Başyazarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Başyazarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Ağustos 2018 Salı

Irak Türklerinin Siyasi Geleceği.,


Irak Türklerinin Siyasi Geleceği.,

Habib  HÜRMÜZLÜ 

TERÖRLE MÜCADELEDE ÖZEL KUVVETLER

Dr. Habib HÜRMÜZLÜ., 

Irak devleti kurulduğundan beri (1921) İngiliz emperyalizmin etkisiyle, Irak Türklerine (Türkmenler) karşı düşmanca hareket etmiştir.  Irak Türkleri 2003 yılına kadar geçen değişik rejimler tarafından hep dışlanmışlardır ve hakları çiğnenmiştir. Bu süre içinde Irak Türklerine karşı 10’dan fazla katliam uygulanmış, birçok değerli insanları ve liderleri öldürülmüş ya da idam edilmiş, arazileri ve mülkleri ellerinden gasp edilmiş ve her türlü siyasi haklardan mahrum bırakılmışlardır. Bu uygulamaların en şiddetlisi de 35 yıl süren Saddam döneminde gerçekleşmiştir. Bunun yanı sıra, Irak’ta çıkan 
Anayasalarda da Türkmenler yok sayılmıştır.  Kraliyet dönemi devrildikten hemen sonra (1958) değişik rejimler tarafından çıkarılan Anayasalarda Irak’ın 
Arap ve Kürtlerden oluştuğu vurgulanarak Türkmen halkı hep göz ardı edilmiştir. Baas rejimi tarafından Türkmen bölgelerini Araplaştırmak amacıyla insan 
hakları kurallarına aykırı katı bir asimilasyon politikası uygulanarak Irak’ın güneyinden getirtilen binlerce Arap aile Kerkük şehri başta olmak üzere Türkmen bölgelerine yerleştirilmiş, 70’e yakın Türkmen köyü ve kasabası yıktırılmış ve sakinleri Arap bölgelerinde zorla iskan ettirilmiştir. Bu uygulamalar 2003 yılında ABD güçlerinin Irak’ı işgal etmesine kadar sürmüştür. Söz konusu tarihten sonra, kısmen de 1 Mart tezkeresinin meclisten geçmemesinin bir sonucu olarak Türkmen bölgeleri ABD işgalinin yanı sıra Kürt partileri tarafından organize edilen bir Kürt akınına ve hatta işgaline uğramıştır. 

Sadece Kerkük şehrinde 2 yıl içerisinde 800.000’i aşan Kürt şehirde yerleştirilmiş tir. Irak Türklerinin merkezi olan Kerkük’ün yönetimi de Kürt partilerinin eline geçmiştir. Şöyle ki on yıldan beri vali, belediye başkanı, polis ve emniyet güçleri komutanlığı, şehirdeki 25 devlet dairesinden 24’ü Kürt kökenli genel müdürler tarafından yönetilmektedir. Devrik rejim zamanında olduğu gibi bu sefer Türkmenlere ait ev, arsa ve araziler Kürtlerin istilasına uğramıştır. 

10 yıl içinde meydana gelen Türkmen ev ve iş yerlerini bombalama, Türkmenlere yönelik adam öldürme ve fidye karşılığı adam kaçırma olaylarından 
birisinin bile faili yakalanıp adalete teslim edilmemiştir. Bütün bu durumlar karşısında merkezi hükümet seyirci kalmayı yeğlemiş ve bu hususta caydırıcı 
hiçbir tedbir almamıştır.

Türkmenlerin asimile edilmeleri amacıyla değişik zamanlarda Türkmen bölgelerini birbirinden ayırma politikası uygulanmıştır. Irak’ın en büyük ilçesi olan Türkmen Telafer ilçesi Musul vilayetine, Hanekin, Mendeli, Karatepe, Kızlarabat gibi ilçe ve nahiyeler zaten Diyala vilayetine ve Aziziye, Bedre ve 
Cassan bibi Türkmen yerleşim bölgeleri Kut vilayetine bağlı iken, bu sefer Baas rejimi tarafından Kifri ilçesi Diyala vilayetine, Tuzhurmatu ilçesi Salahattin
 ilçesine bağlanmıştır. Böylece coğrafya ve bölme politikaları Türkmen halkını en azından toprak bütünlüğünden yoksun bırakmıştır. Türkmenlerin yerleşik 
halk olmaları, kültür ve eğitim düzeylerinin yüksek olması, bu açığı kapatmayı kısmen başarmıştır.

Burada, durumun sadece bu kara tablodan ibaret olmadığını da vurgulamamız gerekir. Madalyonun öbür yüzüne bakılırsa, 2003 tarihinden sonra Irak 
Türkmenlerinin siyasi geleceğine ışık tutacak bazı olumlu gelişmeler meydana gelmiştir. 2005 yılında onaylanan Irak Anayasasında Türkmenlerin tarihinde 
ilk defa olarak Irak’ın değişik halklardan oluştuğu gerçeğine yer verilmiş ve Türkmenlere kısıtlı da olsa bazı anayasal haklar tanınmıştır. 

Türkmenlerin çoğunlukta olduğu bölgelerde Türkmencenin resmi dil olarak tanınması ve devlet okullarında Türkçe tedrisata izin verilmesi gibi konular 
tanınan hakların bir kısmıdır.  

Bu olumlu gelişmenin sonucunda devlet tarafından Türkmenlerin çeşitli bölgelerinde yüzün üstünde Türkçe eğitim veren okul açılmıştır. Anayasanın bir 
uygulaması olarak da Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bir “Türkmence Eğitim Genel Müdürlüğü” ihdas edilmiştir.

Türkmenlerin siyasi geleceğini oluşturacak pek çok faktör vardır. Bunların çoğu Türkmenlerin iradesi dışında cereyan etmektedir. Bu faktörleri iç ve dış faktörler olarak ikiye bölebiliriz.

İç faktörlerin başında Irak’ı siyasi kaosa sürüklemekte büyük rolü olan 2005 Irak Anayasası gelir. Bu anayasa, Irak’ın bir federal devlet olduğunu vurgulamış, 
Kürt bölgesi federasyonunu yasallaştırmış ve Irak’ın bölünmesine ve parçalanmasına zemin hazırlamıştır. Anayasa, getirmiş olduğu 140. maddesiyle 
Irak Türkmenlerinin merkezi olan petrol zengini Kerkük vilayetinin üç aşamalı olarak Kürt federe bölgesine ilhak edilmesinin kapısını aralamıştır. 

Ancak Anayasaya göre bu aşamaların 2007 yılının sonunda bitmesi gerekirken hiçbiri gerçekleşememiş ve belirli bir takvime bağlanan bu anayasal 
madde ömrünü tüketmiştir. Ancak Iraklı Kürt partileri hala bu maddenin uygulanması ve Kerkük’ün Kürt bölgesine ilhak edilmesi için çareler aramaktadırlar.

Amerika’nın 2003 Nisanı’nda Irak’ı işgal etmesi ve ülkede etnik ve mezhepsel ayırım politikası uygulaması nedeniyle Irak ve Irak halkı şu anda üçe 
bölünmüş durumdadır; Kuzeyde bir Kürt oluşumu, güneyde Şii oluşumu ve batı ve kuzey batıda bir Sünni oluşumu meydana gelmiştir. Parlamento seçiminde 
çoğunluğu kazanamayan başbakan Nuri El- Maliki’nin kurduğu “Kanun devleti” ittifakı, ABD’nin ve İran’ın ortak desteğiyle hükümeti kurmayı başarmış ve ülkeyi yedi yıldan beri yönetmeye devam etmiştir. Her ne kadar kurulan hükümet bir “Ortaklık” iktidarı ise de, hükümetin politikaları hemen hemen tüm siyasi güçler tarafından eleştirilmektedir. Böylece de burada ilginç bir durum meydana çıkmıştır, zira bu siyasi güçlerin tamamı hem iktidarın kurduğu koalisyon hükumetin de ortaktırlar, hem de muhalefette yerlerini almaktadırlar.

Irak Türkmenleri uzun yıllar dışlandıktan sonra 2003’ten sonra siyasi sahada yavaş yavaş yerlerini almaya başlamışlardır. İlk parlamento seçiminde politika 
hayatına bir milletvekili ve bir bakanla katılmışken, Türkmenlerin şu anda 10 milletvekili ve kabinede 3 bakanları vardır.

Şu anda Şii iktidarı döneminde Türkmenlere karşı birbirine tamamen zıt olan iki ayrı uygulaması vardır. Bu uygulama ve yaklaşımın olumlu tarafının sonucunda 
Türkmen halkı eskiye göre bir hayli anayasal ve hukuki kazanımlar elde etmiştir. Türkmenlerin varlığı, uzun yılların dışlanması ve yok addedilmesinden sonra, 
Anayasada tespit edilmiştir. Anayasaya göre Türkçe (Resmi dilde Türkmence) Türkmenlerin yoğunlukta yaşadıkları bölgelerde resmi dil kabul edilmiştir. 

Federal mahkeme de vermiş olduğu bir kararla “Çoğunluk” kavramını Türkmenlerin lehine yorumlamıştır. Türkmen bölgelerinde Türkçe eğitim serbest 
bırakılmış ve bu sayede şu anda Türkmen bölgelerinde ve başkent Bağdat’ta yüzün üstünde okul Türkçe eğitim vermektedir. Medya ve basın yayın alanında 
Türkmenlere ait bir TV uydu kanalı, radyolar ve onlarca dergi, gazete ve web siteleri faaliyet göstermektedir. Siyasi hayatta da Irak Türkmen Cephesi (İTC) 
ve diğer siyasi parti ve kuruluşlar faaliyet göstermektedir. Türkmenlerin en önemli kazanımları parlamentodan Türkmen halkının haklarını tanıyan karar olmuştur. 

21. 7. 2012 tarihinde verilen bu kararda Türkmenlerin Irak’ın üçüncü asli unsuru oldukları tanınmış ve tescil edilmiştir. Bu kazanımlarda Türkmenlerin kendi 
çabalarının ve Türkiye devletinin etkisinin büyük rolü vardır.

Diğer taraftan hükümetin, Türkmen halkını ve Türkmen bölgelerini 2003’ten beri kasıp kavuran terör olayları karşısında aciz veya bu probleme çare bulmakta 
isteksiz kalması dikkati çekmektedir. Türkmen bölgelerinin tamamı 2005 anayasasında “anlaşmazlık bölgeler” olarak tanımlanmış ve Kürt partilerinin, hukuken değilse de, fiili işgaline uğramıştır. Türkmenlerin merkezi olan Kerkük şehrinde şu anda hakimiyet iki Kürt partisinin (KYP ve KDP) elindedir. Polis ve sair güvenlik güçlerini bu iki parti paylaşmakta ve yönetmeye devam etmektedir. Buna rağmen bölge, yıllardan beri terör olaylarıyla yatıp kalkmaktadır. 
Onlarca Türkmen insanı fidye karşılığında kaçırılmış, ailelerinin birçoğu ağır miktarda fidye ödenmesine rağmen katledilmiştir. Kerkük’te, Tuzhurmatu’da, 
Telafer’de bomba yüklü araçların patlaması veya intiharcıların kendilerini patlatması ve onlarca insanın ölmesi, artık günlük normal olaylar haline gelmiştir. 

Geçen ay Türkmen Tuzhurmatu ilçesinde bir taziyet meclisinde vuku bulan saldırıda Türkmenler 20 ölü ve 200’e yakın yaralı vermişlerdir. Bağdat hükümeti 
bu olayları engellemekten acizdir, zaten son bilgilere göre Irak’ın değişik bölgelerinde sadece geçen Kasım ayından bu yana 1300 sivil ve 590 güvenlik 
görevlisi öldürülmüş ve bu terör olayları artarak devam etmektedir.

Sistematik terör olaylarının ve Kürtlerin Türkmen bölgelerinin ekonomisine hakim olmalarının sonucunda Türkmen halkı ekonomik yönden bir çöküntü 
yaşamaktadır. Türkmenlere ait onlarca fabrika ve iş yerinin kundaklanması sonucu Türkmen aydın, iş adamı ve zengin kesimi arasında Türkiye ve 
Avrupa ülkelerine göç başlamıştır. Saddam döneminde Türkmenlere ait arazi, arsa ve evler zorla ellerinden alınmış ve Irak’ın güneyinden getirtilen Arap 
ailelerine peşkeş edilmişken, 2003’ten sonra da Türkmenlere ait birçok ev ve arsa Kürtler tarafından istilaya uğramıştır. Devletin oluşturduğu “Anlaşmazlıkları 
Çözme Mahkemeleri” bilerek atıl duruma sokulmuş ve böylece ister Kürtler, isterse Araplar tarafından gasp edilen arazi, arsa ve evlerin geri alınması davaları sonuç vermemektedir.

Türkmenlerin siyasi geleceği elbette ki Irak’ın geleceğine bağlıdır. Irak’ın geleceği konusunda ise iç ve dış müdahalelerin etkisiyle birden fazla senaryo ve 
ihtimal akla gelebilir. Irak ya şimdiki sınırlarını koruyarak Kürt bölgesi federasyonu dahil, bir bütün olarak kalacak, ya da birden fazla etnik ve mezhepsel federal bölgeler yığınına dönecektir. Siyasi gelişmelerin ışığında birinci ihtimalin pek fazla tutmayacağı söylenebilir. İkinci ihtimale gelince, bu hususta birden fazla senaryonun gerçekleşmesi için içten ve dıştan çalışıldığı herkesçe bellidir. Bu senaryoları şöyle sıralayabiliriz:

A – Kürt bölgesinin Irak’tan ayrılıp kendi devletini kurması ve Irak’ın kalan kısmının bir üniter devlet şeklinde yönetilmesi.

Bu senaryonun gerçekleşmesi uzak bir ihtimal olarak görünmektedir. Ancak bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda, Türkmen bölgesinin Türkmen halkının 
hiç istemediği Kürt bölgesine ilhak edilme tehlikesinden kurtulmuş olacak ve Türkmen oluşumunun Irak’ın içinde daha çok bir orana sahip olacağı için 
devlet içinde daha çok ağırlığı olacaktır.

Irak’ta Türkmenler ve Kürtler uzun yıllardan beri uyum içinde yaşamışlar, evlilikler ve ticari ilişkiler onları yakınlaştırmıştır. Ancak Kürt partilerinin 
“Kerkük Kürdistan’ın bir parçasıdır” şeklindeki tez ve uğraşıları ayrıca yakın tarihte meydana gelen 1959 Kerkük katliamı olayları Türkmenleri Kürtlerden 
uzaklaştırmıştır. 2003’ten sonra Kürt partilerinin Türkmen bölgesine ve Türkmen halkına karşı en azından dostane olmayan tutum ve uygulamaları, bu ayrılığı güçlendirmiş ve bunun sonucunda Türkmenlerin kendi bölgelerinin Kürt federe bölgesine ilhak edilmesi fikrine şiddetle karşı çıkmasına neden olmuştur.

B – Kürt federal bölgeye ilaveten Şii ve Sünni özellikli iki ayrı federal bölgenin ihdas edilmesi. Bu ihtimale göre, başkent Bağdat ve güneydeki Şii bölgelerde bir güney bölgesi ve Kerkük dahil, Musul, Salahattin, Diyala ve Anbar vilayetlerini kapsayan bir Sünni bölgenin oluşması.
Bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda, yarısı ya da yarısından fazlası Sünni olan Türkmen halkının bir Sünni federal bölge içinde Arap halkıyla birlikte 
yaşaması söz konusu olacak ve bölge içinde bir hayli ağırlığı olacaktır. Ancak bu durumda Şii Türkmenlerin sıkıntıya düşmeleri söz konusu olacaktır ki bu 
tüm Türkmenlerin istemediği bir sonuçtur.

C – Bahsi geçen üç federal bölgenin yanı sıra, bir Kerkük bölgesinin oluşması.
Bu bölgenin oluşması ABD, Türkiye ve İran’ın onayının dışında, hem Şii iktidarın hem de Türkmen, Arap ve Kürtlerden oluşan Kerkük halkının onayı ve 
kabulüne bağlıdır. Şii iktidar, Şii Araplar ve Sünni Araplar, zengin petrol yataklarını topraklarında barındıran Kerkük’ün Kürt bölgesine ya da ileride 
kurulabilecek Kürt devletine ilhak edilmemesi ve bu servetin Irak içinde kalmasını tercih edecekleri için bu bölgenin oluşmasına sıcak bakmaları ihtimali 
yüksek görünmektedir. Türkiye Irak’ın tüm halklarına aynı mesafede olduğunu her münasebette vurgulamış ve vurgulamaktadır. Ancak başbakan Erdoğan’ın 
kısa süre önce Birleşik Arap Emirliğine yapmış olduğu ziyaret sonrası dönüşünde uçakta gazetecilere vermiş olduğu demeçte: “Kerkük için diyoruz ki’ oraya 
özel statü tanıyalım” şeklindeki önerisi manidardır ve Türkmen halkını memnun eden bir açıklama olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bir düzen Türkmenlerin 
siyasi geleceği bakımından çok önemli ve müspet bir sonuç olduğu açıktır.

D - Kürt ve Şii bölgelerinin yanı sıra, Musul ve Kerkük’ü kapsayan ve belki de buna Kürt bölgesinden ayrılıp bu oluşuma katılan Süleymaniye’den oluşan bir 
federal bölgenin kurulması da ihtimallerden biridir. Tabii ki bu durumda Salahattin, Diyala ve Anbar vilayetlerini kapsayan dördüncü bir federal bölgenin de oluşması söz konusu olacaktır.
Bu İhtimal gerçekleşirse, Irak’ın kuzey batısında bulunan Türkmen Telafer bölgesinde yaşayan ve Telafer’in yarısını oluşturan Şii Türkmenler hariç, bölge 
Sünni kökenli ve Arap, Türkmen ve Kürtlerden oluşan bir bölge oluşmuş olur. 
Bu Senaryoların ya da ihtimallerin birisinin gerçekleşmesi, Türkmenlerin siyasi geleceğini tayin edecektir. Türkmen halkı aslında Irak’ın toprak bütünlüğü 
içinde tüm oluşumlara siyasi ve kültürel haklar tanıyan demokratik bir ülkede yaşamaktan yanadır ve böyle bir olasılık Türkmenler için bir kazanım olacağı 
söylenebilir. Ancak Irak’ın durumu bu ihtimali gün geçtikçe azaltmaktadır, ülkenin parçalanması ne yazık ki hatırı sayılır bir ihtimaldir.

Türkmen halkının Irak’taki her oluşumun sahip olduğu milis gücünden yoksundur. Bu halk haklarını demokratik ve barışçıl yollardan elde etmeyi her zaman ön plana koymuştur. Söz konusu tutum aslında övünülecek bir davranış olmakla birlikte, Irak gibi bir coğrafyada bir zaaf noktası teşkil etmektedir. 
Irak’taki Şii, Sünni, Arap ve Kürt kesimleri dahil, her oluşumun bir hamisi ve koruyucusu olduğuna göre bu alanda Türkiye’ye büyük rol düşeceği aşikardır. 
Türkiye bu konuda politikasını netleştirmelidir. Türkmenlerin Irak’ta ezilmemesi Türkiye’nin de çıkarınadır. Büyük Türk dünyasının şu anda belki de en zayıf 
halkası olan Irak Türkmen halkına her alanda yardım elinin uzatılması, kardeş Türk topluluklarının boyun borcudur dememiz çok mu fazla kaçar, bilemiyoruz.
  
  
Dr. Habib HÜRMÜZLÜ
Hukukçu ve Yazar
Ortadoğu Analiz Dergisi Başyazarı ve ORSAM Danışmanı

http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/26802/irak_turklerinin_siyasi_gelecegi_

***