Kelle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kelle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ekim 2016 Çarşamba

Erdoğan'ın "Kelle" Korkusu



Erdoğan'ın " Kelle " Korkusu


Meyyal Uygur


Başbakan Erdoğan’ın Yunus Emre’nin, “Söz ola kestire başı” dizesiyle yaptığı uyarı, peşpeşe açılım yapan AKP milletvekillerine çok kızdığı, gerekirse onların “kellesini alacağı” şeklinde yorumlandı. Yani bir yandan “Kürt sorununda” en büyük adımları atılıp, Türkiye tam haşlanma noktasına getirilirken, öte yandan ustaca milletten yine bir “helalin var!..” alındı, partideki “Kürtçülerden”rahatsız milletvekilleri sakinleştirilmiş oldu!..Başbakan belki, Roj-tv’ye çıkıp, Erdoğan’ın DTP’lilerle görüşmesini ve “Sorunun çözümüne katkı sunacak taraf veya kişilerin de masaya davet edilmesini” isteyen AKP Hakkari Milletvekili Rüstem Zeydan’a, Roj-Tv’nin kapatılması için verdiği mücadeleyi(!) boşa düşürdüğü, bir terörist için kurulan taziye çadırını ziyaret eden diğer Hakkari Milletvekili Abdulmuttalip Özbek’e de kör gözün parmağıma yaptığı için kızmış olabilir. Ancak açılımların alasını yapan Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’a kızmasına imkan ve ihtimal yok. Hem özel, hem tüzel sebeplerden!..Özel sebepler malum –gayrı resmi Güneydoğu danışmanlığı, gayrı resmi dünürlük, aile ve kasanın oğul Mücahit Arslan’a emaneti- gibi…Tüzel sebepleri ise birazdan anlatacağım.

Kaldı ki Başbakan’ın açıklamaları “Kürt açılımlarının” içeriğine kızmadığını ortaya koyuyor. “Kürt açılımının iktidarları süresince ele aldıkları bir mesele olduğunu” söylüyor, meşhur Diyarbakır konuşmasını –ki o konuşmanın mimarı da İhsan Arslan’dı-hatırlatıyor. “MGK üyesi arkadaşlarıyla, bu konuda İçişleri Bakanlığına görev verdiklerini” açıklıyor. Dikkat buyurun “MGK”değil, “MGK üyesi AKP’liler” diyor. Ama bu ayrıntıya kim bakacak? Böylece millette, “Bu açılım MGK kararı, yani askerler de istiyor” zannı oluşturuluyor.
  
Sadece İhsan Arslan’la “özel hukuku” değil, Başdanışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın Yasin Doğan adıyla son dönemde Yeni Şafak’ta kaleme aldığı, “PKK çözümün neresinde?..DTP’nin dönüşümü şart” başlıklı yazıları, “Çözüm iradesi”nden söz ederken, sıraladığı maddeler arasında “Ülkenin bölünmez bütünlüğünün” yer almaması ve SETA Vakfı yöneticisi iken “Kürt raporu” hazırlayan Prof. İbrahim Kalın’ın bugün Erdoğan’ın Dış Politika Başdanışmanlığını yapıyor olması, Erdoğan’da bir “içerik” sorunu olmadığının diğer delilleri. Yani her şey yolunda.

O’nu rahatsız eden, bu “açılımların” ülkeyi böleceği gerçeğini, uyumaya devam eden milletin kafasına dank ettirecek kadar açık konuşulması…”Ben şahsen partimin milletvekillerinin bu söylem birliğini zedeleyecek açıklamalarda bulunmasına da doğrusu hoş bakmam. Çünkü bizim bir söylem birliği içerisinde olmamız lazım” sözlerinin anlamı ve sebebi budur, “pişmekte olan aşa su katmayın” mesajıdır.       

Hemen buradan “kelle” meselesine geliyorum…Ürdün gazetesi Ghad’da 2 Temmuz 2009’da İbrahim Garaybe imzalı, “Irak’ta‘Iraklılar’ azınlığa dönüştü”, Birleşik Arap Emirlikleri Gazetesi Haliç’te de 3 Temmuz 2009’da Saad Muhyu imzalı, “Irak’ın dağılmamak için Atatürk gibi bir lidere ihtiyacı var” başlıklı yazılar yayınlandı. Bu yazılar bana bir şeyi hatırlattı. Mesela bir AKP milletvekili, Erdoğan’ın karşısına geçip, “Sizin Türk kökenli olduğunuzu biliyoruz. Ama son yıllarda yaşanan ve söyleyenlerle Türkler Türkiye’de azınlığa düştü, Türklük aşağılanır, utanılır bir şey haline geldi. Ne olur, bazı kişileri etrafınızdan uzaklaştırın…” der mi veya demiş midir? Demem o ki, bu konuda Orta Anadolu ve Ege başta olmak üzere AKP milletvekilleri arasında çok ama çok büyük huzursuzluk var. Hatta, “ Anayasa’yı tebdil, tağyir ve ilga ile devleti ortadan kaldırmaya teşebbüsten ”AKP hakkında yeni bir kapatma davası açılmasından korkuyorlar!.. Bence Erdoğan’ın “kelle” sözünün altında da bu korku var. Acaba milletvekillerine, “Dikkatli olun, kellemiz gidebilir” mi demek istiyor?

“Kelle”deki ikinci korku ve mesajı da şöyle okuyorum. Başından beri “Kürt sorunun çözümü” Gül’e “tevdi edilmiş” durumda. Nitekim Başbakan’ın “kelle”den bahsettiği sırada Gül de Erzurum’dan, “Kısa süre içinde Türkiye’de çok büyük değişiklikler olacak” diyordu. İhsan Arslan, Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır çıkartması üzeri, “En iyi ittifak Türkiye-Barzani ittifakıdır. Bu soruna Sevr ve Lozan görüşmelerindeki perspektiften bakamayız” açıklamasını yaparken, “Bu görüşlerinizi bir rapor halinde Başbakan’a ilettiniz mi?” sorusu üzerine şunu da söylemişti: “Daha çok Dışişleri Bakanı’yla(Gül’ü kast ediyor) sohbetlerimiz oldu…(Ne yanıt aldınız diye sorulduğunda) Hiçbir karşı görüş olmadı. Bence hepsi de onaylamak zorunda!..”  
     
İhsan Arslan’ın güya Başbakan’ı kızdırdığı sanılan, Akşam’dan İsmail Küçükkaya’ya yaptığı son açıklamada, “Cezayir Modeli”ni önerirken, “Samimi ve güçlü olmak, cesur davranmak gerek. Güçlü bir liderlik başarır. Tayyip Bey bunu uygulayabilecek tek adamdır…Cumhurbaşkanı zemin hazırlama rolünü üstlendi. Tarafların sürece ilgi göstermesi misyonunu yerine getiriyor. Yoksa yol haritasını çizmek ve uygulamak makamı Cumhurbaşkanı değildir. Onun adresi Başbakandır. İşin riski vardır, onu Başbakan üstlenir şeklinde sözleri çok ama çok önemlidir. Keza Radikal’dan Murat Yetkin’in “Erdoğan’ın üçüncü şansı olmayabilir” tespiti de…Adeta Erdoğan’a son bir “Şans” veriliyor. Gayet açık ki, davul boynunda, tokmak başkalarında bu sorunu“Çözse” de, “çözmese” de “kellesi” tehlikede olan Erdoğan!..Öyle veya böyle, siyasi, hukuki bir bedel ödeneceğini söylemek için müneccim olmaya herhalde gerek yok.

Başbakan Erdoğan’ın, hem kendisine, hem Gül’e yakın İhsan Arslan’a kızmasına imkan ve ihtimal bulunmadığını iddia etmiştim. Sebeplerini özetleyeyim:      

-Mazlum-Der Başkanlığı yaptı, “ Mazluma kimliği sorulmaz ”  Sloganını yerleştirdi. 

-1996’da PKK’nın esir aldığı 8 asker kurtarmak için Irak’ın kuzeyindeki kamplara gitti.

-Zaman Gazetesi’nin imtiyaz sahibiydi, sonra bugünkü kadrolara devretti. Aynı şekilde Star Gazetesi’ne el atıp, bugünkü kadrolarını ve çizgisini belirledi. 

-Erdoğan’ın Diyarbakır açılımının mimarlığını yapıp, “Kürt sorunu vardır ve benim sorunumdur” dedirtti, “devlet adına özür”diletti.
- Sınır ötesi operasyonlara şiddetle karşı çıktı, hatta “Eğer operasyon olursa Diyarbakır, İstanbul karışır” sözleriyle üstü örtülü tehditte bulundu…

-Mahalli seçimlerden hemen önce “Öcalan muhatap alınmalı” dedi, Aktüel Dergisi’ne de şunları söyledi: T.C’nin kuruluş felsefesinde toplumun ihtiyaçlarını karşılamayacak belirlemelere gidilmiştir. Bunlardan biri de etnik unsurları yok sayan bir anlayışın geliştirilmesidir…Devletin kurumu olan TRT içinde Kürtçe yayına izin vermemiz 85 yıldır yok sayılan etnik kesimin varlığının kabulü anlamına geliyor…Bazı engellerin bir günde kalkmasını beklemek yanlış olur. Herkesi sabırlı, sağduyulu, akıllı davranmaya çağırıyorum…Herkesin Türk olduğu, Türklüğün etnik kimlik olmadığı tezleri çürümüştür. Türkiyelilik kavramının anayasal zemine dayanması gerekiyor…Türkiyelilik kimliğinin Anayasa'da ifade edilmesi sorunun çözümü için ilk ve son adımdır…Cezayir iç savaşında 10 yılda 150 bin insan öldü. Bizde 40 bin kişinin hayatını yitirdiği söyleniyor. Cezayir Devleti, bu olaylar dolayısıyla ölen insanların yakınlarına maddi tazminat ödeyerek yanlarında olduklarını ve özür dilediklerini ifade etti. Devletin bütçesinde bu olaydan mağdur olmuş insanların yaralarını sarıcı imkânlar bulunmalıdır. Bu, yol ve baraj yapmaktan daha önemlidir. Bunun yanında Avrupa’da yaşayan, cezaevlerinde olan ve dağlarda suça bulaşmamış insanlar topluma kazandırılmalıdır.”                   

-Mahalli seçimlerden sonra, Haziran başında “Kürdistan Haber Ajansı”na yaptığı açıklamada, “rencide ettiği” için “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarının silinmesini, yerleşim yerlerinin Kürtçe adlarının iade edilmesini, Kürdoloji bölümlerinin kurulmasını istedi (Açıklanacağı söylenen pakette bunların olduğuna dikkatinizi çekiyorum). Başbakan’ın Ahmet Türk’le görüşmesini son şehit haberleri üzerine iptal ettiğini ilk o açıkladı. 
  
- Akşam Gazetesi’ndeki son röportajında da, “ Çözüm Öcalan’dan geçer…Talep edene Kürtçe eğitim versek ne olur?..Militanın da annesi ağlıyor. İyi niyet göstergesi olarak ölenlerin ailesine maddi yardım yapılabilir, Cezayir Modeli uygulanabilir… dedi.  


Başbakan Erdoğan, Arslan’ın daha önceki açıklamalarına hiç kızmadı. Şimdi niye kızsın ki?..Hani Çankaya Köşkü’ndeki Gül, kendisini ziyaret eden Hakkari Heyetine, “Burada söyleyemeyeceğim şeyleri de düşünüyorum. Hatta sizin de bana söylemek isteyip söylemediğiniz şeyleri biliyorum ve size katılıyorum. Bu sorunun çözümü süreç işidir…” demişti ya, hani sonra bu sözlerini yalanlamıştı ya, işte Gül ve Erdoğan’ın “söyleyemediklerini” söyleyen, o “süreci” götüren baş isim Aslan’dır. Halen AKP’nin Siyasi ve Hukuk İşleri Başkan Yardımcılığı görevinde bulunuyor olması, bunu ispata yetmez mi?  


Peki Erdoğan, Arslan’ı görevden alır, etrafından, ailesinden uzaklaştırır mı? Bunu yaparsa da bilin ki sebebi, “Kürt açılımı”ndan rahatsızlık değil, kafasında “erken genel seçim tarihini” netleştirmesi olur. Son kez, “Esas milliyetçi biziz”i ispatlayıp, oyları topladıktan sonra, “yola devam” için!..       



..