Komünist derlerdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Komünist derlerdi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Aralık 2014 Çarşamba

12 Eylül döneminde olsaydı Paralel değil Komünist derlerdi



12 Eylül döneminde olsaydı Paralel değil Komünist derlerdi



12 Eylül döneminde olsaydı Paralel değil Komünist derlerdi


22 Temmuz’Da İstanbul’da Polise Yapılan Operasyonlardan Sonra Açığa Alınan Müdür A.: “Operasyon Yapılan Her İlde Örtülmesi Gereken En Az Bir Tane Sıkıntılı Dosya Var Demektir.”
17 Aralık yolsuzluk soruşturmasından bu yana emniyet teşkilatında sürgün ve görevden alma son sürat devam ediyor. İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’dan sonra Antalya’da da polise operasyon yapıldı. Gözaltılar sonrası polislerin neredeyse tamamı serbest bırakılmasına rağmen sıranın yeni illere geleceği konuşuluyor. Peki, polis neden hedefte? ‘Paralel yapı’ suçlaması bir örtme ve gündem değiştirme operasyonu mu?
Yolsuzluk soruşturmalarında emniyet teşkilatının çektiği sıkıntılar yeni değil. Polis müdürü A., 5 yıl önce bir ilde yolsuzluğu ortaya çıkardığı için sürgüne gönderilmiş. 22 Temmuz’da İstanbul’da polise yapılan operasyonlardan sonra da açığa alınmış. Terör örgütünün ölüm listesinde olmasına rağmen silahına el konmuş. A., Polis Koleji mezunu. Dev-Sol, DHKP-C, PKK ve Hizbullah’a karşı çok sayıda operasyona imza atmış. 40’tan fazla takdirnamesi var. Terör ve organize suçlarla ilgili kitabı bulunuyor. Binlerce polise eğitim vermiş. Ne adli ne de idari soruşturma geçirmiş. Gençlere el uzatıyor, okumaları için destek oluyor. A., son görev yaptığı ilde korumasız, eşi ve dört çocuğuyla birlikte yaşıyor. Bir hukuk mücadelesi veriyor. Emniyetteki operasyonlar ve kapatılan dosyalarla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunuyor. “Operasyon yapılan her ilde örtülmesi gereken en az bir tane sıkıntılı dosya var demektir. Birçok ilde hazırlıklar yapılıyor.” diyor.
-Polislerin üzerine gidilmesinin amacı nedir?
Bu bir algı operasyonudur. Yarın diğer illerde de operasyon olacak. Duyuyoruz, ‘paralel yapı’ diye yapılacak. Paralelden burada bir soruşturma yok ki! Diyelim ben alındım! ‘Paralel yapının elemanı alındı’ diye basında çıkacak. “Gençlerin dağa gitmesine engel oluyor, arabasını satıp çocukları okutuyor.” diyecekler mi? Demeyecekler. Bir sürü yürüyen soruşturma var. Algı dışarıda farklı. Algıyı yöneterek gidiyorlar.
-Başarılı oldular mı?
Normalde insanlar soyut paralel yapıya tepki göstermiyordu, isimler konuşulmuyordu. Şimdi bu operasyonları sıkıntıya sokacak sorunlardan biri çıktı ortaya. Yakup Saygılı, Yurt Atayün, Ali Fuat Yılmazer, Hasan Ali Okan demeye başladıklarında millet ‘bir dakika’ dedi. Bir fanatik AKP’li arkadaşım var, isimler geziyor ortada. “Müdürüm, başbakanın dediği her şeyi onaylıyorum fakat aklıma takılan bir şey var: Sizin isminiz geçiyor, ben sizi yıllardır tanıyorum, dürüstlüğünüze, vatan sevginize kefilim. Benden daha vatanperver olduğunuzu biliyorum.” diyor. Birçok meslektaşıma aynı şeyler söylendi. Şu an Türkiye’de ‘paralel yapı’dan kimseyi tutuklamadılar. Hiç öyle bir suçlama yok, hiç kimsenin dosyasında öyle bir suçlama bulunmuyor. TRT Haber’in ekranının altında ‘Polise paralel yapı operasyonu yapıldı’ diye yazıyor. İnsanlar zannediyor ki paralel yapıya operasyon yapılıyor. Dinleme, sahte evrak diye suçluyorlar, tutukluyorlar.
-Erdoğan, ‘Paralel yapı MGK’da konuşuldu, resmî belgelere girdi’ açıklaması yaptı.
MGK’da ne konuşuldu bilmiyoruz ki! Sayın Genelkurmay Başkanı ne dedi? “Biz belgesiz, bilgisiz bir işlem yapmayız. Bize MİT’ten, emniyetten belge gelmedi.” dedi. MGK tutanaklarında ne var bilmiyoruz ama yine çar-çakal tayfasından buluruz, çünkü MGK tutanakları hep oralardan çıkıyor.
-‘Paralel yapı’ denilerek önemli olayların ve dosyaların üzeri mi örtülüyor?
Burada odaklanılması gereken nokta şudur: Paralel yapı operasyonunun yapıldığı her ilde en az bir tane sıkıntılı dosya var örtülmesi gereken. Bir dosya derken, basit bir dosya gibi düşünmeyin, iç içe geçmiş dosyalar yığını olarak düşünün. Diyarbakır’da PKK uyuşturucu dosyası, Mersin’de GDO ve yürüyen sosyal projeler, Adana ve Hatay’da tırlar konusu... ‘Paralel yapı’ operasyonları çok şeyleri örtüyor. 12 Eylül öncesi bir davadan içeride yatmış bir baro başkanı arkadaşım dedi ki: “Müdür bey, size cemaatçi demeleri şu andaki konjonktürden kaynaklanıyor. Mesela, 12 Eylül olsaydı hepiniz komünistlikle suçlanacaktınız.”
-Polis neden 17 Aralık’ta yolsuzlukları ortaya çıkardı?
İnsanlar sanıyor ki polis birden birilerini hırsızlıkla suçlamış. Yok böyle bir şey, yıllar süren dosyalar var. 5 yıl önce bir yolsuzluk olayının üzerine gittiğim için sürgün edildim. Emniyet teşkilatı bu sıkıntıları hep yaşıyordu. Sadece İstanbul’u düşünmeyin. Yarın başka illerde de operasyonlar olacak. Mesela Mersin’de de GDO’lu gıdalarla ilgili soruşturma yapan polisler alınacak. Çünkü orada gırtlağına kadar batmış siyasetçi var, bazı bakanların ismi geçiyor. Bu dosyaları kapatmaya çalışıyorlar. Ama stratejik bir hata yaptılar.
-Ne hatası?
Bunlar kapanmakta olan dosyaları tekrar konuşulur duruma getirdiler. İki şeyin hataya sürüklediğini düşünüyorum. Birincisi, beklentileri… Bunlar kaçacak, canlarının derdine düşecek… ‘Kaçınca bunların üzerine yıkarız’ diye hesap ettiler. 22 Temmuz’da Yurt Atayün, Ömer Köse, Ali Fuat Yılmazer’in kesin kaçacağını düşünüyorlardı. Kaçsalardı algıyla götürürlerdi. Üzerlerine yıkarlardı. Ergenekon’da olduğu gibi bazılarının itirafçı olacağını hesap ettiler. Burada hata yaptılar.
-Görevini yapan başarılı polisler neden tasfiye ediliyor?
Bölgedeki ve dünyadaki konjonktüre baktığınızda bu operasyonların yapılmak zorunda olduğunu anlıyorsunuz. Yapmak zorundalar. Çünkü PKK’yla, IŞİD’le, El Nusra’yla, Suriye’deki muhaliflerle bir sürü iş tutulmuş, onlara sözler verilmiş. Bölgede bölünmeci yaklaşımlar olduğunu biliyoruz. Bu işe engel olabilecek en önemli gücü ortadan kaldırıyorlar.
-Ne zaman başladı bu süreç?
PKK-KCK belgelerinde bir şey vardı; Oslo görüşmelerinin ses kaydı düştü. Orada deniyor ki “Biz size karşı operasyon yapmayacağız. Genelkurmay’a söyledik, onlar da yapmayacak; fakat polis problem çıkarıyor.” O günden sonra PKK’dan polis teşkilatına yönelik saldırılar başladı. Benim bildiğim 34 polis şehit oldu. Oslo’dan sonra bir anda polise yönelik saldırılarda patlama oldu. Geçenlerde Diyarbakır’da iki polis şehit edildi.
-Emniyet neden kendini savunamıyor?
Emniyet, vurması en kolay teşkilattır. Burada birtakım intikam alma hesapları var, bir kısmı da önümüzdeki projelerle ilgili. Önümüzdeki süreçte bir de mezhepsel gerginlik bekliyorum. Alevileri hedef alan nefret dilinin arkasında yabancı bir gücün konuşlandırılmasına zemin hazırlama var. ‘Barzani bize bağlanmak istiyormuş’, ‘Suriye bize bağlanacak’… Bunlara inananlar var. Bir havuz yazarı, “Osmanlı ne ki! Ondan daha büyük bir imparatorluk kuruyoruz.” diyor. Bir kere Osman Gazi gibi urba ile kılıç bırakmak lazım geride, Osmanlı’ya yetişebilmek için. Aynı kadın ile bir ömür geçirmek lazım. “Yemen’e kadar olacak bu iş.” diyor. Yemen’e silahlar niye gidiyor sanıyorsunuz?
-Neden?
Ülkeyi öyle bir açmaza sokuyorlar ki! Ama bu polisin, bu hâkimin, bu savcının, bu jandarmanın bu ülkeye en büyük hizmeti yolsuzluk ve uyuşturucudan ziyade IŞİD’e, El Nusra’ya giden silahların yakalanması olayıdır. Yani roketler, füzeler tırlarla gidiyordu. Türkiye’nin adı, terör örgütleri ile birlikte anılmaya başladı. Yarın uluslararası mahkemelerde Türkiye’ye suçlamalar yöneltildiğinde kendini bu tır operasyonları ile savunacak.    
-Tasfiye hazırlıkları 17 Aralık’tan çok önce mi yapıldı?
17 Aralık’ta operasyon oldu. 18 Aralık’ta görevden almalar başladı. Halk tabiri ile sorayım: Bir gecede mi bu listeleri oluşturdunuz siz ya! Bütün kurumlardan, emniyetten çarşaf çarşaf listelerle binlerce insanı görevden aldınız. Demek ki siz hazırlık yapmış, çalışmışsınız. Ne kadar bildiğimiz arızalı adam varsa, şu anda bu çarka su taşıyor ve hepsi de hukuksuzluk yapıyor. Açık açık suç işliyorlar. Yarın hukuk işlemeye başladığında, 8 gün gözaltı yapmanın hesabı sorulur. Rüşvet patlamış durumda şehirde.
-Gözaltına alınan polisler önemli dosyalara bakıyorlardı. Mesela, Casusluk Soruşturması… Ne vardı o dosyada?        
Operasyon başladığı zaman ilk etapta devletin, askeriyenin belgeleri ayıklanıyor, bir buçuk kamyon, 800 klasör askerî belge çıkıyor. Bu bir partide giden miktar. Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı askerî kargo uçağı gönderiyor, belgeleri yükleyip götürüyor. Bunların içinde Kuzey Irak’taki özel kuvvetler komutanlığının konuşlandırma durumu, silah-mühimmat durumu, mevziler ve personel durumlarından tutun, Deniz Kuvvetleri’nin Ege’deki mayınlama haritalarına, devriye rotalarına, uçakların rotalarına, İHA’ların şifrelerine kadar aklınıza gelen her şey vardı.
-Devletin bütün sırları casusların eline mi geçmiş?
Şubat 2013’te Ankara’da bu işin toplantıları yapıldı, şube müdürleri katıldı. MİT’in bütün daire başkanları vardı. MİT’çilere ‘böyle böyle’ diye sunum yaptılar. Orada MİT’çiler ısrarla “Pandora’yı, örgütün arşivini bize verin.” diyorlar. Bir sürü tartışması oluyor. Ancak orada MİT daire başkanlarından biri kızıyor, “Kardeşim, memleketin namusu gitmiş, siz kapıyı kimin kırdığının derdine düşmüşsünüz. Her şey gitmiş, en mahrem bilgiler gitmiş.” diyor. Bu tip yapılara yabancı devletler sızmaya, kontrol altına almaya çalışırlar. Şu ülkenin adamı diyecek durumda değiller ama birçok ülke ile iç içeler. Görüşmelerinde, şöyle bir belge var mesela: “Bunu şu ülkeye satabiliriz.”
-Bu belgeler hakkında hükümete bilgi veriliyor mu?
İdris Naim Şahin, içişleri bakanıydı. Belgeler önüne konuyor. Arasında Kırmızı Kitap da var. İdris Bey çok şaşırıyor, alıyor kitabı eline inceliyor. “Arkadaşlar ben ilk defa Kırmızı Kitap görüyorum, bize vermediler.” diyor. Daha çok belgeye ulaşılabilirdi ancak savcı bey kriter geliştirmiş. Bir, çeteden çıkan fişler var. Mesela A şahsı şu kadın veya erkekle yattı, bunun karşılığında şu belgeyi verdi, denmiş. Şimdi orada bahsedilen belge herhangi bir yerde çıkmış mı? İkincisi, getirilen belge ile bulduğumuz belge uyumlu mu? Bilgisayarı, tarihleri, kim belgeyi işlemiş, kim kaydetmiş? Bu kriterleri tutanları sanık yapıyor savcı. Diğerlerini mağdur, tanık yapıyor. Yoksa bir-iki belgede ismi geçen hiç kimseyi almamışlar.
-Devletin bütün kurumlarına sızılmış mı?
Bütün kurumlarına… Adamlar öyle bir noktaya gelmişler ki hedefe yönelik çalışmaya başlamışlar. Şu adamı da düşürelim, şu kuruma da girelim. Şu belgeyi bulabiliriz, devletin girilmedik hiçbir yeri, alınmadık belgesi kalmamış.
-Hükümet bu konunun üzerine neden gidemedi?
İki sebep var: 17 Aralık’tan sonra ittifak yapacak güçlere ihtiyaç oldu. Mesela Ergenekoncularla ittifak yapıldı, karşılığında ‘Sizi yargılamadan yargıdan kurtaralım’ dendi. PKK- KCK ile ittifak oldu aynı şekilde. Askerî casuslukta da ‘Sizi kurtaralım, siz bizim dosyalara destek verin’ mantığı vardı. İlk başta ‘askerleri kıstırdık, polis operasyon yapıyor, askerlerle ilgili belgeler çıkıyor, görüntüleri alırız elimize, şantaj yaparız’ diye düşünenler vardı. Fakat baktılar ki bir sürü de sivil bürokrat, siyasi bulunuyor bu işin içinde. Dosyayı kapatırsak hem askerlere şirin gözükürüz hem de kendi görüntülerimizi kurtarırız diye düşündüler.
-Asker ve sivil, bulaşmış bütün isimler tespit edildi mi?
Pandora’daki isimler şifrelenmiş. Şifre makinası çalışıyordu. Sürekli yeni belgeler, görüntüler çıkıyordu. Şifrelemenin bitmesi yıllar alabilir diyorlardı. Size bir rakam vereyim, eldeki verilerle ilgili. Bütün Ergenekon soruşturmalarında ele geçen veri toplamı bir terabaytsa, mukayese için söylüyorum, askerî casuslukta ele geçen 100 küsur terabayttı.
-Bu isimler ve gizli belgelerin ortaya çıkması kurumlarda nasıl karşılandı?
Asker çok rahatsız oldu. Her şeyi satmışlar adamlar. İzmir’de nöbetçi subay, nöbet zamanı çekip gidiyor. Rusya’dan kadınlarla buluşacak. Havaalanında iki kadınla buluşup otelin lobisinde USB gibi bir şey veriyor, kadınlar alıp gidiyor. Bütün bunlar teknik takiplere takılmış. Direkt casusluktan dava açılmamıştı, hangi ülkeye hangi belgelerin satıldığının ispatlanması için MİT devreye girmeliydi.
-Polise yapılan suçlamalardan biri de ‘yasa dışı dinleme’.
Türkiye’de emniyet teşkilatında kriptolu telefon dinleme teknolojisi yok. MİT’te var. Biz polisiz. Bizde delilleri bulmak, suç ispatlamakla ilgili adli istihbarat vardır. Bir de istihbarat şubelerin yaptığı önleyici istihbarat vardır. Adli birimler, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele, Terörle Mücadele, CMK’ya göre dinleme yapar. Savcıdan, hâkimden alırız kararı. Dinleme işi bittiğinde isteseniz bile hâkim kararı olmadan dinleme şansınız yok. Herkes bir kendi dairesine bir de TİB’e (Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı) yazıyor. TİB’e hemen düşüyor. Biz ne Türkcell ne Avea biliriz. Ne de internet üzerinden dinlemeyi, izlemeyi biliriz. Bir muhatabımız vardır; TİB. TİB şirketle görüşür, şirket ses dosyalarını TİB’e gönderir, TİB’den de bize gelir. Dolayısıyla sizin adli, idari hiçbir hiyerarşinizin olmadığı, temasınızın olmadığı kurumlara dinleme yaptırmanız mümkün değil.
-Dinlemeden gözaltına alınanlar oldu?
Önleme dinlemesinde adam tutuklandı, isnat edilen suç sahtecilik. Sahte evrak neydi? Adamın adı, soyadı, TC numarası, her şeyi doğru. Sadece rütbesi albayken sehven yarbay yazılmış. Kanunen TC’si yeter. Adam evrakı yapmış, hepsini göndermiş. Kudret Dikmen’in imzası var. Onu çıkarıp altındaki adamı tutukluyor. Sahtecilik falan yok. ‘7 bin kişiyi dinlediler’ diyorlar. İstanbul’da 234 kişi en fazla. Amir çocuklardan biri ifadesinde ‘Hani 7 bin kişiyi dinlemiştik?’ diye sordu.  
-Yolsuzluk soruşturmalarında sanıkların profili nasıl?
Çanakkale’den sonra en büyük felaket bu. Yıllarca bu topraklarda Müslümanlar ezilip ufalandılar ama en İslam düşmanı bile bir yerde para korunması gerekiyorsa bir dindarı bulup oturtur, ‘Bunlar çalmaz’ derdi. Şimdi bu imaj gitti. Bunlara günah olarak bu yeter. Müslümanı hırsıza ve ırz düşmanına çevirdiler bu insanlar!
___________________
KIZIM EVLENDİ DİYE DEĞİL, BÜYÜDÜĞÜNÜ GÖREMEDİM DİYE AĞLADIM
22 Temmuz’da polislere operasyon yapılınca polis müdürü A.’yı annesi arıyor, “Oğlum, siz yanlış bir şey yapmadınız. Eğer boyun eğerseniz sütümü helal etmem. Adam gibi gidin yatın içeride. Nasıl hapis yatırılırmış görsünler.” diyor. Sorularıma zaman zaman eşi B. de cevap veriyor.
-2009’da bir yolsuzluk soruşturmasını yürüttünüz. Ardından sürgün edildiniz. 22 Temmuz’dan sonra da açığa alındınız. Hakkınızda nasıl bir soruşturma var?
Gençlerin dağa gitmesini neden engelliyor, sorunlu çocukların okuması için niye gayret ediyor diye soruşturma yürütülüyor. Hırsızlığın serbest olduğu yerde bu da suç olur tabii… Müfettiş sıfatındaki insanların bu işleri yapıyor olması işleri hukuki kılmıyor. Ama mantık şu: Siz kapıyı kırın, alın içeri! Kanun çıkarır hallederiz! Bakan Efkan Ala’nın söylediği söz, mantıkları. Meslekten ihraç edilen insanlara bakıyorsunuz, bir tanesinin ihraçlık suçu varsa gelsinler!
-Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz? Paralel misiniz?
Biz bu toplumun insanlarıyız. Vatan-millet deyince çoluğunu çocuğunu bırakıp şehit olmaya koşan insanlarız. Kızım evlendi, odadan çıktım, bağıra bağıra ağladım. Herkes sanıyor ki kızım gitti diye ağlıyorum. Ben kızım gitti diye ağlamadım, neye ağladım biliyor musunuz? Ben kızımın büyüdüğünü göremedim. Ben düğünüme gidemedim. Vallahi, billahi, tallahi düğünüme gidemedim. Düğün tarihim sahte. Sahte ya! Gittim, izin istedim, operasyon var diye izin vermediler. ‘Şart mı senin gitmen! Yapsınlar düğününü!’ dedi amirim. Alamadık biz izin. En acısı ne biliyor musunuz? Bugün iyi yerlerde olan, 12 yıldır hükümete sövmüş bir adam bana dedi ki “Abi niye rapor almadın ya!” Durdum, durdum, “Aklıma hiç gelmedi.” dedim. Ha! Aklıma gelse alır mıydım? Almazdım. Ben mermi yedim ertesi gün, operasyona kafam sarılı gittim.
Eşi B.:On günlük bir rapor verdiler, ‘Hiç evden çıkartmayacaksınız’ dediler. Ertesi akşam operasyona gitti. ‘Nereye gidiyorsun?’ dedim. ‘Gidiyorum’ dedi. Ama doktor kalkma demişti! ‘Bir şey olmaz’ dedi.
A.:Dört çocuğum var. Sürgündüm. Terör müdürü yaptılar. Dördüncü çocuğumda ilk defa ben hastanede nasıl beklenir, çocuk doğunca ne hissedilir, nasıl ele alınır, ilk defa onda gördüm. Eşim aradı ilk çocuğumda, ‘Acele gel, sancılarım başladı’ dedi. ‘Operasyon var, şart mı şimdi doğurman!’ dedim. ‘Sen ne diyorsun, çabuk gel.’ dedi. Çocuğu dördüncü gün gördüm. Eşimi hastaneden çıkarmaya gideceğim, yine operasyon vardı, ‘Müdür boş bir ekibi göndereyim çıkarsınlar’ dedi. İzin yine yok. Oğlumun ismini 20. günde koydum.
-Bu operasyonlar kahraman, fedakâr polislerin varlığını da duyurdu.
Eşi E.:Bana göre herkes böyle yaşar. Biz hep böyle yaşadık, herkes böyle yaşıyor sandık. Hastanelere kendimiz gittik.
A.:Eşim burada, ben onun yerinde olsam 50 kere boşardım, bizimki çekilecek hayat değil ki! Bu kadın tek başına yaşlandı. 4 çocuk büyüttü. Düğüne gitmeyen adamdan adam mı olur! Benim vücudumda yaralanmamış yer kalmamıştır. Diz kapağımda kırık var. Bu olaylar olurken hiçbiri ortada olmayan adamlar her birisi bir kahraman kesildi. Biz hiç makam, mevki düşünmedik, hep vazife peşinde koştuk.
-Size karşı bu linç kampanyası devam ederse ne yapacaksınız?
Etsin, iyice zulümleri artsın ama sanıyorum ki ben, uzun olmayan bir gelecekte biz bunların hepsinin koluna kelepçeyi takarız. Bir kısmı kaçar. Ama nereye kaçar? Kaçabilecekler mi? Şu andaki beceriksizliklerine benzemez bizim polisliğimiz. Hepsini tutar getiririz.
IŞİD VE PKK’YA ALAN AÇILIYOR  
-Diyarbakır’da da görev yaptınız. IŞİD tehdidi büyüyor. PKK’nın yerini yeni bir silahlı örgüt mü alacak?
IŞİD’de iki taraflı operasyon çektiler. Birincisi; Sünni bölgesinde dengeleri bozup kaos ortamı için IŞİD’i kullandılar. Ne kadar radikal varsa topluyorlar. Diğer taraftan PKK’ya alan açıyorlar.
-Nasıl?
Barzani hiç IŞİD’le çatışmadı, geride durdu ve birden ortaya PKK çıktı. Havuz medyasında Kandil’den otobüslerle savaşa giden teröristlerin fotoğrafları yayımlandı. PKK ile ilgili özgürlük savaşçısı görüntüleri verildi. Bunlar sürpriz değil, PKK’ya verilen sözler var. Hatta Öcalan’ı çıkarmak istediklerini biliyoruz. Diyarbakır’da ev tutup kız istemeye gittiler, Fransa’da birini istediler, ‘sevgilim var’ diye kabul etmedi. -PKK en güçlü olduğu dönemi mi yaşıyor?
Geçen sene 73 milyon Hint keneviri söküldü. 289 ton esrar yakalandı. Bunun üçte ikisi Diyarbakır’daydı. Bu sene yakalanan bir gram esrar yok. Ama Anadolu Ajansı’na haber yaptırıyorlar, barış süreci esrar ekiminin de önüne geçti diye. 2013’te Türkiye’de 10 ile 12 bin ton esrar üretildi. Bakın bir gram kullanılıyor, bir normal insanı bütün gün götürüyor. 12 bin ton üretildi, hepsi PKK’nın. Örgütün en güçlü olduğu yerler esrar ekim bölgeleri. Belge imzalıyor, örgüte bırakıyorlar bölgeyi. Tapudan çıktı belge. Yolun kesildiği yerlerde esrar ekiliyor. Mahsulü aldıktan sonra yolları açıyorlar. PKK’nın altı eyalet yapılanması var. Para almayan ve örgüte para gönderen tek eyalet Amed’dir.Diyarbakır’daki paralel operasyonunun temelinde de şehirdeki uyuşturucu trafiği var. Bunun üzerine giden bütün polisleri paralel kılıfı ile görevden aldılar, sürdüler.
.