Robert Koçaryan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Robert Koçaryan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Kasım 2020 Çarşamba

2020 DE PATLAK VEREN CATIŞMA VE KARABAĞ İHTİLAFI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER. BÖLÜM 1

2020  DE  PATLAK VEREN CATIŞMA VE KARABAĞ İHTİLAFI HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER.  BÖLÜM 1 

Robert Koçaryan,Ermenistan,Av. Dr. Deniz AKÇAY,Haydar Aliyev,Dağlık Karabağ,AGİT Minsk Grubu, Hocalı Katliamı,Kazakistan,
Almanya, Belarus, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Portekiz, İsveç, Budapeşte Zirvesi,

Av. Dr. Deniz AKÇAY* 
* Doctorat d’Etat en Droit Public, Ortak Hükümet Ajanı, Emekli T.C. Dışişleri Bakanlığı Mensubu 


Ter-Petrosyan’dan sonra Ermenistan’ın cumhurbaşkanı olan Robert Koçaryan katı ve uzlaşmaz bir siyasi söylem tutturmuş olsa da, 1999’dan Ekim 1993’te 
Azerbaycan’ın cumhurbaşkanı olan Haydar Aliyev’in Aralık 2003’teki ölümüne kadar geçen sürede sorunun çözümü konusunda ciddi sayılabilecek 
adımlar atılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu süreçte de çözüme ulaşılamamıştır. 
AGİT Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen barış görüşmelerinin zaman içinde nihai barışı sağlayacak anlaşmaya ulaşılmasından, barış sürecinin hangi 
prensipler üzerinden yürütüleceğinin tartışıldığı bir hal alması dikkat çekmektedir. Bahsi geçen ‘temel prensipler’in belirlenmesinde gelinen en üst 
nokta 2007 yılında ‘Madrid Prensipleri’ diye anılan prensiplerin kamuoyuna açıklanması olmuştur. Bundan sonra günümüze kadar geçen süreçte bunun 
ötesine geçen bir ilerleme kaydedilememiştir. ‘Temel prensipler’den olan Dağlık Karabağ’ın etrafında Ermeni birliklerinin işgali altındaki bölgelerden 
Ermeni birliklerin çekilmesi ve Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün belirleneceği referandum halen tarafların farklı yorumlarına konu olmakta, sürecin ilerlemesini tıkayan en önemli iki neden olmaya devam etmektedir. 

Sürecin tıkanması AGİT Minsk Grubu’nun önceliklerinin değişmesine de neden olmuştur. Nihai barışın sağlanması için yola çıkan AGİT Minsk Grubu, 
2000’li yılların ortalarından itibaren barışın sürecinin üzerine inşa edileceği ‘temel prensipler’in belirlenmesi noktasına gerilemiş, 2010’lu yılların 
ortalarına doğru ise çözüm sürecinin çökmesinin engellenmesi ve Azerbaycan ve Ermenistan arasında sıcak çatışma ve savaşın önlenmesi noktasına kadar 
gelmiştir. Buna rağmen, 2016 yılının Nisan ayındaki ‘Dört Gün Savaşı’nın ve 12 Temmuz 2020’deki büyük çaplı çatışmanın patlak vermesi engellenememiştir. 
Sonuç olarak, iki yüzyılı aşan tarihsel bir arka plana sahip olan, otuz yılı aşkın bir süredir devam eden ve günümüzde çözülemeyen/inatçı bir çatışma halini 
alan Dağlık Karabağ sorunu ve de jure savaş, beş büyük jeopolitik alanının Avrupa; Avrasya; Orta Asya; Doğu Akdeniz ve Orta Doğu; İran Körfezi ve 
Hint Okyanusu - önemli bir kesişme noktası olan Güney Kafkasya’da, istikrar ve barışı tehdit eden bir sorun olmaya devam etmektedir. 

A) Hocalı Katliamı, Birleşmiş Milletler Üyeliği, Güvenlik Konseyi Kararları 

Aralık 1991’de Kazakistan’ın o dönemdeki başkenti Almatı’da toplanan on bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin temsilcileri Sovyetler Birliği’nin sona ermiş 
olduğunu (has ceased to exist) açıklamışlardır1. Bu şekilde 1921’de kurulmuş olan Sovyetler Birliği’nin devletler hukuku tüzel kişiliği sona ermiş olmaktadır. 
Toplantı sonunda açıklanan bildiride eski Sosyalist Cumhuriyetlerinin yeni oluşumlarındaki sınırları, yetkileri, siyasal ve ekonomik özellikleri ya da 
beklentileri hakkında hiçbir bir açıklamaya, çekinceye veya sınırlamaya yer verilmemiştir. Aksine, Bildiri’nin Giriş Bölümü’nün (Preamble) üçüncü 
paragrafında Bildiri’yi imzalamış olan on bir Devletin, birbirlerinin ülke bütünlüğünü ve hâlihazırdaki sınırlarının dokunulmazlığını tanıdığı ve saygı 
göstereceği açıkça vurgulanmıştır.2 
Sovyetler Birliği’nin bu şekilde dağılmasıyla bir yerde klasik devletler hukukundaki uti possidetis kuralı uygulanarak, dağılma sonucunda, her yeni 
devletin dağılmadan önceki sınırlarının aynen korunması öngörülmüştür.3 
Ardından, bağımsızlığını kazanan devletlerin, tanınma ve Birleşmiş Milletler’e (BM) üye olma süreci başlamıştır. 
Bu meyanda, Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti’nin de BM’ye üye olma başvuruları yerleşik prosedüre uygun olarak, ilk aşamada 
Güvenlik Konseyi tarafından incelenmiştir. Konsey her iki devletin üyelik taleplerini herhangi bir kayıt ya da koşul öngörmeksizin aynen kabul etmiş ve 
iki Devletin üyelik taleplerinin kabulü konusunda nihai kararı verecek olan Genel Kurul’a havale etmiştir.4 
BM Genel Kurulu da iki devleti, herhangi bir kayıt getirmeksizin yerleşik uygulama çerçevesinde 2 Nisan 1992 tarihinde üyeliğe kabul etmiştir.5 
Öte yandan, Ermenistan’ın uzun süredir Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesine yönelik devam eden operasyonları, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından iki ay sonra yoğunlaşmış; söz konusu askeri saldırılar 26-27 Şubat 1992’de Hocalı’da katliama dönüşmüştür. Bu katliam bazı devletler tarafından soykırım olarak da nitelendirilmiştir.6 
Bu arada, devam etmekte olan Dağlık Karabağ savaşı ile ilgili olarak, Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılında aldığı dört karardan ilki ancak Nisan 1993’te 
kabul edilebilmiştir.7 
Azerbaycan’ın ülke bütünlüğüne saldırı niteliğini taşıyan ve ayrıca daha geniş çapta bölgesel barışı da tehdit edecek boyutlara ulaşan Dağlık Karabağ 
uyuşmazlığı ile ilgili olarak BM Güvenlik Konseyi, özellikle, 1993 yılında kabul ettiği dört kararla (Resolutions), bir yandan, Dağlık Karabağ’daki silahlı 
çatışmaların sona erdirilerek, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü ve sınırlarının dokunulmazlığına dayalı barışçı bir çözüme gidilmesi koşullarının sağlanması, 
diğer yandan da, bu çerçevede ulaşılacak çözüm yollarının uyması gereken koşulların belirlenmesi amaçlanmıştır.8 
Özellikle 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı kararda, sorunun barışçı yollarla çözümlenmesi çağrısının ötesinde, Azerbaycan’ın egemenlik haklarını ve ülke 
bütünlüğünü tehdit eden Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde, Azerbaycan’ın ülke bütünlüğü yeniden teyit edilmiş (reaffirming), ayrıca sınırların 
dokunulmazlığı ilkesi konusunda da “güç kullanarak ülkenin genişletilmesinin kabul edilemeyeceği9” vurgulanmıştır. 
Bu bakımdan, söz konusu kararlar, Dağlık Karabağ uyuşmazlığını sona erdirmemekle birlikte, gerek Alma-Ata Bildirisi’ndeki gerek Azerbaycan ve 
Ermenistan devletlerinin BM’ye kabul edilmeleri aşamasında var sayılan temel ilkelerden herhangi bir sapma “niyetinin” bulunmadığını teyit etmiştir. 

1) Minsk Grubu: BM İlkelerinin Görecelileşmesi 

Dağlık Karabağ uyuşmazlığının çözümünde, BM Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul etmiş olduğu dört kararın öngördüğü, ülke bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı konusunda güvenceler içeren çözüm çerçevesinin sonraki yıllarda hukuksal katılığını ve bir yerde, siyasal güncelliğini önemli ölçüde yitirmiş olduğu izlenimini veren bazı gelişmelerin kaydedildiği görülmektedir. 

Şöyle ki, Dağlık Karabağ sorunu hakkında barışçı çözüm formülleri üretmek ve iki devlet arasındaki diyalogu, bu çözüm önerileri üzerinde odaklaştırabilmek 
hedefi çerçevesinde 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) kapsamında Minsk Grubu olarak anılan bir siyasal diyalog platformu kurulmuştur. 
AGİT’in 1992 Helsinki toplantısında oluşturulan söz konusu diyalog platformunun ilk versiyonunda üç ayrı üyelik kategorisi yer almaktadır: 

- Uyuşmazlığa taraf olan Azerbaycan ve Ermenistan, 
- ABD, Rusya ve Fransa, 
- Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı Almanya, Belarus, İtalya, Finlandiya, Hollanda, Portekiz ve İsveç’ten oluşan bir üçüncü grup. 

Ancak, Grubun kompozisyonu 1994’te AGİT Budapeşte Zirvesi’nden itibaren önemli bir değişikliğe uğramıştır. Bu tarihten itibaren ABD, Rusya ve Fransa 
Grubun Eş Başkanları (Co-Chairs) olarak görevlendirilmiştir. Bu alt grup, Minsk Grubu adına açıklamalarda bulunma görevini üstlenmiştir. 

Görüldüğü üzere, Budapeşte Zirvesi’nden sonra Grubun içinde belirli bir “hiyerarşik” “düzen” oluşturulmuş, Eş Başkanlar alt grubu siyasal önem ve 
ağırlığıyla daha güçlü bir hiyerarşik görünürlük kazanmıştır. Günümüzde de, Grubun açıklamalarını bu grup kaleme almaktadır. 
Minsk Grubu’nun “kuruluş” aşamasında, genel olarak, Dağlık Karabağ sorununun barışçı yollarla çözümlenmesi konusuna ağırlık verilmiş, buna karşılık, bu hedefe ulaşmak için hangi ilkelere dayanılacağı ve hangi usullerin uygulanacağı konusunda belirli bir “şema” öngörülmemiştir. Esasen, Grubun, taraflar arasındaki çatışmaların durdurulması ve genel olarak, uyuşmazlığın görüşmelerle sona erdirilmesinin ötesinde, Güvenlik Konseyi’nin 1993’te kabul etmiş olduğu kararlardaki ilkelere uymak gibi “açık” bir “görev talimatı” da bulunmamaktadır. 

Oysa AGİT çerçevesinde oluşturulmuş olması itibariyle, Minsk Grubu’nun görev talimatında, devletlerin ülke bütünlüğü ve sınırların dokunulmazlığı gibi 
evrensel devletler hukuku ilkelerinin ve bu alanda somut “yönlendirmeler” geliştirmiş olan BM organlarının kararlarının göz ardı edilmemesi, aksine, 
uluslararası barışın korunmasının söz konusu olduğu durumlarda özellikle vurgulanması gerekirdi. Bu yaklaşımın, sadece Dağlık Karabağ uyuşmazlığı 
açısından değil, BM sisteminin inandırıcılığı açısından da önem taşıdığı göz ardı edilmemelidir. 

Bu çerçevede, Avrupa Birliği Konseyi’nin de 22 Mayıs 1992 tarihli açıklamasında, devletlerin siyasi hedeflerine ulaşmak için diğer devletlerin ülke bütünlüğüne yönelik eylemleri AGİT’in ilke ve taahhütlerine aykırı olduğu ve bu nedenle kınandığı belirtilmiştir.10 

AGİT tarafından oluşturulan çeşitli belgelerde de Dağlık Karabağ sorunuyla ilgili olarak BM ilkelerinden uzaklaşmaya yönelik bu eğilimin devam ettirilmeye çalışıldığı gözlenmektedir. 
Nitekim AGİT’in 1996 Lizbon Zirvesi’nde kabul edilen belgede Güvenlik Konseyi’nin 1993 kararlarıyla Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin 
olarak belirlenmiş temel BM ilkelerinden köklü biçimde uzaklaşılmıştır. 
Belgede, Dağlık Karabağ için önerilen “statünün” temel özellikleri olarak; Dağlık Karabağ’ın “müstakbel” statüsü için “Azerbaycan içinde selfdeterminasyona dayalı en yüksek özyönetim” öngörülen bir anlaşma önerisinde bulunulmuştur.11 Bu öneri, devletler hukuku açısından belirli bir hukuksal temeli olmayan yanıltıcı bir formül sayılabilir: 

1) Her şeyden önce “metinde” yer alan “self-determinasyon ve “özyönetim” kavramları devletler hukuku bakımından farklı ön koşullara dayanan 
bir statüye tekabül etmektedir. 
2) Ayrıca, self-determinasyon tanındıktan sonra, bu statünün Azerbaycan sınırları içinde kalacak bir “yönetim” olarak şekilleneceğinin hiçbir 
güvencesi de yoktur. 
3) En geniş “özyönetimi”, ayrıca, Dağlık Karabağ’a kaçınılmaz olarak, başka devletlerin de destekleyebileceği bir görünürlük kazandıracaktır. 
Bu durumda ise, söz konusu bölgenin ileride uluslararası bir süjelik arayışına girişmeyeceğinin güvencesi de yoktur. 
1996’daki Lizbon Belgesi’ne ek olarak, Minsk Grubu’nun 2007 yılındaki Madrid toplantısının sonunda yapılan açıklamada, self-determinasyonla 
birlikte, Helsinki Nihai Belgesi’ne ve bu Belge’de yer alan ilkelere de atıfta bulunmaktadır.12 
Helsinki Nihai Senedi’nin gerek hukuksal niteliği, gerek içerdiği ilkeler açısından, uyulması gereken ilkelerin, daha önce BM kararlarıyla belirlenmiş olan Dağlık Karabağ uyuşmazlığının çözümünde ön plana çıkarılmasını gerektirecek bir güncelliği ve özellikle, hukuksal ağırlığı olabileceği düşünülemez. 

Doğu-Batı bloklaşmasının yumuşatılması çerçevesinde 1975’te Helsinki’de toplanan Konferansın diplomatik önemi tartışılmamakla birlikte, Nihai Belgenin bağlayıcılığı kesin değildir.13 Belgede sıralanmış olan ilkelerden her birinin değişik hukuksal uygulanma koşulları ve hatta hukuksal değeri olabileceği göz ardı edilmemelidir. Buna karşılık, Grup, 2019’da bu belgeye atıfta bulunmaya devam etmiştir.14 

Günümüzde, Helsinki Nihai Senedi’nin bağlayıcı olmadığı ve dolayısıyla, normatif açıdan, Minsk Grubu açıklamalarında bu konuda yer alan ilkelerin, sırf bu metinde yer almış olduğu gerekçesiyle bağlayıcılık kazanamayacağı kabul edilmektedir.15 
Bir yazarın belirtmiş olduğu gibi, söz konusu Belge bir uluslararası antlaşma (treaty/traité) niteliğini taşımamakta, Doğu/Batı blokları arasında barışın 
gerçekleştirilebilmesine ve en azından “kamplar” arasındaki bloklaşmanın bir dereceye kadar yumuşatılması konusunda ulaşılan bir “konsensüs”ün 
yapılaştırılmasına yönelik bir “program” niteliğindedir.16 
Dolayısıyla Minsk Grubu’nun çalışmalarında, belirtilen metinlerden yola çıkılarak BM ilkelerinin Dağlık Karabağ hususunda göz ardı edilmesi ve görecelileştirilme si, uyuşmazlığın çözüm parametrelerini hukuksal çerçeveden uzaklaştırmakta ve bu durum sorunun barışçıl çözümüne katkı sağlamamaktadır. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

1 “The Alma Ata-Declaration,” 21 Aralık 1991, ROP, 
     http://www.operationspaix.net/DATA/DOCUMENT/3825~v~Declaration_d_Alma-Ata.pdf . 
2 “..recognizing and respecting each other’s territorial integrity and the inviolability of the existing borders..”(The Alma Ata-Declaration,” ROP.) 
3 Uti possidetis kuralı geçmişte özellikle sömürgeler açısından uygulanmıştır. Son zamanlarda eski Yugoslavya’nın dağılması sonucunda, ortaya çıkan 
   yeni devletler açısından Badinter Komisyonu tarafından uygulanmıştır. (“Commission Badinter”, Avis no.3 Revue Générale de Droit International 
    Public, 1992: 268-269.) 
4 Bkz. Azerbaycan açısından 14 Şubat 1992 tarihli 742 sayılı karar (BM Genel Kurulu, “S/RES/742(1992),” United Nation Digital Library, 14 Şubat 1992, 
   https://digitallibrary.un.org/record/137563.); Ermenistan açısından da ise 29 Ocak 1992 tarihli 735 sayılı karar (BM Genel Kurulu, “S/RES/735(1992),
   ” United Nation Digital Library, 29 Ocak 1992, 
   https://digitallibrary.un.org/record/136238.). 
5 Bkz. Azerbaycan açısından 2 Mart 1992 tarihli ve 46/230 sayılı BM Genel Kurul kararı; Ermenistan açısından ise 2 Mart 1992 tarihli ve 46/227 sayılı 
   BM Genel Kurul kararı (BM Genel Kurulu,“Fortysix Session,”, 2 Mart 1992 
   https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/UNMembers%20ARES%2046%20230.pdf. ) 
Bu kararlarda da görüldüğü gibi, BM Genel Kurulu, bu arada devam eden savaş ve Hocalı katliamından bir ay gibi çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen 
Ermenistan’ın üyeliğini tamamen teknik, usulen bir kararla kabul etmiştir. 
6 Soykırım olarak nitelemiş olan devletler: Azerbaycan, Meksika, Pakistan Kolombiya, Çek Cumhuriyeti, Bosna Hersek, Peru, Honduras, Sudan. 
  Ayrıca ABD’nin Massachusetts, Texas, New Jersey, Arkansas, Oklahoma, Tennessee, Pennsylvania, Batı Virginia, Connecticut, Florida, Arizona, 
  Utah Eyaletleri de Hocalı olaylarını katliam olarak nitelemiştir. (Kaynak: Wikipedia.) 
7 BM Güvenlik Konseyi, S/RES/822 (1993), 30 Nisan 1993, http://unscr.com/en/resolutions/822. 
8 30 Nisan 1993 tarihli, 822 sayılı karar, 29 Temmuz 1993 tarihli 853 sayılı karar, 14 Ekim 1993 tarihli 877 sayılı karar, 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı karar. 
9 “..the inviolability of international borders and the inadmissibility of the use of force for acquisition of territory..” 
    (BM Güvenlik Konseyi, S/RES/822 (1993), 12 Kasım 1993, 
     http://unscr.com/en/resolutions/884. ) 
10 Roland Rich, “Recognition of States: The Collapse of Yugoslavia and the Soviet Union,” EJIL 4 No. 1, (1993): s. 63. 
11 “..legal status of Nagorno-Karabakh defined in an agreement based on self-determination which confers on Nagorno-Karabakh the highest 
     degree of self-rule within Azerbaijan..” AGİT Lizbon Belgesi, 1996, Annex 1, s. 15. 
12 AGİT Minsk Grubu, Madrid Belgesi, 2007. 
13 Peter van Dijk, “The implementation of the Final Act of Helsinki, The Creation of New Structures in the Involvement of Existing Ones.
    ” Michigan Journal of International Law 10, 1989: s. 114. Bu değerlendirmesinde yazar, yeni normlardan değil, yeni yapılanmalardan söz etmektedir. 
14 AGİT Minsk Grubu, “Press Statement by the Co-Chairs of the OSCE Minsk Group on the Upcoming Meeting of President Aliyev and Prime Minister Pashinyan,
    ” AGİT Resmi Sayfası, 9 Mart 2019, 
     https://www.osce.org/minsk-group/413813. 
15 Pieter van Dijk, “The Implementation of the Final Act of Helsinki: The Creation of New Structures in the Involvement of Existing Ones,
    ” Michigan Journal of International Law10, 1989: s.114. 
16 Jean-François Prevost, « Observations sur la Nature Juridique de l’Acte Final d’Helsinki, » AFDI, 1975. Özellikle bkz. s.139 ve 150. 



***