30 Ocak 2021 Cumartesi

Mustafa Balbay'ın Savunmasının Tam Metni! BÖLÜM 3

Mustafa Balbay'ın Savunmasının Tam Metni! BÖLÜM 3


Mustafa Balbay,Savunmasının Tam Metni, Ergenekon davası, Ahmet Necdet Sezer, Anayasa,

 
Er er!

Suçlama:

“...Danıştay Cinayeti sonrasında ‘Er er Ergenekon, Gel Her Yere Kon’ türü yazılar kaleme alınarak kamuoyunda böyle bir örgütün olmadığı algısı yaratmaya çalıştığı, 2008 yılında örgüte yönelik başlatılan soruşturma sürecinde aynı söylemi yayarak soruşturmayı sulandırmaya çalıştığı...”

Yanıt:

Bu davanın bir özelliği var; sanık çürür ama delil hiçbir zaman çürümez. Eğer bir delil işlendiği iddia edilen suçla ilişkilendirilmemişse hukuken olması gereken delil olma özelliğini yitirmelidir. Ama bu davada öyle değil.
Bunun somut örneği benim 2 Haziran 2006 tarihli, “Er er Ergenekon, Gel Her Yere Kon” başlıklı yazım.
Savcılar, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş’ın tanık olarak ifadesini alırken benim bu yazıma ilişkin sorular da yönelttiler.
Savcıların iddiasına göre Ergenekon’a ilişkin ilk yazıları ben yazmıştım. Aydıntaşbaş’a, “Siz Ergenekon haberlerini yaparken Balbay’dan mı esinlendiniz” 
diye sordular.
Oysa bu mümkün değildi. Aydıntaşbaş’ın Sabah’ın Ankara temsilcisi olduğu dönemde yazdığı Ergenekon’a ilişkin manşet haberler 25-27 Mayıs 2006 
tarihliydi. Benim yazı 4-5 gün sonraydı.
Ben bunu o günlerin gazete küpürleriyle mahkemeye iletince mütalaada aynı yazı bir başka şekilde “suç unsuru” yapılmış.
Savcılara göre daha önce Ergenekon’la ilgili yazıları yazmakla yani Ergenekon’un varlığını duyurmakla suçlanan ben, mütalaada aynı savcılara göre bu 
kez Ergenekon’un olmadığına ilişkin yazılar yazmakla ve böylece bu soruşturmayı sulandırmakla suçlanıyorum.

Üstelik aynı yazıyla.
Durumun özeti şu:
Delil sabit, suç müteharrik.
Bir başka deyimle delil sabit, suç değişken.

*** 
Slogan!
Suçlama:
“...Örgüt mensuplarına slogan ürettiği...”
Yanıt:

Hangi örgüt mensubuna hangi sloganı üretmişim?
Eğer bu bir suç ise bunun delilinin gösterilmesi gerekir.
Ben Türkçe’yi çok seven, iyi kullanmaya çalışan bir yazarım. Benim yazı başlıklarım da mütalaanın kimi yerlerinde sanki suç unsuruymuş gibi yer alıyor.
Türkçe’nin içinde barındırdığı zenginlikleri kullanmayı sevmem araştırmacıların da dikkatini çekmişti. Tutuklanmadan birkaç yıl önce Adana Çukurova 
Üniversitesi’nden iki öğretim üyesi “Balbay’ın Dili” başlıklı bir araştırma yapmıştı. Burada benim kullandığım dilin pek çok özelliğinden söz edilirken, 
akılda kalan uyaklı sözcükler bulmama da değiniliyordu.
Bu çalışma bana ait “gizli belgeler” arasında yer alıyor.
O dönem beni sevindiren, Türkçe üzerine daha çok eğilme sorumluluğu veren bu araştırmanın ve bu gücümün bir suç unsuru olarak karşıma çıkacağını 
hiç düşünmemiştim.

*** 
Panel!
Suçlama:
“...Ergenekon terör örgütünün kontrolü altında bulunan sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine katıldığı, konferans, panel vs.de kamuoyunu yönlendirme 
faaliyetleri içinde bulunduğu...”
Yanıt:
Buna sadece pes diyorum. Demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru siyasi partilerse öteki unsuru da sivil toplum kuruluşlarıdır.
Terör örgütü kontrolü altında olduğu saptanıp hakkında dava açılmış bir örgüt var mı ki, ben bu suçu işlemiş olayım.
Ben halkı bilgilendirmeyi hep görev saydım.

*** 
Kara!
Suçlama:
“...3 Kasım 2002 seçimleri hemen sonrasında dönemin Karar Kuvvetleri Komutanı ile yaptığı görüşmede komutandan hükümete yönelik, “en azından 
bir mesaj” verilmesini talep ettiği...”
Yanıt:
Bu konu medya mahkemesinde 5 yıldır sürdürülen linç kampanyasında da sıklıkla kullanılmaktadır.
Benim bilgisayarımdan çıktığı iddia edilen notlarla ilgili gerçekleri açıkladım. O dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman’la yukarıda 
geçen şekilde bir diyaloğum olmamıştır.
Eğer suç unsuru oluşturacak içerikte bir mesaj almışsam bunun dosyada yer alması gerekir.
Sayın Yalman’ın bu davalar kapsamındaki tartışmalar içinde, “darbeyi önleyen kişi” olduğu iddia ediliyor.
Dosyadan bildiğimiz kadarıyla 13.Ağır Ceza Mahkemesi de sayın Yalman’la ilgili herhangi bir işlem yapmadı.

*** 
Gazetecilik!
Suçlama:
“...eylemlerinin gazetecilik faaliyetiyle telifinin mümkün olmadığı, böylece sanığın üzerine atılı cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini 
ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek suçunu işlediği yapılan yargılama ve toplanan delillerden 
anlaşıldığından, ...
Sanığın sübuta eren eylemine uyan TCK’nın 312/1 ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun 5. Maddesi gereğince cezalandırılmasına...”

Yanıt:

Benim neden ömür boyu hapis cezası almam gerektiğini sıralayan 1095. sayfadaki bölüm bu cümle ile noktalanıyor.
İddia makamı benim gazeteciliğimin sicil makamı değildir.
İddia makamı, benim yaptıklarımın ne olmadığını değil, ne olduğunu açıkça yazmak ve kanıtlamak durumundadır.
Cebir ve şiddet benim hangi faaliyetimin karşılığıdır.
Bu yasanın Meclis’te görüşüldüğü 2005 yılında ben de Ankara’daki gelişmeleri yakından izleyen gazetecilerden biriydim.
Cebir ve şiddet sözcüklerinin bir araya yasaya giriş öyküsünü kısaca paylaşmak istiyorum.

*** 
 
Tiraj ( 2088 )

Suçlama:
“...Cumhuriyet gazetesinin tirajının arttırılmasına ilişkin bir takım projelerden bahsettikleri , sanık Mustafa’nın Cumhuriyet gazetesinin yönetiminin 
kimin elinde olduğu ve gazeteyi kontrol eden güç ile ilgili olarak, ‘...Bizim de hatalarımız oldu. 1950 yılında Demokrat döneminde 2 yıl etkileniyor, 
hatta Nazım Hikmet’e hain diyorum ben, sonradan toplanıp özeleştirisini yapıyorum, bizim bazı yöneticilerimizin 1989-1993 dönemi arası Güneydoğu 
şeylerine yönelik PKK’lıların açıklamalarını korumaya kalktılar, çok ağır oldu, o dönemde gazetemiz ama şu anda gazete yönetimi kuvayi milliye çizgisinde...’ 
dediği görülmekte; örgüt belgelerinde, Ergenekon Terör örgütü tarafından korunacak derneklere Milli mücadele yıllarında kullanıla isimlerin verilmesi 
öngörüldüğü ve sanıklar kendi arkadaşlarından bahsederken ‘Milli kuvvetler’, örgütün kontrolünde olan bir şeyden bahsederken ‘kuvayi milliye çizgisinde” 
şeklinde remizli ifadeler kullandıları dikkate alındığında; sanık Mustafa Balbay’ın Cumhuriyet gazetesinin Ergenekon Terör Örgütü’nün yönetiminde olduğunu 
ve örgüt tarafından kontrol edildiğini itiraf ettiği, dolayısıyla kendi konumuna da işaret etmiş olduğu...”

Yanıtım:
Buradaki suçlamaların tümü benim en çok önem verdiğim, uğruna ölümü göze aldığım değerlerle ilgilidir.
Evet ben, Cumhuriyet gazetesinin tirajını arttırılması için çok çaba harcadım. Eğer bu suçsa, ben bu suçu işlemeye devam ediyorum.
Cumhuriyet’in tirajının artması için özgürlükte yaptıklarımı kısaca anlatmak istiyorum.
 
Ben o dönem Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi, yazarı, yayın kurulu üyesi ve Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyesiydim. Son 3 sorumluluğum bugün de devam etmektedir.

Cumhuriyet gazetesi değil bir terör örgütü, iktidarlar dahil hiçbir gücün kontrolüne girmeyecek kadar köklü ve güçlü bir kurumdur.
İddia makamına göre “kuvayi milliye” çizgisinde demek, terör örgütünün kontrolünde demekmiş. En hafif anlatımla ayıplıyorum.
Buradaki “remizli” sözcüğünü de terör örgütü tanımını da kuvayi milliyenin yanına koyan anlayışı kınıyorum.
Bugün bir mensubu olarak Meclis sıralarında temsil etmeyi beklediğim Cumhuriyet Halk Partisi’nin temellerinde de kuvayi milliye vardır.
Bu bölüm içinde bu davadaki bir çelişkiye dikkat çekmek istiyorum.
Cumhuriyet gazetesinin hem terör örgütünün güdümünde bir yayın organı olduğu iddia ediliyor hem de bu terör örgütü Cumhuriyet’i bombalamış!

*** 
Darbe!
Suçlama :
“...konuşmanın devamında birisinde emekli vatandaş arıyor, tabi ben diyor 1960’ı gördüm, 1980’i gördüm. Şu ülkemizde şu birkaç ayına bakıyorum, fakat en geçerli darbe bu dönemdeki darbe diyor, insan olabilir bu sistem içinde nasıl olabilir, bütün tartıştığımız konu burada...” demek suretiyle 3. bir kişinin darbe tecrübelerinden yararlanarak onun ağzından en geçerli darbe koşullarının şimdi olduğunu söyleyip mevcut sistem içinde nasıl olabileceğine çözüm aradığı, darbe hazırlıkları içerisinde olan sanıkları motive ettiği, CÇG faaliyeti kapsamında adı geçen sanıklar tarafından planlanan “Yakamoz”, “Ayışığı”, “Eldiven” adı verilen darbe yoluyla yürütme organını devirmeye teşebbüs faaliyetleri içinde Ergenekon Terör Örgütü’nün üst düzey sivil yöneticileri ile üst düzey askeri yöneticileri arasında irtibatı ve koordinasyon sağlamak ve mesajları iletmek suretiyle aktif olarak yer aldığı,”
Yanıt :

Öyle anlaşılıyor ki, ben “bu salonda seyircilere ayrılan bölüm dar be” desem iddia makamı Balbay seyircileri darbeye teşvik etti diyecek.
Ben hiçbir zaman darbe yanlısı olmadım.
Burada 2002-2004 arasında tartışılan konulara girsem. Ancak kısaca özetlemeyi gerekli görüyorum.
Herhalde siz de benim Türkçe’yi en azından kötü kullanmadığımı düşünüyorsunuz dur. Buradaki anlatım tümüyle bozuk. Zaten bu gizli çekimin gerekçesi iddianame eklerinde 3 ayrı şekilde var.
Ankara’da topun oyun sahasında oynanması demek, her şeyin Meclis çatısı altında olması demektir. O dönem, bütün gerilimlerin her ne olursa olsun Meclis çatısı altında çözümlenmesi düşüncesi baskındı.
İddia makamının sıkılıkla yenilediği ama , tek delil dahi göstermediği bir suçlama var; mesaj getirip götürmek.

Kimin mesajını kime götürmüşüm?

4 BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder