PKK ile AKP Arasındaki Gerilim
Yazar: Ümit Özdağ
08 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ
Cizre’de bir grup PKK’lının kendilerine “asayiş” adını vererek, önce tören sonra yol kontrolü yapmaları ve Lice’de PKK yandaşlarının bir karakolun büyütülmesi için sürdürülen inşaat çalışmalarına yaptığı saldırı ile PKK ve AKP Hükümeti arasında bir süreden buyana devam eden gerilim, kamuoyunun gözleri önünde yaşanmaya başlandı. Oysa Cizre ve Lice’de yaşananlar, PKK’nın son aylarda gerçekleştirdiği eylemlerden sadece ikisi idi. Hükümet ve basın dört aydan buyana PKK’nın “geri çekilmesinin” güzellemesini yaparken, aslında örgüt Türkiye içinde büyük katılımlar ile kırsalda kadrolarını güçlendiriyor ve kentlerde PKK’nın manevi üstünlüğünün kurulduğu süreçler oluşturuyordu. Yine PKK, Hükümet, “şehit haberi” gelmiyor sevincini yayarken, Güneydoğu Anadolu’da devlet otoritesini devralmaya hazırlandığını gösteren eylemlerini sürdürmekteydi. Diyarbakır/Lice’de bir uzman çavuş kaçırılmış, dövülmüş, arabası yakılmıştı. Bitlis/Tatvan’da karayolu kenarındaki bir beton şirketinin şantiyesi basılmış, 2 mühendis kaçırılmıştır.(23 Haziran 2013) Tunceli/Pülümür/Kırklar Köyünde maden ocağını basan PKK’lılar üç kamyon ve üç iş makinesini yakmışlardır.(27 Haziran 2013) Şırnak/Merkez/Balveren Köyü PKK’lılar tarafından basılmış, yurttaşların cep telefonları gasp edilmiştir. Tunceli/Pülümür/Kırmızı Köprü’de jandarma karakolu inşaatına malzeme taşıyan bir kamyon yakılmıştır. (25 Haziran 2013) Şırnak/Güçlükonak’ta yol yapımında çalışan işçiler PKK’lılar tarafından kaçırılmıştır.(25 Haziran 2013) Erzincan’da PKK’lılar bir aracı yakmışlardır. (25 Haziran 2013) Diyarbakır/Lice’de Kerpiçören mezrasına 3 pikap ile gelen 30 PKK’lı halka propaganda yaptıktan sonra 3000 lira gasp ederek ayrılmışlardır. Birkaç gün içinde olan hadiseler bunlar iken son birkaç ayda bölgede gerçekleşen diğer olaylar okurun değerlendirme gücüne bırakılabilir.
Cizre ve Lice’deki olayların yaşandığı dönemde, Öcalan ve BDP’de Öcalan ile MİT arasındaki görüşmelerde çerçevesi belirlenen ve Hükümet tarafından kabul edilen üç aşamalı sürecin ikinci aşamasına geçilmesi gerektiğini gündeme getirmişlerdir. Çünkü üç aşamanın birinci aşaması olan PKK’nın Türkiye dışına çekilmesi, Öcalan’a göre tamamlanmıştır. İkinci aşamada AKP Hükümetinden beklenen Öcalan’ın talebi olan anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılmasıdır. Erdoğan ise Öcalan ve PKK/BDP’nin ikinci aşamaya geçilmeli talebine, “Birinci aşama bitmedi, henüz sadece 200 PKK’lı çekildi” cevabını vermiştir.Oysa gerçekten PKK’nın çekilmesi mi önemlidir, yoksa kamuoyunda PKK’nın çekildiği intibaının uyanması mı? Eğer, Başbakan Erdoğan, “PKK çekilmesini tamamladı” dese idi, buna Erdoğan’a rağmen “Hayır, çekilmedi” diyebilecek veya doğruluğunu inceleyebilecek kimse var mıdır? Bu sorunun cevabı “Hayır, yoktur” şeklindedir. O zaman sorulması gereken soru, neden Erdoğan, “henüz PKK çekilmesi bitmedi” açıklamasını yaparak, ikinci aşamaya geçilmeyeceğini ilan etmiştir. Üstelik, Erdoğan bunu söylerken, Adalet Bakanlığı başta olmak üzere PKK Açılımından sorumlu bütün devlet kurumlarında ikinci aşamada yürürlüğe konulacak uygulamalar ile ilgili büyük mesafe kaydedilmiştir.
3 Temmuz 2013 tarihli Akşam gazetesinde çıkan habere göre: “KCK operasyonları çerçevesinde tutuklanan ‘örgüt sempatizanları’ başta olmak üzere çok sayıda kişinin ‘tutuksuz yargılanması’nı beraberinde getirecek adımlar yolda. “Şiddet eylemine karışmamış ve şiddeti teşvik etmemiş olmak” kriteri dikkate alınarak, TCK ve TMK’da rötuş öngörülüyor.Eve dönüşü de kolaylaştıracak adım çerçevesinde “suça karışmamış olma” yerine “Haklarında herhangi bir soruşturma ve kovuşturma bulunmayanlar” kriteri üzerinde duruluyor. Ayrıca, Yer isimlerinin değiştirilmesi konusundaki taleplerde yetki İçişleri Bakanlığı olacak ve bölgesel ve yerel hassasiyetler gözetilerek bu konudaki talepler dikkate alınacak. Parti kapatmalarına son verilecek.Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Komisyonu’nun kurulması hedefleniyor. Her türlü dini, etnik ayrımcılığa son verilmesine ilişkin hükümlerin de pakette yer alması bekleniyor.Kamu kurumları, toplumsal talebin yoğun olduğu yerlerde kullanılan anadillerde ‘tercümanlık’ hizmeti sunabilecek. İnternet sitelerinde anadiller seçenek olarak yer alabilecek. Türk hava Yollarında Kürtçe anons yapılacak.” Bunlar şu anda kamuoyuna sızdırılanların bir bölümü ancak bunun ötesinde PKK üst düzey yöneticilerini de affedecek düzenlemelerin olduğu biliniyor.
Bu hazırlıklara rağmen Başbakan Erdoğan neden ikinci aşamaya henüz geçilmeyeceğini ilan ediyor? Çünkü AKP, Habur rezaletinden sonra kaybettiği gibi büyük ve hızlı bir oy kaybı içerisinde. Habur rezaletinin ertesi günü, Erdoğan AKP Meclis Grubunda yaptığı konuşmada “Bu görüntüler insana umut veriyor” demişti. Ancak dört gün sonra önüne AKP’nin hızla aşağı gittiğini gösteren kamuoyu sonuçları geldikten sonra aynı Erdoğan Habur’da yaşananların bir rezalet olduğunu söylemişti. Milliyetçi bir söylem benimsemiş, kamuoyunun tepkisini almış, konuyu zamana yaymış, hatta PKK’nın saldırıları üzerine KCK tutuklamalarını yapmış ve daha sonra parça parça gündeme taşımıştı.
Başbakan Erdoğan bugünde kısmen aynı stratejiyi izlemektedir. Üstelik Erdoğan’ın bugün oy kaybetmesinin tek nedeni PKK ile müzakere-mütareke süreci değildir. Başarısız Suriye politikası ve Taksim sonrasında yaşananlarda Erdoğan’a büyük oy kaybettirmiştir. Erdoğan, bütün bu oy kaybını, sağ seçmeni kendi arkasında birleştirecek, saldırgan, mezhepçi, karşı tarafı şeytanlaştırıcı bir retorik ile aşmak istemiş ise de bu sefer bu strateji başarılı olmamış aksine geri tepmiştir. Özellikle merkez sağdan AKP’ye gelen şehirli ve orta/orta üst gelir düzeyindeki AKP’ye oy veren seçmen, Erdoğan’ın “% 50’yi dışarıya çıkmaktan zor tutuyorum” sözlerinden çok ürkmüşlerdir. Erdoğan’ın mitingleri de istediği gibi başarılı olmamıştır. 2011’e göre AKP mitingleri küçülmüştür. Kayseri’de alan küçülürken, Erzurum’da 6 milletvekili çıkaran AKP, 1 milletvekili çıkaran MHP’den daha az kalabalığı iktidar olmanın bütün imkanlarına rağmen toplayamamıştır.
İşte böyle bir ortamda Erdoğan, ikinci aşama için Öcalan’a söz verilen anayasal ve yasal değişiklikleri yapması durumunda çok sert bir oy kaybı hatta depremi ile karşı karşıya kalacağını bildiği için tekrar geçici olarak milliyetçi retoriğe sığınmıştır. Ancak bu Öcalan ve PKK ile yapılan anlaşmanın sona erdiği anlamına gelmemektedir. Çünkü önümüzde arka arkaya üç seçim vardır. Ve PKK, AKP’yi mahkum alanda yakalamış, sıkıştırmıştır. Erdoğan için amaç bu yazı çatışmasız geçirmektir. Ve sonra PKK’yı yerel seçimlere kadar oyalamaktır.
Öcalan ve PKK ise çok daha rahat görünmektedirler.
Çünkü Güneydoğu Anadolu’da büyük bir moral üstünlük ele geçirmiştir. PKK’ya katılımlar patlamıştır. Örgüt, Güneydoğu Anadolu’da yönetimi devir alacağı havası içine girmiştir. Bu atmosfer halka da yansımıştır. Mehmet Altan Güneydoğu Anadolu gezisi sonrasında şöyle demektedir: “Orada fiili bir durum oluşmuş. Hükümetle İmralı arasında, BDP’nin de dahil olduğu süreç, şimdi tek başına kalmış, kendi kendine işliyor. ‘Buraları bizim’ eğilimi ağır basıyor. Sanki, Ankara orayı bırakmış.”[1]
Gerçekten de asker, polis ve sivil bürokrasi etkinliğini tamamen yitirmiş durumdadır. Sivil bürokrasi bir çok semtte vatandaşa uyarı ve tahsilat yapamamaktadır. Polis eylemler öncesinde esnafı gösteri yapan PKK yandaşlarının dediklerini yapmaları, kendilerinin bunları engelleyemeyeceği konusunda uyarmaktadır. PKK tarafından bölgedeki en üst askeri yetkili olan Asayiş komutanının helikopterine ateş açılmakta, ancak valiler PKK’ya karşı askeri operasyonlara izin vermemektedirler. Trafik polisleri hata yapanları durdurdukları zaman, hatalı sürücüden “Hani açılım vardı” cevabını almaktadırlar. Yıllardan buyana devletin yanında PKK’ya karşı mücadele eden insanlar, bundan sonra ne olacak, başımıza ne gelecek endişesi içindedirler. Bir korucu başı şimdi şöyle dert yanmaktadır: “Ne olacak şimdi, PKK’lıların babalarından özür mü dileyeceğim?”
Bölgede belediyeler başka bir devletin organı imiş görüntüsünü verir iken şehirlerde yol boylarınca PKK’nın taleplerini dile getiren pankartlar yer almaktadır. Özetle, bölge halkının kafasına “er geç buralar PKK tarafından yönetilecek” mesajı verilmektedir.
PKK sadece Güneydoğu Anadolu’da değil, AKP Hükümetinin yanlış Suriye politikasından dolayı da Suriye’de büyük bir atılım yapmıştır. Halen Suriye’nin kuzeyinde bir “PKK devletçiği” kurulmuş durumdadır. Eğer Suriye’de Esat yenilir ve Türkiye’de PKK açılımı sonuçlanmaz ise terör örgüt hemen sınırımızdaki devletçiğinden Türkiye’deki terör eylemlerinin sinerjisini artıracaktır. Eğer Esat kazanır ise Esat ile anlaşacak ve bu kez Esat’ın Türkiye’den intikam alma politikası ile kendi politikalarını bütünleştirecektir. Üstelik önümüzdeki iki yılda Türkiye gerçekleşecek yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve genel seçimler PKK’nın Erdoğan’ı baskı altına alması ve şantaj yapması için olağanüstü verimli bir zemin oluşturmaktadırlar. Başbakan Erdoğan’ın terör ile müzakere ve mütareke politikasının Türkiye’yi getirdiği nokta budur.
İşte Erdoğan’ın içine girdiği çıkmazı iyi analiz eden Öcalan ve PKK, Taksim olaylarına Erdoğan’ın gösterdiği tepkinin Erdoğan’ın imajına verdiği ağır zararın zirveye çıktığı bir dönemde, gösteri yapmayarak ve Taksim’e karşı Erdoğan ile ittifak yaparak geçiren PKK, şimdi güneydoğu illerinde kent gösterileri ile hükümeti çok ağır şekilde baskı altına alabileceği mesajını vermektedir. Buna iyice güçlenen dağ kadrolarının da katılması durumunda Türkiye ağır bir baskı altına girecektir. Bundan dolayı, PKK/BDP, Hükümeti baskı altına almak için sık sık sokağa çıkma, sürecin kırılması gibi senaryolardan bahsetmektedirler.
Böyle bir ortamda AKP milletvekili İdris Bal, “Ümit ve Korku İkliminde İmralı Süreci: Barış mı, Kürdistan mı?” başlıklı bir rapor hazırlayarak Cumhurbaşkanı A. Gül ve Erdoğan’a sunmuştur. Bal’ın raporunda PKK’ya, BDP’ye Öcalan’a karşı olan, tereddütle bakan, ortada olan kesimler adeta PKK’nın kucağına itilmektedir demektedir. Bal, bu insanların yalnız bırakılmakta olduğunu, onlara adres olarak örgütün gösterilmekte olduğu ifade etmektedir.
Bal’a göre halen devam eden süreç iki senaryo ile bitebilir. İyi senaryoya göre PKK ile devam eden mütareke süreci istendiği gibi devam ederse (Bal PKK’nın hangi isteklerinin tatmin edilmesinin ne sonuçlar doğuracağını tartışsa iyi olurdu. Örneğin Öcalan Diyarbakır’a dönecek, Kandil’dekiler kırmıza halıdan geçerek TBMM’ne girecekler, Güneydoğu ve Doğu Anadolu özerk bölge olarak PKK kontrolünde vs.) barışın geleceğini, Türkiye’nin federasyon veya konfederasyon ile Barzani bölgesi ile birleşeceğini ve böylece Musul sorununun anavatana entegrasyon ile çözüleceğini ileri sürüyor. Tabii, sormak lazım, Musul bizden ayrıldığında federasyon mu idi iki federasyon ile dönsün? Bal’ıniyi senaryosu budur.
Bal’ın kötü senaryosuna göre, PKK geri çekilmesi Suriye’de bir PKK devletçiğinin kurulmasına güç sağlamak ihtiyacından yapılmıştır. PKK bir aşamada ilerleyen süreci Suriye’de PKK devletçiğini kurduktan sonra geri dönecek ve Türkiye’de terör eylemlerini tekrar başlatacaktır. Üstelik bu sefer daha güçlü bir dış kamuoyu desteği alacaktır. Sonunda Kürdistan kurulacak, ABD ve İsrail’in müttefiki olacaktır. Öcalan ve PKK her halükarda kazançlı çıkacaklardır.
Bal eğer kötü senaryo gerçekleşir ise AKP bundan sonraki ilk seçimlerde tek başına iktidar olamaz. Bu da ülkenin istikrarını, gelişimini olumsuz yönde etkileyecektir demektedir. Doğrusu bir ülkeyi bölen bir iktidarın sağladığı istikrarın ne olduğunu çok merak ettim. Siyasette istikrar içinde bölünme veya çok istikralı idik ancak bölündük diyen bir şeyi hiç okumadım. Aslında İdris Bal’ın iyi senaryosu da kötü senaryosu da Türkiye’nin nasıl bir felaket sürecine girdiğini göstermektedir.
Sonuç olarak, Erdoğan, PKK karşında hem Türkiye’yi hem kendisini iyi senaryo da gerçekleşse kötü senaryo da gerçekleşse mağlup edecek bir sürecin içindedir.
http://www.21yyte.org/ sitesinden 13.06.2016 tarihinde yazdırılmıştır
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2013/07/08/7098/pkk-ile-akp-arasindaki-gerilim