İhsan ÇARALAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İhsan ÇARALAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Nisan 2015 Salı

Terör bahane terörize etmek şahane




Terör bahane terörize etmek şahane



İstanbul Adliyesinde Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın “rehin alınması”yla başlayan operasyon, Hükümet ve Cumhurbaşkanı iş birliği ile muhalefeti, basını, demokrasi talebinde bulunan halk kesimlerini sindirme operasyonuna dönüştürülerek sürdürülüyor.
İhsan ÇARALAN




Saldırının ve savcının katledilmesinin üstünden geçen onca zamana karşın, en azından bu yazının yazıldığı saatlere kadar polisin, Savcı Kiraz’ın rehin alındığı odaya nasıl girdiği ve operasyonu nasıl sonuçlandırdığı, dolayısıyla Savcı Kiraz’ın kimin silahından çıkan kurşunlarla katledildiği henüz belli değildi! Ama Hükümet ve Cumhurbaşkanı (ve elbette hınk deyici yandaş basın) “Polise teşekkür edip” savcının “Teröristler tarafından şehit edildiğini” var sayan bir propaganda yürütmektedir. Operasyonun yeterince titiz yürütülmediğini söyleyenleri, savcının sağ olarak kurtarılamamasını eleştirenleri… dahası kendileri gibi tutum almayan herkesi de “Teröristlere çanak tutmakla” suçlayan bir propagandayı ilk andan itibaren sürdürmektedirler. Üstelikle de “Bugün birlik bütünlük içinde olmayacağız da ne zaman olacağız?” klişesini her lafın başına koymayı ihmal etmeden!
‘KURTARMA OPERASYONU’NDA KURTULAN YOK AMA….
Öncelikle bertelim ki, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın polisi “Başarısından dolayı kutlamaları” tamamen polisi motive etme amaçlı, bu nedenle de siyasi bir tutumdur. Yoksa ortada “başarı” denecek bir durum yoktur. Çünkü sonuçta bu operasyon, hiçbir sivilin tehdit altında olmadığı, tamamen “izole”, neredeyse “ideal” denecek bir ortamda yapılan bir “kurtarma operasyonu”dur! Burada başarının asgari şartı hiç olmazsa rehinenin sağ salim kurtarılmasıdır. Oysa bu “kurtarma operasyonu” sonunda kurtarılan kimse yoktur! 
SALDIRIYI HÜKÜMET SİYASİ RANTA DÖNÜŞTÜRMEK İSTİYOR
Dahası; “Savcıyı rehin alan iki kişi binaya Savcının odasına ellerindeki silah ve bombalarla nasıl girdiler”, “Önce kim ateş etti ve Savcı Kraz’ı öldüren kurşunlar kimin silahından çıktı?” gibi sorular, yetkililer tarafından sadece “yanıt verilmeyen” değil “önemsiz sorular” olarak da görülmektedir.
Çünkü daha operasyonun ilk haber alındığı andan başlayarak, Cumhurbaşkanı ve Başbakan, rehine olayının duyulmasından itibaren, operasyonu siyasi gündemi değiştirmenin, muhalifleri, yandaş olmayan basını sindirmenin halk yığınlarının bilincini karartmanın dayanağı olarak kullanmaya yönelmiştir.
Cumhurbaşkanı, ziyaret için gittiği Slovakya’dan; Adliyedeki saldırı ile AKP’nin Kartal ilçe binasına saldıran bir “meczubu” aynı göstermekle kalmayıp, bunları PKK’nin yaptığı gibi akıl almaz bir varsayımla, “Çözüm Sürecine provokasyon” olarak göstermiştir. Başbakan da 2013’e gönderme yaparak, bu eylemlerin çözüm sürecine provokasyon olduğunu söyleyerek, bir gün arayla Cumhurbaşkanının peşine takılmıştır. 
MUHALEFET, AVUKATLAR HEDEFTE
Yetmemiş, Savcı Kiraz’ın cenazesine katılmayan muhalefet partilerinin liderlerini hedefe koyan Başbakan Davutoğlu, “birlik bütünlük ihtiyacı” edebiyatı eşliğinde bu partileri, “Teröristlere cesaret veren tutum almakla” suçlayan bir kampanya başlatmıştır.
Ve sanki avukatlar Adiye kapısından cübbelerini göstererek giriyormuş gibi, Cumhurbaşkanı bütün bir avukat camiasını aşağılayan bir biçimde, ”Neymiş cübbeliler aranmazmış. Bal gibi aranır!” diyerek yasaları çiğneme iştahını yeniden göstermiştir. Oysa bırakalım başka şeyleri, saldırgan kişilerin Adliyeye avukat cübbesiyle girdikleri de çok tartışmalıdır ve tersini gösteren görüntüler olduğu belirtilmektedir. Nitekim dün Çağlayan’daki İstanbul  Adliyesine avukatlık yasasındaki yasağa rağmen avukatların aranarak alınmak istenmesi, avukatların tepkisiyle karşılanmıştır.
HALK YIĞINLARI TERÖRİZE EDİLMEK İSTENİYOR  
Başbakan Davutoğlu,Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da geride bırakarak, sanki sokakta hak ve özgürlük talep eden kişiler Adliye basıp Savcı Kiraz’ı katletmiş gibi, “Bundan böyle sokağa izinsiz çıkanlara bir dakika bile müsamaha gösterilmeyecektir” diyerek, hak ve özgürlük mücadelesi içindeki halk kesimlerini tehdit etmeye koyulmuştur. Davutoğlu, buradan hareketle, “İç Güvenlik Yasası’nı çıkarmakta ne kadar haklı olduklarının görüldüğünü” iddia etmiştir.
Aslında Davutoğlu böylece; İç Güvenlik Yasası’nı bile aşarak, Anayasa ve ilgili yasalardaki; “Herkes önceden izin almadan gösteri yapma hakkına sahiptir” ifadesindeki temel özgürlük ilkesini tanımadığını açıkça ilan etmiş olmaktadır.
BASIN VE SİYASİ ORTAMI TERÖRİZE ETME HAMLESİ
Ve bu arada yayımladıkları haber ve görüntüler üstünden, basın kuruluşları ve gazetecilere “ayar verilmek” üzere harekete geçilmiş, önce olayla ilgili “yayın yasağı” konmuş, sonra bazı gazetelerin muhabirlerinin Savcı Kiraz’ın cenazesini izlemeleri yasaklanmıştır. Üstelik bu yasaklamayı Başbakan, “Bizzat ben emir verdim!” diyerek sahiplenip, bir kararlılık gösterisi de yapmıştır. 
Kısacası Hükümet, Savcı Kiraz’ın rehin alınarak katledilmesini; yani terörizmi siyasi mücadelesinin temeli yapan bir örgütün yaptığı terörü; hem muhalefeti, hem basını ve gazetecileri, hem de hak ve özgürlük talebiyle “sokağa çıkan” halk kesimlerini sindirme amaçlı, siyasi ortamı terörize etme operasyonuna dönüştürmüştür. En azından AKP Hükümetinin süreci bu doğrultuda geliştirmek istediği açıkça ortaya çıkmıştır.
TERÖRİZM HEP İKTİDARLARIN İŞİNE YARAMIŞTIR
Doğrusu olup bitene bakınca bu terör eyleminden en çok faydalananın AKP iktidarı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü böylece Savcı Kiraz’ın öldürülmesi; İç Güvenlik Yasası, Hükümetin çözüm sürecinde sıkışması, dış politikanın şimdi de Yemen’e yönelik Suudi Arabistan saldırısıyla yeniden sorgulanması, işsizlik ve yoksulluğun artması karşısındaki Hükümetin çaresizliği… gibi çok önemli sorunların gündemden düşürülerek, siyasal gündemin AKP için rant sağlayacak bir şekle dönüşmesini sağlamıştır. Kaldı ki, Berkin Elvan’ın öldürülmesi etrafında oluşan ve “Adil bir yargılama” talebi etrafında oluşmuş geniş halk muhalefeti de bu vesileyle tahrip edilmiştir. Ve dahası teröre başvuran örgütün kendi imajı bakımından da bu tür eylemlerin kârdan çok zarar verdiği de dünyaya az çok objektif bakan herkes için sır değildir. 
Dolayısıyla terörizm, hemen her zaman olduğu gibi onu temel bir siyaset aleti olarak kullananları da vuran bir politika yöntemidir. Hele de Türkiye’nin son yarım yüz yıllık siyasi mücadele tarihi içinde terörizmin halkların, işçi sınıfının demokrasi ve özgürlük mücadelesi bakımından nasıl tahrip edici sonuçlar doğurduğu dikkate alındığında sorunun büyüklüğü daha anlaşılır olmaktadır.
Özetlersek, ortaya çıkan ortam dikkate alındığında AKP Hükümeti için; “Terör bahane; halkları, demokrasi mücadelesini terörize etmek şahane”dir! 
PROVOKASYONLARI AŞARAK YÜRÜMEK…
Nitekim Hükümet, terörizmin yarattığı tepkiyi halkı, ilerici demokrat güçleri, muhalefeti, avukatları, “yandaş olmayan basını” terörize etmek için kullanmıştır, kullanacaktır da. 
Elbette ki, Türkiye, siyasetin provokasyonlarla iç içe yürüdüğü bir ülkedir ve seçime doğru gidilirken provokatif eylemlerin daha da çoğalması sürpriz olmayacaktır. Ancak, bu gelişmeleri Hükümetin, işçi sınıfı ve halkların talepleri için verdikleri mücadeleyi baskılamasına, demokrasi mücadelesini bölmek için kullanmasına izin vermeyen bir mücadele hattında yürüyecek demokrasi güçleri, AKP ve Hükümetinin bütün oyunlarını bozabilir; provokasyonları boşa çıkarabilir.
Türkiye’nin demokrasi güçleri ve halklarının birikimi, AKP’nin bu amacına varmasına izin vermeyecektir. 


..