Şükrü Elekdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şükrü Elekdağ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Aralık 2014 Salı

Şükrü Elekdağ’ın Mektubu nu dikkatlice okuyalım



Şükrü Elekdağ’ın Mektubu nu Dikkatlice Okuyalım..,




Şükrü Elekdağ’ın Mektubu
    

29 Kasım 2013 Cuma

Ali Sirmen



Değerli Okurlarım, “Herkes Korkuyor” başlıklı yazımla ilgili olarak Şükrü Elekdağ’dan bir mektup aldım. 
Sayın Elekdağ’ın bulunduğu görevler dolayısıyla da son derecede vâkıf olduğu konuyla ilgili görüşlerini sizinle paylaşmak üzere mektubu olduğu gibi yayımlıyorum. Söz Sayın Şükrü Elekdağ’ın: 
Sayın Sirmen, 
Türkiye-ABD ilişkilerini geniş bir stratejik perspektiften ele alan ve Washington açısından “Tayyibizm”in iflas ettiği sonucuna varan “Herkes Korkuyor” başlıklı, ilgi ve yararlanarak okuduğum makalenizi keserek dosyaladım. Gayet gerçekçi ve isabetli bulduğum analizinize katılıyorum. Değerlendirmenizde İsrail’le bozulan ilişkilere ve antisemitizm faktörüne de münasip şekilde yer veriyorsunuz. Bu bağlamda izninizle önemli gördüğüm bazı gelişmeleri dikkatinize getireceğim.
***
Anımsayacaksınız, Washington’la Ankara arasında Suriye’de izlenecek strateji konusunda çıkan anlaşmazlığın yarattığı soğukluk sürerken birden İsrail ile Türkiye arasında bizim basının üstünde pek durmadığı bir kriz patlak verdi. Krizin nedeni, Başbakan Erdoğan’ın 20 Ağustos’ta yaptığı konuşmada, İsrail’i, Mısır’da Mursi’ye karşı düzenlenen darbenin arkasında bulunan esas aktör olmakla suçlamasıydı… Bu suçlamayı yaparken Başbakan elinde iddiasını kanıtlayan bir “belge” olduğunu da alayıvala ile ilan etmişti. Ancak “belge” dediği kanıtın, iki yıl önce düzenlenen bir panelde Yahudi asıllı Fransız yazarı Bernard Levi’nin Mısır’la ilgili olarak dile getirdiği tahminlerden ibaret olduğu anlaşılıverdi. 
Aynı gün, Beyaz Saray sözcüsü tarafından bu konuda beklenmedik şekilde şok bir yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada, “Başbakan Erdoğan’ın sözleri kuvvetle kınandı”ve İsrail’e yönelik iddianın “saldırgan, dayanaksız ve hatalı” olduğunu vurgulandı. Beyaz Saray’ın bu zehir zemberek açıklamasının Ankara’yı sarstığını bilahare Dışişleri’nden öğrendim. Bir süre nutku tutulan Başbakan’dan ses seda çıkmadı. Birkaç gün sonra, Başbakan alttan alarak, “Beyaz Saray’ın cevabını duyunca üzüldüm. Bizim muhatabımız Beyaz Saray değildi. Beyaz Saray’a ne oluyor da konuşuyor. Konuşması gereken İsrail olmalıydı” demekle yetindi.
***
Bir ömür boyudur Türk-Amerikan ilişkilerini yakından izleyen bir kişi olarak şunu emniyetle söyleyebilirim: Cumhuriyet tarihinde hiçbir Türk hükümeti, ABD ile vukubulan en ciddi krizler sırasında dahi, Washington’un bu kadar sert bir kınamasına ve bu denli haşin bir üslup ve ağır ifadelerle yaptığı bir uyarıya muhatap olmamıştır. 
Açıklamanın bu denli sert olmasını, Başkan Obama’nın, bir aralık överek göklere çıkardığı Tayyip Erdoğan’a karşı duyduğu düş kırıklığına bağlıyorum. “One minute”olayıyla iyice bozulan, sonra da Mavi Marmara saldırısıyla tam anlamıyla iplerin koptuğu Türk-İsrail ilişkilerini düzeltmek için çaba harcayan Obama, bizzat Başbakan Netanyahu’ya baskı yaparak, onu, Başbakan Erdoğan’la telefonla görüşmeye ve özür dilemeye ikna etmişti. Anlaşılan, çabalarının, Başbakan Erdoğan’ın ayaküstü yaptığı fevri açıklamalarla boşa gittiğini gören Obama’nın da sigortaları atıverdi… 
Peki, Obama-Erdoğan krizi, Türkiye-ABD ilişkilerini nasıl etkileyecek? Bu hususta tahminde bulunmak için daha önce karşılaşılan benzer bir krizin nasıl sonuçlandığına bir göz atmakta yarar var. 2004 yılı Mart’ında, Hamas’ın 77 yaşındaki kötürüm kurucusu şeyh Yasin sabah namazından camiden çıkınca tekerlekli sandalyesinde bir İsrail uçağının attığı roketle paramparça edildi. Başbakan Erdoğan fevri bir tepkiyle bu cinayeti kınadı ve İsrail’i “devlet terörü”uygulamakla suçladı. Erdoğan’ın bu sözleri, ABD’deki İsrail lobisinin kuvvetli tepkilerine ve ABD medyasının Türkiye aleyhine yoğun bir kampanya başlatmasına yol açtı. Bu arada, Başbakan Erdoğan, aylar geçmesine rağmen Başkan Bush’tan beklediği randevu talebine bir türlü cevap alamıyor, durumun kamuoyuna aksetmiş olması da hükümet için ciddi sıkıntı yaratıyordu. Washington randevuyu Başbakan Erdoğan’ın Tel aviv’e gidip Şatila katliamı suçlusu Kasap lakaplı Ariel Şaron’la görüşmesinden önce vermeyeceğini el altından Ankara’ya duyurdu. Başkan Bush, fütursuzca Ankara’ya karşı çok kaba bir “burun sürttürme” operasyonuna girişmişti. Sonunda istediğini yaptırdı. Nitekim Başbakan Erdoğan 2005 başında geniş bir işadamları heyetiyle İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Holocaust” abidesini ziyaret etti, partisinin antisemitizmi insanlığa karşı bir suç olarak gördüğünü ve İran’ın nükleer ihtiraslarının sadece İsrail’i değil, tüm dünyayı tehdit ettiğini söyledi. Bu şekilde İsrail-Türkiye ilişkileri dostluk ve işbirliği yörüngesine oturtulmuş oldu… Ve ancak bundan sonra Başbakan Erdoğan, Başkan Bush tarafından 2005 Haziran’ında Oval Ofis’te kabul edildi. 
Bu olayı anlatmaktan maksadım şu noktayı vurgulamaktır. “Bundan böyle taş çatlasa Başbakan Erdoğan, İsrail ile buzları eritmeden Washington’u ziyaret edemez ve Beyaz Saray’da Obama ile görüşemez.” 
Yalnız bu söylediklerimi lütfen yanlış yorumlamayın. Beyaz Saray’ın Başbakan Erdoğan’a verdiği bu sessiz mesaj hiçbir zaman açığa vurulmayacak ve bu yoldaki yorumlar şiddetle reddedilecektir. Zira, Ortadoğu’daki ABD hegemonyasının bekçiliğine soyunmuş olan AKP hükümeti ile ilişkilerini alenen aksatmak Washington’un işine gelmez. “İşbirliği devam eder. İlişkiler rayına oturmuş gibi gözükür. Ama Erdoğan’ın Beyaz Saray’da kabulü de İsrail vizesi olmadan gerçekleşmez. Bu ifademe lütfen mim koyunuz!” 
Saygılarımla...  

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/14091/Sukru_Elekdag_in_Mektubu.html