Bölücü Teröre Karşı Gençliğin Milli Direnişi
Bölücü Teröre Karşı Gençliğin m,Milli Direnişi
Çatışma değil linç girişimi
5 Mayıs günü Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yaşananlar Türkiye’nin uzun yıllardır görmediği bir vahşet örneğiydi.
5 Mayıs’ta televizyonlarını veya gazetelerini açanlar kavga için özel hazırlanmış her türden saldırı aletiyle terör estiren 200 kişiyi gördüler.
Ellerinde satır, döner bıçağı, çivili sopa ve demir çubuklar olan 200 kişinin bir öğrenciyi aralarına alıp linç etmeye çalıştığını gördüler.
Bu çemberden kurtulan öğrenciyi birinin tutup tekrar araya aldığını gördüler.
Daha sonra kendini kaybeden öğrenciyi birinin dönüp tekmelediğini gördüler.
Tüm bunlar yapılırken yüzü maskeli saldırganların “öldürün” bağırışlarını duydular.
Ve ölüme karşı kendilerini savunmaya çalışan, “Atatürk gençliği görev başında” diye bağıran 30 kişilik bir gurubu gördüler.
Yaşanan, Atatürkçü gençlere yönelik bir linç girişimiydi.
Ama birkaç istisna dışında basınımız her zamanki gibi olayı işine geldiği gibi yansıttı. Atatürkçü gençlere yönelik bir linç girişimi, öğrenci grupları arasındaki bir çatışma olarak sunuldu.
Hatta bazı provakasyon odakları hızını alamayarak ADKF’nin saldırgan olduğunu bile söyleyebildiler.
Aslında neler olup bittiği çok açık. Bir kez olsun namuslu biçimde görüntüleri izleyen herkes bunun bir öğrenci kavgası değil linç girişimi olduğunu görebilir. Ama maalesef gözleri ve yürekleri kör olanlar ülkemizde tüm köşebaşlarını tutmuş durumdalar.
Maskeli terör örgütlerinin Atatürkçü öğrencilere saldırısı
Saldırganlar 200 kişiyi bulan terör örgütleri koalisyonu ve onların kuyrukçularıdır. Saldırganların başını bölücü çete PKK çekmektedir. Birçoğu illegal terör örgütlerinin ağına düşmüş gençlerdir ve tanınmaktan korktukları için maskelidirler. Saldırgan grup kavga için özel hazırlanmış silahlarla donatılmıştır. Bunların yanında getirdiği döner bıçağı, satır, çivili sopa ve demir çubuklar saldırıda bizzat kullanılmıştır. Saldırganlar “öldürün” diye bağırmaktadır.
Saldırıya uğrayanlar ise 30 kişidir, savunmasızdır. Maskeli değildir, yüzleri açıktır. Yasal Atatürkçü Düşünce Kulüplerine üye, adı sanı belli kişilerdir. Saldırıya uğrayan öğrencilerin üye oldukları Atatürkçü Düşünce Kulüpleri her tür denetimden uzak bir terör odağı değil, üniversite yönetimlerince denetlenen yasal öğrenci kuruluşlarıdır.
Saldırı sırasında 24 Atatürkçü öğrenci yaralanmıştır. Bunlardan ikisi satır, ikisi de döner bıçağıyla, diğer 20 öğrenci ise yine demir çubuk ve kesici aletlerle özellikle kafalarına aldıkları darbelerle yaralanmışlardır.
Olayın ertesi günü saldırgan ve saldırılan tarafın yaptıklarına bakmak bile gerçeği görmeye yeter. Atatürkçü öğrenciler 6 Mayıs günü Taksim’de Atatürk Anıtı’nda Ata’nın huzurundaydılar, saldırganları Atatürk’e şikayet ettiler ve anıta çelenk koydular.
Saldırganlar ise ertesi gün İstanbul Üniversitesi’ne topluca girdi ve üstlerinden yüzlerce satır, döner bıçağı, rambo bıçağı, kelebek, çivili sopalar ve molotof kokteylleri çıktı. Yani Atatürkçü öğrenciler 6 Mayıs günü okula gitselerdi muhtemelen benzer olaylar yaşanacaktı.
Bu kafa Sivas’ta da Atatürkçüleri suçluyor
Bu linç girişimini bir öğrenci kavgası olarak geçiştirenlere soruyoruz.
Siz hiç elinde satırla adam doğrayan Atatürkçü Düşünce Kulübü üyesi gördünüz mü?
Ama yüzlerinde maskeleriyle dükkanların camlarını kıran, halkı provoke eden ve önüne gelene vahşice saldıran teröristleri bir çok kez gördünüz, değil mi? Sizce hangisi saldırgandır; elinde döner bıçağı ve satırla çıkıp “öldürün” diye bağıran mı, yoksa kendini savunmaya çalışan mı?
Peki nesnel habercilik yapacağım diye bu terör saldırısını gizleyen gazeteciler, acaba bir kez olsun Adli Tıp’a gidip raporları inceledi mi? Acaba raporlarda yalnız Atatürkçü öğrencilerin satır ve bıçak darbeleriyle yaralandığını okumadılar mı?
Siz hiç 200 kişilik satırlı, döner bıçaklı bir terör koalisyonuna karşı 30 kişiyle ve savunmasız kavga etmeye giden bir insan düşünebiliyor musunuz? Bunu hangi mantık kabul edebilir? Kim satırlara karşı savunmasız olacağı bir kavgayı kendi isteğiyle başlatacak kadar aptaldır?
Atatürkçü gençlerin sayılarının azlığı da nasıl bir pusu kurulduğunu göstermektedir. Okullarına girmeye çalışan Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi 15-20 genç 200 kişi tarafından linç edilmek istenmiş, Atatürkçü gençler zor bela 10 kişi yardıma yetişebilmiştir.
Atatürkçü gençler kendilerini savunmasalar öleceklerdi
Şimdi tablo buyken bazı aklıevveller hiç utanmadan ve sıkılmadan şöyle diyebiliyor: “Her şeye rağmen Atatürkçülerin bu kavgada işi ne?” Doğru ya; saldıran kim olursa olsun sonuçta Atatürkçü gençler de o kavganın içinde değiller mi? Peki aynı mantıkla Sivas’ta da Atatürkçüleri mi suçlayacaksınız? Ya öldürülen Uğur Mumcu, acaba o da bir kavganın içinde miydi?
İşte bu tam da Sivas’taki şeriatçı kafasıdır. 33 Aydın yakılır ama bunun sorumlusu yakanlar değil, Aziz Nesin’dir veya heykeli dikilen Pir Sultan’dır.
Kendilerini savunan Atatürkçü gençlere “onlar da taş atıyordu” demek en hafifinden ayıptır. Ne yani arkadaşlarımız kendilerini savunmayıp da ölmeyi mi tercih etselerdi. Çok açık söyleyelim bunları söyleyen kişinin isteği budur. Bizden istedikleri ya Atatürkçülüğü bırakmamız ya da ölmemizdir. Zaten bir İstanbul Üniversitesi yöneticisinin olaydan önce bize yaptığı uyarı da bu mantığın sonucudur.
“Çocuklar, okulda gerginliği engellemek için siz en iyisi bir süre okula gelmeyin”
İş bu kerteye kadar varmıştır. Atatürkçüler Atatürk’ün kurduğu Türkiye’de o kadar gerilemişlerdir ki, birilerine yaranabilmek için neredeyse Türkiye’den gitmeye bile razı hale getirilmeye çalışılmaktadır.
“Ama Atatürkçüler de taş atıyordu” diyenler biraz insan olsa haberlerde ADKF’den üç öğrencinin ağır yaralı olduğunu öğrenebilirdi. Ağır yaralı arkadaşların kafalarından satır ve döner bıçağı darbesi aldığını ve ölümden döndüğünü görebilirdi. Yani arkadaşlar kendilerini savunmasalar, telaffuz etmek istemiyoruz ama oradan ölüm bile çıkabilirdi. Ama herhalde o zaman da “yahu Atatürkçünün kavgada ne işi var”diyenler bu sefer de “Atatürkçülerin ölümle ne işi var” diyecekler. Sivas’ta da öyle olmadı mı? Bazıları için halen suçlular yananlar değil mi?
Basının amacı saldırganın bölücü ve terörist kimliğini gizlemek
Peki gerçekten Atatürkçülerin bu kavgada ne işi var?
Ancak saldıran tarafın kim olduğunu bildiğimiz zaman bu soruyu cevaplandırabiliriz. Bunun için tüm basının korktuğu ve ısrarla gizlemeye çalıştığı şey de bu.
Saldırganların başını bölücü çete PKK çekiyor. Zaten saldırılar da Çarşamba günü bu çetenin kışkırtmasıyla başladı. Hani bazıları bir afiş yüzünden diyor ya. Gerçekten de saldırı bahanesi TÜRKSOLU’nun “1 Mayıs: Vatan ve Emek Savunması” ve üzerinde “Ya İstiklal Ya Ölüm” yazan Atatürk afişleriydi. Birinde Türk Bayrağı diğerinde de Atatürk resmi vardı. Bölücü ve işbirlikçi terör örgütleri Çarşamba günü de gelip aynı şeyi söylemiş ve demirlerle saldırmıştı:
“Bu okulda Atatürk’e, Atatürkçülüğe ve Türk Bayrağı’na izin yok”.
Yani bunların rahatsız olduğu şey şuydu. Üniversiteler yıllarca bölücü, gerici, işbirlikçi terör örgütlerinin yuvası olmuştu, şimdi ise 68’den sonra ilk kez Atatürkçü bir gençlik hareketi büyüyordu. Bölücü ve işbirlikçilerin bu büyümeyi hazmedemeyeceğini zaten biliyorduk. Zaten Türkiye’de Atatürkçülüğü savunmanın zorluklarının gayet iyi farkındaydık.
Bir kulüp kurmak için yıllarca didinip kulübü kurduğumuzda ise afiş yapmak, stand açmak için bile okulu işgal etmiş bu terör şebekeleriyle kavgayı göze almayı gerektiren günler çok eskide değildi. Şimdi bu aşamayı atlatıp tüm üniversitelerde ciddi bir güç haline gelince bölücü ve işbirlikçilerin bize saldırması doğaldı. Çünkü üniversitelerin Apo’nun değil de Atatürk’ün resimleriyle dolu olması bunlar için kabul edilemezdi. Onun için buna da şaşırmadık.
Türk bayrağı ve Atatürk resminin yasaklanmasına izin mi verelim?
Ama bugün her Atatürkçü için üzücü olan şudur. Biçimi ne olursa olsun, üniversitede bölücü çete Atatürkçü gençlere Türk Bayrağı ve Atatürk resmi asmayı yasaklamaya kalkmış, Atatürk’ü ve Türk Bayrağını savunan gençlere önce Çarşamba günü demir çubuklarla, sonra pazartesi günü satır ve döner bıçağıyla saldırmış ama basınımız, üniversite yönetimleri ve Emniyet Teşkilatı Atatürkçüleri savunmak yerine bölücü saldırıyı gizleme uğraşı içinde olmuştur.
Bu, aslında devletin AB ve ABD tarafından nasıl kuşatıldığının da kanıtıdır. AB, ABD ve bölücü çetenin ortak siyasallaşma stratejisi Yıldız’da duvara toslayınca tüm Amerikancılar, AB’ciler saldırganların gerçek kimliğini gizleme telaşına düşmüşlerdir.
Bölücü terörün Atatürkçülere yönelik saldırısını bir öğrenci kavgası olarak haberleştirmek açıkça bölücülüğü korumaktır. Birçok gazete ve televizyonun ısrarlı uyarılarımıza rağmen bu tavrını sürdürmesi düşündürücüdür.
Bölücüleri himaye eden üniversite yönetimleri
Ama daha da üzücü olan üniversitelerimizin tutumudur. İstanbul Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi şimdiye kadar bu konudaki uyarılarımızı dikkate almamış, bu grupların tepkisinden çekinerek bölücü ve işbirlikçi terör gruplarını himaye etmiştir. Bu guruplar bizzat üniversite bünyesinden, kulüpler aracılığıyla aldıkları paralarla siyaset yapmış, üniversite yönetimleri defalarca bu terör gruplarını muhatap kabul etmiştir.
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörlüğü açıkça terör gruplarını desteklemekte ve bölücü terörü himaye etmektedir. Hatta saldırı sırasında orada bulunan Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Atatürkçü öğrencilerin saldırılara karşı güvenliklerinin sağlanması taleplerini reddetmiş ve Emniyet teşkilatının olaya müdahale etmesini engellemiştir. Eli satırlı teröristler hâlâ sokaklarda elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyorsa bunun bir sorumlusu da Yıldız Rektörüdür.
İstanbul Üniversitesi de bu gurupların en rahat çalışma olanaklarını bulduğu yerdir. Gerek İstanbul gerek Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yönetimler terör gruplarının kendilerini protesto etmesinden korktukları için onları besleyerek yatıştırma yolunu seçmiştir. Bu çıkmaz bir yoldur. Terörü besleyerek değil, ona karşı mücadele ederek engelleyebilrsiniz. Yoksa bugün yatıştırmak için beslediğiniz terör gelip bir gün sizi de vurabilir.
Olaydan bir gün sonra İstanbul Üniversitesi’nde ortaya çıkan terör aletleri küçük bir güvenlik tedbirinin bile nasıl işe yarayacağını göstermiştir. Salı günü İstanbul Üniversitesi kapısına yığılan satırların bir kısmının kanlı olması, yani önceki gün arkadaşlarımız üzerinde kullanılmış olması bu gerçeği kanıtlamaktadır.
Bu olaylar gerek Yıldız ve İstanbul Üniversitesi yönetimlerine gerekse de Emniyet teşkilatına ders olmalıdır. Bundan sonra maskeli terör gruplarının aynı saldırılarda bulunmasını önlemek için güvenlik tedbirleri almak, saldırılar daha gerçekleşmeden müdahale etmek tüm bu kurumların görevidir.
Bu terör odaklarından gelen tehdit Atatürkçü gençlere yönelik saldırıyla da sınırlı değildir. Ülkemiz yeniden ABD ve AB emperyalistlerinin yönlendirdiği bu terör grupları aracılığıyla 12 Eylül öncesine döndürülmek istenmektedir. Bir süredir ortalıktan kaybolan maskeli, satırlı terör örgütleri yeniden hortlamıştır.
Üniversiteleri 80 öncesine döndürmek istiyorlar
Basın Atatürk’ten ve Atatürkçülerden hoşlanmadığı ve dahası bizi hedef aldığı için saldırganların bu kimliğini saklama gayreti içindedir. Ama tavsiyemiz 80 öncesini unutmamalarıdır. Çünkü bu provakasyon ve terör ortamı bir kez başladıktan sonra Atatürkçülerle sınırlı kalmayacağı da açıktır.
Biz bu grupları 80 öncesinden tanıyoruz, 96 1 Mayıs’ından tanıyoruz. En son Bingöl’de deprem bölgesinde yaşanan provakosyon da aynı zihniyetin yeni bir versiyonudur.
Yani bu maskeli çeteler yalnız Atatürkçü gençler için değil tüm Türk milleti için de büyük bir tehlikedir.
Yalnız bunlar bir avuçtur. Onlara güç veren başta bağlı bulundukları büyük emperyalist güçler, sonra da onlarla paslaşan basın ve devlet kurumlarıdır. Bu yüzden de bugün basının bu tavrı terörü teşvik eden bir tavırdır. Saldırganların kimliğini gizleyerek, olayın bir terör saldırısı olduğunu reddederek, olayı bir sokak kavgasına indirgeyerek basının yaptığı şey yeni terör saldırılarına davetiye çıkartmaktır.
Şeriatçı-bölücü-Amerikancı-gardropçu ittifakı
Türkiye dört bir yandan kuşatılmış durumdadır. Büyük konuşmak istemeyiz ama bu saldırıyı Türkiye’ye yapılan saldırıların bir parçası sayıyoruz. Hedef alınan ADKF değil Türkiye çapındaki Atatürkçü, milliyetçi uyanıştır. Bu uyanış AB ve ABD emperyalistlerini telaşlandırmıştır onun için de emperyalizm bu uyanışın en dinamik kesimine taşeronlarını salmıştır.
Saldırı öncesinde ve sonrasında ADKF’ye saldıranlara ve saldırganlara bakınca karşımıza tam da Türkiye düşmanı malum cephe çıkmaktadır.
Saldırıyı gerçekleştiren bölücü çete ve onun kuyrukçusu işbirlikçi terör odaklarıdır. Bunların adında sol olması bir şeyi değiştirmez çünkü bunlar sol maskeli taşeron örgütlerdir.
Saldırının fitilini ateşleyen Hürriyet Gazetesi ve Ertuğrul Özkök’tür. Ertuğrul Özkök neredeyse bir aydır TÜRKSOLU’na yönelik bir saldırı kampanyası başlatmıştır. 5 Mayıs’taki saldırı sonrasında da özenle bölücü terör odaklarını gizleyerek ADKF’yi hedef gösteren aynı Ertuğrul Özkök’tür.
Şeriatçılar da gecikmemiş hemen ertesi günü ADKF ile ilgili polisiye haberler yapmaya başlamıştır. ADKF’nin illegal olduğunu öne sürmüş ve daha bir sürü ipe sapa gelmez yalanı piyasaya sürmüştür. Dahası zaten herkesin bilgisi dahilinde olan dergi bürosunun adresini de açık biçimde yazarak ADKF’yi hedef göstermiştir.
Şeriatçıların, bölücülerin ve Amerikancıların nasıl birlikte hareket ettikleri ve TÜRKSOLU’na karşı birleştikleri ortadadır.
Bu öyle bir birleşmedir ki bu cephe için yasal Atatürkçü Düşünce Kulüpleri’nde çalışan öğrenciler illegaldir ama PKK yasaldır. Bir grup daha vardır ki bunların yaptığı hepsinden de düşündürücüdür. Aydınlanma 1923 adını alan ve kemalist olduğunu iddia eden grup saldırı sonrası açıkça bölücü çeteyi savunmuş ve Vakit, Evrensel ve Özgür Gündem’e yolladığı fakslarla ADKF’yi hedef alan yayınlar yaptırmıştır. Vakit’te çıkan provakasyon haberinin satır satır bu grubun açıklamasından geçirildiğini görmemek imkansızdır. Böylece Atatürkçü gözüken ama aslında Gardrop Atatürkçüsü olanların yalnız ABD’yle değil, bölücü çeteyle ve hatta şeriatçılarla bile işbirliği yapmaktan çekinmeyeceği de bir kez daha ortaya çıkmıştır
Terörist saldırıda TKP ve EMEP’in işi ne?
Burda saldırıya katılan yasal partilerden söz etmeden geçemeyiz.
TKP; EMEP ve SDP başından beri bu saldırıya destek olmuştur.
TKP daha ilk aşamasında gerginliği tırmandırmış, porovokasyon ortamına çanak tutmuş,ama saldırı bittikten sonra saldırıda yer almayacağını açıklamıştır. Bu partinin yöneticileri onca zaman komünizme meşruiyet sağlamak için uğraştıklarını söylediler. Acaba adamlarını böyle satırlı saldıralara sokarak mı meşruluk sağlamaya çalışıyorlar? Komünizm Türkiye’de Atatürkçü öğrencilere saldırarak mı meşrulaşacak sanıyorlar? Eğer öyleyse büyük bir yanılgı içindeler. Çünkü terör çeteleriyle beraber Atatürkçülere saldırmanın meşrulaştırabileceği hiç bir şey yoktur. Bu partinin yöneticileri Atatürkçülere yönelik bu saldırının sorumluluğunu taşıyamazlar, onları uyarıyoruz. Bu saldırılara karşı elbette ki Atatürkçüler yasal ve meşru haklarını savunacaklardır ve karşılarındaki terörün yasal veya illegal bir örgütten gelmesi bunu değiştiremez.
EMEP’in yaptığı ise Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğunu gösteren bir örnektir. EMEP gibi yasal bir parti bu terör saldırısına katılmakla kalmamış, terör gruplarıyla beraber ortak basın açıklaması bile yapabilmiştir. İşte AB demokrasisi tam da budur. Eli satırlı terörist gazeteye çıkıp “döner bıçağı benimdi pişman değilim” diyecek ve elini kolunu sallaya sallaya gezecek, yasal partileri terör gruplarıyla Atatürkçülere satırlı saldırı düzenleyip sonra da beraber basın açıklaması yapacak, okul yönetimleri ise bunlara her türlü kaynağını ve olanağını sunacak.
Türk milletinin Atatürkçü uyanışı hedef alınıyor
Hedef alınan Türk milletinin ve özel olarak Türk gençliğinin milli uyanışıdır. 68’lerden beri ilk kez Atatürkçü ve milliyetçi bir temelde büyüyen gençlik hareketi bu denli kitleselleşmiştir. Bu gençlik hareketi ABD ve AB’yi direkt olarak karşısına almış ve vatan savunmasına başlamıştır. Bu uyanış gençlikle de sınırlı değildir. İşçi sınıfından bürokrasiye ve Orduya kadar tüm ulusal kurumlar ve sınıflar büyük bir uyanış içindedir.
Emperyalizmin taşeronu bu bölücü-işbirlikçi terör odaklarının işe üniversitelerden Atatürk posterlerini ve Türk bayraklarını kazıyarak başlamak istemesi tesadüf değildir. Atatürkçüler olarak gerekli kararlılığı gösteremezsek Atatürk resimlerinin yerini Apo resimleri Türk bayrağının yerini ise Amerikan bayrağı alacaktır.
Onun için tüm Atatürkçülerin, bütün milliyetçilerin verdiğimiz mücadelenin ne kadar önemli olduğunu kavraması gerekmektedir. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Atatürkçü gençler yalnız kalmıştır. Teröre bu kadar şehit veren bir milletin bölücülüğe bu kadar çabuk boyun eğmesi üzücüdür. Fakat saldırının hemen sonrasında yaşanan dayanışma, milliyetçi saflardaki bütünleşme umut vericidir.
Atatürkçü gençler her zaman olduğu gibi bundan sonra da provokasyon ortamına çekilmemek için özel bir çaba sarfedecektir. Ancak Türkiye’yi ve üniversiteleri bu emperyalist taşeronlarına bırakmak niyetinde de değiliz. Bu terörist saldırıları önlemenin yolu tüm Kuvayı Milliyecilerin birleşmesi ve Atatürkçü gençlerin varolma mücadelesine sahip çıkmasıdır.
Atatürk gençliğinin milli uyanışını boğmak için bölücü terör harekete geçmiştir ama bölücü teröre karşı milli direniş de başlamıştır.
Atatürk gençliğinin milli direnişine sahip çıkmak tüm yurttaşlarımızın namus borcudur.