Prof. Hasan Tan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Prof. Hasan Tan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2015 Salı

TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 12 EYLÜL VE ÖNCESİ BÖLÜM 21





TÜRK SİYASİ TARİHİNİN 2 Cİ ASKERİ DARBESİ 
12 EYLÜL VE ÖNCESİ   
BÖLÜM 21


12 MART’A YOL AÇAN ŞİDDET EYLEMLERİNİN GERİSİNDEKİ NEDENLER

Şiddet eylemlerinin ardındaki nedenleri şöyle sıralamak mümkündür:

 “Türkiye’nin 1960’ların sonlarına doğru sahip olduğu toplumsal-ekonomik ve siyasal nitelikler Demirel hükümetine karşı üniversite öğrencilerinin, işçilerinin, profesörlerinin, teknokratların hatta hakimlerin gösterilerde bulunması siyasal tedirginlik yaratmış ve halk sanki siyasal devrime  hazırlanmış gibi izlenim yaratmıştır.  Halkın umut ve beklentileri artmış ancak karşılayacak olanaklar olmayınca toplumsal ekonomik doyumsuzluk da önem kazanmıştır.


 Toplum içindeki gelir ve servet dağılımı eşitsizliği ve sınıflar arasında gittikçe büyüyen eşitsizlikler bu gruplar tarafından devrimin gerçekleştirilmesi için yeterli bir neden olarak nitelendirildi.” Bütün bu abartılmış değerlendirmeler sonunda şiddete başvuran gruplar, toplumu bir dinamit olarak nitelediler. ‘ Biz toplumsal dinamitin fitili olacağız.’

İkinci neden

Türkiye’deki iki toplumsal kesimin tarihsel rolünden doğdu. Bu kesimlerden biri devletçi-seçkinci kesim, diğeri de gençlikti. Tarihsel olarak devletçi-seçkinci kesim Türk toplumunda devrimci bir yere sahipti. 1908’de Türk toplumundaki her yenilik, halkın desteğinden yoksun olan bir avuç devrimci tarafından gerçekleştirilmiştir.

Diğer yandan gerek Atatürk İhtilali gerekse 27 Mayıs eylemi, gençliğe toplumda siyasal olarak özel bir yer özel bir önem kazandırmıştır. Cumhuriyet ilkelerine göre iyi eğitilmiş bir gençlik, cumhuriyetin koruyucu olabilirdi. Bu anlayış gençliği siyasal olarak, beklenilenin üstünde etkili  yapmıştır. Bu iki öğeye ek olarak Batı Avrupa’da görülen Öğrenci olayları ve Türkiye’deki Yükseköğrenim sisteminin yetersizliği üniversite öğrencileri arasında şiddet kullanılmasına neden olmuştur.


Üçüncü neden ise ideolojikti. Şiddetçilerin ideolojisi sol görüşlerle ve özellikle Marksizmle özdeşleştirilmişti.”1950’lerden önceki-sonraki  Marksist eylem biçiminin grafiği incelendiğinde, her on yılda bir, öğrenci hareketlerinin ülkeyi Marksistleştirme işleminde kilit rol oynadığı inkar  edilemez bir gerçektir.”

Başlangıçta yükseköğrenim sorunlarının çözülmesi yönünde akılcı önerileri belirleyen eylemler kimi aydınlar, CHP ve basının bir kısmı tarafından hoş görüyle karşılanmıştı; ancak hükümet şiddete değil sola tepki gösteriyordu. Sağ ve sol gruplar arasında çıkan çatışmalarda  hükümet  solculara karşı yan tutan bir tavır almış bunun üzerine polisin tarafsızlığına duyulan güven yok olmuş ve netice olarak sol gruplar silahlanma  gereğini duymuşlardır.
Sol şiddete karşılı, sağ şiddet de tırmanma eğilimi içindeydi. Yurdun çeşitli yerlerinde kurulan komando kampları etkinliğe geçmişti”.

“... Hepsinin üstünde ülkenin rotasını çizecek olan aydının kosmopolitleşmesi, protesto ve veto gruplarının sistematik muhalefeti, iktidar yoksunluğu, iş adamları ve yeni burjuvazinin “para kıvıran” bir sınıf haline dönüşmesi, üniversite kürsülerinin Marksist-Leninist öğretiye propaganda sayesinde açık tutulması, köy, kasabalardaki meslek-etnik farklılaşmalarının büyük kentin kenar mahallelerine “gecekondulaşma biçimde” yansıması, kurtarılmış bölgelerin oluşması işte bütün bu olaylar terör ve şiddeti besleyen helezonu meydana getirmişlerdir.”


“Terör havuzu kuşaklar arası kültür, değer ve tarih şuuru farklılaşması sonucu dur. Kuşakların çatışmasında temel felsefe gençlik, yeni tarih ve  yeni şuur üretiyor zihniyetine dayanır.  Kuşaklar arası çatışmanın döl yatağı hızlı değişme ve teknolojik ilerleme süreci içinde bulunan toplum yapıları teşkil eder. 
Yaşayan siyasi kurumlar vee sosyal ve ekonomik değişme süreci arasındaki uyumsuzluklar Huntington Yarılması olarak ifade edilir. 
Bu nedenle terör havuzu Huntington Yarılması’nın bir ürünüdür.”


TARİHİN KARANLIK SAYFASI : 12 MART 1971

12 Mart 1971 tarihinde başlarında Genel Kurmay Başkanı bulunan Yüksek Kumanda Heyeti Cumhurbaşkanı ile TBMM ve Senato başkanlarına bir muhtıra vermişlerdir. Muhtırada şunlar yazılıydı:

“1-Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraati ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal, ekonomik huzursuzluklar içine sokmuştur. Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiştir ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş  olup T.C’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.


2- Türk Milletinin ve sinesinden çıkan Türk Silahlı kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin  partiler üstü bir anlayışla meclislerimizle değerlendirerek, mevcut anarşik durumu giderek ve anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak, kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.


3- Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde TSK, kanunların kendisine vermiş olduğu TC’yi korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.”

Muhtıranın verilmesi üzerine hükümet görevden çekilmiş, Cumhurbaşkanı kabinenin istifasını kabul ederek yani hükümeti kurma görevini- partisinden ayrılması koşuluyla-CHP’nin sağ kanadını temsil eden Nihat Erim’e vermiştir. Türkiye 12 Martla birlikte yeni bir köşe başına girmiş bulunmaktaydı.

Milli Demokratik Devrim hareketi liderlerinin yapmış olduğu silahlı eylemler, faşist komandoların saldırıları ütopik devrim düşüne yol açmış ve tüm Türkiye’yi saran bu durumda 12 Mart askeri müdahalesine zemin hazırlanmıştır.

Muhtırada sözü edilen reform istemi AP’nin anti-demokratik ve baskı uygulamalarından bunalan ilerici kesimin umutlanmasına neden olmuştur. 
Çünkü sol kesim 12 Mart’ın Devrimci Ordu olarak adlandırılan subayların önderliğinde yapıldığını zannetmekteydi. “12 Matçılar Atatürk ilkelerini savunur gözükünce muhtırayı verenlerin devrimci subayların liderleri oldukları izlenimi doğmuş oldu. Sol da muhtırayı içtenlikle destekledi.”

Nihat Erim hükümeti ülkede düzenin sağlanması adı altında bir dizi önlem almıştır ki bunlar işçi hareketi ile gençlerin anti-emperyalist eylemlerine 
karşıydı. Bu önlemlerden biri 26 Nisanda aralarında İstanbul, Ankara ve İzmir’nde bulunduğu 11 ilde sıkıyönetimin ilan edilmesiydi. Sıkıyönetimin ilanıyla  beraber aydınlar arasında geniş bir tutuklama operasyonu başlatılmıştır. “Çünkü 12 Mart rejiminin uygulayıcılarının anlayışına göre her sosyalist birer  anarşistti. Tüm devrimcilere bu sıfat yüklenmekteydi.”


“Ülkemizde aydınlara yönelen baskı ve kıyımların arkasında emperyalizm ve ona bilinçli ya da bilinçsizce hizmet sunanlar vardır. 12 Mart, bu  gerçeğin açık kanıtıdır.” 12 Mart Türk tarihinin karanlık bir sayfasıdır.

“12 Martın öngördüğü modeli benimsemediği saptanan subaylar ya emekliye ayrıldı ya da pasif görevlere getirildiler. Gerekçe de , çoğunlukla komünist olmaları ya da disiplinsiz sayılmalarıydı.”

Ayrıca üniversitelerin çeşitli bölümlerinde tasfiye operasyonuna girişilmiş, sol eğilimli oldukları ileri sürülen birçok öğretim üyesinin işine son  verilmiş ya da haklarında olumsuz rapor verilerek istifa etmeleri sağlanmıştır.

Muhtıranın verilmesine neden olan olayların yaratılmasında ABD etkin bir rol oynamıştır. “12 Mart 1971 öncesi gelişmelere bakıldığında, 1961 Anayasasının ülkemizde anti-emperyalist bir uyanış için elverişli bir ortamı yaratmış olduğu görülür. 
Bundan da emperyalist ülkeler ve bunların başını çeken ABD ciddi bir biçimde rahatsızlık duymaktaydı.” “ABD’nin ülkemiz üzerinde tezgahlanan planın başlıca hazırlayıcılarındandı. BU CIA Başkanı Helms’in itirafından açıkça anlaşılmakta dır.Helms’in itirafı şöyledir. ‘ Evet, 12 Martı hazırlayan  oluşumları, biz ajanlarımız aracılığı ile düzenledik.” Muhtıranın ilanıyla beraber öğrenci ayaklanmaları olanca hızıyla devam etmiştir.


12 MART SONRASI ŞİDDET EYLEMLERİ 


12 Mart sonrası gerçekleşen en önemli olaylardan biri 1961 Anayasasının birçok maddesinin değiştirilmesidir.  Basın özgürlüklerini ortadan kaldıran terör rejimine gidilmiştir.”THKO davasında Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nce Anayasanın tümünü ya  da bir kesimi başkalaştırma ve değiştirme ya da kaldırmaya ve bu yasa ile kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi’ni düşmeye ya da görevini yapmasını  yasaklamaya zorla kalkışma suçunu işledikleri gerekçesiyle Ceza Yasası’nın 146 /1.maddesi uygulanarak ölüm cezasına çarptırılan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan , kararın meclise onaylanmasından sonra, 6 Mayıs 1972 günü idam edilmişlerdir.”

Bu konuyla ilgili olarak CHP Genel Başkanı ve Çeşitli çevrelerden bazı kimseler idamların infazını önlemeye yönelik bazı girişimlerde bulunmuşlar ancak hiçbirisi sonuç vermemiştir. Sonradan sonraya bu idamlar tartışma konusu olmuştur. İdamların 20.yıldönümünde “68’liler Birliği Vakfı”nın çabalarıyla konu daha da gündeme gelmiştir. Bu üç gencin idamlarının hukuk dışı uygulamaya dayandığı ortaya konulmuştur. 

Ayrıca idam cezasının kaldırılması gerektiği üzerinde durulmuştur. “Askeri Yargıtay’ın emekli yargıçlarından Nahit Sarıçoğlu, sonradan bir gazeteye 
yaptığı açıklamada ; idamlar adli bir hata sonucu olmuştur. Karara muhalif kalmıştım, mahkeme kamuoyunun genel havasına uydu.  O dönemde komutanlardan da baskı oldu. Mahkeme nitelemede hata yaptı. Maalesef mahkeme şartlanmıştı.”demektedir.  Mahkeme başkanı Ali Elverdi ise idamlardan sonra gençlerin  avukatlarından Halit Çelenk’e “siz görevinizi fazlasıyla yaptınız, ama bu iş başka” diyerek kararın hukuk dışı etkenlerle verildiğini ifade etmiştir.”

Gezmiş, Aslan ve İnan’ın avukatlarından Halit Çelenk, O .İzzet Kök, Refik Ergün bu idam cezasının verirken görünürdeki tek olayın bir bankanın Emek Şubesinin soyulmasından ibaret olduğunu belirtmişlerdir. 
Olayın mağdurları ise “amaçlarının Anayasayı ihlal olmadığını, tam tersine, 1961 Anayasasını savunduklarını, savaştıkları şeyin emperyalizm olduğunu açık seçik anlatmışlardır.”

Kasım 1973’te İstanbul Yükseköğrenim Kültür Derneği kuruldu(İYKD). Dernek yükseköğrenim gençliğinin akademik ve demokratik istemlerini dile getirmek amacını taşımaktadır.
Dernek 1974 ilkbaharında belediyenin otobüs biletlerine zam kararı almasını protesto etmek için kampanya başlatmıştır. Bu, 12 Mart sonrasının ilk izinsiz yürüyüşü idi. Kampanya sonuç vermiş, belediye zam kararını geri almıştır. Dernek İleri adında bir yayın organı çıkarmış ancak  6.sayısından sonra büro polisler tarafından basılmış ve yayın sona ermiştir. Dernek 12 Mart öncesinin Dev-Genç’ini örnek almış, ancak solun  değişik versiyonlarından olan öğrencileri bir araya getirdiği için bir bütünlük sağlayamamıştır.  Yönetim kurulunda yer alan kimi gençler yaptıkları eylemler nedeniyle tutuklanmışlardır. 
Bunun üzerine ikinci kongreye gidilmiş, neticesinde bir bütünlük sağlayamadığı için dernek bir süre sonra mahkemece kapatılmıştır.

Bu dönemden sonra “cepheci grup”ağırlık kazanmaya başlamıştır. 1976’da İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği’ni(İYÖD) kurmuş ve Devrimci Gençlik 
isminde bir dergi çıkarmaya başlamıştır. 
1976 Kasımında, Ankara, İstanbul ve Erzurum’daki bazı yüksek öğrenim gençlik derneklerinin birleşmesi sonucu Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu (DGDF) kurulmuştur. Federasyon Dev Genç adını kullanmıştır; fakat bu federasyonu 12 Mart öncesi Dev Genç ile  karıştırmamak gerekir. Bu yeni Dev Genç izlediği politika, tüzüğü, oluşum süreci bakımından diğerinden oldukça farklıydı. Ancak Federasyon kuruluşundan  kısa bir süre sonra bölünmüş ve onun neticesi olarak 1978 yılında Dev –yol ile Dev_sol ortaya çıkmıştır.

Bazı üniversitelerde Öğrenci Temsilcileri Konseyi uygulamasına gidilmiştir. ODTÜ bu uygulamaya ilk başlayan yüksek öğreti kurumudur.  Daha sonra bu örgüt ODTÜ’lü


Öğrenciler tarafından kurulan ODTÜ-DER yerine geçmiştir. ODTÜ öğrenci temsilcileri konseyi ilk olarak sağcı öğretim üyelerinden olan Prof. Hasan Tan’ın rektörlüğe getirilmesini protesto etme konusunda, ikinci olarak da altı ay süren öğrenci boykotunda etkili olmuştur. 
Bu boykotun amacı ülkücü öğrencilerin kampüs önünde öğrencilere saldırmasını protesto etmekti. Boykot çok geniş bir katılımla, kitlenin aktif etkinliğinin bir eylem olarak sürdürülmüştür. 
Daha sonraları yasalara uymamaya başlayan Öğrenci Temsilcileri Konseyi faaliyetlerini 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar sürmüştür. Hatta 1981’e kadar sürdüğünü söyleyebiliriz. ÖTK’ne Boğaiçi Üniversitesi’nde de ve 1978’ de Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve Ankara’da kimi liselerde rastlanmaktaydı ancak ODTÜ’deki kadar faal değildi. 

1974’te siyaset sahnesinde başlayan cinayetler 1976’dan sonra hızla artmıştır. Sağcılarla solcular, sağcılarla sağcılar arasında sık sık çatışmalar  çıkmıştır.
Olaylar anarşik bir boyut kazanmıştır. “Ancak ölen ya da öldürüp cezaevine giren öğrencilerdi ama, ‘tetik’ başkasının elindeydi.”

TÜRKİYE’YE YÖNELEN AKIM VE ÖRGÜTLER

Türkiye her zaman dış kuruluşların yaygın propagandasının etkisi altındadır. Temelde demokratik idare tarzını benimseyen tüm ülkeler, komünist kuruluşların etkisine maruzdur. İrili ufaklı üç bin civarında olduğu söylenen bu kuruluşlar :

1. Milletlerarası komünist kuruluşlar

2. Yurt dışında bulunan aşırı solcu Türkler tarafından kurulan kuruluşlar

3. Bunların eylem noktasındaki iş birliğini yapan örgütler olarak kömünizmi yaymak, Marksist- Leninist düşüncenin yegane kurtuluş çaresi olduğuna herkesi inandırmak, bu düşünceye karşı çıkanları sindirmek için her çareye başvurmak, taraflar toplayarak faaliyetlerde bulunmaktadırlar.

Fakat enternasyonel karakterde Türkiye’ye yönelik devamlı faaliyet gösteren başlıca dokuz örgüt olduğu ileri sürülmektedir. Bunların en önemlileri şunlardır.

1. DUNYA SULH KONSEYİ: 

Bu örgütlerde yurt dışında bulunan aşırı solcu Türkler görev akmış Türkiye’ye yönelen hareketlerde bulunmuşlardır. Bu örgütün amaçları arasında dışarıda bulunan Türk öğrenci ve işçiler arasında komünizm propagandası yapmak, Avrupa’da Türkiye aleyhine gösteriler düzenlemektir. Kuruluş Türkiye aleyhine olan her faaliyetin ya tertipçisi ya da destekleyicisidir.

2. DÜNYA İŞÇİ SENDİKALARI FEDERASYONU: 

1960 yılından sonra Türkiye’ye yönelen çalışmalarında fark edilir düzeyde artma görülmüştür. Federasyon Avrupa’da bulunan işçilere komünizmi aşılamak için çaba sarf etmiştir. Lisan öğretmek ve haklarını savunmak bahanesiyle işçilerin kendi fikirlerine göre hareket etmelerini sağlamaya çalışmaktadır.

3. ULUSLAR ARASI GAZETECİLER BİRLİĞİ: 

Bu örgütün amaçları arasında, yurt dışında bulunan aşırı solcuların faaliyetlerine geniş yer vermek, Türkiye aleyhindeki haberleri değiştirip ajanslara iletmek ve bazı adreslere broşürler göndermek gibi faaliyetler yer alır.

4. ULUSLAR ARASI ÖĞRENCİLER BİRLİĞİ: 

Bu örgüt Türkiye aleyhine gösteriler düzenlemek, yurt dışında bulunan aşırı solcularla hareket ederek anma günleri tertip etmek , bu gösterilere komünist gençlerin katılımını sağlamak gibi faaliyetleri yürütür. Bunların yanında aşırı solcu Türklerin,Türkiye aleyhindeki beyanatlarını çeşitli dillere yaymak görevini de yapmaktadır.

5. ULUSLAR ARASI DEMOKRATİK KADINLAR FEDERASYONU: 

Bu örgüt de tevkif edilen kadın ve kızların işledikleri suçları öven yazılar hazırlayıp dağıtmaktadır. Ve sadece komünist rejimlerde kadınların mutlu olabileceği görüşünü savunmaktadır.

6. ULUSLAR ARASI DEMOKRATİK HUKUKÇULAR CEMİYETİ: 

Bu cemiyet ise komünist rejimlerin dışındaki ülkelerde hakkında soruşturma açılan aşırı solcuları savunma görevini yürütmektedir. Yine bunun yanı sıra hükümetler üzerinde baskı yaparak tutuklulara daha iyi muamele edilmesini sağlama görevini üstlenmiştir. 12 Mart Muhtırasından sonraki devrede bu faaliyetlerin hepsine Türkiye’de rastlanmıştır.

Bütün bu örgütlerin yanı sıra yurt dışında bulunan aşırı solcuların kurmuş oldukları başka kuruluşlarda vardır. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz.

1. Türkiye Komünist Partisi

2. Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu

3. Almanya  Türk Öğrencileri Federasyonu

4. Türkiye Proleter Devrimciler

5. Demokratik Hür Türkiye Cephesi

6. Yurt Sever Halk Cephesi

7. Demokratik Türkiye İçin Yurt Sever Birleşik Cephe

8. Türkiye Demokratik Direniş Hareketi


Son Dört Örgüt 12 Mart Muhtırasından Sonra kurulmuştur.


1. TKP: 

Kuruluşunun ilk yıllarında merkezi Prag iken daha sonra Doğu Berlin olmuştur Faaliyetlerini “Bizim Radyo , Türkiye Komünist Partisinin Sesi Radyosu, Yeni Çağ,
Türkiye Kurtuluş , Yurdun Sesi Dergileri ile sürdürmüştür. Parti Komünist rejimi Türkiye’ye yaymak için büyük mücadele vermektedir.

2. AVRUPA TÜRK TOPLUMCULAR FEDERASYONU: 

Örgüt 1968 Yılında kurulmuştur. Bütün toplumcu kuruluşları tek çatı altında toplamayı ve aşırı sol ilkelerine uygun yetişmelerini sağlama amacını gütmüştür. TKP’nin kitle teşkilatıdır. Avrupalı Türklerin aleyhine gösteriler yapmak,TKP’ yi destekleyen bildiriler yayınlamak konusunda yoğun bir çalışma içinde olmuştur. Bütün aşırı sol kuruluşlarla iş birliği halindedir.

3. ALMANYA TÜRK ÖĞRENCİLERİ FEDERASYONU: 

Bu örgüt de TKP ile iş birliği halindedir Örgüt sadece öğrencileri değil işçileri de içine almak için yoğun bir çalışma içine girmiştir.

4. TÜRKİYE PROLETER DEVRİMCİLER: 

Doğu Perinçek’in önderliğinde kurulmuştur .Kızıl Çin Komünist Partisi’nin tüzüğünden esinlenerek hazırlanmıştır .Tüzükte proleter devrimcisinin işçi sınıfı
devrimcisi olduğu ifade edilmiştir. Şafak gazetesini basıp dağıtan kimseler bu gruba mensuptur.

5. 12 MART MUHTIRASINDAN SONRA KURULAN CEPHELER: 

Türkiye’de çalışma haklarını kaybeden aşırı solcuların yurtdışında kurdukları
örgütlerdir. TKP’nin direktifleriyle hareket etmektedirler. Gazete çıkarıp, bildiriler yayınlayarak Türkiye aleyhine çalışmalar sürdürmüştür. Türk elçilik ve konsolosluklarına karşı sabotajlar düzenleyerek etkili olmaya çalışmışlardır.

Bu örgüt ve kuruluşların ortaya attığı şaşırtıcı ifade ve sloganlar gençlerin belli kesiminde oldukça etkili olmuştur. Bu sol örgütlere karşı aşırı sağcı kesim de halk ve gençler üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür. Nurculuk, Süleymancılık ve bazı tarikatlar ile kuruluşlar bu konuda etkili olmuşlardır. Bu kuruluşlar şunlardır.


İlim Yayma Cemiyeti
Mücadele Birliği
Komünizmle Mücadele derneği
Hizbüt Tahrir
Rabıtatül
Alemi İslamın (Merkezi Suudi Arabistan’dır.)


Aşırı sağ kanadın dinsel grubu, anarşik olayların dışında kalmış, daha çok oy potansiyelini arttırmaya yönelik faaliyetlere girişmiştir.
Buna rağmen mahkemelere verilen sanıklar arasında sağın dinsel gruplarından bazı kimselere de rastlanmıştır.

22 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEK.,