İsrafil K. Kumbasar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsrafil K. Kumbasar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Aralık 2019 Çarşamba

Filistin dramı:İsrail katlediyor, AKP seyrediyor

Filistin dramı:İsrail katlediyor, AKP seyrediyor 


 İsrafil K. Kumbasar


İsrail vuruyor, bütün dünya seyrediyor!..
‘Egemenlik hakları’, ‘halk iradesine saygı’, ‘insan hakları’, ‘demokrasi’ diye ortalığı ayağa kaldıran kurum ve kuruluşlardan ses seda yok!..
Demek ki Filistin’de zulüm altında inleyen halkı ‘insan’ olarak kabul etmiyorlar!..
İslam ülkelerinin, ‘işbirlikçi’ yöneticileri, olup bitenleri sadece seyretmekle yetiniyor!..
BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçmenlerin gözünü boyamak amacıyla Ankara’ya çağırdığı ‘seçilmiş’ HAMAS temsilcisini İsrail hükümetinin “Höt!..” diye kaşlarını çatması üzerine, kargo uçağıyla apar topar Şam’a göndermişti!..
Erdoğan, İsrail’i durdurmak için, kadim dostu Bush’u aramanın dışında kılını dahi kıpırdatmadı!..
İsrail’e şirin görünmek için dış politika danışmanını Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a göndererek, Filistinli direnişçilerin kaçırılan onbaşıyı bırakmaları konusunda yardım istedi!..
Ankara’da MOSSAD tarafından düzenlenen ‘Glocal Forum’a katılarak siyonizme alkış tuttu!..
1987 yılında 6 çocuğun İsrail askerleri tarafından öldürülmesinin ardından başlatılan ‘intifada’ döneminden kalan o meşhur karikatürü hatırlamayanlar, bugün Filistin’de yaşanan ‘insanlık dramını’ asla anlayamazlar!..
İki çocuk, aralarında konuşuyordu!..
Elinde parlak bir İsrail bayrağı, başında bir yahudi kipası, belinde bir  tabancası, ayağında süslü pabuçlar olan iri kıyım, besili çocuk soruyordu:
- “Babam bana, siz Arapların çok kötü, terörist hayvanlar olduğunu söyledi!..”
Elinde yırtık bir Filistin bayrağı, alnında bir yara bandı, cebinde bir sapan olan, çıplak ayaklarında yara izleri bulunan, zayıf çocuk cevap veriyordu:
- “Benim babam bana bir şey söyleyemedi. Çünkü onu sizinkiler öldürdü!..”
Şanlı intifada, 1993 yılında İsrail’i ‘Filistin Özerk Yönetimi’ni kabul etmeye mecbur bıraktı!..
Ancak, insanlık dramı, son günlerde daha da şeddetlenerek devam ediyor!..


***

Gazze sınırında görev yapan bir askerin kaçırılmasını fırsat bilen İsrail Başbakanı Ehud Olmert, İsrail ordusuna, “Bomba seslerinden Filistin’de hiç kimse uyuyamasın. Gerekli bütün hedefleri yok etmek üzere, ileri” komutunu verdi!..
Geliştirilmiş son model ‘ağır silahlar’ eşliğinde harekete geçen İsrail ordusu, Filistin halkına ait bütün yerleşim bölgelerini ‘karadan’ ve ‘havadan’ abluka altına aldı!..
Gazze’deki bütün hükümet binaları ve HAMAS üyelerine ait büroların tamamı, ‘tanklar’ ve ‘buldozerler’ ile bir gece içerisinde yerle bir edildi!..
Yerleşim bölgelerinde halkın ‘elektrik’ ve ‘su’ ihtiyacını karşılayan santraller ve şebekeler birer birer havaya uçuruldu!..
Sokağa çıkma yasağına uymayanlar, ‘kadın’, ‘çocuk’ denmeden katlediliyor!..
Halkı dehşet içerisinde bırakmak amacıyla, ‘gece yarısı’ peş peşe bombalar patlatılıyor!..
Yardım kuruluşları tarafından gönderilen konvoyların bölgeye girişine izin verilmiyor!..
Milyonlarca insan, ‘salgın hastalıklarının’ yanısıra bir de ‘açlık’ tehdidi ile karşı karşıya!..


***

Filistin halkının yüzde 54’ünün oyunu alarak iktidara gelen hükümet, ne yapacağını şaşırdı!..
Aralarında 8 bakan ve 23 milletvekillinin de bulunduğu yüzlerce HAMAS üyesi, geceyarısı evlerine baskın düzenlenerek tutuklandı!..
Çalışma makamı bombalanan Filistin Başbakanı İsmail Haniye, suikaste ‘hedef’ olmamak için evinin dışındaki bir başka yerde gizleniyor!..
Yeraltına inen HAMAS üyesi bakanlar ve milletvekilleri, İsrailli katillere yakalanmamak için ‘sık sık yer değiştirmek’ zorunda kalıyorlar!..
HAMAS lideri Halit Meşal’i koruduğu gerekçesiyle Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın evinin üzerinde uçaklar uçuran Ehud Olmert, kaçırılan asker canlı teslim edilinceye kadar Filistin’deki ‘terörün’ devam edeceğini açıkladı!..
Ve dünyaya adeta meydan okudu:
- “Eğer, askerimiz canlı olarak teslim edilmezse, Filistin’de taş üstünde taş bırakmayız!..”


***

İsrail vuruyor, bütün dünya seyrediyor!..
‘Egemenlik hakları’, ‘halk iradesine saygı’, ‘insan hakları’, ‘demokrasi’ diye ortalığı ayağa kaldıran kurum ve kuruluşlardan ses seda yok!..
Demek ki Filistin’de zulüm altında inleyen halkı ‘insan’ olarak kabul etmiyorlar!..
İslam ülkelerinin, ‘işbirlikçi’ yöneticileri, olup bitenleri sadece seyretmekle yetiniyor!..
BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçmenlerin gözünü boyamak amacıyla Ankara’ya çağırdığı ‘seçilmiş’ HAMAS temsilcisini İsrail hükümetinin “Höt!..” diye kaşlarını çatması üzerine, kargo uçağıyla apar topar Şam’a göndermişti!..

Erdoğan, İsrail’i durdurmak için, kadim dostu Bush’u aramanın dışında kılını dahi kıpırdatmadı!..
İsrail’e şirin görünmek için dış politika danışmanını Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a göndererek, Filistinli direnişçilerin kaçırılan onbaşıyı bırakmaları konusunda yardım istedi!..
Ankara’da MOSSAD tarafından düzenlenen ‘Glocal Forum’a katılarak siyonizme alkış tuttu!..



4 Kasım 2017 Cumartesi

Hırsızlar takkeli mi olsun, külahlı mı?


Hırsızlar takkeli mi olsun, külahlı mı?

İsrafil K. Kumbasar

Zor bir yıla girdiğimiz aşikâr.     
‘Riyakârlığın’, ‘yalanın’, ‘dolanın’ ve dahi ‘talanın’ diz boyu olduğu bu topraklarda ‘huzur’ sadece dillerde temenni olarak kalıyor.
Anlaşılan o ki, daha uzun yıllar da öyle kalacak.
Herkesin kendisini ‘merkeze’oturtup,  “Ben olmasam bu ülkenin ne anlamı var ki?”  kibrine girdiği bir yerde başka ne beklenebilir?
Devletin en üstündeki isimden tutun, en alttaki sözleşmeli personele kadar kafa aynı. Ben olmazsam ne anlamı var?
Bir anlamıyla bu düşünce doğru; herkesin olması, hepimizin ‘birlik ve beraberlik içinde’ hareket etmesi ve huzur bulması gayet doğal bir istektir.
Ama buradaki ‘ben’ öyle bir mânâ taşımıyor; adına ‘bencillik’ denilen habis urun ifadesidir buradaki ben.
‘Gemiciğini’kurtarana kaptan gözüyle bakılan ve geniş halk kitleleri  “Aynı gemideyiz, batarsa birlikte mahvoluruz”  diye uyuşturulan bir memlekette yaşıyoruz.
Dümeni ‘yanlış sulara’ kırıp, tehlike anında da ‘sorumluluktan’, ‘hesap vermekten’ sıyırmak isteyenlerin en sık başvurduğu yöntemdir, ‘gemi batarsa’ hikâyesi.
Hani utanmasalar batıştan bile ‘çımacıyı’ sorumlu tutacaklar.

***
Peki çımacı çok mu pir-ü pak?
‘Yapılan yanlışlar’, ‘çalma çırpmalar’ karşısındaki tavrına bakılınca onun da ‘kaptan köşkündekilerden’ aşağı kalır yanının olmadığı anlaşılıyor.
Bunun resmî ağızdan itirafını Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı bir gazeteye verdiği açıklamada yapıyor.
Yolsuzluk iddialarında ‘toplumun’ da ‘idareciler’ kadar suçlu olduğunu belirtiyor.
Bu köşeden defalarca yazdık, çizdik; ‘hayatın içinden’ örnekler verdik; ‘sokağın sesine’kulak kabartılmasını, toplumun ‘çürümeye başladığını’ her vesileyle ifade etmeye çalıştık.
Bâzıları zannediyor ki ‘inkâr etmek’ ile birtakım gerçekler gizlenecek, ortalık ‘sütliman’ görünecek.
Son örneği ‘kara para aklama’, ‘rüşvet’ ve ‘yolsuzluk’ operasyonu.
Bir ‘dış mihrak’ uydurmasıyla toplumun uyutulup, ‘gerçeklerin gizleneceği’ tavrıyla hareket ediliyor.
 “Yok”  deyince, ‘kirli ilişkilerin’, tarifi yapılamayan ‘akçeli beraberliklerin’ yok olacağına kendilerini inandırmışlar.
‘Kamu gücünü’ kullanıp halk üzerinde bir baskı oluşturarak durumu savuşturmaya çalışıyorlar.

***
Çok uzağa gitmeye gerek yok.
En çok referans gösterilen camilerden birinin çay ocağına girip, vatandaşın söylediklerine kulak kabartanlar aynen şu ifadeyi duyacaklar:
- “Evlat, çalmayan mı var?”
Bu ifade, bir bakıma Başbakanlık Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı’nın söyleminin ‘toplum nezdindeki’ karşılığıdır.
O zaman sormak gerek; madem toplum olanı biteni görüyor da neden ‘yeterli tepkiyi’ gösteremiyor?
Bu da gayet açık; birincisi toplumunun bizatihi ‘kendisinin’ de kirlenmiş olması; ikincisi de toplumu yönlendirme konumunda olanların akıl almaz bir şekilde ‘tarafgirlik içerisinde’ bulunması.
Hatırlayınız; yolsuzluk operasyonlarının ilk günlerinde bir imam hutbede millete dini kaynaklara atıf yaparak ‘ahlak dersi’vermesi gerekirken, ‘dış mihrak masalını’ terennüm etmeye başlamıştı.
Cemaat camiyi terk etti; onu başka imamlar izledi; yine benzer tepkiler yaşandı.
Bir toplum düşünün ki, olumsuzluklar karşısında ‘yol göstermesi’gereken din adamları bile kendine ‘saf’ belirlemiş, ‘cambaza bakılmasını’ öğütlüyor.

***
Ahali habire ‘cambaza’ bakıyor.
Ama bir gözü de ‘dini kavramları’ hayasızca kullanarak göğe yükselen, ‘enine boyuna’ büyüdükçe büyüyen ‘talan zihniyetinin’ servetinde.
Susuyor, yutkunuyor; hatta  “Başıma bir hal gelir mi acaba?”  diye endişe ediyor. 

Buna rağmen her şeyin farkında.
Belki de ‘oyundaki payından’duymuş olduğu mahcubiyet ile şimdilik ‘alttan’ alıyor.

***

***