doğmadığını; açık olan hükümlerin uygulanmamasından kaynaklandığını ortaya koymaktadır.100

100 Turhan Feyzioğlu tarafından Sayın Cumhurbaşkanına 7 Ocak 1971 Günü Şifahen Arzedilmiş Olan Hususlarla İlgili Not Başlığını taşıyan 21.01.1971 tarihli yazı ve ekleri 
[Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–55].

Mevcut huzursuzluğun kaynağında iktidarda bulunan Adalet Partisi ve genel başkan Demirel’in aczi ve basiretsizliğinin olduğu, dönemin siyaset arenasında, ismi ve cismi çok da etkin olmayan Büyük Anadolu Partisi tarafından da iddia edilmektedir.
101 İşin ilginç tarafı BAP’nin Genel Başkanlığı vazifesini ifa etmekte olan Ahmet Mithat Aslan hakkında, Cumhurbaşkanlığına verilen bir istihbarat raporunda: Adı geçenin Baasçı eğilimler içinde olan bir İslam sosyalisti olduğu iddiasının yer almasıdır. Tekin bir şahıs olmadığı iddia edilen Aslan’ın, İsviçre’deki tahsil hayatından bugüne kadar yurtdışındaki kimi İslam ülkeleri yönetimleriyle dirsek teması içinde bulunduğu iddia edilmektedir. 
Adı geçenin, Nasyonal sosyalist fikirleri benimseyen İzmir Selçuk Kartalı Derneği ile de temas kurduğu ve bu doğrultuda dernek üyelerini Filistin Gerilla Teşkilatın da eğitim görmek üzere yurtdışına çıkarma teşebbüsleri içinde olduğundan da söz edilmektedir. 
Baas modelini uygulamak üzere ihtilal yapmak fikrinde olan Aslan’ın bu amaçla ordunun alt kademelerine de sızma planları yaptığından bahsedilmektedir.102 Bahsi geçen parti de Cumhurbaşkanına, mevcut bunalımdan çıkış çarelerini içeren bir yazıyla müracaat etmiştir. Söz konusu yazıda: Hükümet suçlanmakta; milli bir koalisyon hükümetinin nezareti altında derhal seçime gidilmesi istenmek te; toprak reformu, kredi müesseselerinin ıslahı, varlıklı kesime vergi, fakir halka vergi muafiyeti getirilmesi istenmektedir. Partinin en önemli görüşü: din eğitimi ve kültürünün öğretilmesinin müfredata konulup, yoğun bir şekilde okutulması şeklindedir.103

Cumhurbaşkanına hitaben kaleme alınmış yazılardan biri de, Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Timisi imzasını taşıyor. Timisi, memlekette süregelen hadiselerin bir dökümünü yapmakla işe başlamaktadır. Gericiliğin büyük yükseliş kaydettiği; Atatürk devrimlerine karşı alenen gösteriler yapıldığı; Atatürkçü gençlik karşısına milliyetçi süsü verilmiş besleme bir gençlik kesiminin çıkarıldığı suçlaması, sokaktaki durum olarak resmedilmektedir. İktidar partisinin mevkiini kaybetmemek için milletvekili pazarlıkları içine girdiği; 1961 Anayasasının öngördüğü köklü toplumsal ve iktisadi reformların 10 yıllık bir gecikmişliğe mahkûm edildiği; biçimsel demokrasinin icabı olarak, halkın gerçek temsilcileri nin meclislere girememesi ise kurumlardaki vaziyet olarak dile getirilmektedir. Tüm bu mahsurların giderilmesinin yegâne çaresi olarak: 
Her türlü şaibeden uzak, itimada şayan, güvenilir bir hükümetin teşkili gösterilmektedir.104

12 Mart öncesinde meydana gelen hadiselerde devleti temelinden yıkarak, komünist bir idare kurmaya yönelen sol gruplar kadar, sağcı tedhişçilerin de rolü olduğu yönünde, İsmet İnönü tarafından yapılan açıklama karşısında MHP’nin yayınladığı bildiri de önem taşımaktadır. İnönü’nün çıkan olayların müsebbipleri arasında milliyetçi gençleri de göstererek üstelik bu gençleri komando yaftasıyla zikretmesi karşısında sert bir cevap veren Genel Başkan Alparslan Türkeş, üniversitelerde meydana gelen cinayetlerin iki taraflı bir çatışmanın ürünü olmadığını belirtmektedir. Komünistlerin hesaplı, metotlu ve ölçülü bir tarzda düzenledikleri tedhiş ve yıldırma tatbikatıyla, kendilerinden olmayan herkesi 
faşist olarak nitelendirerek; profesör dövmekte, öğrenci kurşunlamakta olduklarını ifade etmektedir. 27 Mayıs ve İnönü siluetinin yarattığı korkuyla 
iktidarın da tarafsız olmak namına milliyetçilere karşı zulüm ve baskı uyguladığı belirtilen bildiride: İnönü’nün bu kanaate, yalancı müşavirleri yüzünden vardığı; iktidarın da İnönü’ye yaranmak ve milliyetçileri himaye etmediğini ispatlamak istercesine milliyetçilere yapılan zulme alet olduğu iddia edilmektedir.

Bildiride ayrıca, solun sokakta yükselttiği şiddeti kimi zaman kendi içine kadar yaymaya meyyal olduğu Mustafa Kuseyri ve Hüseyin Aslantaş cinayetleri misal verilerek gösterilmeye çalışılmaktadır. Milliyetçi gençlere karşı İnönü tarafından sarf edildiği iddia edilen Enver Paşa sergüzeştçiliği dokundurması karşısında Türkeş, İnönü’nün Enver Paşa kumandası altında vazife görmüş bir kurmay olduğundan bahisle asıl Enver Paşa varisinin İnönü olduğunun altını çizmektedir. Son olarak, Türk milliyetçiliğini Hitler şovenizmiyle bir tutan İnönü, devlet adamlığı ciddiyetine davet edilmektedir.105


101 Büyük Anadolu Partisi Genel Başkanı Ahmet Mithat Aslan tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a çekilen 04.01.1971 tarihli telgraf [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–72].
102 Cumhurbaşkanlığı Makamına sunulan Büyük Anadolu Partisi konulu 22.01.1971 tarihli bilgi notu [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–73].
103 Büyük Anadolu Partisi Genel Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına gönderilen 10.01.1971 tarih ve 59/1971 tarihli yazı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–75].
104 Birlik Partisi Genel Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderilen 07.01.1971 tarih ve 140 sayılı yazı ve eki [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–47].



MİLLETVEKİLLERİ VE SENATÖRLERİN YAŞANAN SÜREÇLERE İLİŞKİN TALEP VE ŞİKÂYETLERİ..,


1961 Anayasası tarafından ihdas edilen Cumhuriyet Senatosunun Milli Birlik Grubu gibi seçimle gelmeyen lakin MBG aksine temelli seçilmiş olmayan
üyelerinin oluşturduğu Kontenjan Grubu tarafından Cumhurbaşkanlığına gönderilen bir başka yazı da önemlidir. 

Grup adına Genel Sekreter Adil Ünlü tarafından gönderilen yazıyı önemli kılan taraf: Meselelerin çözümü noktasında yeni bir şey söylemekten ziyade, çözümün adresi olarak demokratik müesseselerin değil; Silahlı Kuvvetlerin gösterilmiş olmasıdır.106
Cumhurbaşkanı Sunay’a krize el atması yönünde yapılan telkinler sadece kimi siyasi partilerden gelmiyordu. Dönemin Sivas Senatörü Hüseyin Öztürk tarafından gönderilen bir yazı ve ekleri incelendiğinde, özellikle, yine dönemin 
Başbakanı Süleyman Demirel hakkında dile getirilen kimi iddiaların Feyzioğlu ve partisinin aksine irticai faaliyetler yürütenlere iktidar partisi tarafından verilen destek, şikâyet edilmektedir. Atatürk devrimleri ve devrimci öğretmenlerin şeriatçı bir baskı ve tecavüzün tehdidi altında bulunduklarını yazan Öztürk, Demirel ve yakınlarının kredi suiistimalleriyle gündemde olduklarını, iktidarda olmanın avantajını kullanan Demirel’in bu suiistimallerin soruşturulmasına mani olduğunu belirterek, bu ismin halen görevine devam ediyor olması hususunda Sunay’ın düşüncelerini öğrenmek isteği belirtilmektedir. Muhsin Batur tarafından cumhurbaşkanına tevdi edilen mektupta belirtilen konuların kamuoyunda 
büyük tasvip gördüğünün belirtildiği yazıda, Demirel’in görevden el çektirilmesi gerektiği ima edilmektedir.107 Yazının eklerinde yer alan gazete başlıkları incelendiğinde, konunun basın tarafından küçümsenmeyecek seviyede önemsendiği görülmektedir.108


105 Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanlığı tarafından yayınlanan 18.12.1970 tarihli bildiri [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–9].
106 Cumhuriyet Senatosu Kontenjan Grup Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine gönderilen 08.01.1971 tarih ve 56 sayılı yazı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–50].
107 Sivas Senatörü Hüseyin Öztürk tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına gönderilen 18.12.1970 tarihli yazı ve ekleri [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781].
108 “Sunay’dan ne gibi tedbir ve eylem düşündüğü soruldu”, Cumhuriyet, 22 Aralık 1970. “SUNAY’IN AÇIKLAMA YAPMASI İSTENDİ”, Son Havadis, 22 Aralık 1970. “Şaibeli Demirel hakkında ne işlem yaptınız?”, Adalet, 22 Aralık 1970. “Sunay’a Demirel Hakkında ne düşündüğü soruldu”, Yeni Gazete, 22 Aralık 1970.


Öte yandan başka senatörler tarafından da rejimin olağan işleyişi dışına çıkılarak, hükümet atlanarak bizzat cumhurbaşkanından olaya müdahil 
olması yönünde talepler iletilmektedir.109

Kahramanmaraş bağımsız milletvekili İbrahim Öztürk de cumhurbaşkanına siyasetçileri şikâyet eden yazılardan birini kaleme alanlardan. 
Öztürk, toplum tabanına kadar sirayet etmeye meyyal hareketlerin temelinde, suçlanan 1961 Anayasasının olmadığını; sosyal ve ekonomik meselelerini çözememiş bir ülkede bu tip reaksiyonların doğmasının tabii olduğunu belirtmektedir. Anayasanın emrettiği reformların 11 yıllık bir gecikmişliğe rağmen yapılmamasının, olayların ardındaki ana neden olduğu hususunun altını çizilmektedir. Siyasi partilerin bilinçsiz kitleleri, oy kaygısıyla bilinç götürmek yerine sömürmek üzere kullandıklarını belirten milletvekili tarafından, devrimlerden ve özellikle laiklik ilkesinden verilen tavizlerin belirleyici olduğunu iddia edilmektedir. Gençliğin düşman kamplara ayrılmasının vebalini de siyasi partilere yükleyen İbrahim Öztürk, bu konuda hükümetin başlıca kabahatli olduğunu vurgulamaktadır. Sendikal, eğitim ve gençlik teşkilatlanmalarındaki 
kutuplaşmanın böl ve vurdur politikasının icabı olarak kasıtlı yaratıldığı ifade edilmektedir. Türk toplumunun büyük bir kısmını oluşturan köylüler arasına da sokulmaya çalışılan nifaktan bahsedilmektedir. Siyasi partilerin hemen her fırsatta suçlandığı yazıda, özellikle laiklik vurgusu sıkça yapılmakta; toplumun bu vasatta olduğu müddetçe seçilenlerin değişmeyeceğinin altı çizilmektedir. Cumhurbaşkanının siyaset arenasında yerini almış olan böylesi bir partiler düzeninde yaptığı ve yapacağı istişarelerin hiçbir sonuç vermeyeceği yazının neticesi olarak ortaya konmaktadır.110

Düşüncelerini yazıyla değil de telgrafla Cumhurbaşkanına iletme lüzumu duyan senatörlere de rastlanmaktadır. Ankara Bağımsız Senatörü Turgut Cebe ve Diyarbakır Bağımsız Senatörü Selahattin Cizrelioğlu da bunlardan yalnızca ikisidir. Cebe ve Cizrelioğlu, telgraflarında: Sunay’ın mevcut bunalımı, işbaşındaki hükümete dokunmadan çözme temayülü içinde bulunmasını tenkit ederek, bu eğilimin cumhurbaşkanının tarafsızlığıyla bağdaşmadığını belirtmektedirler. Senatörler, güçlü, güvenilir ve partilerüstü bir hükümet kurulmaksızın bunun mümkün olmadığı hususunun altını çizerek bu konudaki umutlarının sürdüğünü ifade etmektedirler.111 Bu arada Sunay’a, bir işçiden gelen telgrafta da açık bir siteme şahit olunmaktadır. Hüsamettin Güven isimli işçi, partilerin katıldığı müzakerelere, egemen sınıfların temsilcisi olarak tesmiye ettiği partiler davet edilirken, TİP’in davet edilmemesini eleştirmektedir.112


109 Zonguldak Senatörü Ahmet Demiryüce tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına çekilen 23.12.1970 tarihli telgraf [Türkiye Cumhurbaşkanlığı 
Evrakı No: 3/15].
110 Maraş Bağımsız Milletvekili İbrahim Öztürk tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına gönderilen 05.01.1971 tarihli yazı [Cumhurbaşkanlığı 
Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–31].
111 Diyarbakır Bağımsı Senatörü Selahattin Cizrelioğlu ve Ankara Bağımsız Senatörü Turgut Cebe tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına çekilen 
09.01.1971 tarihli telgraf [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–52].
112 İşçi Hüsamettin Güven tarafından Cumhurbaşkanlığı Makamına çekilen 09.01.1971 tarihli telgraf [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–54].



MUHTIRA SÜRECİNDE ANAYASA TARTIŞMALARI,

Anayasa değişiklikleri konusu 1961-1980 arası dönemde gündemi sürekli meşgul eden konuların başında gelmektedir. Özellikle 1965 seçimlerine kadar 1961 Anayasası’nın “meşruluğu”, temel devlet felsefesi ve sosyal adalet anlayışı, ya da “Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliği” gibi özellikleri zaman zaman açık ya da kapalı eleştirilere konu olmuştur. 1965 genel seçimlerinden sonra tek başına iktidara gelen AP, 1961 Anayasası’nın kurumlarını ve kurallarını elverişsiz bir kalıp olarak görmeye başlamıştır. 1969 genel seçimlerinin arkasından kamuoyun daki eleştirilerin artması, yetersiz bir eğitim sisteminin yer yer öğrenci tepkileri ne yol açması, evrensel bir olay niteliğindeki gençlik hareketlerinin Türkiye'deki koşullar içinde daha yaygın ve sert biçimlere bürünmesi bütün bu gelişmeler karşısında yetersiz kalan iktidar sahiplerini, yavaş yavaş Anayasa’ya 
“kabahat yükleme” yoluna itmiştir. İleri sürülen ana görüş şudur:
“Bu olup bitenler karşısında daha basiretli bir politika izlemek, gerektiğinde devlet otoritesini kullanarak sorunlara çözüm getirmek hükümetteki sorumluların da düşünmedikleri şeyler değildir ama 1961 Anayasası, yürütme organını, daha doğrusu Millet Meclisindeki çoğunluğu öyle etkisiz, öyle güçsüz duruma getirmişti ki, sorumluların eli kolu bağlanmıştır.” Kısacası, “Bu Anayasayla devlet yönetilmez” düşüncesi öne çıkarılmıştır. 113
Başbakan Süleyman Demirel’e göre 1961 Anayasası icrayı güçsüz kıldığı gibi, "çoklu idare düzeni getirmiş" ve içerdiği hükümler yüzünden, "memleketi idare edenlerin sayısı çoğalmıştır."114 Çoklu idare sözü burada, 1961 Anayasası'nın 4. maddesinde de ifade edildiği gibi TBMM'nin en yetkili organ olmaktan çıkıp milletin egemenliğini onun vasıtasıyla kullandığı organlardan (sadece) birisi haline geldiğine dikkat çekmek için kullanılmıştır.
1961 Anayasası'nın 4. maddesi "Türk milleti egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" hükmünü getirmiştir. Oysa 1924 Anayasası'nın 4. maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin yegane ve hakiki mümessili olup millet namına hakkı hakimiyeti istimal eder” denmiştir. Demirel, yukarıdaki ifadeleriyle milli iradeye ortak olduğu varsayılan Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarla, TRT ve üniversiteler gibi Anayasa tarafından kendilerine özerklik verilmiş kuruluşların konumunu 
sorgulamaktadır.
1969 seçimlerine giderken AP bir "Anayasa Islahatı" programı hazırlamıştır. Burada önerilen değişikliklerin en önemli şunlardır: Yürütmenin güçlendirilmesi ve kanun hükmün kararname yetkisiyle donatılması, parlamentonun toplanabil me ve karar alabilmesinin kolaylaştırılması, halkoylaması usulünün benimsenme si, özerk kuruluşların yeniden düzenlenmesi, akademik özgürlükler in sınırlanması, TRT'nin daha iyi denetlenebilmesi, yargı ve yürütme ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve savcıların hükümet tarafından atanması, "komünizm ve anayasa dışı cereyanlarla mücadele" için yeni "propaganda, telkin ve tahrik" yasakları getirilmesi, özgürlüklerin kötüye kullanılmasının önlenmesi vb.115

113 Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 5. Bs, İstanbul Gerçek Yayınevi,1979, s.76.
114 Süleyman Demirel, 12 Mart ve Sonrası, 2.Kitap, Ankara, Ayyıldız Matbaası, 1972, s.114.
115 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, 18. Bs, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2009, s.412.

Yürütme organına kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin verilmesi, parlamentonun daha hızlı çalışmasını sağlayacak çeşitli önlemler alınması, tabii senatörlük imkanının kaldırılması, referanduma olanak sağlanması, özerk kuruluşların imtiyazlarının sınırlandırılması, yargı yürütme ilişkilerinin yürütmeye ağırlık verecek bir biçimde yeniden düzenlenmesi, temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanımını cezalandıran çeşitli hükümlerin anayasaya koyulması gibi, hükümetlerin hareket alanını yasama, yargı ve özerk kuruluşlar aleyhine genişletecek düzenlemeler, AP’nin yapılmasını istediği Anayasa değişiklikleri arasında yer almıştır.116
Bu çerçevede 1961 Anayasası ilk kez, 6 Kasım 1969 tarihinde kesinleşen 1188 Sayılı Yasa ile değiştirilmiştir. 12 Kasım 1969 günü yürürlüğe giren bu yasa ile milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen Anayasa’nın 68. maddesi değiştirilmiş tir.


12 MART MUHTIRASI SÜRECİNE İLİŞKİN SENDİKALARIN TUTUMU



1961 Anayasası’nda sendika kurma ve grev hakkı güvenceye kavuşturulmuştur. 1963’te yeni bir Sendikalar Yasası ve Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası çıkarılmıştır. Bu yasa ile işçi sendikalarının bir siyasal baskı grubu olarak hareket etmelerine daha uygun bir zemin ortaya çıkmıştır. Yani yasa, sendikaların siyasal faaliyette bulunmalarını yasaklamamış ancak, siyasal partilerden yardım alınmasını, onlara yardımda bulunulmasını, sendikanın bir partinin örgütü içinde yer almasını ve bir siyasal partiyle aynı isimde meslek kuruluşları kurmasını yasaklamıştır.
Sendikalar Yasası’nın çıkmasıyla beraber, işçi eylemlerinde hem nicelik hem nitelik yönünden bir sıçramanın yaşandığı bir süreç başlamıştır. 

Kasım 1964’e kadar toplu pazarlık görüşmelerinde anlaşmazlığa düşülmesi nedeniyle 87 grev ve 1 lokavt yaşanmıştır.117

I. AP Hükümeti döneminde, 1966 yılına gelindiğinde işçi hareketi yeniden bir canlanma süreci içerisine girmiştir. 

Bu dönemde gerçekleşen 39 greve toplam 10401 işçi katılmıştır. Bu grevlerden en önemlisi, TÜRK-İŞ içerisindeki tartışmaları arttıran ve DİSK’in kurulmasına yol açan Paşabahçe, Şişe ve Cam Fabrikası grevidir. 118
1967 yılında TÜRK-İŞ’in partilerüstü kalma kararı alması üzerine bu sendikada yer alan pek çok sosyalist görüşlü sendika lideri Maden-İş Sendikası Kemal Türkler önderliğinde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurulmuştur. 119 DİSK, 1961 Anayasası’nın sağlamış olduğu demokratik hak ve özgürlükler ile 1960’lardan itibaren yükselen toplumsal muhalefetin oluşturduğu ortam içerisinde örgütlenme ve güçlenme olanağını bulmuştur. DİSK özellikle özel sektörde örgütlenmiştir.

Sol kesimde yaşanan sendikal örgütlenme sağ kesimde de kendisini çeşitli sendika ve dernekler tarzında göstermiştir. Milliyetçi kesimin önde gelen partisi MHP, kitlesel bir örgütlenmeyi sağlayabilmek amacıyla çeşitli toplumsal kesimleri kapsayan bir dizi ülkücü kuruluş oluşturmuştur. 
Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MSK), Ülkücü Polisler Birliği (POL-BİR), Ülkücü Kamu Görevlileri Güçbirliği Derneği (ÜLKÜM-BİR), Ülkücü  Öğretmenler Birliği Derneği (ÜLR-ÖĞRET), 


116 Tanel Demirel, Adalet Partisi İdeoloji ve Politika, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.270.
117 Milliyet, 1.11.1964, s.1.
118 Yüksel Akkaya, “1960 Sonrasında İşçi Hareketleri”, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, C:II, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998, s.105-106.
119 Gevgilili, a.g.e., s.358.

Öğretmenler Birliği Derneği (ÜLR-ÖĞRET), 


Ülkücü Esnaf ve Sanatkarlar Derneği (ÜLKÜ-ES), Ülkücü Köylüler Derneği (ÜLKÜ-KÖY), Ülkücü İşçiler Derneği (ÜİD), Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği (ÜMİD), Ülkücü Gazeteler Cemiyeti (ÜGC) bunlardan bazılarıdır. 
MHP ile bu dernekler arasında organik bir bütünlük vardır.120

1969 yılının başlarında Türkiye’de 755 işçi sendikası, 5 birlik, 17 federasyon, 3 konfederasyon bulunmaktadır. Bu sendikalar 958.488 erkek işçi ve 99.450 kadın işçiyi kapsamaktadır.1211970 yılına gelindiğinde olayların şiddet dozu artmış ve çatışmalar yüzünden üniversiteler neredeyse kilitlenme durumuna gelmiştir. 
Köylerde ise toprak işgalleri şeklinde kendini gösteren eylemler yaygınlaşmıştır. Birçok il ve ilçede üretici mitingleri yapılmış ve bu mitingler gençler tarafından desteklenmiştir. Bütün bunların yanı sıra örgütlü işçilerdeki huzursuzluklar da kamu düzenini tehdit etmiştir.122

TÜRK-İŞ’in partilerüstü kalma politikasına karşı beliren sendikal oluşumları engellemeye yönelik müdahalelerin birbiri ardından ortaya konulması çok gecikmemiştir. İlk önemli girişim, 1970 yılında Sendikalar Yasası’nda yapılması öngörülen değişiklikler olmuştur.123 II. AP Hükümeti döneminde yürürlükteki Sendikalar Yasası’nın değişmesi için girişimlere başlamıştır. Bu girişimleri ilk aşamada sadece AP değil CHP de istemiştir.12 Mart’a giden süreçte Sendikalar Yasası’nın değiştirilmek istenmesi aynı zamanda bir kırılma noktası olmuştur. 

İstanbul’da çıkan 15-16 Haziran 1970 olayları sendikalara yönelik sert bir tutumun zirveye çıkmasına yol açmıştır. Bu olaylar bu değişikliğe karşı 
protesto niteliğinde patlak vermiştir. Bu yasaya en önemli muhalefet TİP’le CHP’den gelmiştir. Ancak ilk etapta CHP’de düzenlenen kongre çerçevesinde yapılan tartışmalar, CHP’nin ilgisini partiiçi konulara yönlendirmesine neden olmuştur. DİSK’ten gelen tepkiler üzerine Bülent Ecevit, bir toplantıda:
"Sayın DİSK'li arkadaşlar, duyarlılığıma tepkilerinizi anlıyor ve bir ölçüde hak veriyorum. Senatoda görüşülürken tasarıyı en iyi şekilde eleştirmek için arkadaşlarımı uyaracağım. Sanırım arkadaşlarım da benim gibi, sizin gibi Anayasa'ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı hükümlere gereken eleştirileri yapacaklardır"124 diyerek konunun Senato Grubunda dile getirileceğini belirtmiştir.

DİSK Cumhurbaşkanı’ndan yasaya karşı önlem almasını istemiştir. Ayrıca Senatodan ve MBG’den bu konuya müdahale etmeleri yönünde girişimler de yapılmıştır. DİSK başkanı Kemal Türkler, yanlarında oturdukları Tabii senatörler Ahmet Yıldız, Sami Küçük, Vehbi Ersü, Suphi Karaman, Suphi Gürsoytrak’a ayrı ayrı yönlerden 274 Sayılı Sendikalar Yasası’ndaki aksaklıkları anlatmıştır. Senatörlerin hemen hepsi tasarıyı okumuş, not almışlardır. Tasarı Senatoya gelince eleştirici olarak grupları adına Vehbi Ersü'yü görevlendirdiklerini bildirmişler ve Ersü'nün DİSK'in eleştirileriyle daha da güçlü konuşma yapması için notlar verilmesini önermişlerdir.125

120 Ağaoğulları, a.g.m., s.225.
121 CSTD, C:51, B:32, 4.2.1969, s.545.
122 Hale, a.g.e., s.156.
123 Alpaslan Işıklı, “Ücretli Emek ve Sendikalaşma”, Geçiş Süresince Türkiye, (der. Irvin Cemil Schick, Ertuğrul Ahmet Tonak), İstanbul, Belge Yayınları, 1990, s.340.
124 Kemal Sülker, Türkiye'yi Sarsan İki Uzun Gün, İstanbul, Verso Yayıncılık, 1985, s.44-45.
125 Sülker, a.g.e., s.50.

Ancak bunun pek yararı olmamıştır. Çünkü 15 Haziran 1970'te İstanbul'da 115 işyerinde 75000 işçinin yürüyüşü başlamıştır. İşçi ve polisin çatışması sonucunda bir işçi, bir polis, bir esnaf ölmüş, 87 kişide yaralanmıştır.İstanbul'dasıkıyönetim ilan edilmiş ve DİSK yöneticileri tutuklanmıştır. Ertesi gün Ankara'da 40-50 kişilik bir grup "kahrolsun komünistler" diye bağırarak DİSK ve Lastik İş Bürolarına saldırmışlardır.126
On binlerce DİSK'li işçinin başlattığı eylem 16 Haziran genel grevine yol açmıştır. Uzlaşmazlık Demirel Hükümeti’nin Meclise gönderdiği yeni sendikalar yasa tasarısına, çalışma komisyonunda yer alan TÜRK-İŞ üyesi CHP'li işçi milletvekilleri nin isteğiyle katılan bir hükümden çıkmıştır. TÜRK-İŞ üyesi CHP işçi milletvekillerinin önerileri sonucu, yeni tasarıya bir sendikanın Türkiye çapında etkinlik gösterebilmesi için, o iş kolundaki işçilerin en az üçte birini temsil etmesi kuralı eklenmiş konfederasyonlar konusunda da önemli kısıtlamalar getirilmiştir. Meclis bu tasarıyı onaylamıştır.127
Başbakan Demirel ve Hükümet İstanbul’daki olayları bir ayaklanma olarak değerlendirmiş ve bunun üzerine 16 Haziran’da İstanbul ili ile Kocaeli Merkez ve Gebze ilçelerinde bir ay süre ile sıkı yönetim ilan edilmiştir. İşçilerin 15-16 Haziran eylemlerinin Anayasa’da öngörülen sıkıyönetim ilan nedenlerinden birisi olan “ayaklanma” sayılıp sayılamayacağı sıkıyönetim ilanından sonra da çok tartışılmıştır. Konu ile ilgili bilim adamlarının birçoğu sıkıyönetimin Anayasa’ya aykırı olduğu görüşünü savunmuşlardır. Sıkıyönetim kararının iptali için Danıştayda ve Anayasa Mahkemesinde davalar açılmıştır.128

Sıkıyönetimi ilan eden hükümet, 17 Haziran 1970’de kararını Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosunun ortak oturumunda TBMM’nin bilgisine sunmuştur. Yaklaşık beş saat süren görüşmeler esnasında, sıkıyönetim kararının gerekçelerini açıklamak üzere söz alan İçişleri Bakanı Senatör Haldun Menteşoğlu olayların çıkış nedenine bakıldığında gayrimeşru bir platformun içinde demokratik hukuk devletini yıkmak, milli birlik ve beraberliği bozmak, sınıflaşma şuurunu yaratarak vatanı bölmek, ülkeyi parçalamak hedefinin görüleceğine değinerek hükümetin aldığı kararı savunmuştur.129
GP Meclis Grubu adına söz alan Turhan Feyzioğlu ise sıkıyönetim kararını destekleyen konuşmasında özellikle DİSK’i hedef almış ve DİSK’in Marksçı, Leninci, komünist bir örgüt olduğunu ve ülkeyi bu akımlara sürükleyen tehlikeli bir kurum olduğunu belirtmiştir.130

CHP Grubu adına konuşan İsmet İnönü, sıkıyönetim ilanına karşı çıkmamakla birlikte bir aylık sürenin uzun olduğunu ve işçilerin neden bu tarz olaylara giriştiğinin araştırılması gerektiğini şu sözlerle belirtmiştir:  “Bir nokta önemlidir. İşçiler aslında vatanseverdir. Bu adamların bu kadar çok toplanıp harekete geçirilmelerinde hiç haklı taraf yok mudur? Hiç haklı taraf yoktur gibi sabit bir fikir ve peşin hükümle adalet aranmaz ve bulunamaz.” 131
Hükümetin kararına karşıt bir görüş tabii senatörler adına söz alan Ahmet Yıldız’dan gelmiştir. Yıldız, hükümeti eleştiren ve kısmen DİSK’i savunan 
konuşmasında bu olaylardan İçişleri Bakanı Menteşoğlu’nu sorumlu tutarak şunları söylemiştir:

126 Milliyet, 19.6.1970, s.11.
127 Milliyet, 13.6.1970, s.11.
128 Zafer Üskül, Siyaset ve Asker, 2. Bs, İstanbul, İmge Yayınları, 1997, s.186-187.
129 MMTD (Millet Meclisi Tutanak Dergisi), C:9, B:14, 17.6.1970, s.208-212.
130 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.213-216.



“ DİSK komünist imiş. Kim diyor bunu? İçişleri Bakanı diyor. Kimsin sen? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı. Komünizm yasak, peki neden durdunuz şimdiye kadar? Nasıl devlettir bu?” 132
Konuşmalar üzerine söz alan Başbakan Süleyman Demirel de İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu gibi hükümetin sıkıyönetim kararı almasının haklı 
gerekçelere dayandığını olayın düpedüz bir ayaklanma olduğunu, devlet kuvvetlerine silah atıldığını, yurdun bu köşesini huzur ve sükuna kavuşturma da en son çarenin ve başvurabilecek en çabuk sonuç alınabilecek durumun sıkıyönetim olduğunu vurgulamıştır.133

Sıkıyönetim görüşmeleri esnasında AP ve GP grubu karşıt görüşleri seslendirecek milletvekillerini mümkün olduğunca engellemeye çalışmışlar, verdikleri yeterlilik önergeleri ile grup sözcüleri dışında kişisel olarak söz almak isteyen milletvekilleri ne konuşma fırsatı tanımamışlardır. 
Sıkıyönetim kararına muhalif görüşleri olan TİP’li Mehmet Ali Aybar gibi milletvekilleri bu yüzden fikirlerini açıklama şansı bulamamışlardır.134
Yasa tasarısı TBMM’ye konuşulurken üniversitelerin iş hukuku, sosyal güvenlik kürsüsü öğretim üyeleri ve çoğu bilim çevreleri ise yasanın ana çizgileri ile "anayasaya aykırı" olduğunu açıklayarak, bir an önce değiştirilmesini önermişler dir.135 İsmail Cem’e göre bu değişimin gerçekleşmesi zor olacaktır. Cem bir yazısında:
“İşçinin bir çeşit esir durumunda olduğu devir artık çoktan geçmiştir. İşçi haklarını bir adım geriye götürecek tasarılar bile büyük tepkilere yol açmaktadır. Türkiye’deki her kuruluşun (ve bazı sendikacıların) bundan böyle işçileri dikkatle değerlendirmesi, alacağı kararlarda işçilerdeki gelişmeyi göz önünde tutması gerekmektedir. Meselelerin gittikçe berraklık kazanarak ortaya çıktıkları şu günlerde, son işçi hareketinin olumlu bir tarafı da vardır: Kimin kimden yana olduğuna açıklık getirirken, yeni olayları yaratacak davranışlardan uzak durmayı da bazı çevrelere hatırlatmıştır. Çünkü ne işçi eski işçidir, ne de Türkiye eski Türkiye...”136diyerek Türkiye’nin son on yılda geçirdiği değişime dikkat çekmiş tir.
CHP ve TİP, Senatoda CHP senatörleri ile MBG sözcülerinin eleştirdikleri tasarı yasalaşınca, yasanın iptali İçin Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır. Anayasa Mahkemesi, 1972’de 274 Sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan ve DİSK üyesi işçilerin tepki gösterdiği 1317 Sayılı Yasa’nın pek çok hükmünü iptal etmiştir.137 
Böylece yasa değişikliğini  protesto eden işçilerin ve tasarıya karşı çıkan DİSK yöneticilerinin dayandıkları kesin hükme bağlanmış olmuştur.138

131 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.223-226.
132 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.227-229.
133 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.240-242.
134 Üskül, a.g.e., s.121.
135 Milliyet, 24.5.1970, s.1.
136 İsmail Cem, “Değişen Türkiye ve Değişen İşçi”, Milliyet, 19.7.1970, s.2.
137Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmi Gazete, 19.10.1972, No:14341.
138 Sülker, a.g.e., s.134.


Bu önemli olayla birlikte 1970 Temmuz’unda Kayseri’de TÖS kalabalık gruplarca basılmış, Ağustos’ta Türk Demir Döküm tesisleri işçilerce işgal edilmiş ve polisin işçilere müdahalesi sonucu ölenler olmuştur. Eylül’de Ereğli Demir Çelik işletmelerin de işçiler greve gitmiştir.
Özetle bu dönemdeki sendikal gelişmeler, 1971 yılına kadar hızlı, canlı, yol ve zaman zaman doktrin arayarak, bölünerek, çok sayıda sendikaların yarattığı sorunları ve güçsüzlüğü sırtında taşıyarak, fakat sürekli olmuştur. 1965 seçimlerini AP’nin büyük bir çoğunlukla kazanması ve kimi sendika liderlerinin bu parti kadrosu içinde parlamentoya girebilmiş olmaları, harekete durgunluk vermiş ve sendikacılığın felsefesinde ve doğasında bir çelişki olan sağ kanadı güçlendirmişse de, bir bütün olarak gelişmede çok büyük aksamalar olmamıştır.139

İşçi kesimlerinin sürece ilişkin kanaatlerinden birini ortaya koyması bakımından, dönemin Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı (Türk-İş) Seyfi Demirsoy tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilen 04.01.1971 tarih ve 71/3 sayılı muhtıra önemlidir.140 Muhtırada, bunalım sürecine Cumhurbaşkanı nın müdahil olmasından duyulan memnuniyet belirtilerek; Türkiye işçi hareketinin sınıf çatışmasını körükleyen diğer işçi sendikalarının aksine milli bütünlüğü savunan Atatürkçü bir çizgide olduğu ifade edilmektedir. Atatürk düşmanlığının hem Marksist düzen kurmak isteyenlerce, hem de teokratik bir rejim peşinde olanların ortak paydası olduğunun altı çizilmektedir.
Süregelen öğrenci hareketlerine karşı Türk-İş Genel Başkanının görüşü: Bu tip hareketlerin öğrencilikle bağdaşmayacağı yönündedir. Lakin bu hareketlerin temelinde bazı masum isteklerin saptırılmasının yattığı ifade edilmekte; işsiz kalma tehlikesinin yanı sıra mevcut üniversiteye girişi sağlayan sınav sisteminde ki aksaklık yüzünden okuduğu fakülte ile okumak istediği fakülte arasında tutarsızlıklar olan geniş kitlenin saldırganlaşmaya zorlandığı belirtilmektedir. Sosyal güvenlik müessesesinin birçok alanda kurulamamış olmaması da süregelen rahatsızlıkların sebeplerinden biri olarak gösterilmektedir. Diğer taraftan, sistemin zafiyetinden faydalanan bir avuç asalak kesimin bu durumdan yararlanarak, inanılmaz boyutta sömürü faaliyeti içinde bulundukları hususu işlenmektedir. Vergi politikasındaki haksızlıkların da önemine değinen Demirsoy, 
özellikle büyük toprak sahiplerinin kazançlarının vergi dışı bırakılmasının sınırlı kazançları vergilendirilen çalışanlar nezdinde tepkiyle karşılandığını 
vurgulamaktadır.
Parlamentonun çalışma düzeninin de bir diğer şikâyet konusu olduğu belirtilen yazıda, konfederasyonlarına karşı girişilen şiddet eylemleri karşısında soğukkanlılıklarını korumaya gayret edecekleri belirtilmektedir. Türk-İş’in, halkı parçalayacak girişimler karşısında yapılacak her hamlede Cumhurbaşkanının yanında olduğu vurgulanarak yazı nihayete erdirilmektedir.
Yine bir başka belgede Türk-İş’in partileşmeye meyyal tutumlar içinde bulunduğu; bu eğilime direnenler olduğu kadar savunanların da bulunduğu ifade edilmektedir. Yol-İş, Ges-İş, Demiryolları İşçi Sendikası ve Şeker-İş sendikaları yöneticilerinin CHP’deki Kemal Satır grubuyla bu doğrultuda teşrik-i mesai içinde olduklarından söz edilmektedir. 

139 Cahit Talas, Bir Toplumsal Politika Belgesinin Yorumu: Toplumsal Anlaşma, Ankara, AÜSBF Yayınları, 1982, s.3.
140 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin 08.01.1971 tarih ve 3/146 sayılı yazısı eki [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–32].


Bu tip bir parti kurulması durumunda CHP ve AP içinde bulunan Türk-İş kökenli milletvekili ve senatörlerin, bu yeni partiye iltihak edeceklerinin tahmin edildiği belirtilmektedir.141
DİSK’in muhtıra sonrasındaki yaklaşımını göstermesi açısından, konfederasyon un Kocaeli Bölge Temsilcisi Hakkı Öztürk tarafından yayınlanan basın bülteni de önemlidir. Söz konusu bültende 12 Mart öncesinde Atatürk ilkelerine sahip çıkan, anayasanın uygulanmasını isteyen devrimcilere insanlık dışı her türlü baskı ve terörün uygulandığı; ülkenin beceriksiz idarenin elinde itibarını yitirdiği; işçi sınıfı ve emekçi halkın korkunç bir perişanlığa düştüğü belirtilmektedir. Silahlı Kuvvetlerin müdahalesinin büyük bir ferahlık yarattığı, Silahlı kuvvetlerin, anayasanın kendisine tanıdığı hakkı kullanarak meşru bir şekildeki müdahalesini destekledikleri ifade edilmektedir.142

Cevdet Sunay’a gelen uyarı ve şikâyet içerikli yazılardan biri de, kendisini kanun çerçevesinde, fikir yoluyla. Atatürk devrimlerini muhafaza, müdafaa, yayma gayesiyle kurulmuş, irtica ve komünizm düşmanı milli bir teşekkül olarak tanımlayan, başkanlığını Fahri Belen; 2’nci Başkanlığını İsmet Giritli; sekreterliğini Muhittin Koran’ın yaptığı; üyeliklerinde ise Fuat Sargın, Faruk Güventürk, Mustafa Baydar, Nurettin Peker ve Nazan Baran’ın bulunduğu Mustafa Kemal Derneği Büyük Devrim Konseyi’ndendir. Derneğin öncelikle şikâyet ettiği kesim: Dini siyasete alet ettiği, köylüyü ve halkı kandırarak teokratik bir devlet kurmaya çalışan MNP çevresidir. Aşırı solun, Türkiye halkları tabiriyle üstelik tam bağımsızlık şiarını çarpıtarak ülkeyi Sevr paçavrasının hudutlarına çekmeye çalıştığı iddia edilmektedir. Bu tehlikeler karşısında cumhurbaşkanından yetkili ve görevli organları uyarması; elde edilmiş bu husustaki faaliyetleri belgeleyen, açıklanmasında milli bir sakınca bulunmayan bilgilerin kamuoyuna ilanı istenmektedir.143


12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK..

.