BAŞI DİK DEVLET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BAŞI DİK DEVLET etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2015 Pazartesi

BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET OLABİLDİK Mİ.? 4 TEMMUZ 2003 ÇUVAL OLAYI




BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET 
OLABİLDİK Mİ.?



.



SİYASİ FELSEFEMİZ OLARAK NEDEN '' BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET '' DİYORUZ BİLİYORMUSUNUZ..?

İŞTE DEVLET OLARAK.., MİLLET OLARAK.., ONURUMUZU ZEDELEYEN BİR OLAY..,

SÜLEYMANİYE ÇUVAL OLAYI.. ( GÖSTERMELİK CUVAL GEÇİRDİK İNTİ,KAM ALDIK DİYENLER BİLE TÜRK HALKINI KANDIRMAKTAN GERİ KALMADI )







Yarım yüzyılı aşkın müttefiklik tarihinde ABD ile Türkiye arasında yaşanan en büyük kriz olarak tarihe geçen 'Çuval olayı'nın perde arkası yine gizli belgeler,


TARİH04 Nisan 2011 00:00

T24 - Wikileaks'in Türkiye konulu belgelerini yayımlayan Taraf gazetesi, 4 Temmuz 2003'te dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'ın Washington'a ilettiği kriptoyu yayımladı. Kriptoda ABD ile Türkiye arasında yaşanan en büyük kriz olarak gösterilen 'çuval geçirme olayı' yer aldı. 

Taraf gazetesinde "Türkler Kerkük Vadisi'ni vuracaktı" başlığıyla yayımlanan (4 Nisan 2011) birebir çevrilen Wikileaks kriptosu şöyle:


Türkler Kerkük Vadisi'ni vuracaktı

4 Temmuz 2003’te Türk Özel Kuvvetleri’nin Süleymaniye’deki karargâhını basan Amerikan güçlerinin bunu niye yaptıklarının cevabı, ABD kriptolarına yansıdı: Bir Türk askeri de Kerkük Valisi’ni öldürme planının parçasıydı.

Taraf’ ın 30 mart çarşamba günkü sürmanşetinde “Çuval baskını ‘geliyorum’ demiş” ifadesi vardı. O gün yayımladığımız “WikiLeaks Belgeleri,” 22-23 Nisan 2003’te Kuzey Irak’ta meydana gelen olay sonrasında, Türk ve Amerikan Özel Kuvvetler komutanları arasında yapılan toplantının zabıt tutanağına geçen kararları da içeriyordu.
22 Nisan 2003 günü, Erbil’deki Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargâhı’nda görev yapan Türk askerleri, “Türkiye’den gelen bir insani yardım konvoyuna eskortluk etmek üzere” gittikleri Kerkük’te gözaltına alınmış, ertesi gün de Amerikan askerî personeli eşliğinde Türkiye’ye gönderilerek, Irak’tan sınırdışı edilmişlerdi. Bir hafta sonra, 30 Nisan 2003’te yapılan askerî toplantıda, iki tarafın da altına imza koyduğu kararlarla, Irak’taki Türk askerî personelinin her zaman üzerinde kimlik ve üniforma taşıması gerektiği Türkiye’ye tebliğ ediliyor ve bu kurala uymayan askerlerin gözaltına alınacağı kayda geçiriliyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün “ültimatom benzeri” diyerek eleştirdiği ancak geçerliliğine kimsenin resmen itiraz etmediği bu kararların üzerinden iki ay geçtikten sonra, 4 Temmuz 2003’te, “Çuval Olayı” yaşandı.
Süleymaniye baskınında, ABD’liler Türk Özel Kuvvetleri’ne mensup, üçü subay, sekizi astsubay on bir Türk askerini gözaltına aldılar; bu askerlerin üzerinde üniforma ve kimlik yoktu.
Tabii, hadise iki taraf için de bu kadar “basit” değil. Süleymaniye olayı, Türkiye’nin toplumsal hafızasına, “ABD’nin Türk askerlerinin başına ‘çuval’ geçirmesi” olarak kazındı. Amerikan tarafı ise, Türk Özel Kuvvetleri’nin de katılımıyla Kerkük Valisi’ne yönelik bir suikast gerçekleştirilmesinin, ABD askerlerince son anda önlediğini savundu ve bu tezinden bugüne kadar vazgeçmedi.
Gerçek neydi? Ve “Çuval Olayı”nın yaşandığı günlerdeki ikili temaslar gerçeği ne kadar anlatıyordu? Taraflar birbirlerine neyi, nasıl söylemişlerdi? Bugün, bu soruların cevabını arayarak, “WikiLeaks Türkiye Belgeleri” kapsamındaki “çuval” telgraflarını dikkatinize sunuyoruz.

 

Elçilik, bu baskını Türklerden öğrendi

4Temmuz 2003’te “GİZLİ” ibareli, “Türkiye, Kuzey Irak’taki Özel Kuvvetler Personeli’nin Derhal Serbest Bırakılmasını Talep Ediyor” başlıklı, Büyükelçi W. Robert Pearson’ın onayıyla gönderilen telgrafı, ABD Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert Deutsch kaleme almış. Telgrafı aynen aktarıyoruz:
(1) Bağdat’ın da asgari düzeyde bilgilendirilmesi elzemdir.
(2) Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Vekili Baki İlkin, aktarıldığı üzere, Türk Özel Kuvvetleri’nin Irak’ın Süleymaniye şehrinde ABD güçlerince gözaltına alınmasını(telgrafın bu cümlesinde “reported” –aktarılan– ifadesi kullanılarak, gözaltı olayının bir olgu değil, bir iddia olduğu ima ediliyor) resmen protesto etmek için, 4 temmuz akşamı Başmüsteşar’ı(Robert Deutsch) davet etti.

 

150 ABD askeri Türk karargâhında

İlkin’e göre, 4 temmuz günü saat 14:30 civarında, 150 ABD askeri, tesiste arama yapmak üzere Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetler Karargâhı’na geldi. Bu noktadan itibaren, Türk Özel Kuvvetleri’nin kendi üstleriyle iletişimleri engellendi. Tesisin dışındaki bir görgü tanığının, binanın arandığını, hatta altının üstüne getirildiğini, Özel Kuvvetler birim komutanının ofisindeki Türk bayrağının yırtılarak indirildiğini ve 18 Türk Özel Kuvvet mensubunun prangalanarak götürüldüğünü Özel Kuvvetler’e anlattığı anlaşılıyor. Bundan kısa bir süre sonra, ABD askerleri, Süleymaniye’deki Irak Türkmen Cephesi ofisine de gitmişler ve Türkmenler gözaltına alınmış. Başlarına çuval geçirilerek, prangalanarak ve kelepçelenerek götürülmüşler. Bu noktada, dışarıdaki görgü tanığıyla iletişim de kesilmiş. Dahası, Süleymaniye’deki Türkmen radyo istasyonunun yayını durdurulmuş.

 

Saddam’ın Fedaisi gibi davrandılar

(3) İlkin, her iki grubun da Kerkük’te bir cezaevine götürüldüklerini aktardı. Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri’ne karşı başka hareketler de yapıldığına ilişkin teyit edilmemiş haberler olduğunu ilave etti ve bu haberlerin doğru olmadığını umduğunu söyledi. İlkin, Türklere davranılma biçiminin acınası olduğunu, Saddam’ın Fedaileri’ne de aynı böyle davranıldığını ve kuşkusuz bir müttefiğe davranma biçiminin bu olmaması gerektiğini söyledi.
(Irak’ta 1995’ten itibaren etkinleşen “Fedayiin” adlı paramiliter grup, Baas rejimine bağlı özel muhafızlardı. Irak Savaşı’nın 1 Mayıs 2003’te bittiği resmen ilan edilen muharip safhasından sonra, Haziran 2003’te “Yarımada Operasyonu” adıyla daha sınırlı bir harekât başlatan ABD askerleri, Fedayiin’in karargâhına girdiler ve birçok Iraklı milisi öldürdüler. Büyükelçi İlkin’in, Süleymaniye’deki olayı, ABD’nin Saddam’ın Fedaileri’ne karşı tavrına benzetmesi, “Yarımada Operasyonu”nun o an itibariyle “taze” olan kanlı imajına atıf yapması bakımından özellikle çarpıcı.)

 

“Kerkük bugün kurtuldu” dediler

İlkin, Türklerin bu tür bir eyleme girişilmesine kimin karar verdiğini bilmediklerini anlattı ve bu olgunun konuyla ilgili olup olmadığını bilmemekle birlikte, daha önce kendisiyle zorluklar yaşadıkları 101. Hava İndirme Tümeni’nden Albay (William)Mayville’in de 4 temmuzda, Süleymaniye’de olduğunu anladıklarını belirtti. İlkin, Türk hükümetinin daha önce Albay Mayville’in tavır ve hareketlerinden şikâyetçi olduğunu da kaydetti. Türk hükümeti, yetkililerle ve Ankara ile Washington arasındaki iletişim, tatil (ABD’nin Bağımsızlık Günü tatili) nedeniyle aksayacağı için, bu eylemin 4 temmuzda yapılmış olabileceğinden kuşkulanıyor. İlkin, Kerkük-Süleymaniye bölgesinde bazı şahısların “Kerkük bugün kurtarıldı” dediği haberleşmelerin tespit edildiğini de kaydetti. (Yorum: bunun, olaydaki Türk aleyhtarı niyeti teyit ettiğini ima ederek.)

 

“Askerlerimizi derhal bırakın”

(4) İlkin, bu olayın şimdiden basına sızdığını (bunu teyit etmeyi başaramadık) ve Cumhurbaşkanı Sezer’le Başbakan Erdoğan’ın da haberdar edildiğini söyledi. Eğer sorunlarla derhal ilgilenilmezse, bu olayın, iki tarafın da yeniden sağlam bir zemine oturtmak için çalıştığı ABD-Türkiye ilişkisinde ciddi olumsuz yansımaları olacaktı. Türk hükümetinin, olayın çözüme kavuşturulması için, şu hususları da içerecek şekilde, hızla harekete geçilmesini talep ettiğini bildirdi:
— Gözaltına alınanların derhal serbest bırakılması,
— Olayın tümüyle soruşturulması,
— Kararın sorumlularının belirlenmesi ve gerekli tedbirin alınması,
— Soruşturmanın sonuçlarının Türk hükümetiyle paylaşılması.
(5) YORUM: Büyükelçilik, iddia olunan bu olayı, Türk Genelkurmayı ve Dışişleri kaynaklarından 4 temmuz günü ikindi saatlerinde öğrendi. Konuyla ilgili herhangi bir faaliyet olup olmadığını askerî ve sivil kanallardan (EUCOM - Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı, CENTCOM - Merkezî Kuvvetler Komutanlığı, ABD Dışişleri, OCPA - Bağdat’ta Saddam Hüseyin’in Cumhuriyet Sarayı’nda karargâh kuran ve o sıradaki başkanı ABD’li Paul Bremer olan Geçici Koalisyon İdaresi) teyit etmeye çalıştık. Olayı teyit edebilmemiz altı yedi saat aldı ve Büyükelçi Pearson (bakanlığa çağrılmamızdan hemen önce) Müsteşar İlkin’e, üzerlerinde kimlik ve üniforma olmadığı için sivil oldukları varsayılan 23 kişiyi gözaltına aldığımızı bildirdi.

 

Söyleyin, Türklere ne anlatalım...

(6) EYLEM TALEBİ: İlişkimiz açısından yaratabileceği ciddi potansiyel sonuçlar düşünüldüğünde, bu olayı mümkün olan en hızlı şekilde çözüme kavuşturmamız gerekmektedir. Ankara saatiyle 5 temmuzda (saat farkı nedeniyle Ankara’da günün Washington’dakinden yedi saat önce değiştiği gözönünde tutularak yapılan bir vurgu) Türk hükümetine vermek üzere mümkün olan en fazla ayrıntıyı içeren bir cevap talep ediyoruz. Bu adımı niye attığımızı çok hızlı bir şekilde, en somut ve mümkün olan en ikna edici ifadelerle Türklere anlatmamız gerekiyor. Enformasyonun hassasiyeti ve gizliliği düşünüldüğünde bu konudaki brifingi en uygun olacak kanallardan vermeliyiz.

 

İki sis bombası atıp içeri girdiler

WikiLeaks Belgeleri arasında “çuval” konusuna ayrılmış ikinci yazışma ise, 5 Temmuz 2003’te yine Başmüsteşar Robert Deutsch tarafından kaleme alındığı anlaşılan “GİZLİ” ibareli telgraf. “Türk Özel Kuvvetleri’nin Yakalanması Sınırı Kapatır” başlığını taşıyan telgrafın tam metni şöyle:
(1) Bağdat’ın da asgari düzeyde bilgilendirilmesi elzemdir.
(2) Büyükelçi (Pearson), 5 temmuz sabahı Dışişleri Müsteşar Vekili Baki İlkin’le, Irak’taki Türk Özel Kuvvetleri’nin gözaltına alınması hakkında konuştu. İlkin, Kuzey Irak’taki ABD askerî yetkililerinin, kimliği belirlenemeyen bir grup Türk’ün gözaltına alındığını ve kimliklerinin belirlenmesi ve serbest bırakılmalarının diplomatik kanallardan istenmesi halinde bu kişilerin salıverileceğini, 173. (173. Hava İndirme Tugayı kastediliyor) ile ilişkili Türk İrtibat Timi’ne bildirdiklerini söyledi. İlkin, olaya karışan Amerikan biriminin cuma sabahı Kerkük’te binalara hücum eğitimi yaparken görüldüğünü anlattı. Bunu birkaç kez tekrar ettikten sonra, KYB (Kürdistan Yurtsever Birliği) güvenlikçilerinin eşliğinde, toplam kırk civarında araç içeren bir konvoyla Süleymaniye’ye doğru yola çıkmışlar. Türk Özel Kuvvetleri’ni barındıran binaya, içeri iki sis bombası attıktan sonra girmişler.

 

Kerkük Valisi’ne karşı bir Türk

(3) OCPA (Irak’taki Geçici Koalisyon İdaresi) yetkilisiyle görüşen Büyükelçi, kimliklerinin tesbiti durumunda şüphelilerin serbest bırakılacakları yönünde Türk İrtibat Timi’ne yapıldığı iddia olunan teklifi teyit edemedi. Bağdat’tan anlıyoruz ki, Türk Özel Kuvvetleri’nin bir mensubunun Kerkük Belediye Başkanı’nı (telgrafta böyle yazıyor ama kastedilen ‘belediye başkanı’ değil Kerkük Valisi) öldürme planının parçası olduğu iddiasına ilişkin soruşturma devam ediyor.

 

Habur Kapısı kapanıverdi...

(4) ABD askerî kaynaklarından, 10 Türk Özel Kuvvetler mensubunun daha gözaltına alındığı başka bir baskının da 5 temmuz sabahı gerçekleşmiş olabileceğinin işaretini aldık. Ayrıca, bu olayın bir sonucu olarak Türklerin Habur Kapısı’nı kapattıklarını ve silahlı muhafızlarla güvenceye aldıklarını da anlıyoruz. Türk Özel Kuvvetler Komutan Yardımcısı Tuğgeneral (Abdullah) Kılıçarslan üç otomobilde 16 kişilik bir heyetle, Kürdistan Yurtsever Birliği “Başbakanı” Barham Salih’le görüşüp durumu denetlemek üzere Süleymaniye’ye gidiyor.

 

TSK: Suikast iddiası saçmalık

(5) Anaakım Türk gazetesi Hürriyet bu sabah birinci sayfasında, bu olayla ilgili, ABD’nin suikast planıyla ilgili iddialarını da not eden bir manşet habere yer verdi. Başbakan Erdoğan olayı “fevkalâde üzücü” ve “kabul edilemez” diye nitelendirdi. Genelkurmay İkinci Başkanı General Büyükanıt, haberin maalesef doğru olduğunu açıkladı. Türklerin Kerkük Valisi’ni öldürmeyi planladıkları iddiasını ise saçmalık olarak nitelendirdi. Bir haber, Bakan (Colin) Powell’ın (Abdullah) Gül’e gereken herşeyin yapılacağını söylediğini duyurdu. Bir başkası, bunun sonucunda ABD yetkililerinin Türk ordusuna Irak’tan çekilmesi yönünde baskı yaptığını öne sürdü. Gazeteciler bir tepki için Büyükelçiliği sıkıştırmaya başladılar.

 

Bu iş pazartesi mutlaka bitmeli

(6) YORUM: 4 temmuz akşamı Dışişleri Bakanı Gül ile Dışişleri Bakanı (Powell),Genelkurmay Başkanı General (Hilmi) Özkök ile Avrupa Kuvvetleri Komutanı General(James) Jones arasındaki görüşmelere dayanarak, Türk yönetimi, Amerikan üst düzey yönetiminin bu olayı hızlı biçimde çözüme kavuşturmak için çalıştığına inanıyor. Bu beklenti ve haftasonu olmasının verdiği nisbî sükûnet, bu olayın bir sonuca ulaştırılması için kısa bir süre tanıyor. Ancak, eğer bu olay çözüme kavuşturulmaz ve Türk Özel Kuvvetleri pazartesi sabahına kadar serbest bırakılmazsa, ABD-Türk ilişkilerine ciddi biçimde zarar verecek ve çok geniş yansımaları olacak bir siyasi ve toplumsal tepki Türkiye’de hızla ivme kazanacaktır. Ankara Büyükelçiliği, bu meseleyi önümüzdeki kırk sekiz saat içinde çözüme kavuşturmaya katkıda bulunacak her türlü harekete hazırdır.

 

Manşetlere bakın, öfkeyi anlayın

ABD’nin Ankara Büyükelçiliği, 7 temmuz pazartesi sabahı Washington’a, Türk Özel Kuvvetleri’nin gözaltına alınmasına ilişkin olarak basında çıkan haberlere geniş yer veren bir telgraf gönderdi. Telgrafın başlangıcında, ABD’nin temsilcilikleri önünde gösteriler düzenlendiği ve Türk yetkililerinin giderek daha yüksek tonda açıklamalar yaptıkları kayda geçirildi. Telgrafın şu paragrafı, günün atmosferini hatırlamamıza yardımcı olabilir:
6 temmuzdaki başlıca Türk gazetelerinin manşetleri –“Çirkin Amerikalı” (Milliyet): “Bu Ne Biçim Stratejik Ortak” (Radikal)– buradaki basının genel tonunu yansıtıyor. Öfkenin büyük bölümü, birçok kişinin Süleymaniye’deki ABD operasyonunu yönettiğini varsaydığı Albay William Mayville’e yönelmiş durumda. Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetesi Hürriyet ’in birinci sayfasındaki bir başlıkta, “bu adama haddini bildirin” ifadesi var. Sabah ise Albay Mayville’in Kuzey Irak’ta Türkmenler ve Araplara karşı sistematik olarak Kürtleri kayırdığına ilişkin bir “kanıt” listesini ayrıntılarıyla yansıttı.
Telgrafta ayrıca, gazetelerin, Süleymaniye baskınının Türk askerlerini Kuzey Irak’tan tamamen atma amacıyla düzenlendiğine ilişkin iddialarına da mesafeli bir dille yer verilmiş. Bir Hürriyet yazarının “ABD, Türk Özel Kuvvetleri’nin üç ay içinde Irak’tan çıkmasını istedi” diye yazdığı yine teyit edilmeksizin aktarılıyor. Süleymaniye baskınında, Celal Talabani liderliğindeki KYB’den gelen istihbarata dayanıldığına ilişkin haberler ile Cumhuriyet gazetesinin, Kürt grupların ABD’yi Türkiye’ye karşı kışkırttığını savunan yorumları da telgrafta yer almış. Sabah’ın, Washington kaynaklı haberinde, Süleymaniye baskınının ABD Dışişleri Bakanlığı, Beyaz Ev ve Irak’taki sivil yetkililerin bilgisi dışında gerçekleştirildiğini yazdığı; buna karşın, Radikal’den Murat Yetkin’in, olayla ilgili olarak Türk tarafına resmen bilgi verilmesinin geciktirilmesini, bu baskının yerel bir askerî inisyatiften ziyade, “ABD devlet politikasının parçası” olmasına bağladığı da, telgrafın Türk basınındaki çelişkili yorumlara verdiği örnekler arasında.



TÜRK MİLLETİ ÇUVAL OLAYI’NI (4 Temmuz 2003)  UNUTMAYACAK!
image0014.jpg
İşgalci güçlerle Kürt işbirlikçilerinin hazırladığı hain bir plan Süleymaniye’de uygulamaya konuluyordu. 2003 yılının 4 Temmuz Cuma günü ABD’nin 173. Hava indirme tümenine bağlı askerlerle onlara destek veren KürtlerinSüleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri Bürosuna yaptıkları baskın sırasında 11 Türk askeri (3’ü subay 8’i astsubay olmak üzere) esir alıyordu.
Türk askerlerine silah doğrulttular. Yüzü koyun yatırılarak, bilekleri kelepçelenen Türk grubu bahçeye indirildiğinde, baskıncıların bir bölümü bina çevresinde de emniyeti almış ve içerdekilerin büyük bir kısmı da evin her noktasında arama yapıyordu. Amerikalıların yaptıkları her işlem için yardımcıları, daha doğrusu öncü kuvvetleri peşmergelerdi.
Türk Askerlerine reva görülen muamele en iyimser ifade ile “fena” kavramını aşıyordu. Fakat artık yapılacak hiç bir şey yoktu, çünkü eller kelepçelenmişti. Amerikalılar esir aldıkları Subay, Astsubay ve görevliler ile baskın sırasında büroda bulunanların başına “Çuval geçirdiler! Başa çuval geçirilmesi, esir alınanların, Iraklıların etrafı görmemeleri için yapılan bir uygulama idi. Fakat bu kez özellikle amaç sindirme, güç gösterisi ve psikolojik baskı oluşturmaktı.
8 araçlık (3 kamyon, 5 Hummer) baskın konvoyunun yanlarında peşmergelerde olduğu halde ABD’nin karargahı olarak kullanılan, Kerkük Hava alanına götürdüler.
2 kamyonun içinde 24 esir bulunuyordu. Esirler; 11 Türk özel Timi mensubu, 2 Sivil Türk, 4 Kürt muhafız, 2 Türkmen erkek, 2 Türkmen kadın, 1 Kürt, 1 Türkmen çocuk ve İngiliz vatandaşı Michael Todd’du. Kamyonların birinde 6, diğerinde Türk askeri vardı.
5 Temmuz günü Kerkük Havaalanında sorgulama yapıldıktan sonra, Amerikalılar helikopterlerle Türk askerlerini Bağdat’a götürdüler. Irak’ın kuzeyinde Türk Özel Kuvvetlerimensubu 11 Türk askerinin ABD’liler tarafından esir alınmasıyla başlayan kriz yoğun diplomatik çabalar sonucu ancak 60 saat sonra çözülebildi. Serbest bırakılan Türk askerleri “Amerikalılar bize El-Kaide muamelesi yaptı. En yakın müttefikine nasıl terörist gibi davranırlar?
Türk Özel Kuvvetleri Komutanı Binbaşı Aydın Eser. “4 Temmuz Cuma günkü baskını önce Amerikalıların Iraklılarla bir çatışması sandığını söyledi. “Amerikalılar havaya ateş açıyorlardı. Önce sokakta çatışma çıktı sandım. Kapıyı açıp onlara yardım etmek istedim. Bir baktım bize doğru ateş ediyorlar.
Amerikalılar bize doğru gaz bombası attılar. Olayın değişik boyutlara girmemesi için teslim olduk”. Binbaşı Aydın, dayaktan incinmiş kaburga kemiğini gösterirken: “Biz burada yasal olarak bulunuyoruz. Benim rütbemi hiçe sayıp Kerkük ve Bağdat’ta kötü muamele ettiler. Kafalarımıza çuval geçirildiği gibi ellerimizi de kelepçelediler.” Türk Özel Kuvvetleri Timinin Komutanı Binbaşı Aydın Eser’nin son sözü ise “Bizi Kürtler gammazladı.” oldu.
Saat 14:30’da Türk Özel Kuvvetleri Bürosu terk edilirken 100 metre ilerde beyaz jip içindekiler, Amerikalı yarbay tarafından birkez daha tebessümle selamlandılar. Jip’in içinde bekleyen rehber, görevini ifa etmenin huzuru ile(!) KYB Dışilişkiler Bürosunun yolunu tutarken, konvoy Süleymaniye sokaklarında yeniden bir geziye çıktı. İçeride çuvallanmış Türk Askeri vardı. Başlarında ise Coni’ler ve peşmergeler
Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin ısrarla “haberimiz yok” dediği Türk Özel Kuvvetleri Timine karşı yapılan baskında, Celal Talabani’nin oğlu zaten başından sonuna kadar bu çuval baskınının içinde yer alıyordu. Bölgede babadan oğula geçen siyaset geleneği içinde küçük Talabani önemli bir figür olma özelliğini doğuştan taşıyordu. İşte bu Bafel Talabani, operasyon boyunca elindeki telefonla hem babasını bilgilendirmiş hemde Amerikalı konvoya yol gösterirken, aynı anda da baskını saniye saniye görüntülemişti. Hatta Bafel işi iyice abartmış, Amerikalıların Türk Özel Kuvvetleri Timi’ni götürmelerinin ardından “baskın sonrasını da” görüntülemişti.
ALİ KERKÜKLÜ
Habertürk Televizyonunda Basın Kulübü programına katılarak konuşan dönemin Genelkurmay başkanlığı eski harekat başkanı emekli korgeneral Köksal Karabay, 4 Temmuz 2003 günü Irak’ın Kuzeyinde Süleymaniye şehrinde (Kürtlerin yoğun yaşadığı şehir) yaşanan çuval olayını şöyle anlattı:  
“Kerkük Valisi’ne suikast yapılacağı ihbarı üzerine Kerkük’ten gelen ABD askerlerinin Talabani’nin Sarayı’nın çevresinde ilerlerken Türk timinin bulunduğu sokağa da girdiler. ABD askerlerinin arasında Türkiye’nin ekmeğini yiyen Talabani’nin oğlu (Bafel Talabani) da bulunuyordu. Tim komutanı(Aydın Eser) kapıya çıkıyor ’Hoşgeldiniz’ diyor. Üzerine çullanıyorlar. Bu esnada herkes ateş etmeye hazır. Tim komutanı Binbaşı Aydın Eser elini kaldırıp ateş etmeyin diyor. Hiç böyle birşey olacağını tahmin etmemişler. Çünkü daha önce birlikte çay içmişler ve oturmuşlar.”
KAYNAK: İnternetajans
image0021.jpg
Çuval skandalının başka bir Türk tanığı konuştu:
image0031.jpg
Öngel, askerlerimize su, yemek ve sigara götürdüğünü söyleyerek, “Binbaşı Aydın E. yapılan muameleye çok kızmıştı. Bu yüzden ABD’liler onun üzerine gidiyordu” dedi.
Kuzey Irak’ta, 11 Türk askerinin ABD askerleri tarafından gözaltına alınıp başlarına çuval geçirilerek alıkonulması olayının bilinmeyen bir tanığı ortaya çıktı. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri adına tercümanlık yapan 32 yaşındaki Metin Öngel, 4 Temmuz 2003 günü yaşananları tüm ayrıntılarıyla ilk kez Hürriyet’e anlattı.
Öngel, gözaltına alınan askeri personelden bildiği isimleri de sıraladı. Türkiye’de vatan hainliğiyle suçlanma korkusu nedeniyle ABD’ye iltica eden kendisi gibi tercüman Tuncay Çelik ve Savaş Dalkılıç’ı eleştiren Öngel, “Koca Türkiye, bu iki tercümanla mı uğraşacak?” dedi. Halen Kocaeli Derince’de ticaret yapan Öngel, 4 Temmuz günüyle ilgili şu bilgileri verdi:
KAAN YÜZBAŞI’NIN BARBEKÜ PARTİSİ
4 Temmuz günü, biz ABD ordusu hesabına tercümanlık yapıyorduk. O gün ABD’nin resmi bayramı olduğu için, Kerkük’teki ABD üssü içinde bulunan Türk Özel Kuvvetleri’ne ait ofiste Kaan Yüzbaşı da bir barbekü partisi veriyordu. Kaan Yüzbaşı, partiye bizi de davet etti. Yemekleri yedik, sonra bir Amerikalı asker geldi. ’3-4 Türkçe tercüman lazım’ dedi. Süleymaniye’den bazı insanları gözaltına almışlar. Biz hemen o askerle Kerkük’teki gözaltı merkezine gittik. Yanımda, Amerika’ya sığınan Tuncay Çelik ve Savaş Dalkılıç ile Gülay Kıramer adlı kızıl saçlı bir Türk kızı daha vardı. Gülay Kıramer, bir emekli astsubayın kızıydı ve Amerika’dan gelmişti. Emin değilim, sanıyorum daha önce bir Amerikalı ile evlilik geçirmişti.
ELLERİ ARKADAN PLASTİK KELEPÇELİ
Gözaltı merkezinde, buraya getirilen 33 kişi vardı. Bunların sorgusunu yaptılar. Ben gözaltına alınanları Kuzey Iraklı Türkmen sanıyordum, sonra 11 Türk askerinin de gözaltına alındığını gördüm. Türk askerleri, Süleymaniye’de Dışişleri İrtibat Bürosu’nda görevliydiler. Sivildiler ve hepsinin ellerini arkadan plastik kelepçeyle kelepçelemişlerdi. Kafalarına çuval geçirilmişti. Gözaltı merkezinde değişik odalar vardı. Bunları, 3-4 ayrı odaya dağıttılar. Gözaltına alınanlar arasında, bir temizlikçi kadın ile 14 yaşındaki oğlu bile vardı. Kimi buldularsa getirmişlerdi. 2 Kürt koruma ve oradaki dönerci dükkánında oturanlar bile vardı.
ASKERLERİMİZE YİYECEK VE SİGARA GÖTÜRDÜM
İlk sorgu sırasında ben, bizimkilere su, yemek ve sigara götürdüm. Amerikalılar, getirilenler arasında Türk askeri olduğunu biliyorlardı; ama bilmezlikten geliyorlardı.
TÜRK BİNBAŞI ÇOK KIZMIŞTI
Binbaşı Aydın E., çok sinirliydi, agresif davranıyordu. Yapılan muameleye kızmıştı. Bu yüzden Amerikalılar da onun üzerine gidiyordu. Kerkük’te 1 ya da 2 gün kaldılar. Sonra uçakla tüm ekibi Bağdat’a uçurdular. Havaalanına götürürken, turuncu kıyafet giydirmişlerdi.Kamyonun arkasında taşındılar. 2’nci sorguya, tercümanlardan sadece Tuncay Çelik ve Savaş Dalkılıç gitti. Biz gitmedik, daha doğrusu gitmek istemedik.
’ÇUVAL’DAN SONRA İSTİFA ETTİK, DÖNÜYORDUK
Çuval olayı üzerine Türk tercümanlar olarak hepimiz istifa ettik, geri dönüyorduk. Ancak Türk Özel Kuvvetleri Komutanlığı, ’Colin Powell özür diledi, olay diplomatik olarak çözüldü’ deyince istifadan vazgeçtik. Bir ay sonra Türkiye’ye döndük.
TÜRKİYE’NİN İTİBARI İLE OYNAMASINLAR
Tuncay Çelik ve Savaş Dalkılıç, ABD’de kalabilmek için Türkiye’de vatan hainliğiyle suçlanma iddiasını gündeme getirdiler. ABD’ye kapağı atmak için bunu bahane ettiler. Ülkenin itibarıyla oynamasınlar. Kimse onları tehdit etmedi. Koca Türkiye Cumhuriyeti zaten böyle iki tercümana mı kaldı. Tercümanların lideri konumunda, Helinka Pepison adlı bir ABD’li kadın vardı. Helinka, Tuncay ve Savaş’ı ABD için ikna etti. Onlara akıl verdi. Zaten Tuncay, Helinka’nın asistanıydı. Bizi kimse tehdit filan da edilmedi. Ortalığı bulandırmasınlar.
GÖZALTINA ALINAN TÜRK ASKERLERİ
Tim Komutanı Binbaşı Aydın E.
2 üsteğmen. Birinin adı veya soyadı Bozkurt.
5 astsubay başçavuş
3 kıdemli üstçavuş.
AMERİKA’DA 10 YIL KALDIM
Metin Öngel, ABD’de 10 yıl kaldığı için İngilizce’yi çok iyi bildiğini söyledi. Kuzey Irak’ta ABD için çalışan 4 ayrı kategoride tercüman olduğunu anlatan Öngel, “Her kategorideki tercüman, belli gizlilik seviyesine göre yetkiliydi. Biz en düşük yetkide tercümanlardık” diye ekledi. Öngel, nasıl tercüman olduğunu ise şöyle anlattı: “Askerden dönmüştüm. Bir arkadaşım, bu işten haberdar olmuş, CV gönderdik. Gaziantep ve İskenderun’da çalıştırmak için tercüman arıyorlardı. Ankara Hilton’da toplantı yaptılar, evrak verdik, kabul ettiler. Mardin’de 15-20 gün kaldık. Sonra geri döndük. Bir daha arayıp Irak teklifi yaptılar. Ticari bağlantı kurarım diye kabul ettim. Tuncay Çelik benden bir hafta önce gitmişti, Savaş Dalkılıç’la aynı dönemde gittik.”
KEBAP PARTİSİ
Türk tercüman Metin Öngel, kendilerine iş veren ABD’li şirketin yöneticisi Helinka Pepison ile bir Irak dönüşü Mardin’de kebap partisinde.
image004.jpg
BİRLİKTE GÖREV
Tercüman Metin Öngel, ABD’ye iltica eden diğer tercüman Savaş Dalkılıç ile Kuzey Irak’ta birlikte görev yaptığını anlattı.
Öngel ve Dalkılıç’ın birlikte pek çok fotoğrafı var. Öngel, ABD’ye iltica eden Savaş Dalkılıç ile Tuncay Çelik’in davranışlarını doğru bulmadığını söylüyor.
KAYNAK: HÜRRİYET USA
MUAVENET OLAYINI DA UNUTMADIK!
image005.jpg
1 Ekim 1992’de Ege’de NATO ortak tatbikatı yapılıyordu. Amerikan uçak gemisi Saratoga’dan bir gece iki füze fırlatıldı ve Türk savaş gemisi Muavenet’in kaptan köşkü vuruldu. Biri gemi komutanı üç şehit verdik, 27 askerimiz de yaralandı…
HAZIRLAYAN: YILMAZ KARAHAN




..




2 Şubat 2015 Pazartesi

BAŞLARINIZI YUKARI KALDIRIN!. ( BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET ) OLMAK SİZİNDE HAKKINIZ..





BAŞLARINIZI YUKARI KALDIRIN!. 

( BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET ) OLMAK SİZİNDE HAKKINIZ..



makale

26 Aralık 2014 


Güvenliği, adaleti ve gelir dağılımı paramparça olmakla kalmayıp; rüşvet ve yolsuzluk çamuruna batmış bir ülke!. Düzen partilerinin elinde, kokuşmuş bir halkçılık, kokuşmuş bir milliyetçilik ve siyaseten sömürülerek yozlaştırılmış bir İslam dayatması.. Sığ, iğdiş, seviyesiz ve alelade politikacılık.. Korkaklık, eyyamcılık, ikiyüzlülük diz boyu.. Dünyayı kendi kafalarının içi kadar dar gören ahmak, çenebaz işbirlikçiler, her akşam TV kanallarında abdesthane ibriği gibi yan yana dizilip ahkam kesiyorlar.. Ortaklık, dünyevi yaşamda aradığını bulamayan insandan geçilmiyor.. Kandırılmışların feryadı ise su buharından öteye gitmiyor.. Düzenin despot ve zorbaları hakimiyetlerini her alanda gittikçe sağlamlaştırıyor.. Durum her geçen gün daha da kötüye gidiyor ve siyasi ortam gerginleşiyor.. Elektrikli ve fırtına yüklü bulutlar, topraklarımızın üzerine çökmüş..
Türkiye bir bataklık ve sıtma mikrobuyla dolu topraklara döndü. Böyle bir ülke de hiç kimse bu dünyanın boşluğunda amaçsız ve kararsız dolaşamaz. Her şeyin ötesinde bir insan olarak ilgisiz ve sessiz kalamaz..
Haziran 2015 Genel Seçimleri, Demokratik ve Laik Cumhuriyet ile Ulusal devletin varlığının devam edip etmeyeceği konusunda, son karar ve atılacak son baruttur..
Peş peşe ve yan yana gelişen olaylar, her şeyi belirleyen ve her şeye karar veren o bir tek anlık zaman dilimi içerisinde sıkışıverir. Tek bir evet, tek bir hayır, bir anlık erken davranmaya ya da bir anlık geç harekete geçme, bu anı, yüzlerce kuşak da geçse, asla geri getiremez ve yitirilen an, bireyin ve ulusların yaşamını ve yazgısını belirler. Kaybolmuş bir anın yakınıp dövünmekle geri getirileceği hiç görülmemiştir..
Yazgı kendisine benzeyen, kendisi gibi ele avuca sığmaz insanları sever. Korkaklar, bu yazgı oyununun üzerlerine yüklediği yükü, elleri titreyerek bırakırlar. Çünkü yazgı korkaklara yalnızca birkaç saniye kendisini bırakır, bunu elinden kaçıranları ise asla bağışlamaz ve ikinci bir kez ona bu olanağı tanımaz. İnsanlar sadece bir şeyden yorgun düşerler: Kararsızlıktan..
Ülkemiz, yelkenleri fırtınaya kapılmış bir gemi gibi, hiç durmadan oradan oraya sürükleniyor. Artık oflama puflama zamanı değil, dalgaların kayalara çarpması gibi gürleme zamanıdır. Şimdi, Çağdaş Cumhuriyet ve özgürlük için herkesin her şeyini ortaya koyma zamanıdır..
Bu gün, vatan toprağı için kaygı günüdür, korkuları kovun. Bu gün, bir ulusun kalbinin yurtseverlik aşkıyla çarpmasına ihtiyaç duyulduğu gündür. Bu gün, “Haydi vatan evlatları” diye haykırma günüdür. Bu gün, yüreklere seslenme, yürekleri harekete geçirme günüdür. Bu gün, ulusal ruhları kabartıp onunla coşarak, onunla kükreyerek, bir utku türküsü, bir vatan destanı yazma günüdür. Bu gün, barut fıçısına düşen bir kıvılcımın aniden parladığı gibi, bir anda çevreye yayılma ve bütün ulusal duyguları, insanın içindeki bu sonsuz uçları harekete geçirme günüdür..
Tarihte, toplum, halk, ulus ve bir devlet için en son söylenecek söz, her şeyin bittiğini anlatan söz: “ Herkes başının çaresine baksın.” sözüdür. Daha sonra ne mi olur? Yaşamı acı çekerek sevmeyi öğrenirsiniz..
İnsanlar sadece iddialı bir mücadeleye girdiklerinde sonsuzca yaşarlar. Bunu da ancak demir gibi sağlam, kararlı ve gözü pek kimseler yapabilir. Cesaret ve vatanseverliğin kazanamayacağı mücadele yoktur..
“Uyan evlat!
Yolculuk bitince
Uyumak için fazlasıyla
Vaktin olacak…”
“Gerçek, sadece gençlikten, evet sadece gençlikten öğrenilir.”
(Tolstoy)
Hak ve Eşitlik Partisi karanlıkta bir ışıktır. Yurttaşlar! Karar verin ve HEPAR’da mücadeleye katılın…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
..