14 Kasım 2020 Cumartesi

Tarihin Arkasında Koşulmaz, İçinde koşulur, Önünde gidilir.

 Tarihin Arkasında Koşulmaz, İçinde koşulur, Önünde gidilir.


Ahmet Davutoğlu..,

Davutoğlu:
“Tarihin arkasında koşulmaz, içinde koşulur, önünde gidilir.”

   Biz bu ilkelerimizden taviz vermedik vermeyeceğiz de, bizi eleştirenler soğuk savaş yapısını ayakta tutmaya çalışanlardır.

Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Stratejik Düşünce Enstitüsü’nde “ Türk Dış  Politikası ve Gelecek Ufku ” başlıklı konferansa katıldı. 

Türkiye’nin yeni dış politikası, Arap Baharı sürecinde izlenen politikalar ve 2012’deki bölgesel ve küresel gelişmelerin konuşulduğu konferansta 
Davutoğlu Türkiye’nin 2012 yılındaki dış politikasını değerlendirdi.

    Stratejik Düşünce Enstitüsü aralık ayının son haftası “Türk Dış Politikası ve Gelecek Ufku” konulu bir konferans düzenledi. 

Açılış konuşmasını SDE Başkanı Prof. Dr. Yasin Aktay’ın yaptığı konferansa Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu katıldı.

   Açılış konuşmasında Türkiye’nin büyük bir dönüşümden geçtiğini bu dönüşümün aynı zamanda dünyada meydana gelen hızlı dönüşümle birlikte ortaya çıktığını belirten Aktay, “Türkiye dış politikası bugüne kadar içine kapanık, özgüvenden yoksun, dünyadaki gelişmelere yanlış yorumlanan “yurtta sulh cihanda sulh” perspektifi ile seyirci kalıyordu. 
   Fakat bugün Türkiye son on yıla baktığımızda dünyadaki değişim içinde aktif bir rol oynuyor. Bu son on yılın mimarı ve aynı zamanda teorisyeni olan sayın bakanımız yaptığı teoriyi pratiğe aktarma imkanını yakalamış, aktif siyasete katılmadan önce yazdığı kitaplarla teoriler ortaya koymuş ve kavramlar üretmiş bir şahsiyet. Son zamanlarda “sıfır sorun” ve “stratejik derinlik” kavramları etrafında tartışmalar yapılmaktadır. “ dedi.
    Konuşmasına katılımcılara teşekkür ederek başlayan Davutoğlu, uzun süredir SDE’yi ziyaret etmeyi düşündüğünü ancak bugüne nasip olduğunu ayrıca burada 2012 yılının değerlendirmesini yapmaktan büyük memnuniyet duyduğunu
belirterek Türkiye’de teorik ve pratik yansımaları itibariyle düşünce kuruluşlarının eskiye göre sayılarının arttığını ve küresel ölçekte faaliyet aktif rol oynamalarının önemli olduğunu vurguladı.



   Davutoğlu, dış politika analizlerinin etkisinin birazda yönteme bağlı olduğunu dolayısıyla eğer günlük resim çekerseniz ulaştığınız yargılar sizi yanıltabilir. Ama eğer süreç analizi yaparsanız çok daha kalıcı değerlendirmeler yaparsınız açıklamasını yaparak Türkiye dış politikasına ilişkin yönteme vurgu yaparak yaptığı değerlendirmeyi de belli bir süreç bağlamında değerlendirdi.

Davutoğlu, Soğuk Savaş sonrası dönemde üç deprem yaşandığını belirtti.

Bunlar:

1. 1991’de Sovyetlerin çöküşüyle Asya’nın yeniden şekillendiği jeopolitik deprem:
Bu deprem sonrası yeni kimlikler ortaya çıktı. Yükselen değerler ise özgürlük ve demokrasi oldu.
2. 2001’deki 11 Eylül olayı: Bu deprem sonrası özgürlüğün yerini güvenlik aldı. Küresel güvenlik sistemi önemsendi.
3. 2008’de ön şokları ortaya çıkan 2010 Avrupa krizi ve onun paralelinde gelişen Arap Baharı depremi.

    Yaşanan bu Üç Büyük Depremde

Türkiye’nin durumunu değerlendiren Davutoğlu

“Türkiye birinci depremde kazanan taraftaydı. Ancak politikalarımız dolayısıyla yükünü biz çektik. Bu dönemde sürekli değişen hükümetler vardı ve ekonomik olarak da güçlü değildik.
İkinci depremi siyasi istikrarla geçirdik. Güvenlik ağırlıklı politikalara devam ettik. İçerde ise özgürlük ve demokratikleşmeye önem verdik. Ekonomide olumlu gelişmeler yaşandı, dış politikada büyük bir restorasyon dönemine girdik. 

Yaklaşık 211 dış temsilciliğimizle bu alanda dünyanın ilk on ülkesi içinde bulunuyoruz” açıklamasını yapan Davutoğlu, bu ikinci deprem sonrası dönemde Türkiye’nin içeride demokratikleşme, ekonomide verimlilik ve dış politikada proaktif bir dönem geçirdiğini belirtti.

   2012’deki en önemli değişimler Ortadoğu’daki değişim Avrupa’daki değişim olduğunu ve bu ikisinin kesişim noktası olan Akdeniz havzasının önümüzdeki
süreçte önemli bir havzaya dönüşeceğini dolayısıyla Türkiye’nin buna göre politika geliştirmesi gerektiğini açıklayan Davutoğlu bu iki değişimi analiz etti.



Arap Baharı ve Türkiye

   Arap baharı sürecinde iki konuda net tavır takındıklarını ve iki ilkesel prensiplerinden taviz vermediklerini söyleyen Davutoğlu bu iki prensipten birincisinin bu ülkelerde demokratik değişim talebinde bulunan halkın yanında olmak ve bu geçiş sürecinin kanlı geçmemesi için elimizden gelen tüm diplomatik yolların kullanmak olduğunu belirtti.

   Arap baharı sürecinde gelen eleştirilerin  pek de anlamlı olmadığına değinen Davutoğlu. “biz bu ilkelerimizden taviz vermedik vermeyeceğiz de, bizi eleştirenler soğuk savaş yapısını ayakta tutmaya çalışanlardır. Suriye ile ilgili dokuz ay
boyunca diplomatik girişimlerde bulunduk.

    Son iki yıla baktığımızda bize yönelik eleştiriler sadece çelişkilerimizi, hatalarımızı bulmaya yönelik.

Biz de hata yapabiliriz ancak beklentimiz bizi yönlendiren alternatif politikaların üretilmesiydi. Biz bu iki ilkesel pozisyonu hep sürdürdük. Bunun içinde risk aldık. Tarihin arkasında koşulmaz, içinde koşulur, önünde gidilir.

Şunu söyleyebilirim ki biz tarihin içinde samimi bir şekilde koştuk” açıklamasını yaptı.
    Ortadoğu’nun Kuzey Afrika havzası, Irak-Suriye- Lübnan havzası, Körfez havzası ve Aden körfezinden oluşan dört parçadan oluştuğuna değinen Davutoğlu, bu dört havza ile de ilişkileri en üst düzeyde devam ettirdiklerini buradaki ülkelerin kaderiyle Türkiye’nin kaderinin bir olduğunu ve dolayısıyla nihai amacın bu bölge ile tam entegrasyonu gerçekleştirmek olduğunu belirten Davutoğlu, Türkiye’nin
küresel ve güçlü bir ülke olmasının ve ilk 10 ekonomi arasında girmesinin yolu ancak bu bölge ile siyasi ve ekonomik entegrasyonu gerçekleştirmekle mümkün olacağını belirterek hedeflerinin buna yönelik olduğunu kaydetti.

Avrupa Birliği ve Türkiye

   Avrupa Birliği’nin geleceği konusunda en önemli soru Türkiye AB içinde mi yoksa dışında mı olacak sorusu olduğunu söyleyen Davutoğlu bu soruya verilecek cevap AB’nin geleceğini şekillendirecektir.
   AB’nin önünde iki yol var: ya dünyadaki gücünü arttırarak, çoğulculuğunu ve küresel toplum olma vasfını devam ettirecek ya da kültürel çoğulculuğu ve gücünü kaybederek parçalanan bir kıtaya dönüşecektir.
    Türkiye’nin üye olması birinci seçeneğin gerçekleşmesi açısından önemli olduğunu belirten Davutoğlu AB’nin içinde bulunduğu ekonomik krizden kurtulması içinde mali ve finansal politikaların entegre edilmesi gerektiğini vurguladı.
Ayrıca Avrupa’da yükselen ırkçılığa ve islamofobiye dikkat çeken Davutoğlu bu konuda sürekli teyakkuz halinde olduklarını belirtti.

<  Bugün sadece Suriye ile sorun yaşıyoruz onun dışında ki ülkelerle ilişkilerimiz siyasi açıdan üst düzeyde ve olumlu şekilde devam ediyor >

Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki perspektifinin değişmediğini bu konuda sürecin aksatmadan devam edeceğini vurgulayan Davutoğlu, vize konusunda ise ısrarlı olduklarını çünkü ülke olarak doğal kaynaklarımızın olmadığını ancak insan kaynağımızın olduğunu dolayısıyla insanımızın ne kadar hareket ederse o derece verimin artacağını, sadece Avrupa’da değil dünyanın her yerinde insanımızı görmek istediklerini kaydetti.

    2002 de AK Parti hükümetinin vazettiği ilkeleri değerlendiren Davutoğlu ilkeleri şu şekilde değerlendirdi:

_ Özgürlük ve güvenlik dengesi: bu ilkeyi ülkemizde sağladık bölgemizde de sağlanmasını istiyoruz.

_ Komşularla sıfır sorun: bu politikayı devam ettiriyoruz ve devam ettireceğiz.

_   Bugün sadece Suriye ile sorun yaşıyoruz onun dışındaki ülkelerle ilişkilerimiz siyasi açıdan üst düzeyde ve olumlu şekilde devam ediyor.

_ Komşu havzalarla ilişki: Balkan ve Kafkas havzasıyla Ortadoğu’da olduğu gibi ilişkilerimizi devam ettiriyoruz.

_ Küresel güçlerle dengeli ilişkiler: Amerika, Rusya ve Çin gibi küresel güçlerle dengeli ilişkilerimiz devam ediyor.

_ Uluslararası girişimlerde ve BM aktif rol oynamak: BM içinde aktif rol oynuyoruz.
İstanbul’da BM’nin bölgesel merkezini kuracağız. 

Neredeyse bütün uluslararası örgütlerde ya üyeyiz veya gözlemciyiz.

BM mevcut yapısını eleştiren Davutoğlu, BM’nin mevcut yapısı sorun çözen bir yerden ziyade bloke edicidir. Dolayısıyla bu yapının özellikle Güvenlik Konseyi’nin yapısının değişmesi gerekir.

Son olarak Davutoğlu, 2012 yılının üçüncü depremin en kritik yılı olduğunu belirterek Türkiye’ nin son derece bölgesel ve küresel düzeyde başarılı olduğunu ve bunun devam edeceğini söyleyerek konuşmasını bitirdi.

EKOAVRASYA  DERGİSİ 2013
Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi 
Yıl:6 Sayı:21 2013 / 1 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder