KKTC Yaşayacak mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KKTC Yaşayacak mı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2016 Pazar

KKTC Yaşayacak mı?






KKTC Yaşayacak mı? 


Erol MANİSALI
Pzt Tem 19, 2010 


KKTC Yaşayacak mı?


Bir 20 Temmuz’a daha geldik, KKTC’nin kuruluşuna yol açacak müdahale ve sonrasında 15 Kasım 1983’te onun kuruluşu;

- 1963 ile 1974 arasında Kıbrıs Türkleri, 1960’ta elde ettikleri hakları kullanamıyorlar, baskı altındalar. Oysa İngiltere, Yunanistan ve Türkiye imzaladıkları uluslararası anlaşma ile garantör ülke statüsündeler ve üçü de Kıbrıs’ta asker bulunduruyor.

- 1967’de Atina’da askeri darbe olmuş ve demokratik seçimlerle işbaşına gelen sol iktidardan memnun olmayan kimi küresel odaklar Albaylar Cuntası’nı işbaşına getirmişler. Bizim daha sonra yaşadığımız 12 Eylül 1980 generaller darbesine benzer bir durum.

- Kıbrıs’taki Makaryos yönetimi (ve rejimi) adayı yavaş yavaş bir Helen adası yapmak istiyor. Ama kendisi üçüncü dünyaya çok yakın. Bu stratejik bölgede (ve adada) üçüncü dünyacı bir yönetim istemeyenler Makaryos’u devirmeye karar veriyorlar.

- 1990’lı yıllarda açıklanan Amerikan ve Yunan belgelerine göre Washington ve Atina, Nikos Samson adında terörist, katil ve Türk düşmanı biri üzerinde anlaşıyorlar. Nikos Samson’a, üçüncü dünyacı Makaryos’u devirip iktidara darbe yoluyla geçtiğinde, “devlet başkanı olarak tanınacağı güvencesi”, Atina’daki Albaylar Cuntası tarafından veriliyor.

- 15 Temmuz 1974’te Samson darbeyi başlatıyor ancak sonuç alamıyor ve adada bir iç savaş bütün şiddeti ile yürüyor.

- Türkiye garantör ülke, tek başına da müdahale edebilir. Ama Başbakan Ecevit Londra’ya, “birlikte müdahaleyi öneriyor”. Atina ile konuşamaz çünkü hem faşist bir askeri cunta var, hem zaten Samson’u tezgâhlayıp adaya gönderenler onlar.

Ama Londra, Ecevit’in önerisini geri çeviriyor.Türklerle Rumlar kapışırsa, her zaman olduğu gibi işlerine geliyor, ikisi de Londra’ya, “gel benim tarafımda ol” diye talepte bulunacaklardır. Zaten İngiltere’nin adanın her tarafına yayılmış askeri üsleri var; 1960 anlaşmasına göre bu üsler onun tapulu malı; Ankara ve Atina 1960’ta bunu kabul etmişler.

- Ecevit’in başında bulunduğu koalisyon hükümeti,1960 Anlaşması’nda Türkiye’nin sahip olduğu garantörlük hakkına dayanarak 20 Temmuz’da Kıbrıs’a askeri müdahalede bulunuyor.

Birkaç yıl sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulur. Türkiye’nin müdahalesi başlangıçta Batı’da ve diğer ülkelerde oldukça destek görür.

Desteğin nedenleri?

1) Önce Atina’daki Albaylar Cuntası’nın faşist ve işgalci girişimi ile ada işgal edilmek istenmiş, Türklere saldırılar başlamış ve Ankara uluslararası anlaşmalardan doğan haklarını kullanarak müdahale etmiştir.

Siyasi, hukuki ve reel gelişmeler açısından Türkiye’nin konumu sağlam.

2) Üçüncü dünyacı Makaryos devre dışı kaldığı ve ABD ve Avrupa’ya el açmak durumuna düştüğü için Washington ve Londra çevreleri de mutludurlar. Artık Moskova, Yeni Delhi, Belgrad üçgeninde at oynatan Papaz, Washington ve Londra’dan yardım bekler hale gelmiştir.

3) Ezilmiş İslam âlemi de, adadaki Müslüman (ve Türk) oluşumuna sempati ile bakmaktadır.

4) 20 Temmuz müdahalesinden sonra Atina’daki faşist Albaylar Cuntası devrilmiş ve demokrasi Yunanistan’a gelmeye başlamıştır.

Bu konjonktür dalgalanarak, yavaş yavaş Türkiye aleyhine değişmeye başladı. 1990 sonrasında ise ABD ve AB’nin Türkiye ve bölge için yeni öngörüleri Türkiye’yi Kıbrıs’ta sıkıştırma yönünde gelişti.

Başlangıçta KKTC’ye oldukça ılımlı bakan çevreler 1994’te ülkeye ambargo uygulamaya başladılar. AB bu ambargonun öncüsü oldu.

- Türkiye ile AB arasında tek yanlı bağlar kurulurken KKTC, Türkiye-AB ilişkilerine endekslendi. 6 Mart 1995’teki Gümrük Birliği’nin imzasından birkaç gün önce 24 Şubat’ta AB’nin başkanlık bildirgesi açıklandı ve “Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye alınacakları” ilan edildi. (*)

Yani AB, 1960’taki Londra ve Zürih anlaşmalarını tek yanlı olarak rafa kaldırmaya başlamıştı.

1990 sonrasının Türkiye ve Ortadoğu politikaları yeniden çizilirken, Kıbrıs gibi stratejik bir adada Türkiye’nin ve Türklerin varlığı kabul edilemezdi.

- AB, gırtlağına kadar KKTC’deki iç politikanın içine daldı.

- Kimin iktidara geleceği artık dışardan belirleniyordu. Günter Verheugen ve Karen Fogg, “seçimlerde şöyle şöyle bir sonuç alınmaz ise sonuçları geçerli saymayacaklarını” kamuoyu önünde açıklıyorlardı.

Mayıs 2004’te Kıbrıs Rumları, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak, “uluslararası anlaşmalara aykırı bir biçimde AB üyesi yapıldılar”.

Artık Türkiye üzerindeki kedi-fare oyununa, Yunanlılardan sonra Rumlar da dahil edildiler. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde KKTC, sürece endekslenen bir parça oldu.

“Türkiye’nin AB üyeliğindeki en önemli engel Kıbrıs sorunudur” diyecek kadar akıldan, hukuktan ve ahlaktan yoksun görüşler bile yazılıp söylenmeye başlandı.

2010 yılındaki 20 Temmuz kutlamalarını bu acı tarihi süreç içinde görmemiz gerekiyor. Bugün geldiğimiz noktadaki sorun şudur; Türkiye, KKTC’nin varlığını sürdürmesi için gerekli olan siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel iradeye sahip midir, değil midir? 


Erol MANİSALI
19.07.2010

http://www.guncelmeydan.com/pano/kktc-yasayacak-mi-erol-manisali-t25858.html


..