21 Aralık 2020 Pazartesi

YENİ DÖNEMDE KÜRT SİYASETİNE DÜŞEN GÖREVLER

YENİ DÖNEMDE KÜRT SİYASETİNE DÜŞEN GÖREVLER     


Feyzi Çelik 
01.04.2013 
İstanbul. 2017
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ

Yerel seçimlere bir yıldan az bir süre kaldı. Demokratik siyasetin en önemli alanları yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerdeki başarı demokratik siyasetin başarısı olacaktır. Geleceğin Kürt siyasetinin olgunlaşması burada olacaktır. Kürtler yerel yönetimlerde gösterecekleri başarı ile genel Kürt siyaseti üzerinde de etkili olacaktır. Yerel yönetimlerin ne kadar önemli olduğu Diyarbakır Newroz’u ile ortaya çıkmıştır. Yerel yönetim Kürt siyasetinin elinde olmamış olsaydı Newroz bu kadar başarılı olmazdı. Yerel yönetimdeki örgütlü yapı sayesinde kusursuz bir program yapılmış, çağrının amacına ulaşmasında etkili olmuştur. 

Siyasette örgütlülüğün ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin Güney Kürdistan ve Suriye üzerinde etkili olmak istediği bilinmektedir. Ta Turgut Özal’dan bu yana buraların yeni Osmanlılık adı altında hinterland kabul edilerek Türkiye’ye dahil edilmesi çabası gizli de değildir. ABD’nin ve İsrail’in Ortadoğu’daki durumu da dikkate alındığında buna destek verebilecekleri de ön görülebilir. Suriye ve İran’ın yeni sürece uyumu için ABD’nin bu konuda Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Küresel ekonominin önemli güçlerinden biri olan küresel ekonomiye uyumu da dikkate alındığında bunun finans kapitalle bir çelişki oluşturmadığı da dikkate alındığında böyle bir planının hayatiyet bulacağı ihtimal dahilindedir. Özal’ın bundan yirmi yıl önce dile getirdiği federasyon tartışmaları gündeme gelebilir, Kürtlerin federasyonu tartışmaları gerekmektedir. Oldu bittiye getirilmiş bir federasyon tartışmasına hazırlıksız yakalanmamalıdır. Federasyonun kapsamı ne olacak, Kürdistan bir bütün olarak mı federasyona dahil olacak yoksa Rojava ile birlikte Güney Kürdistan şeklinde mi olacak? Bunların mutlaka tartışılması gerekiyor.

Demokratik siyasetin en önemli gereği demokratik tartışma kültürünün yaratılmasıdır. Öcalan’ın çağrısının içeriği ancak tartışma ve eleştirilerle doldurulabilir. Çağrının olduğu gibi kabul görmesi ne kadar yanlışsa tamamen yok sayılması da o kadar yanlıştır. Bazen bir şeyi boşa çıkarmanın yolu onu tartışmadan muaf tutarak kabul ediyor gibi görünmektir. Şunun da bilinmesi gerekir ki, çağrıyı kabul etmek demek onu pratiğe geçirecek adımlar atabilmektir. Bu anlamda Öcalan’ın çağrısını en iyi anlayanların başında KCK gelmektedir. KCK, derhal ateşkes ilan etmiş, yasal zemin/akil insanlar oluşması halinde sınır dışına çıkma sürecine hazır olduğunu deklare etmiştir. Karayılan’ın, Hasan Cemal ile yaptığı röportajda söylediği gibi yasal düzenleme yapılmaması halinde Hakan Fidan ve diğer MİT yetkililerinin ifadeye çağrılmasına benzer olayların olabileceğinin tahmin edilmesi gerekir. Aynı durum, bu süreç sırasında “akil insanların” hukuki statüleri için de önemlidir. Çekilme döneminde görev alan akil insanlar gerektiğinde güvenlik güçleriyle HGP gerillalarının çatışmasını önleyecek çalışmaları dahi örgüte yardım ve yataklık olarak suçlanabileceğinin de göz önünde bulundurulması gerekir. Bu açıdan bakıldığında süreçte yer alacak akil insanların dahi hukuki güvenceye ihtiyacı olacaktır.

KCK’nin kısa sürede bu uyumuna ne yazık ki BDP gerekli mesajı alamamıştır. Çağrı ile silahlı bırakmanın Kürtler için %99 sağlandığını söylemekle hatalı davranmıştır. %1’i de devlete bırakmıştır. Peki BDP’nin yüzdesi nerededir. Diye sormamak elde değildir. Basit bir örnek verelim: 

BDP tarafından yaklaşık iki yıldır tertip edilen alternatif Cuma namazları na bakalım. Öcalan, 21 Mart Perşembe günü İslami birlikteliğe vurgu yapan açıklamaları vardı. 

BDP ertesi günü bu çağrının gereği olarak alternatif Cuma namazını tertip etmeyip, camilerde hep birlikte Cuma namazını teşvik etmiş olsaydı çağrının ruhuna uygun davranmış olacaktı. O zaman bayrak asılıp asılmaması tartışmasına da girmeyecek İslam üzerinden etkili bir çalışma olacaktı. BDP, çağrıyı anlamaktan uzaktır. Gerilla çağrıyı hemen anlamlandırıp derhal ateşkes ilan edecek, sınır dışı için ciddi hazırlıklara girecek, BDP olarak sen alternatif cumalara devam edeceksin. Bu bir çelişki ve sürecin anlaşılmayışıdır. Tıpkı müzakerelerin kopması sürecinde demokratik özerkliğin ilanı gibidir. Nasıl demokratik özerklik ilan edildiği gün, demokratik özerklik tartışmasıyla birlikte bittiyse BDP bu tavrı ile demokratik siyasete yer almasının tehlikeye girmesi anlamına gelecektir.

Silahların devreden çıktığı anda alan demokratik siyasetin alanı haline gelecektir. Bu sadece BDP ile ilgili değildir. Değişik Kürt topluluklarının örgütlenmesinin önünün açılmasıdır. Kürt toplumu içinde liberal, İslamcı, Sosyalist, Komünist, Milliyetçi Kürt partilerinin siyaset sahnesine çıkışı da sağlanacaktır. Bu beraberinde AKP’nin Kürdistan’da gerilemesi sonucunu da doğurabilir. AKP’nin Kürdistan’da gerileyişi daha önce BDP’nin genişlemesi sonucunu doğuruyordu. Bu nedenle BDP’nin şimdiye kadar Türk partileri üzerinden yürüttüğü muhalefetin biçimini de gözden geçirmesi gerekiyor. Bu da daha fazla parti içi demokrasinin gelişimi ile mümkün olabilir. Barış havasının sadece devletle yaşanması yetmiyor, Kürtlerin kendi içinde de barış havasını sağlaması gerekiyor. Bu da şu veya bu nedenle siyasetin dışında kalmış, küsmüş, küstürülmüş Kürtlerin yeniden demokratik siyasette yer alması için iç barışı gerektiriyor.

Bu günkü siyasal hareket yani BDP mecliste grubunu kurmuş, yüzlerce belediyeyi kazanıp başarılı bir şekilde yönetmektedir. Bu başarı siyasal mücadelenin bir ürünüdür. Silahlı mücadele ve direniş de siyasal mücadelenin yöntemlerinden biridir. Kazanımlarda silahlı direnişin etkisinin olmadığını söylemek mümkün değildir.

Kürtlerin silahı bir yöntem olmaktan çıkarmaları Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkından vazgeçtikleri anlamına gelmez. Silahlı mücadele olmadan da bağımsızlık mücadelesi verebilirler. İspanya’da Katalonya’nın bağımsızlık mücadelesinin silahsız yürütüldüğü biliniyor bunun sayısız örnekleri vardır. Bağımsızlık dahil olmak üzere kendi kaderini tayin etme hakkı bu günle sınırlı bir hak değildir. Hiç kimse hiçbir parti bir toplumun geleceği konusunda şimdiden karar veremez. Gelecekteki nesillerin hangi şartlarda yaşayacağını şimdiden bilmek mümkün değildir.

Kürtlerin özgürlüğünün sağlanması, Türkiye’nin özgürleşmesi ve demokratikleşmesi ile doğrudan bağlantılıdır. AKP’nin küresel güçlerin desteğini arkasına alarak oluşturmak istediği muhafazakar otoriteliğe doğru kaymayı engelleyecek en önemli güç yine Kürt siyasetidir. Kürt siyasetinin AKP ile geliştirmek istediği diyalog ve müzakere durumu buna karşı çıkışıyla çelişmez.

*************

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder