Hüseyin Kurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hüseyin Kurt etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Mart 2019 Cumartesi

ERKEN DEĞİL BASKIN OLDU


ERKEN DEĞİL BASKIN OLDU


Konumuz Erken Seçim!

Baskın seçim desek daha doğru olur ama panik seçim diyenlerde yok değil!
Normal şartlar altında planlanmış anayasal takvime göre 24 Mart 2019'da yerel seçimler, 3 Kasım 2019'da da Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili genel seçimleri yapılacaktı.
Tabi şartlar normal olmadığı için “geri kalmışlığın alameti” dediğimiz,
Neyin erken seçimini istiyorsunuz!” diye haykırdığımız,
Türkiye'ye ihanet” noktasına kadar getirdiğimiz,
Acze düşenler erken seçim kararı alır” diye eleştirdiğimiz,
Nereden çıkıyor bunlar?” diye şaşırdığımız,
Bu baskın seçim kararını neden aldık?
Öncelikle seçimlerin öne alınacağının emareleri vardı!
Cumhurbaşkanı’nın “Haziran ayına kadar açılışı yapılacak tüm yatırımlar hazır olsun” talimatı Ankara kulislerinde dillendiriliyordu.
O tarihte yani 21 Mart 2018 saat 22:37’de attığım tweette “Baskın seçim” yazmıştım. Hatta bir takipçim “Yok daha neler hocam” şeklinde yorum yapmıştı. O dönemde bırakın baskın seçim demeyi erken seçim diyeni sosyal medyada linç ediyorlardı!
Gelinen süreç baskın seçim anlamında öngürümü haklı çıkardı.
Ankara kulisleri bile bu kadarın erkenini yani baskınını beklemiyordu.
15 Temmuz’da AKP kongresi olur, Ekim sonu Kasım başı gibi de seçim olur öngörüm vardı ama o kadarını da öngörememişiz demek ki!

***
Neden baskın şeklinde yapılacak olan bir erken seçim?
Öncelikle ekonomik veriler ve gelişmeler sürdürülebilir değildi. ABD, İngiltere ve Fransa’nın son Suriye operasyonu sonrasında İran, Rusya ve Türkiye’de ki dövizdeki kur değişimleri beklenmedik bir gelişmeydi.
Diğer bir beklenti ise ABD davası iki kez ertelenen Hakan Atilla davası ve buna bağlı Rıza Zarrab davalarının nihai kararlarından sonra oluşabilecek olası cezalar ve yaptırım beklentileri.
Yine Türkiye’nin Rusya’dan almak istediği S-400 hava savunma sistemleri hamlesine bağlı olarak NATO ve ABD’nin çeşitli yaptırımlar, ambargolar ve izolasyonların ekonomiye getireceği ek yük beklentileri erken seçimi sorunlu bir hale getirmiştir.

***
Peki seçimlere kadar neler olabilir;
Öncelikle Anayasa Mahkemesine yapılan “mühürsüz oy pusulaları” ile ilgili seçime kadar bir karar çıkar mı ona bakmak gerek. Bu ihtimal düşükte olsa üzerinde durulması gerek!
Diğer bir konu ise seçim güvenliği!
OHAL’in 7. kez uzatılması ile baskın seçimin konuşulması aynı günlere denk geliyor. Keşke AB’nin de ilerleme raporunda sıkça durduğu OHAL atmosferinde bir seçime gidilmeseydi. Neyse!
Baskın seçim tarihinin açıklandığı gün “İstanbul'da IŞİD alarmı: 10 gün içinde eylem planlanıyor” haberleri insanı tedirgin ediyor. Bitti denilen IŞİD, bu seçim atmosferinde nasıl yeniden hortladı diye düşünmeden edemiyor insan.
Bir başka beklentim ise muhtemelen Kuzey Irak’ta veya Fırat’ın doğusunda bir askeri harekat!.. Seçime kadar sınır güvenliğine ve PKK terör örgütüne yönelik bir “sınır ötesi operasyon” beklentisi var.
Suikastler, bombalar, “nesli tükenmiş adı sanı unutulmuş terör örgütleri” de bu seçimi fırsat bilerek kaos ortamı yaratma amaçlı yeniden sahaya sürülebilir.
Ne de olsa hep böyle anları beklerler.

***
Neyse gelelim bundan sonra siyaseten neler olacağına veya olabileceğine!
Öncelikle Yüksek Seçim Kurulu’nun bir seçim takvimi belirlemesi gerekiyor.
Süre o kadar kısa ki; 65 gün hızlandırılmış bir baskın seçim süreci olacak!
Ha bu arada mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili halen daha çıkarılması gereken uyum yasaları var. Örneğin Cumhurbaşkanı adayı için gerekli olan 100 bin başvurunun/dilekçenin noterden mi yoksa İl/İlçe seçim müdürlükleri üzerinden mi yapılacağı halen daha belli değil.
Başka birçok belirsizlik daha var!
Mesela Cumhurbaşkanı adayı aynı zamanda milletvekili adayı olabilecek mi veya mevcut milletvekili Cumhurbaşkanı adayı olur ise vekillikten istifa etmesi gerekecek mi?
Bir başka sorun da mevcut Cumhurbaşkanı yeniden aday olur ise seçim takvimi süresince yetkilerini Meclis Başkanına devredecek mi?
Bunun gibi birçok durumu yasa ile bağlamak gerek.

***
Gelelim seçim takvimine;
Öncelikle erken seçime gidebilmek için TBMM’de kabulü yani tezkereye 276 milletvekilinin onay vermesi gerekiyor.
Süre dar olduğu için önümüzdeki hafta içerisinde seçim takvimin açıklanmasından hemen sonra İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları istifa edecek ve yerine teknokrat bakanlar atanacak!
Milletvekili aday adayı olacak kamu çalışanlarının da istifa süreci de hızlı olacak görünüyor.
Yasa gereği de Meclis seçim kararı aldığı için “Seçim Hükümeti” kurulması gerekiyor.
Sonra seçmen listeleri, seçim yasakları, kura çekimleri, kesin aday listeleri, mitingler derken 24 Haziran 2018 günü hem Cumhurbaşkanı hem de Milletvekilleri için oy kullanılacak.
Milletvekilleri 24 Haziran’da seçilecek.
İlk turda %50 +1 oy alan Cumhurbaşkanı adayı çıkmaz ise 2. tur seçim 8 Temmuz 2018 günü yani 2 hafta sonra yapılacak.

***
Şu bir gerçek ki; Türk seçmen erken seçimi pek sevmez.
Ama bu seçim biraz farklı!
Erken hatta baskın olan bu seçim kararına kızanlar kadar sevinenler de yok değil!
Bir kısım da derin bir düşünce halinde.
Yaşayıp göreceğiz. Umarım vatana millete hayırlı olur!
Bu arada arayıp “seçimlerde aday mısın?” gibi sorular geliyor!
Şimdiden söyleyeyim; aday değilim!
Kalın sağlıcakla…

Hüseyin KURT


ÜST AKIL OYUNLARI,


ÜST AKIL OYUNLARI,


Hüseyin KURT


Afrin unutuldu…
Suriye unutuldu…
Filistin unutuldu…
Ekonomi unutuldu…

Yunanistan’a kaptırdığımız ada, adacık ve kayalıklar bile unutuldu…
Beklentiler, umutlar, arayışlar unutuldu!
OHAL bile unutuldu…
Gündem, rejimi değiştireceğimiz seçim oldu.
Hal böyle olunca seçim dışındaki konulara kısa kısa değinmek gerek.

***
Hoş geldin siyasi devlet memurluğu!..
Kamunun yeniden yapılanması ve personel rejimiyle ilgili düzenleme yolda.
Yeni sistemde kamuda çalışan 3 milyon 500 bin kamu çalışandan 657’ye tabi 2 milyon 430 bin memur sözleşmeli yapılarak “memur güvencesi” kalkacak.
Üst düzey kamu yöneticileri de siyasilerin paralelinde seçimle gelip seçimle gidecek.
İlave olarak kamu çalışanlarına performans uygulaması geliyor. Siyaset kurumu tarafından “başarısız” bulunan memur kamudan atılacak.
Memurları şimdiden uyaralım; “Aman amirinizle siyasi polemiğe girmeyin!”
Ayrıca, siyasi devlet memurluğunda sendikalaşma işi nasıl olacak? O da ayrı bir konu…

***
Bedelli Askerlik yine gündemde!
Askerliği siyasete alet etmek kadar kötü ve ordu adına yıpratıcı bir konu olmasa gerek.
Ama bu milleti kronik bir beklenti içine sokanlar utansın.
Zenginin “muaf” garibanın “asker” olduğu ülke olduk çıktık.
Gerçi bedellide çığır atladık ve 1 milyon dolara bedelli vatandaşlık  da veriyoruz artık.
Ya ecdadın vatan için ödediği bedeller!
Bunu hatırlayan bile yok!
Ülke savaşta olmasına rağmen “Parasıyla değil mi arkadaş!” diyen ama konu vatanseverlik olunca mangalda kül bırakmayan zihniyet yine ortalarda geziyor.
Adında “adalet” olanlar sürekli adaletsiz davranıyor.
Unutmamak gerek ki; “Adalet oksijen gibidir ve toplumun nefesidir. Ekmek kadar su kadar temel gıdasıdır. Yeterli alınmazsa içten içe toplumu çürütür ve devleti öldürür.
Bu kronik beklenti için vicdanî ret yapında para bari ödemeyin.
Bu ülkede engellikler bile 1 günlük askerlik yapmak için sıraya giriyorken siz kaçıp kaytarma peşindesiniz.
Yazık!

***
Bir diğer konu şu..
Milletvekili seçimleri mesela..
Alışılagelmişin dışında, çok ilginç olacak.
Önceden vatandaş vekil adaylarını beğenmese de gönlünde olan Başbakan’ı seçebilmek adına vekile çok fazla bakmadan partiye oy veriyordu.
Şimdi işler değişti!
Başbakanlık diye bir makam kalmadı.
Oylar ayrı ayrı ve birbirini etkilemeyeceğinden seçmen daha fazla “vekil adayı odaklı” oy verecek.
O nedenle partiler aday odaklı ve bölgesine hakim kişileri vekil adayı yaparlarsa daha başarılı olurlar.

***
Soğuk savaş ürünü düşmanlıklar sona eriyor.
Kuzey ve Güney Kore liderleri bir araya geldi ve barış mesajları verdi.
İki Kore’nin konuşmaya başlaması dünya barışı adına çok güzel bir haber.
Eğer Kuzey ve Güney Kore bile oturup medeni insanlar gibi sorunlarını çözüyorsa, Dünya’da çözülemeyecek sorun yok demektir.
II. Dünya savaşı sonrası ABD ile Rusya arasındaki soğuk savaşın ürünü bölünmeler sona eriyor. Önce Doğu-Batı diye bölünen Almanya şimdide Kuzey-Güney diye bölünen Kore!..
Filler tepişirken ezilen ve solan çimenler yeniden yeşeriyor.
Sadece bu kadar da değil;
Sınır anlaşmazlığı yüzünden savaşan ve son dönemde yine savaşın eşiğine gelen Çin ve Hindistan da barış rüzgarları estirdi.
Özbekistan ile Kırgızistan arasında sınır bölgelerinde güven arttırıcı önlemlere ilişkin anlaşma yürürlüğe girdi.
Umarım bizde Suriye konusunda Esad ile yeniden kucaklaşır ve BOPçuların oyunlarını bozarız da Suriye’nin 3’e bölünerek ateşin içine atılmasına engel oluruz.
Yoksa bu ateş BOP’un kucağında sözde bir “Suriye Kürdistan”ına dönüşerek bizi de yakacak görünüyor.
BOPçuların Ortadoğu’dan sonra gözü Orta Asya’ya diktiği dönemde Asya’da esen bu barış ve dostluk havasından rahatsız olanlar olacaktır.
Nihayetinde BOP kafalılar nefret, düşmanlık ve fitneden beslenirler.

***
Taşeron IŞİD Orta Asya’ya yöneldi!
BOP'un taşeron örgütü IŞİD’in bölgede sözde bir “Kürdistan” kurdurma ve mezhep çatışması misyonun tamamlanınca Orta Asya’da vücut buluyor.
BOP ürünü örgütlerin dün adı El-Kaide oldu bugün IŞİD!..
Şimdi ise Afganistan'daki uzantıları, Orta Asya ülkelerine karşı bir örgüt oluşumunda!
Bu oluşum için Kırgızistan ve Afganistan kullanılacak görünüyor.
Kırgızistan Hudutlarındaki Doğu Türkistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan’da hızla yapılanma planları yapan taşeron IŞİD; Rusya, Çin ve Türkiye’nin Asya üzerindeki etkinliğini kırmak üzerine devreye sokulacak.
Bölgeyi kanlı bir süreç bekliyor.
Ermenistan ve İran’daki iç karışıklıklar malumunuz…
Ortadoğu’dan sonra sıra Orta Asya’da!..
BOP illeti tıkır tıkır işliyor.

***
İran ve İsrail iyice gerildi.

Bir yanda Amerika ve İsrail cephesi, diğer yanda İran cephesi, tehlikeli bir dönüm noktasına giriyor.
Öyle görünüyor ki;
Suriye, bu çarpışma için yeniden olası savaş meydanı olacak!
İran, Suriye'deki “Teyfur” Askeri Havaalanının İsrail tarafından bombalanması ve 7 İranlı müsteşarın öldürülmesi olayını unutmadı.
Trump, tehdit içeren tweette; “İran nükleer silah programını sürdürürse, her zamankinden daha büyük problemler ile karşı karşıya kalacaktır. (İran) Bölgedeki tüm problemlerin sebebidir.” demesi de yakın geleceği görmek adına önemli bir mesaj.

***
Bakalım ülkedeki ve bölgedeki üst akıl oyunları nasıl sonuçlanacak?
Yakın gelecekte göreceğiz.
Belki de yaz sıcağında!..

Hüseyin KURT


YETKİ KANUNU ve MİLLET İRADESİ


YETKİ KANUNU ve MİLLET İRADESİ


Hüseyin KURT

Seçimler baskın olunca alelacele uyum adına düzenlemeler yakmak gerekiyor.
Zaman o kadar dar ki; Neredeyse yasalarda geçen “Başbakan” ibaresi metinlerde bul-değiştir yapılarak “Cumhurbaşkanı” yapılıyor.
Referandumdan bugüne geçen 12 aylık süreyi meclis iradesinde değerlendiremediğimiz gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için gereken uyum değişiklikleri kanun yerine KHK düzenlemeleri ile 1 aya sıkıştırılarak yapılacak.
Bu durum referandum sonrası mecliste ihmal edilen düzenlemeleri çıkarma yetkisini meclis iradesinden alarak OHAL’de KHK’lar ile bürokratlara devretmektir.
Demokrasi ve millet iradesi adına sakıncalı bir durumdur.
Parlamenter Hükümet Sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dediğimiz ve dünyada bir örneği daha olmayan bu sistemi daha tartışamadan, neler getirip neler götüreceğini mecliste taraflarından dinleyemeden bir KHK ile düzenlemeler toptan çözülecek.
Hal bu ki; Dünya tarihinde ihtilaller, devrimler, savaşlar, iç çatışmalar olmadan değişmemiş rejimi referandum ve devamında seçimlerle değiştirecek olan Türkiye Cumhuriyeti, devamında bir kaos ve karmaşa yaşamamak adına uyum ile ilgili düzenlemeleri KHK yerine mecliste kanunlar ile yapmalıydı.
Rejim değişikliği ile mecliste bulunan milletvekillerinin bir nevi “encümen” durumuna dönüşeceği bu düzende devlet yapısından da birçok değişikler olacak.
Bu değişiklikler ile ilgili olarak Başbakan tarafından TBMM’ye 08.05.2018’de sunulan “6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanun Tasarısı” içerisinde birçok işaret ve izleri barındırıyor.
Yasa tasarısıyla, yasama yetkisinin, yani Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapma yetkisinin, Anayasa’nın 7. maddesi ile çelişecek bir şekilde Hükümete devri istenmekte.
Sadece kanuni düzenlemeler değil, buna bağlı kararnameler de mecliste tartışılamayacak, denetlenemeyecek, gerekli düzeltmeleri önerip değiştirtemeyecek ve yasalaştırılamayacak.
Özetle; Böylesi bir süreçte “kervanı yolda düzmek” misali aceleye getirilmiş ve üzerinden “millet iradesi” olan meclis yerine hataya ve yanıltmaya açık “bürokratlar iradesinde” düzenlemeler yapmak çok doğru ve sağlıklı bir yöntem değil.
Nihayetinde bürokratlar iradesinde yapılacak olan düzenlemeler anayasa dışı bir yol olarak değerlendirilebilir.

***
Bakanlar Kurulu'na verilen yetkiyle Meclis çoğunluğu hangi partide olursa olsun Cumhurbaşkanı’nın atadığı bakanlar KHK çıkarabilecek.

Yetki kanunundaki bu durum Anayasa’nın “Yasama yetkisi (kanun yapma yetkisi) Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.” denildiği 7. maddesi ile çelişiyor.

***
Peki, bu düzenlemeler ile devletin idari yapısında görünen muhtemel değişiklikler neler;
Öncelikle adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen yeni rejim ile devlet yeniden yapılandırılacağında mutabık kalmak gerek.
Bu kapsamda 8 Mayıs 2018 itibariyle gönderdiği yetki kanunu tasarısıyla hem uyum yasalarını hem de bakanlıkları ve bakanlık bağlı ilgili/ilişkili kuruluşları yeniden yapılandırarak görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyecek.
Burada önemli bir nokta var;
Bu yetkinin yürürlük tarihi, Cumhurbaşkanı’nın 24 Haziran’da seçilip yemin ederek görevine başlayacağı tarihe kadar geçerli olacak.
Kamu kurum ve kuruluşları yetki kanunu ile beraber “Ee! Biz ne olacağız” düşünüp duruyor. Öyle ki kamu çalışanları kurumunun ne olacağını düşünmekten iş yapamaz hale gelmiş.
Kurumları ve çalışanları biraz rahatlatalım o zaman!..
Kulislere göre görünen o ki;
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü MTA kapanacak ve Enerji Bakanlığı’nın Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile birleşecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Turizm olarak ayrılacak. Muhtemelen Kültür ve Vakıflar bir arada yeni bir yapı tesis edilecek
 Başbakanlığa bağlı; Atatürk Kültür Dil Tarih Yüksek Kurumu Kültür tarafına bağlanacak yine ve Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü de bu bakanlık ile ilişkilendirilecek.
Avrupa Birliği Bakanlığı kaldırılarak Dışişleri Bakanlığı ile birleştirilecek.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Gençlik kısmı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak. Spor Genel Müdürlüğü’de Spor Bakanlığının ana hizmet birimi olacak. Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü Milli Eğitim veya Aile Bakanlığı’na bağlanması tartışılıyor.
Hazine Müsteşarlığı’nın da Ekonomi Bakanlığı ile birleştirilmesi konuşuluyor.
Burası önemli;
Belediyeler bağlı oldukları İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na aktarılacak. Bu arada bakanlığın adına yetki alanından dolayı Yerel Hizmetler gibi bir ilave yapılabilir.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığından alınarak muhtemelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak veya yeni bir bakanlık tesis edilecek.
Bu değişiklik ses getirir;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sosyal Güvenlik yani SGK tarafı eskiden olduğu gibi Sağlık Bakanlığı’na bağlanacak. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının “Sosyal Politikalar” kısmının Çalışma Bakanlığı’na bağlanması konuşuluyor.
Bir değişim de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde görünüyor;
DSİ, bağımsız bir genel müdürlük olmayacak. Büyük bir ihtimalle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olacak. Taşra teşkilatı ise muhtemelen Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na devredilecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı da yeniden yapılandırılıyor; Bakanlığın “Gıda” birimi ve görevleri Sağlık Bakanlığı’na bağlanıyor.
Maliye'nin bürokrasi üzenindeki etkisi kırılacak ve Maliye Bakanlığı yeniden yapılanacak. Maliye Bakanlığı’na bağlı Milli Emlak Genel Müdürlüğü de bakanlık bünyesinden ayrılıyor.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ile Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı – TİKA, Dışişleri Bakanlığı’na bağlanacak.
Kalkınma Bakanlığı, Kalkınma Müsteşarlığı olarak Cumhurbaşkanlığı’na bağlanacak ve makro planlamalar ve bütçe buradan yönetilecek.
Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü kaldırılıyor.
Başbakanlık’taki personel ise kazanılmış haklarına dokunulmadan diğer kurumlara nakledilecek.
Bürokraside genel müdür ve üstü personel hükümetle gelip hükümetle gidecek. Bakanlığa bağlı ve ilgili kuruluşların başkan ve genel müdürleri de süreyle atanacak ve mevcut başkan ve genel müdürlerin görevleri sona erecek. Üst derece kadrolara yapılacak atamalarda 12 yıl hizmet şartı da kaldırılıyor.
Genel müdür altındaki kadrolar süreli olmayacak. Süreli görevlere üst kademe tazminatı geliyor. Süreli görevler, ilgili Bakanın teklifi ve Cumhurbaşkanı’nın onayı ile atanacak. Diğer görevler atamalar ise ilgili bakanın onayı ile olacak.
Halen görev yapan genel müdür ve üstü personelin görevleri sona erecek ve bu bir personel bir defaya mahsus olmak üzere şahsa bağlı kadroya atanacaklar.
Ve olası birçok idari ve yapısal düzenlemeler…
Tüm bu düzenlemeler geniş bir uzlaşı tabanında yapılması gerek. Hatta memur sendikalarının da görüşleri alınarak çalışmalar yapılmalı. Nihayetinde sendikalar açısından bakanlıkların ve hizmetlerin değişmesi sendikaların hizmet kollarının da değişmesine ve dolaysıyla üye sayılarının değişmesine neden olacaktır.

***
Bu yetki kanunu “Kamunun yeniden yapılanması ve personel rejimi”yle ilgili düzenlemeye de dolaylı olarak yetki veriyor.  Yeni sistemde kamuda çalışan 3 milyon 500 bin kamu çalışanın 657’ye tabi 2 milyon 430 bin memur sözleşmeli yapılarak “memur güvencesi” kalkıyor.
Başbakan’ın TV’de canlı yayında “kamuda çalışanlar sözleşmeli personel olacak” demesinden sonra memur sendikalarının “bu 1 Nisan şakası olsa gerek” diyerek karşı çıktığı bu uygulama kamu çalışanları ve sendikaları rahatsız ediyor.
Artık memurluk meslek olmaktan da çıkmış oluyor.
Özetle;
Hoşgeldin siyasi devlet memurluğu!..” da diyebiliriz…

***
Tabi ki bunlar birer öngörü!..
Bu öngörülere sahip olmak için devletin yapısını biraz bilir ve yetki kanun tasarısının maddelerini yorumlarsanız karşınıza bazı doğrular çıkıyor.
Bu düzenleme ile en azından yetki ve idari açıdan birbirine girmiş bakanlık ve bağlı kuruluşların sevk idaresi devlet nezdinde daha yönetilebilir bir hal alacak görünüyor.

Ama verimlilik ve idari açıdan neler getirip neler götüreceğini de takip etmek gerek.

Son bir not;

Devlet tecrübesine sahip kamu kurum ve kuruluşlarını “görev ve yetkileri birleştireceğiz” diyerek, devlet ve kurumsal hafızayı da yıpratacak ve devlette esas olan sürekliliği sekteye uğratacak hamlelerden de uzak durmak gerek.
Yetki kanunu ile bakanlıkları belirleyelim. Bağlı ilgili ve ilişkili kurumları ve yeniden yapılanmaları 24 Haziran sonra TBMM’de uzlaşma ile çıkartalım. Çünkü devlet yapısındaki bu temek değişiklikler Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini belirleyecek.

Kötü bir örnek verecek olursak;

Kısa süre önce bir gecede OHAL’de KHK ile tütün ve alkollü ürünlerin denetimi ve kontrolü Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu - TAPDK yetkileri Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’da bağlı bir üst kurul iken bir kısmı tarım bakanlığına diğer bir kısmı da Sağlık Bakanlığı’na yedirildi. Şimdi ise çok ciddi bir yetki ve otorite boşluğu var. Bu nedenle bağlı ve ilgili kuruluşları bakanlıklara ve ana hizmet birimlerine yedirmek maharet olmadığı gibi asıl olan kurumları çakışabilir hale getirerek devlette esas olan devamlılığı sağlamaktır.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, kurumları yaşat ki devlet sürekli olsun.

Hüseyin KURT



***

SAMSUN’UN ACI KARNESİ ve YÖNETİŞİM ZİHNİYETİ


SAMSUN’UN ACI KARNESİ ve YÖNETİŞİM ZİHNİYETİ


Hüseyin KURT

Ölçemediğiniz hiçbir şeyi kontrol edemez,
Kontrol edemediğiniz hiçbir şeyi yönetemezsiniz...
Bu nedenler verilerin işlenmesi ve ham verilerin çözümlenmeye hazır hale getirilmesi ile oluşan istatistik ve yorumları “yönetişim kavramı”nın temelini oluşturur.
Yönetişim” size yeni bir kavram gibi gelebilir!..
Yönetişim yani “governance” kavramını “bir tarafın diğerlerini yönetmesinden ziyade karşılıklı etkileşimin ön planda olduğu bir ilişkiler bütünü” olarak tanımlayabiliriz.
Yönetişim diğer bir tanımla; katılımcı, paylaşımcı, tutarlı, sorumlu, şeffaf, hesap verebilir ve adil bir yaklaşımla karşılıklı etkileşime dayalı yönetim faaliyetleri yani “birlikte yönetmek”tir.
Birlikte yönetebilmek için ise tarafların birbirine karşı samimi olması gerekir.
Veri ve istatistikleri yok sayarak, tahammül edememek, saklamak, pembe tablolar çizmek orta çağdan kalma bir yönetim şekli olabilir ama asla yönetişim tarzı olmayacaktır.
***
Gelelim yönetişimin temeli olan veri ve istatistiklerin Samsun için yorumlarına ve sıralamalarına!
Yani Samsun’un karnesine!..
2017 yılı Samsun verileri TUİK ve diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından yayınlandı.
Bu verilere göre Samsun 81 il arasında;
Kişi başına kamu yatırımlarında 315 TL ile 69. sırada.
Kişi başına canlı hayvanda 62hayvansal ürünler değerinde 56, bitkisel üretim değerinde ise 30. sırada.
Genç nüfus (15-24 yaş) oranında 50, yıllık nüfus artış hızında 45, net göç hızında ise  39. sırada.
Kişi başına ihracatta 49ithalatta ise 30. sırada.
Bin kişi başına özel otomobil sayısında 47, bir milyon araç başına ölü sayısında 42, trafik kazalarında ölü sayısına göre 36, trafik kazası sayısında ise 32. sırada,
Sosyal güvenlik kapsamının il nüfusuna oranında 40aktif çalışanların oranında 44. sırada.
Kişi başına toplam mevduatta 43tasarruf mevduatında ise 39. sırada.
Kişi başı nakdi kredilerde 40tüketici kredisinde ise 34. sırada.
İşsizlik oranında 26.
Yükseköğrenim kurumlarında okuyan öğrenci sayısında 23. sırada...
***
Diğer bazı veriler ise;
Karşılıksız çek adedi başına düşen nüfus oranında 110 kişi ile 21, çek tutarında ise 25. sırada.
Protesto edilen senet adedi başına düşen nüfus oranında 88 kişi ile 15, senet tutasında ise 19. sırada.
***
Samsun’un verilerini uzun süredir düzenli takip ettiğinizde ve kıyasladığınızda verilerin, sıralamaların ve oranların sürekli geriliyor, düştüğünü görüyoruz!..
Samsun olduğu yerde duramadığı gibi yerel kalkınmada sürekli olarak sınıfta kalmakta, şehir olarak kan kaybetmektedir.
Maalesef Samsun, aynı Samsunspor’da olduğu gibi ruhunu kaybetmiş, kronik sorunları oluşmuş ve küme düşmek üzeredir.
Ve bu durum gerçek Samsun sevdalılarını üzmektedir…
Samsun’un bu hallerini anlamak için verdiğim istatistikler yutması zor, sindirmesi imkansızdır!
Bu veriler ışığında Samsun’u yeniden şekillendirmeye, yönlendirmeye ve yerel bir ekonomik kalkın hamlesine ihtiyacımız vardır.
Bu yerel kalkınma ruhuna uymayan, metal yorgunu, zihniyet yoksunu, Samsun’a ve Samsunluluk ruhuna sahip olmayan, Samsun’a inanmayan tüm zihniyetlerle mücadele etmek, gerçekleri acı da olsa yüzlerine söylemek gerek.
Değişim olmaz ise ne Samsun değişir ne Samsun’u yönetiyormuş gibi yapanlar!..
Kalın sağlıcakla!..

Hüseyin KURT

***

GÜNDEME DAİR KISA KISA


GÜNDEME DAİR KISA KISA


Gündem yoğun olunca birden fazla konuya kısa kısa değinmek gerekiyor.
İlginç bir seçim süreci yaşanıyor;
Vekillik aday adayı olmak isteyenlere bakıldığında her zamankinden farklı ve hızlı ilerleyen bir süreç var. Bu anlamda akıllar da karışık.
Ben de yine varım” diyen bürokratlar mı ararsınız!
Son dönemi olduğu için başkanlıktan vekil adaylığına talik olanlar mı ararsınız!
Adı FETÖ ile anılmış ama sırf akredite olmak için” aday adayı olanlar mı ararsınız!
Böyle bir boşluk bir daha olmaz” diyerek “bende aday olacağım” diyen mi ararsınız!
Yeni tur, yeni şans” diyen mi ararsınız…
Bir dönem ara verdim, yine adayım!.. Ama ah nerede o eski günler” diyenler mi ararsınız!
Her model var anlayacağınız…
Birde geride duranlar var;
Bunlar biraz daha garantici veya aday belirleme süreçlerini bilenler.
Bir kısım aday adayı genel merkezinden sinyal bekliyor.
Bir kısmı bu işlerin yerelde ne olursa olsun son kararın genel merkezden verildiğini iyi biliyor.
Ankara!..
Teamül gereği temayül işi hikâye yani!
Yukarısı ne derse o!..
Gerisi tabanı yumuşatma, tepki toplamama işi!..
***
Cumhurbaşkanlığı yarışı ve garip bir ifade;

Adaylık yarış ilginç ilerliyor. Bu ara Abdullah Gül adı dillendiriliyor. Milletin aksine Abdullah Gül’ün adaylığının muhalefetten ziyade iktidara yarayacağını düşünüyorum.
Nihayetinde 101. Madde akıl karıştırıyor!
Akıl karışınca da bu maddeyi buraya “kim ne için koydu” diye düşünmeden de yapamıyor insan.
Bir “garip senaryo” denilerek vurgu yapılan madde de bu sanırım;
Anayasa’nın 101. Maddesinden anladığım “İkinci tura kalan muhalefet adayı yarıştan çekilecek ve başka bir ismin önünü açacak.
Maddede şu ifade var;

İkinci oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılmaması halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır.
Aslında “herhangi bir nedenle” ifadesi akla başka senaryolar getirse de ne denilmek istediğini yakın süreçte göreceğiz!..
***
Ermenistan’ın karışıklığı gündeme kurban gidiyor;

Ermenistan Başbakanı Sarkisyan günlerdir süren protestolara dayanamayarak istifa etti!..
Ermenistan’daki olaylar Sarkisyan’ın istifasına rağmen devam ediyor.
Duracak gibi de görünmüyor.
Rusya ve NATO (ABD-AB)’nin Gürcistan için yaptığı mücadele Ermenistan üzerindeki egemenlik savaşları ile devam edecek.
Gürcistan’da “Gül Devrimi
Ukrayna’da “Turuncu Devrim
Kırgızistan’da “Lale Devrimi” ile başlayan Renkli Devrim süreçlerini Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki Arap Baharı dediğimiz post-modern darbeler izledi!..
Şimdi ise Ermenistan’da “Kadife Devrim”!..
Sırada kim var?
İran mı?
***
FETÖ işlerinde bir gariplik var;

“Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” denilen yapının en üstü siyasetti!..
FETÖ soruşturmalarında dosyaları, ifadeleri ve belgeleri ayrı bir havuzda tutulan siyasi uzantıların dosyaları seçim sonrasında açılacak, dokunulmayana dokunulacak görünüyor.
ByLock tuzağını deşifre eden Avukat Ali Aktaş, daha yeni "FETÖ 2014 Ağustos'tan sonra esas kadrosunu korumak için sade vatandaşları irade dışı ByLock’a yönlendirdi. Çoğun içine azı gizledi. ByLock zokası FETÖ'nün kaos planıydı.” demiş.
Ben de ByLock’un ilk gündeme geldiği günlerde teknik olarak incelemiş, görüşümü açıkça yazmış, uyarmıştım!
O günlerde;
“Bir yapı ciddi bir şekilde ByLock ile ilgili akıl karıştırmaya, hedef saptırmaya ve mağduriyeti tabana yaymaya çalıştı. ByLock ile ilgili mağduriyeti tabana yayma bu hızla devam ederse; Ya ByLock kullanımının suç tanımı değişecek ya da ByLock davaları toplu şekilde çökecek! Özetle; Sapla samanı ayırmadan eksik teknik verilerle verilen kararlar, gerçek suçu ve suçluları yargılanamaz hale getirir.”
Şeklinde yazmıştım.
Sözümün arkasındayım!..
Erken seçim” lafı geçtiği gün FETÖ davalarından salıverilmelerin de bir anlamı olmalı. Nihayetinde adli sistem kendince bir yumuşama bekliyordu. Sanırım bu süreçte o yumuşamayı hissetti ve hızlı kararlar verdi. Bu yumuşama devam edecek görünüyor.
Hele birde seçim vaadi olarak af söylentileri var ki!..
Bekleyip neyin ne kadar yumuşayacağını bekleyip göreceğiz.
***
Samsun’da bir devir sona erdi!

Bundan 19 yıl önce 18 Nisan 1999 tarihinden ANAP’tan %27,98 oy oranı ile Samsun Belediye Başkanı seçilen ve 4 dönemdir başkan olan Yusuf Ziya Yılmaz, AKP’den Milletvekili aday adayı olmak için istifa etti ve adaylığını açıkladı!..
Bu gelişme ile “Samsun için bir devir bitmiş oldu.
***
Osmanlı, Yörükler’e eziyet etti mi?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu konuşmasında “Osmanlı'nın Yörüklere yaptığı eziyeti anlattı!
Sonrasında ise tartışmalar başladı.
Cumhurbaşkanı ise Kılıçdaroğlu’nun sözlerine karşılık “Osmanlı’yı kurucu unsuru olan Yörüklere, Türkmenlere zulmetmekle itham eden” diyerek başladığı sözü Yörükler için “Sultan Abdülhamid'in kendi kapısını teslim ettiği insanlar bu insanlardı.” diye bitirdi.
Bu konuları araştırmış bir Yörük olarak durumu açmak gerek.
Yörük bir ırk değildir. Yörüklük bir yaşam şeklidir.
Oğuzlar Seyhan ile Ceyhan Nehirleri arasındaki Maveraünnehir arasına geldiğinde bir kısım Oğuzlar yerleşik hayata geçti ve “Yatuk” adını aldı. Bir kısım Oğuzlar ise konar-göçer yaşamına devam ederek “Yörük” adını aldı.
Yörükler Anadolu’ya geldiklerinde değişik beyliklere ayrıldı. Diğer Anadolu beyliklerinin kurucu unsuru olduğu gibi Osmanoğulları Beyliği’nin de kurucu unsuru Yörüklerdir.

Osmanoğlu Beyliği’nin Anadolu’da ki egemenli diğer beylikler üzerinde artınca Yörükler’i zorunlu iskana ve değişik vergilere tabi tutmuştur. Nihayetinde Timur’un Anadolu’ya seferinin temeli de buna dayanmaktadır. Bu zorunlu iskan, sınır boylarına yerleştirme/sürgün etme ve vergiler Yörükler’in değişik dönemlerde Osmanlı’ya karşı olmalarına neden olmuştur.
Bu dönemden sonra ilk kez Sultan Abdulhamit döneminde Yörükler’e yeniden değer verildiğini görüyoruz. Nihayetinde Sultan Abdulhamit, Yıldız Sarayı'ndaki muhafızların içinde Osmanlı hanedanının mensup olduğu Karakeçili aşiretinden Türkmenler'in oluşturduğu "Söğüt Alayı" kurmuştu.
Sultan Abdülhamid, Karakeçililer'den oluşan muhafızlarına çok güvenir, Söğüt Alayı'ndan sitayişle bahseder ve onlara "öz hemşerilerim" derdi. Sultanın Karakeçililer'e itimadı herkesten fazlaydı. Bu yüzden her gece yattıktan sonra İkinci Abdülhamid'in yatak odasının dışında bir haremağası ve Karakeçili aşiretinden bir muhafız bulunurdu.
Hatta bu muhafız alayında 8 yıl çavuşluk yapmış büyük dedelerimden Süleyman Çavuş (Toykar)’ın oğlu Vezirköprü’nün Öz Yörük Köyü’nde sağdır. Bu detayları kendisinden öğrendim.
Özetle hem Kılıçdaroğlu’nun hem de Cumhurbaşkanı’nın Yörükler ilgili anlattıklarında doğruluk payı vardır.
Ha bu arada Yörükler’e eziyet bu dönemde bile devam etmektedir.
Samsun’un 19Mayıs İlçesi Yörükler Mahallesi sakini olan Yörükler tapulu malı olmasına rağmen devlet ile davası 70 yıla yakın süredir devam etmektedir.
Bu Yörükler ne tarımsal destek alabilmekte ne de tapulu malına ev ahır yapabilmektedir.
Eziyeti görmek için uzağa gitmeye gerek yok anlayacağınız!..

Hüseyin KURT

***

DEVLETİN YAPISINI DEĞİŞTİRMEK,



DEVLETİN YAPISINI DEĞİŞTİRMEK,


Hüseyin KURT

Seçimler baskın olunca alelacele uyum adına düzenlemeler yakmak gerekiyor.
Zaman o kadar dar ki; Neredeyse yasalarda geçen “Cumhurbaşkanı” ibaresi metinlerde bul-değiştir yapılarak “Başbakan” yapılıyor.
Referandumdan bugüne geçen 12 aylık süreyi meclis iradesinde değerlendiremediğimiz gibi “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” için gereken uyum değişiklikleri kanun yerine KHK düzenlemeleri ile 1 aya sıkıştırılarak yapılacak.
Bu durum referandum sonrası mecliste ihmal edilen düzenlemeleri çıkarma yetkisini meclis iradesinden alarak OHAL’de KHK’lar ile bürokratlara devretmektir.
Demokrasi ve millet iradesi adına sakıncalı bir durumdur.
Parlamenter Hükümet Sistemi yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dediğimiz ve dünyada bir örneği daha olmayan bu sistemi daha tartışamadan, neler getirip neler götüreceğini mecliste taraflarından dinleyemeden bir KHK ile düzenlemeler toptan çözülecek.
Hal bu ki; Dünya tarihinde ihtilaller, devrimler, savaşlar, iç çatışmalar olmadan değişmemiş rejimi referandum ve devamında seçimlerle değiştirecek olan Türkiye Cumhuriyeti, devamında bir kaos ve karmaşa yaşamamak adına uyum ile ilgili düzenlemeleri KHK yerine mecliste kanunlar ile yapmalıydı.
Rejim değişikliği ile mecliste bulunan milletvekillerinin bir nevi “encümen” durumuna dönüşeceği bu düzende devlet yapısından da birçok değişikler olacak.
Bu değişiklikler ile ilgili olarak Başbakan tarafından TBMM’ye 08.05.2018’de sunulan “6771 sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Çeşitli Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Konusunda Yetki Kanun Tasarısı” içerisinde birçok işaret ve izleri barındırıyor.
Yasa tasarısıyla, yasama yetkisinin, yani Meclis İçtüzüğünü ve kanuni düzenlemeleri yapma yetkisinin, Anayasa’nın 7. maddesi ile çelişecek bir şekilde Hükümete devri istenmekte.
Sadece kanuni düzenlemeler değil, buna bağlı kararnameler de mecliste tartışılamayacak, denetlenemeyecek, gerekli düzeltmeleri önerip değiştirtemeyecek ve yasalaştırılamayacak.
Özetle; Böylesi bir süreçte “kervanı yolda düzmek” misali aceleye getirilmiş ve üzerinden “millet iradesi” olan meclis yerine hataya ve yanıltmaya açık “bürokratlar iradesinde” düzenlemeler yapmak çok doğru ve sağlıklı bir yöntem değil.
Nihayetinde bürokratlar iradesinde yapılacak olan düzenlemeler anayasa dışı bir yol olarak değerlendirilebilir.
***
Peki, bu düzenlemeler ile devletin idari yapısında görünen muhtemel değişiklikler neler;
Öncelikle adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen yeni rejim ile devlet yeniden yapılandırılacağında mutabık kalmak gerek.
Bu kapsamda 8 Mayıs 2018 itibariyle gönderdiği yetki kanunu tasarısıyla hem uyum yasalarını hem de bakanlıkları ve bakanlık bağlı ilgili/ilişkili kuruluşları yeniden yapılandırarak görev, yetki ve sorumluluklarını belirleyecek.
Burada önemli bir nokta var;
Bu yetkinin yürürlük tarihi, Cumhurbaşkanı’nın 24 Haziran’da seçilerek yeni görevine başladığı tarihe kadar geçerli olacak.
Görünen o ki;
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü MTA kapanacak ve Enerji Bakanlığı’nın Maden İşleri Genel Müdürlüğü ile birleşecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve Turizm olarak ayrılacak. Muhtemelen Kültür ve Vakıflar bir arada yeni bir yapı tesis edilecek.
Avrupa Birliği Bakanlığı kaldırılarak Dışişleri Bakanlığı ile birleştirilecek.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Gençlik kısmı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak. Spor Genel Müdürlüğü de kalkabilir.
Burası önemli;
Belediyeler bağlı oldukları İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na aktarılacak. Bu arada bakanlığın adına yetki alanından dolayı Yerel Hizmetler gibi bir ilave yapılabilir.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığından alınarak muhtemelen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlanacak veya yeni bir bakanlık tesis edilecek.
Bu değişiklik ses getirir;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Sosyal Güvenlik yani SGK tarafı eskiden olduğu gibi Sağlık Bakanlığı’na bağlanacak.
Bir değişim de Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nde görünüyor;
DSİ, bağımsız bir genel müdürlük olmayacak. Büyük bir ihtimalle Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olacak. Taşra teşkilatı ise muhtemelen Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na devredilecek.
Ve olası birçok idari ve yapısal düzenlemeler…
***
Tabi ki bunlar birer öngörü!..
Bu öngörülere sahip olmak için devletin yapısını biraz bilir ve yetki kanun tasarısının maddelerini yorumlarsanız karşınıza bazı doğrular çıkıyor.
Bu düzenleme ile en azından yetki ve idari açıdan birbirine girmiş bakanlık ve bağlı kuruluşların sevk idaresi devlet nezdinde daha yönetilebilir bir hal alacak görünüyor.
Ama verimlilik ve idari açıdan neler getirip neler götüreceğini de takip etmek gerek.

Hüseyin KURT

***

31 Ekim 2017 Salı

BOP DENİLEN İLLET!

BOP DENİLEN İLLET!



BOP DENİLEN İLLET!
 Hüseyin Kurt,


Ortadoğu’da uzun bir süredir devam eden ve son yıllarda katlanarak artan savaşlar, ambargolar, işgaller, katliamlar, kardeş kavgaları, mezhep çatışmaları; 
Taliban, El-Kaide derken sonunda IŞİD adında bir canavar yarattı
.
İslamiyet adına “ Allah-u Ekber ” nidaları ile hunharca Müslüman kanı akıtan terör örgütü Suriye’nin ve Irak’ın kuzey bölgelerinde  (Türkiye sınırında) kendisine yer buldu.

Katliam ve işgalin devam ettiği bu dönemde yeni bir gelişme oldu ve IŞİD (Irak Şam İslam Ordusu ) adını “
İslam Devleti ” olarak değiştirerek liderleri Ebubekir El Bağdadi , Musul’da Nur Camisi’nde verdiği cuma hutbesinde halifeliğini ilan etti.

Eş zamanlı olarak İsrail Gazze'ye yönelik kapsamlı bir kara harekâtı başlattı. Atılan bombalar, füzeler ve kara harekatı ile ölenlerin sayısı 715’e yükseldi. Bunların yarıya yakını da masum çocuklar.
Arap baharı, Suriye, Irak, IŞİD, İsrail derken Ortadoğu’daki bu gelişmeler endişe verici boyutlara ulaştı.

Peki bölgede bundan sonra neler olabilir;

• Lübnan başta olmak üzere Mısır, Libya ve birçok Müslüman Afrika ülkesinde, teröristler kitlesel eylemler ve halk ayaklanmaları yapacak. Lübnan için en büyük tehlike, Lübnan dahil İsrail’in bu bölgede karmaşa ve iç çatışmadan dolayı inisiyatifi ele alacak.

• Barzani sözde Kürt Referandumu ile sözde Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edecek.

• Türkiye’de özerklik şartı ile masaya oturanlar muhtemel bir başkanlık sistemi ile özerkliğe kavuşacak ve kısa bir süre sonra yapılacak referandum ile Barzani’nin  kurduğu sözde Kürdistan’a katılma kararıalacaklar.

• IŞİD Bağdadı işgal edecek. Sonrasında IŞİD in Sünni devlet kurmasına izin verilmesi karşılığında Bağdat’tan çekilmesi pazarlık konusu olacak. 
İran denetiminde/desteğinde Maliki’ye Şii devleti kurdurulacak. 

Böylelikle Irak resmen üç e bölünmüş olacak. (Kürdistan, Sünni İslam Devleti (IŞİD) ve Irak Şii Devleti)

• Eski Saddam yönetiminden/döneminden kalanlar IŞİD in kurduğu Sünni İslam Devleti nin başına geçecek.

Bu gelişmeleri görmek için Kahin veya Stratejist olmaya gerek yok.

Emperyalist güçlerin ve Siyonizm’in bölge için planladıkları BOP (Büyük Ortadoğu   Projesi) bu senaryoyu içeriyor. 

Bunları görmemek için ileri seviyede saf olmak gerekir…



Bir asır sonra Ortadoğu’da sınırlar yeniden çiziliyor . Suriye çöküşün eşiğinde, Irak’ı bölüyorlar, Mısır diplomasi masasından atılıyor.

Arap Baharını yanlış okuyan, dünya ve komşular ile ters düşen, Şam ve Bağdat’la kavgaya girişen ve enerjisini suni iç siyasette tüketen

Ankara, güney sınırımızın yeniden şekillenmesini sadece uzaktan seyrediyor !
Ortadoğu ’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ne Irak parçalanmadan kalabilir ne Suriye !


Mezhepçilikten beslenenlerin tetiklediği etnik-mezhebi kaos ve çatışma ortamı, çarpan etkisiyle büyüyor. Süreci frenleyebilecek Batı dünyasının işine geldiği için de olup bitene duyarsız !

“ Müslüman Müslüman’ı katlediyor ne de olsa! ”

Yeni Ortadoğu denkleminin kazananları İsrail, Avrupa, ABD ile sınırlı değil,
İran da bu grubun içerisinde.

Bölgede ateşi giderek yükselen mezhep çatışmaları, El Kaide/IŞİD varlığı Sünni İslam’ı kafa kesen radikal bir İslam mezhebi olarak gösteriyor
ve İslamofobi yi güçlendiriyor.

Avrupa mezhep savaşları yaşadı. Binlerce insan telef oldu. İslam dünyasını bekleyen büyük tehlike

Yüzlerce yıl bölgede sürebilecek mezhep savaşları !
Batı şimdi bu oyunu sahneye koydu ve oynamaya başladı. Oyunun merkezi Irak’tan başlıyor. Pakistan, Afganistan ve tüm İslam dünyası na yayılıyor ve diğer Müslüman Devletlerin gündemlerini oluşturmaya başladı.

Bu süreçte bizlere düşen görev; Oluşabilecek muhtemel bir mezhep çatışmasını önlemek amaçlı insanları mezheplerine göre yargılamamak,
Türkiye Cumhuriyeti nin birliğini bütünlüğünü savunan bir duruş sergilemek, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesi 
 “TÜRK ” olarak görmek, Kaosun ve çatışmaların ortasında kalan Türkmenler için maddi manevi destekte bulunmak olacaktır kanaatindeyim.

Barış, huzur ve birlik içerisinde bir İslam Alemi, Türk Coğrafyası ve Türkiye Cumhuriyeti dileğiyle…

Hüseyin Kurt

https://www.academia.edu/7777238/BOP_DEN%C4%B0LEN_%C4%B0LLET_

***