20 Aralık 2020 Pazar

ABD-AB Türkiye İlişkileri

 ABD- AB Türkiye İlişkileri



   12 Mart müdahalesinin ABD destekli olup olmadığı müdahalesonrasında sıkça tartışılan bir konu olmuştur. Müdahalenin altında imzası bulunan Org. Muhsin Batur’un 12 Mart’tan hemen önce Amerika’ya gidipgelmiş olması tartışma konusu olmuştur.43
Demirel zamanında hükümeti zamanında ABD Dışişleri Bakanı EliotRichardson, ABD’ye giren uyuşturucunun yüzde 80’nin Türkiye’den geldiği iddiasında bulunmuş, üretimin bir an önce durdurulmasını aksi takdirdeTürkiye’ye uygulanan yardımın kesilebileceğini belirtmiştir. Demirel öncelikle üretimin devam etmesi konusunda taviz vermemiş daha sonra, hükümetineuygulanan yoğun baskılar neticesinde 1970 Ekim ayında sorun Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş ve ekim alanları sınırlandırılmıştır. Ancak bu kararABD hükümetini memnun etmemiş, yardımın kesilmesi ana konulardan biri haline gelmiştir.44
12 Mart müdahalesinden sonra kurulan hükümetin Başbakanı olanErim, Haşhaş konusunda Demirel’den daha ılımlı bir tavır takınmıştır. Ilımlı tavrının sebebi seçimlere gitmek, halktan oy istemek gibi bir kaygısınınolmamasıdır. Ayrıca Erim Türkiye’de kurulan bir ara rejim hükümetinin ABD desteği olmadan ayakta kalmasının mümkün olamayacağını düşünmüş, bunedenlerden dolayı da göreve başladıktan kısa bir süre sonra haşhaş krizinin sonlanması için ABD ile müzakerelere başlamıştır.45
İlk olarak ABD’nin Ankara Büyükelçisi William Handley Erim hükümetine Başkan Nixon’un konuyla ilgili ricasını bildirmiş ardından konuBakanlar Kurulu 
ve Milli Güvenlik Kurulu Konsey’inde görüşülmüş, Nisan 1971’de ABD Dışişleri Bakanı William Rogers Ankara’yı ziyaret etmiş ve kararın ABD’nin istekleri 
doğrultusunda alınması için dolaylı da olsa bir çeşit baskı oluşturmuştur.46
ABD Türkiye’nin haşhaş üretiminin yasaklanmasından dolayıüreticilerin uğrayacağı zararın karşılanması için Türkiye’ye 30.000.000 dolar vermeyi önermiş, Erim hükümeti de bu öneriyi kabul etmiş Haziran 1971 tarihinden itibaren haşhaş ve afyon üretim ve ekimi yasaklanmıştır. ABD istediğini yaptırmış, ancak yardım sözünü tutmamıştır. Söz verdiği yardımın sadece üçte birini yollamış, afyon üretimiyle geçimini sağlayan yaklaşık 100.000 köylü ailesi büyük zarara uğramıştır.47
ABD muhtıradan önce kabul ettiremediği isteğini Muhtıra sonrasıkurulan rejime kabul ettirmiş amacına ulaşmıştır. Erim hükümetinden sonra kurulan Melen hükümeti sırasında Türk kamuoyundan yasağın kaldırılmasınayönelik baskılar giderek artmıştır.48

Ahmet Akif Mücek ’e göre ;”12 Mart Darbesi 1947 sonrası ABD ilegirilen ilişkiler sonucunda kurumsallaştırılan ilişkiler üzerinden gerçekleşmiştir. Genel Kurmay Başkanı Tağmaç “ekonomik gelişme ilesosyal gelişme arasındaki dengesizliğin yarattığı karşıtlıkların düzeni demokratik araçlarla sürdürmeye elverecek anayasa değişikliği ile önlenmesi”gerektiğini açıkladığında darbenin rengi belli olmuştur.”
Genel olarak bu dönemde Türkiye’nin hem iç politikada hem deülkede yaşanan anarşi, terör olayları ve iç çalkantılarla nedeniyle Türk – Amerikan ilişkilerin de Türkiye’nin lehine hiçbir gelişme olmamıştır. ABD’ninisteği üzerine haşhaş ve afyon ekiminin yasaklanması, Türk üreticisini olumsuz yönde etkilemiştir.Sivil hükümet döneminde kabul edilmeyen ABD istekleri, ordu tarafından kurulan hükümet tarafından kolayca kabul  edilmişidış politikada büyük taviz verilmiştir. 49


            Avrupa Ekonomik Topluluğu - Türkiye İlişkileri

12 Mart müdahalesi sonrasında kurulan Erim hükümeti, Demirel hükümeti döneminde AET ile başlatılan ilişkilerin devam ettirilmesinden yana
olmuş, AET ile olan ilişkilerde bir ilerleme kaydedememiştir.50
Avrupa ile olan ilişkilere bakıldığında; Erim hükümeti açıkladığı hükümet programında 12 Eylül 1963’te üye olunan AET ile olan ilişkileri şu şekilde değerlendirmiştir. :
“ Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ortaklığımız yeni bir dönemin eşiğine varmış bulunmaktadır. Ekonomik, sosyal ve politik önemi gün geçtikçe kıymet kazanan bu
ortaklığın, menfaatlerimize en uygun şekilde geliştirilmesinin gayreti içindeyiz. Bu anlayışla yürütmekte olduğumuz Geçiş Dönemine giriş müzakerelerini müspet
sonuçlara bağlamayı ümit ediyoruz ve ulaşacağımız bu ileri merhalenin olumlu şartlar içinde ekonomimizin kazanacağı yeni dinamizmin kalkınma gayretlerimize önemli katkılarda bulunacağına inanıyoruz. Ülkemizin geleceğini büyük ölçüde ilgilendiren ortaklığımızı tam bir başarıya ulaştırmak üzere İktidar olarak göstere geldiğimiz her türlü gayrete devamla, Kalkınma Planımız çerçevesinde, sanayimizin ve tarımımızın geçiş döneminin şartlarına süratle ve kolaylıkla intibakını sağlamak için, ekonomik, mali ve idari alanlarda gerekli olan tedbirleri almaya kararlıyız.”

12 Mart’ın ardından Türk – Avrupa İlişkileri sekteye uğramıştır.51

Türkiye ile AET arasında Bruxelles’de geçici bir anlaşma imzalanmış, Katma Protokolü 52 yürürlüğe girişine kadar uygulanacak olan ticari hükümler
belirlenmiştir. Geçici anlaşmaların yürürlüğe gireceği 1 Eylül 1971 ‘ de Türkiye gümrük oranlarını yüzde 120 arttırmıştır. 
Bu yolla Türkiye anlaşma yürürlüğe girdiğinde ki Türk gümrük hadleri son derece yüksek gösterilmiş, Türkiye’de taahhüt ettiği indirimleri bu yüksek hadler üzerinden yapma hakkını elde etmiştir. Ankara’nın bu girişimi AET komisyonu tarafından “kötü niyet göstergesi “ olarak yorumlanmıştır.Yapılan müzakereler sonucunda Katma Protokol 1 Ocak 1973’de yürürlüğe girmiştir.

     Türkiye- Orta Doğu Devletleri İlişkileri

Türkiye 12 Mart 197 müdahalesi öncesinde Arap ülkeleri ile yakın ilişkiler içinde olmuştur. “1965 -1971 yılları arasında iç ve dış etkenler yüzünden Türk dış politikası, Cumhuriyet tarihinde eşine az rastlanan bir dinamizm içine girmiştir.
Bu dönem ,uluslar arası koşullar bugünkü durumunu koruduğu sürece(1977) ,Türkiye’nin batıdan ne denli uzaklaşabileceğini, doğuya ise nedenli yakınlaşabileceğini ortaya çıkarmıştır.” 53

1965-1971 yılları arasında Arap Devletleri ile yakınlaşma başlamıştır. 1965 seçimlerinden sonra iktidara gelen AP, DP’nin 1950’lerde Batı’nın sözcüsü olarak Arap Devletleri ile kurulan ilişkiler sonucunda Türkiye’nin uluslar arası platformda yalnız kaldığını görmüş, kendi iktidarı döneminde Arap Ülkeleri ile kurulacak ilişkileri daha sağlam temellere dayandırmayı hedeflemiştir. AP içindeki muhafaza kar tabanda da desteği alan Demirel 1965 hükümet programında, başta Ortadoğu ve Magrip’te bulunan Müslüman ve Arap “kardeş” ülkeler olmak üzere, Asya ve Afrika ülkeleriyle çok yönlü dış politika izleneceğini belirtmiştir. Bu durum 27 Mayıs sonrası ABD’ye dayalı yürütülen tek yönlü dış politikayı değiştirmiştir. 
 
AP hükümetinin önceki hükümetlerden temel farkı, Ortadoğu politikasını sadece
Batı politikasının bir uzantısı olarak görmemek ve bölgedeki “ilerici” hükümetlerle de ilişki kurmak olmuştur. Üçüncü dünyanın bağlantısız ülkelerinin Türkiye hakkında düşündükleri tutumun ortadan kaldırılması için, tarihsel ve kültürel ortaklıklar bulunan Arap ülkeleri ile siyasal, ekonomik ve kültürel yakınlaşmanın ilk adımları atılmıştır.54

ABD Türkiye’nin bu davranışları karşısında endişe duymuş Demirel iktidarını güven vermeyen, belirsiz hatta tehlikeli bir iktidar olarak nitelendirmiştir.55

12 Mart 1971 ara rejimi 1965’ten beri Demirel hükümeti tarafından
sürdürülen çok yönlü dış politika anlayışından uzaklaşmış ABD’nin Haşhaş
ekimindeki isteklerini kabul ederek yüzünü tekrar ABD’ye çevirmiştir. Bu
durum Türkiye’nin Arap ülkeleri ile arasına tekrar mesafe koymasına neden
olmuştur. Türkiye’den uzaklaşmaya bağlayan başta Irak ve Suriye olmak
üzere Ortadoğu ülkeleri SSCB’ye yakınlaşmaya başlamıştır.1972’de SSCB
ve Irak arasında Dostluk ve İyi Komşuluk Anlaşması imzalanmış, bu durum
ABD’nin müttefiki İran ve İsrail ile birlikte Türkiye’yi rahatsız etmiştir.56

SONUÇ

Genel olarak bakıldığında 12 Mart Muhtırası 27 Mayıs Darbesi’nden
sonra Türkiye demokrasisine vurulan ikinci darbedir. 12 Mart darbesiyle
oluşan olağanüstü yönetim biçimi, parlamenter sistemi kökünden ortadan
kaldırmayan yarı-askeri diktatörlüktür rejimi olmuştur. Ordu kurduğu partiler
üstü hükümetle muhtıra öncesi meydana gelen anarşi halini çözmek,
toplumsal, siyasal ve ekonomik alanda reformlar gerçekleştireceğini belirtse
de, reformların yerini anayasanın bir çok maddesinin değişip ortamın daha
gerilmiştir.
Hem iç hem de dış politika da istikrarsızlığının, gerilimin ve karmaşanın
olduğu 12 Mart rejimi,1961 anayasasının getirmiş olduğu özgürlüklere
yapılan kısıtlayıcı bir müdahale olarak kabul edilmiş,12 Mart Muhtırası
sonrasında yapılan anayasa değişikleri ile, yürütme yetkisi meclis karşısında
gücünü artıran 'kanun hükmünde kararname' çıkarma yetkisinin hükümete
verilmesi ve 'Devlet Güvenlik mahkemelerinin' kurulması gibi değişikliler
nedeniyle, siyasi tarihçiler 12 Mart’la gelen rejimin 1961 Anayasası’nın
demokratik niteliğini azalttığını vurgulamıştır.57

12 Mart yönetiminin iktidarda olduğu sürece boyunca, kalkınma
girişimleri duraksamış, ekonomide sıkıntılar başlamış, SSCB ile
ekonomik iş birliğinde iki ülke arasındaki ilişkileri ileri bir noktaya taşıyacak
her hangi bir adım atılmamıştır. Dış politika da ABD’nin etkisi müdahale
öncesi döneme göre daha hissedilir hale gelmiş, haşhaş ekiminin
yasaklanması başta olmak üzere ABD’nin istekleri yerine getirilmiş, 12 Mart
yönetiminin tüm uygulamaları ABD’nin isteklerini uyum içinde olmuştur.58

BU BÖLÜM DİPNOTLARI:

43 Yetkin.a.g.e.134
44 Oran.a.g.e.s.703
45 Oran.a.g.e.s.703
46 Sönmezoğlu.a.g.e.,s.233-235
47 Oran.a.g.e.s.703
48 Sönmezoğlu.a.g.e.,s.233-235
49 Armaoğlu.a.g.e.,s.824
50 Oran.a.g.e.s.843
51Türkiye Avrupa Vakfı.1971.(b.t).
    http://www.turkiyeavrupavakfi.org/index.php/avrupabirligi/tarihce/1587-1971.html.  11 Şubat 2010
52 “Tam üyelik başvurumuza o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu  tarafından verilen cevapta, Türkiye'nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin gereklerini yerine getirmeye yeterli olmadığı bildirilmiş ve tam üyelik koşulları 
gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanması önerilmişti. Söz konusu anlaşma 12 Eylül 1963 tarihinde Ankara'da
imzalanmıştır. Ankara Anlaşmasının önsözünde Türk halkının yaşam standardının yükseltilmesi amacıyla Avrupa Ekonomik Topluluğunun sağlayacağı desteğin ilerdeki bir tarihte Türkiye'nin Topluluğa katılmasına yardımcı olacağı belirtilmektedir. 28. maddede ise, "Anlaşmanın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşmadan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafından üstlenebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını incelerler" denmektedir. Bundan da görüleceği üzere Ankara Anlaşması uyarınca kurulan Türkiye-AB ortaklık ilişkisinin nihai hedefi Türkiye'nin Topluluğa tam üyeliğidir.    Anlaşma, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olarak üç devre öngörmüştür. Geçiş döneminin sonunda ise gümrük birliğinin tamamlanması planlanmıştır. Anlaşmada öngörülen Hazırlık döneminin sona ermesiyle birlikte, 
13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokolde geçiş döneminin hükümleri ve tarafların üstleneceği yükümlülükler belirlenmiştir. Ancak gerek Ankara Anlaşması gerek Katma Protokol öngörüldüğü şekilde uygulanamamıştır. Bunun sorumluluğu nu Türkiye ile Topluluk arasında paylaştırmak gerekir. Ülkemiz 1970'li yıllarda içinde bulunduğu ekonomik krizler ve bazı siyasi tercihlerle Katma Protokol'den kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmıştır.” Türkiye’nin Avrupa Birliği İlişkilerinin Tarihçesi, http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=111&l=1.   11 Şubat 2010
53 Yetkin.a.g.e.s.120
54 Oran.a.g.e.s.788
55 Yetkin.a.g.e.s.124
56 Oran.a.g.e.s.794
57 Mustafa Eroğlu.”Nihat Erim’in Ağzından 12 Mart”.22 Haziran 2007,
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=6501. 14 Şubat 2010
58 Yetkin.a.g.e.s.145


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder