Felsefesi Üzerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Felsefesi Üzerine etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Ocak 2016 Cumartesi

Teslimiyet Felsefesi Üzerine,






Teslimiyet Felsefesi Üzerine, 


Prof. Dr. Erol Manisalı
Eylül 2001
Eylül 2001  Sayı: 37

Türkiye sanki birilerine " Havale Ediliyor " gibi. İçerden yönetilemiyor, insanımız, siyasal yapımız yetersiz kalmış havası yaygınlaştırılıyor. IMF, ABD, AB Türkiye'nin " Kurtarıcıları " olarak sunuluyor. Medyamız neredeyse, "Tanrı iyi ki IMF'yi, AB'yi yarattı, yoksa halimiz dumandı" diye başlık atacak.

- Ekonomik reformlar IMF'ye havale edilmiş.
- Sosyal ve politik düzenlemeler AB'nin vesayeti altına sokulmuş.
- Türkiye'nin bölgesindeki çıkarları Amerikan patentine bağlanmış.
Yıllar önce İngiltere de IMF ile anlaşma yaptı, para aldı. Ama İngiltere bunu yaparken IMF'yi bir "araç" olarak görüyordu, kendi ulusal önceliklerini İMF'ye bırakmıyordu.
 Bizde esen hava çok farklı: Ankara insiyatifi elinde tutmuyor, tutamıyor, medya ve bazı sermaye çevreleri de bu oluşumun altyapısını oluşturuyor.
İşler dışarıya ihale ediliyor

- Bunu yaptırsa yaptırsa IMF yaptırır.
- Şunlar şunlar ancak "AB boyunduruğu altnda olur".
- Bu bölgede Amerika olmasa yadık gitti, havasına sokulan bi toplumsal ve siyasal anlayış, Türkiye üzerinde, "güçlülerin gönüllü vesayetini" getirmiyor mu?
 Dünya ile işbirliği başka, teslimiyet başka. Bir ülke kendi politik, ekonomik ve sosyal gelişmesini "dışarıya havale ediyorsa", sömürgeleşmeyi ve uydu devlet olmayı baştan kabullenmiş olmaz mı? Portekiz mi, Yunanistan mı, Norveç mi, Fransa mı, hangisi bizim gibi yapıyor? Hiçbiri. Uygar dünyada Türkiye gibi davrananı yok.
 Dünyada hâlâ her toplum, her ülke önce kendi çıkarını düşünüyor. Kendi yapması gereken işleri "dışarıdaki devletlere havale eden" bir ülkenin gerçekten de geliştiği, dünya tarihinde bugüne kadar olmadı. Bu, demokrasinin de mantığına aykırıdır. AB ve ABD bir vatandaşının işsiz kalmasını, gelirini düşmesini, zarar görmesini kabullenemez. Demokrasi, "hem içerde hem de dışarda ülkenin, kendi toplumunun çıkarlarının korunmasını" zorunlu kılar. Ancak demokrasiden uzak toplumlar "kendi insanlarının geleceğini dışarıya havale ederler".

Türkiye'de bu teslimiyet neden?..

- En başta, toplumsal demokrasi çalışmıyor. Çiftçi, işçi, memur, küçük işletme sahibi kendi çıkarlarını savunamıyor. bilinçlenme yetersziliğinden politik örgütlenme zaafına kadar birçok neden var. Demokrasinin işlediği Avrupa'da AB çiftçisi AB bütçesinden, bugün bile yılda 50 milyar dolar destek alıyor. IMF ise Türkiye'ye, "Çiftçiden desteği tamamen kaldır, reformun faturasını düşük gelirliye yükle" diyebiliyor. IMF'ye yapılan bu "ihale"de medyada alkışlanabiliyor.

- Türkiye'de ekonomik, siyasal, hukuksal ve bürokratik "güç paylaşımında bozuk bir düzen tıkır tıkır işletiliyor". Çeteler yargılanamıyor, bankaların içi bazı güç odakları tarafından göz göre göre boşaltılıp bedeli halka yükletiliyor. Devlet ormanlarını koruyamıyor, kanunlar uygulanmıyor.
 Devlet, özellikle zaaf içinde tutuluyor. Kamu yararı, toplum yararı, ulusal yarar kavramlarının sahibi yok. 

- Büyük sermayenin bir bölümü, bu bulanık ortamdan yararlanıp ülkeyi yönetmeye kalkıyor. Uluslararası güç odakları ile kader birliği yapıyor.

- Türkiye'de " entelecensiya zaafı" var. Bir kısmı, bazı çıkar çevrelerini uydusu olmuş, entelecensiyayı oynuyor. Bir bölümü de kendi toplumuna "yabancılaşmış". Teslimiyet anlayışı içinde " Küresel Entelecensiya" olmuş.

Bir toplumda gerçek Entelecensiya, "uluslararası uygarlık değerlerni, kendi ulusal gelişme değerleri ile bağdaştırabildiği ölçüde" Entelecensiya olma özelliğini kazanabilir. İki dayanaktan biri yoksa, işler teslimiyet ve havale felsefesi üzerine oturtulmuşsa, ortada göstermelik bir entelecensiya vardır.

İşler havale ve teslimiyetle yürütülecekse 80 yıldır bu çabalara ne gerek vardı? Sevr'e de evet derdik, dışarıdakiler bütün işleri yürütürler, memleketi güllük gülistanlık ederlerdi!..

 http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/eylul01_05.html



..