21 Ocak 2021 Perşembe

1 KASIM SEÇİM DARBESİ

1 KASIM SEÇİM DARBESİ



Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
06.11.2015 

1 Kasım seçimlerinde AKP yüzde 49, 37, CHP 25, 40, MHP 11, 94 ve HDP 10, 77 oranında oy aldı. Kesin olmayan sonuçlara göre AKP 317, CHP 134, HDP 59, MHP 40 milletvekilliği kazandı. Bu sonuçlara göre AKP hem oyunu hem de milletvekili sayısını artırarak yeniden tek başına hükümeti kurabilecek bir sonuç elde etti. Başta şunu söylemekte fayda vardır. Ne AKP dahil olmak üzere hiç kimse AKP'nin yüzde 49 üzerinde oy alabileceğini tahmin etmemişti.  Bu açıdan AKP'nin yüzde 49, 30 oy elde etmesi sürpriz olarak kabul edilmelidir.

Öncelikle şunu vurgulamak istiyorum: 7 Haziran'a saygı göstermeyenlerin 1 Kasıma saygı göstermelerini beklemeleri doğru değildir. Bu aynı zamanda AKP'nin çelişkisidir. Kendisi aleyhine sonuç çıktığında saygı duymayacaksın, kendi lehine sonuç çıktığında saygıyı bekleyeceksin. Bu nedenle şimdiden bazı partilerin saygı duruşu sırasına girmelerini anlamak mümkün değildir. 1 Kasım'da seçim kararı başlı başına meclise yapılan bir darbe ise 1 Kasım'da AKP lehine çıkan sonuç 12 Eylül darbesinden sonra Kenan Evren'in kendisini Cumhurbaşkanı seçtirmesinden farksızdır. Post-modern seçim darbesi denilse yanlış olmaz. Çünkü baskı, zor ve terör uygulayarak korkutularak ve aldatılarak iradesi yönlendirilen bir toplum gerçekliği var.

AKP'nin bu sonucu elde etmesinde AKP'nin devletin ideolojik, zor ve ekonomik aygıtlarını harekete geçirmesinin etkisi belirgin olsa da bu sonucu sadece buna bağlamak yanlıştır. Çünkü bu aygıtlara 7 Haziran öncesinde de sahipti. Bu aygıtların kullanılması böyle bir sonucun elde etmesinde temel etkinliği olsaydı benzer sonucu 7 Haziranda da alması gerekirdi. AKP, bu sonucu almak için temel politik değişiklikler yoluna gitmiştir. Bu politik değişikliğin dönüm noktası Suruç Katliamıdır. AKP, Suruç Katliamından sonra ABD'ye yeniden İncirlik Üssünü açarak, ABD ile Suriye ve IŞİD konusunda yaşadığı farklılıkları gidermeye çalışmıştır. Suruç Katliamından sonra Ceylanpınar ve Diyarbakır'da polislerin öldürülmesi ve bu olayların PKK merkezi tarafından üstlenmesi AKP'nin politika değişikliğine zemin hazırlamıştır.

Kürt hareketi ve Türkiye kamuoyu Suruç katliamının ardındaki planlar üzerinde analiz yapmak yerine bu olayı, gerçekleştirenin kimliği ve örgütsel bağı üzerinden tartışmak  tuzağına düştü. Bu tuzak, 'bunları, yani IŞİD'çileri Türkiye destekledi, dolayısıyla sorumluluğu vardır' söylemiyle de perdelendi. Olay, güvenlik önlemi alındı mı alınmadı mı çerçevesinde değerlendirildi. Benzer bir durum Ankara Katliamında da "Katil devlet" denilmesi haklı olsa da bu olayla AKP'nin IŞİD ve Suriye üzerinden oluşturmak istediği uluslar arası desteği pekiştirmek istediğinin görülmesi gerekirdi. Uluslar arası alanda Türk/Kürt çekişmesi yaşanırken, Kürtler adına siyaset yapanların birliktelik yerine hangi partinin hangi bölgeye sahip olacağı tartışmalarıyla zaman harcamaları, Kürtleri diplomasi alanında zayıf bıraktı.

Kobani, 6-8 Ekim olayları ve sonrasında Ardahan'dan Şanlıurfa'ya kadar HDP'nin Türkiye Kürdistan'ında AKP ve diğer Türk partilerinin varlığını sıfırlaması, Türkiye Kürdistan'ının statü sorununu Kürtlerin ve dünyanın gündemine getirdi. Rojava'da Kürtlerin statü elde etmesinin yolu da açılmıştı. Batı ve ABD'nin  buna karşı çıkışı da görülmüyordu. Güney Kürdistan'dan Sonra Batı Kürdistan'ın statü kazanması, Kuzey Kürdistan'ın statü kazanmasının yolunu açıyordu. Kürtler için, bunun yolunun Batılı güçlerle geliştirebilecek ilişkiler şeklinde olacağı nasıl bir gerçeklikse, Türkiye için de bunu önlemenin yolu da Batı ve ABD ile ilişkiler gerçekleştirmek şeklinde olacağı kuşkusuzdur. Bu plan Türkiye'nin kendi başına oluşturduğu bir plan değildir. Batı da Türkiye'yi kendi planları doğrultusunda kullanmak istiyordu.

AKP ve Erdoğan'un kontrollü kaos planı, Erdoğan'ın "masa yoktur" şeklindeki beyanı ile devreye sokulmuştu. Çıkarılan iç güvenlik yasası da bunun hukuki boyutuydu. Kaos planı çeşitli şekillerde devreye sokulduysa da 7 Haziran'da istenilen sonuçları doğurmadı. Bu nedenle 7 Haziran seçiminin sonuçları geçersiz sayılarak yeniden seçime gidildi.

Kontrollü kaos oluşturup, toplumu AKP iktidarına razı etme stratejisi uygulandı. Suriyeliler üzerinden "mültecileşmenin sonuçlara" açıktan gösterildi. Olası otorite boşluğunda "Suriyelileşmenin" kaçınılmaz olduğu algısı insanların beynine yerleştirildi.

Bazı kesimler, HDP'nin aldığı sonucu PKK'nin bazı ilçelerde kazılan "hendeklere" bağlıyorlar. Hendeklerin kazılmasının direnişin bir boyutu olarak gösterenler de "hendek kazılan" ilçelerde "HDP'nin yüksek oy aldığı" gerekçe gösterilerek bu düşüncenin yanlış olduğu ispat edilmeye çalışılmaktadır. Ancak bu görüşü savunanlar, sanki gerileme yaşanan yerlerde de hendekler kazılmış olsaydı orada da oylarda gerileme yaşanmayacaktı anlamına gelen yorumlar yapıyorlar. Hendeklerin kazılması, barikatlar kurulması kısa dönemde devletin operasyonlarını sekteye uğratsa da bu hendek ve barikatlar orada yaşayan insanların gündelik yaşamlarını sürdürmelerini de ortadan kaldırıyor. Onların can ve mal güvenlikleri tehlikeye giriyor. Kimi aileler oradan ayrılmak zorunda kalıyor. Gündelik yaşamı zora girme pahasına Cizre, Nusaybin ve Sur gibi ilçelerde yaşayan halkın göç etmeyip, HDP'ye kitlesel şekilde oy vermeye devam etmeleri onların yaptığı fedakarlığın boyutunu ortaya koyar. KSH, tüm organlarıyla bu hususu dikkate alarak oradaki halkın gündelik yaşamını sürdürmesi için gerekli adımları atmalıdır. "Hendek-sokağa çıkama yasağı" olan yerlerde nasıl olsa "oyumuzu koruyoruz" anlayışına girerek, diğer yerlerde de "hendekler" olursa "oyumuz yükselir" beklentisine girmemelidirler.

Kürt Siyasal Hareketi(KSH) bakımından 1 Kasım seçimlerinde çıkan bir sonuç da Kürdistan Bölgesel Hükümetinin(KBH) sınırlarının olduğu Şırnak ve Hakkari'de yüksek oy alınmaya devam edilmesi, Rojava ile sınırı bulunan Urfa ve  Mardin'de önceki seçime göre gerileme yaşanmasıdır. Bu gerilemenin, Kobani ile Cizire arasındaki Tel Abyad koridorunun YPG/PYD'nin denetimine geçmesinden sonra yaşanmasının üzerinde mutlaka durulmalıdır. Demek ki, Rojava'da dengeler kurulmuş değildir. Türkiye'nin Rojava'ya baskısı devam ettiği müddetçe bu dengesizlik devam edecektir. İleriki aşamada Cerablus'un Kobani ile birleşmesi için YPG'nin harekete geçmesi dengeleri Rojava'nın aleyhine döndürebilir. Kürdistan'ın her parçasında istikrarın olabilmesi için Güney Kürdistan'ın kendisini Rojava'ya, Rojava'nın da kendisini Güney Kürdistan'a açması zorunludur. Farklı parçalarda farklı parti etkinliğinin devam etmesi dengesizliğin devamı anlamına gelecektir.
"Dindar Kürtlerin AKP'ye geri döndüğü" şeklindeki yorumların genel geçer doğru kabul etmek mümkün değildir. 7 Haziran gibi olmasa da dindar Kürtler HDP'ye oy vermeye devam etmişler. AKP, 7 Haziran'dan farklı olarak bölgeye gönderdikleri eski bakanlar aracılığıyla aşiretlere dayalı dinamikleri harekete geçirmiştir. Örneğin Urfa'da, listenin başına getirilen Faruk Çelik Urfa bölgesindeki aşiretlerin AKP'yi desteklemesi için bire bir temasa geçmiştir. Siverek'te hem Kırvar aşireti hem de Bucak aşireti AKP seçim bürosu açmıştır. Farklı partilere giren ya da bağımsız olarak seçime giren adaylar çeşitli vaatler karşılığında adaylıktan vazgeçirilmişler. Şunun da unutulmaması gerekir ki, Kürdistan'da, yüz yıla yakın süre boyunca oluşturulan hukuksuz/statüsüz duruma karşı direniş hep canlı kaldıysa da fiili durum devletle işbirliği yapan toplumsal grupları da oluşturuldu. Bunun yanında, temelde devletin varlığını sorun görmeyip, devletin uygulamalarına göre hareket eden geniş bir orta sınıf benzeri toplumsal grupların olduğu da sosyolojik bir gerçekliktir. Bu kesimler, Devletin Kürt siyasetine yaklaşımına göre pozisyon alırlar. 7 Haziran öncesinde KSH ile Devlet arasındaki "çözüm sürecinin" gündemde olduğu müddetçe, KSH'nin "yasal/meşru" bir muhatap olarak görülmesi, bu kesimlerde büyük bir rahatlama oluşturdu. Bu rahatlamanın etkisiyle, 7 Haziran'da bu kesimlerden HDP'ye büyük bir oy kayması oldu. Bu kesim, HDP'ye destek vererek bir anlamda AKP'ye bir ders vermek istedi. Bu uyarıyı yaparken, AKP'nin iktidardan düşmesini de istemiyordu. 7 Haziran'da AKP'nin çoğunluğunu kaybetmesi ve yeni bir hükümetin kurulmaması bu kesimleri derin bir korkuya sevk etti. Bu nedenle, 1 Kasım'da bu kesimlerin bir bölümü, HDP'yi terk ederek AKP'ye yönelmiştir. Bu kesimleri "Muhafazakar Kürtler" olarak tanımlamak yanlıştır. O nedenle, gelecek seçimlerde bu kesimlerin hangi partiye destek verip vermeyeceğinin garantisi yoktur.  Türkiye'nin batısında AKP'ye yaklaşım bakımından aynı saiklere göre hareket eden milliyetçi kesimlerin 1 Kasım'a yaklaşımı da buna benzemektedir. Onlarda 7 Haziran'da AKP'siz hükümet formül çıkacağını hesaplayamadılar. Bu nedenle 1 Kasım'da yeniden AKP'ye dönüş yaptılar.

Seçim sonuçlarına "basit seçim hilesi, oyların çalınması" gözüyle bakmak onları iptal etmek mümkün değildir. Suruç ve Ankara katliamına da buna benzer bir gözle bakıldı. Asıl önemli olan oluşturulan kaos ortamı ile AKP'nin bu başarıyı elde etmesidir.

Suriye hattında Mardin'den Antalya'ya kadar HDP'nin kaybı, AKP'nin kazancı çok büyük. MHP'nin tasfiyesi giderek AKP'ye eklemlenmesi söz konusu. Asker ve polis ölümleri üzerinden gelişen tepkinin organize edilip, Kürtlerin ev ve iş yerlerine yönelmesi AKP'den çok MHP'ye mal edilmiştir. Bu da kaos ve kargaşa ortamı istemeyen milliyetçi kesimlerin oyunun AKP'ye akmasını sağlamıştır. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan'a oy veren bu kesim, 7 Haziran'da MHP'ye oy vermiş ise de onların içinden geçen AKP/MHP koalisyon hükümetinin kurulmamasının faturasını Bahçeli'ye çıkarmıştır.

AKP'nin başarısı ideolojik/politik bir başarı değildir. Oynanan oyunun bir sonucudur. İdeolojik olsaydı hem geçmişte HDP'ye oy veren Kürtlerden ve MHP'ye oy veren Türklerden bu kadar oy alması mümkün değildir.

AKP'nin "seçim hükümeti" manevrası hem HDP'yi hem de MHP'yi olumsuz etkilemiştir. MHP'nin kurumsal olarak bakan vermeme hamlesi, Tuğrul Türkeş'in başbakan yardımcılığını kabul etmesiyle boşa çıkmıştır. HDP her ne kadar anayasal bir gereklilik çerçevesinde seçim hükümetine bakan vermeyi kabul etmiş ise de "kimin bakan olacağının" başbakanın takdirine bırakması, HDP içindeki ittifak dengelerini sarsmıştır. Levent Tüzel'in bakanlığı kabul etmemesi, milletvekili olarak gösterilmemesini beraberinde getirmiştir. Aynı şekilde, Alevi Kimlikleriyle bilinen iki milletvekilinin bakan olarak atanması Alevilerin HDP'ye yönelişinde tereddüde düşmelerine neden olmuştur. CHP'nin oylarında bir miktar artışın oluşu da bundan ileri gelmektedir. Turgut Öker, Ali Kenanoğlu ve Ali Haydar seçilmemesi, Alevi temsilinin meclisteki karşılığını olumsuz etkilemiştir. 

Bu da önümüzdeki dönemde gerek sol ve sosyalist kesimler gerekse Aleviler bakımından HDP'de bir tartışmanın yaşanacağını gösteriyor. Bunun sonuçlarından biri de "Türkiyelileşmenin" geleceğinin ne olacağıdır.

Bu seçimle birlikte CHP'nin "siyasi etkisizliği" yeniden tescil edilmiştir. Bundan sonraki rolü dar alana sıkıştırılmış ana muhalefet rolünden öteye gitmeyecektir. AKP'ye muhalefetin fiili odağı ise HDP olacaktır. HDP, AKP'nin bu sonuçları nasıl aldığını iyi analiz etmeli, kendi içinde de merkeziyetçi siyaseti bir tarafa bırakıp parti içi demokrasiyi harekete geçirmelidir. AKP'lileşen devlet bundan sonra KSH'ne daha fazla yönelecektir. Sertlikten fayda gören AKP bir daha çözüm sürecine yanaşmaz. AKP, 1 Kasım'da elde ettiği bu üstünlükle Kürt siyasetini baskı altına alıp, PKK'nin silahsızlandırma konusunda adım atmaya razı ettiği müddetçe muhatap alacaktır. Buna Öcalan'ın HDP'lilerin görüşebilmesi de dahildir.
Yaklaşık olarak bir buçuk yıl içinde yapılan 4 seçimin(30 Mart 2014, 10 2014 Ağustos Cumhurbaşkanlığı, 7 Haziran ve 1 Kasım genel seçimleri) ortak noktası, Fetullah Gülen Hareketinin politik bir başarı elde etmemiş olmasıdır. Bundan sonra Gülen Hareketinin tasfiye süreci hızlanacaktır. Seçim öncesi Koza Grubuna kayyum atanması, seçimden hemen sonra polis operasyonun oluşu bu eğilimi gösteriyor.

Sonuç olarak, 1 Kasım 2015 seçim sonuçlarıyla Tayyip Erdoğan'ın fiili başkanlığı pekişti. Hukukileştirmek için MHP'den 5.Parti çıkarılabilir. CHP, formalite ana muhalefet olmaya devam edecek, tüm zorluklara rağmen yüzde on barajını yıkarak 59 milletvekilini kazanmayı başaran HDP muhalefetin fiili odağı olacaktır. HDP, demokratik siyaseti kendi içinde büyüttüğü müddetçe 7 Haziran'da elde ettiği başarının üstüne çıkacaktır.  

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder