19 Ağustos 2019 Pazartesi

UYUŞTURUCUDAN SUSURLUK'A BÖLÜM 32

UYUŞTURUCUDAN  SUSURLUK'A  BÖLÜM 32



Abdullah Kederoğlu,
23/6/2001 - 11:00 
Atin,


Abdullah Kederoğlu,

Eski Ülkücü İş Adamı Abdullah Kederoğlu
Tarık Ümit'in kaçırılıp, yok edilmesinde ismi geçen, daha doğrusu, olayla ilgili olarak arabası ve telefonu kullanılan Avşar Kederoğlu'nu daha önce TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu'nda dinlemiştik. 
Bugün "Uyuşturucudan Susurluk'a" dizimizde, bir başka Kederoğlu'na, Avşar'ın ağabeyi, eski Ülkücü, şimdi ise bir çok şirketi yöneten iş adamı Abdullah Kederoğlu'nun ifadesine yer vereceğiz. 


Abdullah Kederoğlu
Tarih : 23.1.1997, TBMM.

BAŞKAN - Şimdi, Abdullah Kederoğlu'nu dinleyeceğiz. Buyurun Sayın Kederoğlu, hoş geldiniz.
ABDULLAH KEDEROĞLU- Sağ olun. Sayın milletvekilleri, hepinize saygılarımı sunuyorum.
BAŞKAN - Efendim, bizim komisyonumuzun niçin kurulduğunu biliyorsunuz, Türkiye'de bilmeyen de kalmadı, mafya, devlet, siyasetçi üçgeni içerisinde yer alan bütün olayları inceliyoruz; sizi de çağırdık, bazı konularda bilginiz olduğu kanaatinde olduğumuzdan dolayı. Öncelikle kendinizi tanıtın, ondan sonra da bu anlattığınız çerçeve içerisinde ne gibi bilgileriniz vardır. Mesela, o Tarık Ümit'in kaçırılması olayında, Abdullah Çatlı ile ilgili ne biliyorsanız onları anlatın, bilahare da bizim sorularımız olursa onları sorar, cevap isteriz. Buyurun.
ABDULLAH KEDEROGLU - Peki, teşekkür ederim. Her şeyden önce temiz toplum isteyen bir insan olarak bildiklerimi saklama hakkını kendimde bulmuyorum; ama, bilmediğim şeyleri de söyleyip lüzumsuz yere komisyonu oyalamak istemiyorum. Ben, 1951 Nevşehir doğumluyum, jeofizik mühendisiyim, 46 yaşındayım, üç aylık MTA'da stajyer devlet memurluğum var. Onun dışında 1977'den bu yana İstanbul'da ticaretle uğraşıyorum. 1969 yılında İstanbul'a öğrenci olarak gittim, halen İstanbul'da oturmaktayım. Nevşehir'in Kozaklı İlçesinin Boğaziçi Köyündendim. Ailemizin bir kısmı Kozaklı'da büyük ekseriyeti de İstanbul'da. Öğrencilik yıllarımda 12 Eylül öncesinde öğrenci derneklerinde görev yaptım, İstanbul Üniversitesi Öğrenci Birliği Başkanı, daha sonra da Ülkü Ocakları İstanbul Şube Başkanlığı yaptım. Ondan sonra da Nevşehir Öğrenci Yurdunun yurt kapanıncaya kadar yurt müdürlüğünü yaptım. İstanbul'da kurulu bulunan Nevşehir ile ilgili cemiyetlerde görev aldım, halen de derneğin ikinci başkanıyım. Nevşehir Sporun Yönetim Kurulu üyesiyim. Kadıköy Diyanet Vakfının Yönetim Kurulu üyesiyim, Taksim Camii Yaptırma Vakfı’nın da üyesiyim. Şimdi, bu olayları daha ziyade basından takip ediyoruz, basın öncesi bilgilerimiz de şöyle:
BAŞKAN - Siyasi bir şeyiniz var mı?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Ben, tabiî Türkiye'nin meselelerinden hiçbir zaman kopmadım, kendimi ayrı tutamadım. Siyasi parti olarak da önceleri Milliyetçi Hareket Partisinde, 12 Eylül’den önce, 12 Eylül’den sonra da uzun süre Anavatan Partisi’nde aktif görev yaptım, şimdi de Doğru Yol Partisi’ndeyim. Yani, kendimi ayrı tutamıyorum Türkiye'nin meselelerinden. Bu bizim yaşantımızın bir parçası oldu, şahsımla ilgili. Bu olaylarda benim çok yakından tanıdığım ismi geçenler içerisinde birincisi Abdullah Çatlı, ikincisi İbrahim Şahin; Abdullah Çatlı'yı, yıl olarak belki hafızam yanılabilir, hem Nevşehirli olması sebebiyle hem o da 12 Eylül öncesi Ülkü Ocakları Derneği Başkanlığı yapması sebebiyle tanıyorum, ben de Nevşehir Öğrenci Yurdu’nun müdürü olduğum için İstanbul'a geldiklerinde yurda uğrardı, oradan tanıyorum. İbrahim Şahin'i de memleketim Kozaklı'da uzun süre görev yaptığı için tanırım. Kozaklı da herkes tanır. Belki de en son tanıyan benim, İstanbul'da olmam sebebiyle. Bunun ikisini yakinen tanıyorum. Bir diğer ismi geçen Afşar Kederoğlu da benim en küçük erkek kardeşim, komisyona gelip daha önce ifade veren. Bunlarla ilgili soracağınız soruları bildiğim kadarıyla cevaplandırırım. Yani, tanışıklığımızın devamını arzu ediyorsanız, onları da safha safha anlatayım.
BAŞKAN - Bildiklerinizi kronolojik sıra içinde anlatın.
ABDULLAH KEDEROĞLU - Abdullah Çatlı, 12 Eylülden sonra kaçak oldu. Yani, 12 Eylülden önce son burada Ocak Başkanlığını bıraktıktan sonra İstanbul'a geldi, bir müddet İstanbul'da sanıyorum ticaretle uğraştı.
BAŞKAN - Ne ticareti?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Şimdi, çok içli dışlı olmadığımız için bilemiyorum, otomotiv olabilir, Sirkeci'ye gidip geliyordu, Nevşehirliler genelde Sirkeci'de oto alım satımıyla uğraşırlar, o olabilir. Ondan sonra gazetelerde ismi çıkınca, arandığını herkes duyunca kayıp oldu gitti. Yurtdışına gitti dediler, bir müddet sonra beni yurtdışından aradı, "Türkiye'de ne var, ne yok" gibi sorular sordu. 
BAŞKAN - Hangi tarihlerde, hangi ülkelerden aradı?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Ülke sormadım ben, o da söylemedi. Tarih olarak da 12 Eylülden sonra, 90'dan önceydi, ilk çıktığı yıllardaydı. Ondan sonra da bir daha aramadı. Uzun müddet irtibatımız koptu, tabiî, ben Abdullah Çatlı'nın anasını, babasını da tanırım. Babası hastalanınca duydum, felç olmuş, ona gittim, cenazesine falan da gittim, onları da ilave söyleyeyim. Yani, sevdiğim de bir arkadaştı, o günkü şartlarda tanıdığım kadarıyla. Sanıyorum, 4-5 yıl önce beni telefonla aradı, gene hal hatır sordu, ne yapıyorsun dedim, iyim dedi. Neredesin dedim, gelip gidiyorum dedi. Benim seni bulabileceğim bir numara var mı, yok, ben seni ararım dedi. Beni evimden aradı, telefonumu nereden aldın dedim, nasıl ulaştın dedim, 118'den aldım dedi. Ondan sonra sanıyorum bir yıl falan geçti aramadı, bir gün, yılını hatırlamıyorum, ya Yozgatlılar gecesiydi, ya Kırşehirliler gecesiydi, orada ben otururken yanıma geldi masaya, birden bire gördüm şaşırdım, gözlüklü, selamlaştık, öpüştük, ne yapıyorsun, sohbet ettik. Türkiye'ye gelip gidiyorum dedi. Temelli burada mısın? Temelli de geleceğim dedi. Ne yapıyorsun, işin, gücün nedir, hukukî problemleri ne yaptın? Valla, şimdilik bir problem yok, önemli bir problemim yok dedi. Yani, mahkemeyi ne yaptın dedim, mahkeme de bitmek üzere dedi. Gene ben işyerinin falan telefonunu istedim, ben seni bulurum dedi. Ondan sonra ya bir ya da iki kere beni telefonla aramış olabilir, yalnız, iki yıldan bu yana aramadığından eminim, çünkü, şöyle eminim, aramış olsa hafızamda kalırdı, ben de bazı olaylar yaşadım, en azından arar diye düşünüyordum, hacca gidip geldim, aramadı, giderken de aramadı, gelince de aramadı, umreye gittim aramadı, arar diye düşünüyordum, Türkiye’de olsa, sonra gazetelerden duydum, sağdan soldan duyduk, Türkiye'ye gelmiş. Çatlı ile olan şeyim bu. Yani, irtibatım, bağım. Ne iş yaptığını kanuni, gayri kanuni, onu ne o söyledi ne de ben sordum. Bazı şeyleri, bir de şu huyu da vardı, yani, çok sevdiği insanlara yük olmak istemezdi. Yani, beni de severdi; ben de onu severdim.
BAŞKAN - Şimdi, birbirinizi sevdiğinize göre, defalarca da görüştüğünüze göre telefonla...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Sayısı beşi geçmez.
BAŞKAN - Üç, beş, ne ise. Bir defa da yüz yüze görüşmüşsünüz Yozgatlılar veya Kırşehirliler gecesinde, yani, o zaman ne yapıyorsun, sen bak aranıyorsun...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Sordum, özellikle sordum, hatta dedim ki, yahu sen aranıyorsun kardeşim, yani...
BAŞKAN - Ne cesaret buralara geliyorsun falan...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Madem buraya geliyorsun, bizim gecemize de gel, böyle bir problemin yok. Orada herkes tanır beni dedi. O zaman senin hukuki problemin devam ediyor dedim. Yok dedi, bir şey yok dedi. Yani, ben özellikle ve ısrarla sordum, yani bir dostun sorması gibi ısrarla sordum, merak da ediyordum. Ondan sonra gazetelerde falan da bununla ilgili bir şey görmedim. Hatta aklıma da geldi, bir ailesine sorayım dedim, sonra da dedim boş ver niye soracağım, fazla meraklı bir şekilde sormayayım diye.
BAŞKAN - Peki, arkadaş, yurtdışında gidip geliyorsun, ne, yapıyorsun, ne işle iştigal ediyorsun, ne yiyip ne içiyorsun? demedin mi. Samimiyetiniz olduğuna göre.
ABDULLAH KEDEROĞLU - Yurtdışında iken bir kere aradı.
BAŞKAN - Görüştüğünüzde, gidip geliyorum demiş ya...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Zaten o gecede görüştüğümüzde de ben biraz da tedirginlik de hissetim, bir müddet oturdu, fazla oturmadı, ben uzun yıllardır görmedim, buradan çıkıp bir yere gidelim, konuşalım, sohbet edelim, uzun yıllardır görüşmüyoruz dedim, yok dedi, işim var, ben seni yine ararım dedi. Onun dışında samimi olarak söylüyorum, ne iş yaptığını bilmiyorum, ticaretle uğraşıyorum dedi, bir şeyler alıyoruz satıyoruz dedi, ticaretle uğraşıyorum dedi.
BAŞKAN - Peki, .bu İbrahim Şahin ile ilgili, onunla da samimisiniz...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Şöyle samimiyiz, Çatlı ile daha samimiyim, daha çok severim doğrusu...
BAŞKAN - Çatlı ile İbrahim Şahin görüştüğünü, irtibatı olduğunu falan biliyor musunuz?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Onu bilmiyorum.
BAŞKAN - Her ikisiyle de samimi olduğunuza göre...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Her ikisiyle samimiyim, ama, samimiyetim şöyle, işte Çatlı ile anlattığım bir sevginin verdiği samimiyet bağı var, görüştüğüm merhaleler belli. İbrahim Şahin, Nevşehir'de görev yapmadı, Kozaklı'da yaptı, Nevşehir'de yapmış olsa diyeceğim Çatlı'yı tanır, isim olarak tanıyabilir, sonra gazetelerden okudum ki, tanıyormuş, İbrahim Şahin Çatlı'yı tanıyormuş.
BAŞKAN - Sana hiç bahsetmedi mi İbrahim Şahin?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır, hayır, hiç, yani, İbrahim Şahin ile olan şeyimi de anlatayım da size, ona göre bana soru sorun. İbrahim Şahin bizim memlekette görev yaptıktan sonra yani, benim anam, babam, ağabeyim, amcalarım hepsi tanıyor bunu, biz de memlekete gittiğimizde tanıştık, sonra İstanbul'a gelmiş, telefonla beni aradı, -bana da ağabey diye hitap eder; Çatlı da ağabey der, İbrahim Şahin de- "ben İstanbul'a geldim ağabey" dedi. İyi, hayırlı uğurlu olsun dedim. Neredesin dedim "ikinci şubede görev yapıyorum." Bir kısım falan söyledi, ben bunu ziyarete gittim, İstanbul'a yeni başladı diye, sohbet ettik. Bir müddet sonra, o beni iş yerime ziyarete geldi.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sizin iş yeri neresi?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Benim iş yerlerimi de sayayım: Bir TIR garajımız var, Halkalı Gümrüğünün içinde gümrüklü saha diye tabir ediliyor, oranın içinde lokanta, kahve, büfe, tesisleri var; bir orayı çalıştırıyoruz. İki tane sigorta acenteliğimiz var; İsviçre Sigorta ile. İhlas Sigorta, Avcılar'da büromuz. Bir Kederoğlu Ticaret diye Prodter Gamble'ın hammaddelerini temin ettiğimiz bir firmamız var; asit borik ve sodyum perborat satıyoruz orada. Yine, Avcılar-Ambarlı'da çay bahçesi diye tabir ettiğimiz yeşillik bir 10 dönümlük yer var; orayı da çalıştırıyoruz. Ben, Kadıköy yakasında, Suadiye'de oturduğum için, Suadiye'de de kendime ait bürom var, orada da, yine, bir arkadaşımla beraber hurda ithalatı yapıyoruz. Biz, şimdi, üç kardeşiz, iki amca oğlum var; onlarla birlikte işimizi götürüyoruz. Halkalı'daki işyerimize geldi İbrahim Şahin, yanında da polisleri de vardı; böyle sohbet ettik, epey de konuştuk. İşte, bu arada, bayramlarda falan birbirimize kart atıyoruz. Yine, bir müddet geçtikten sonra İbrahim tekrar aradı beni telefonla "benim görevim değişti, İstanbul'dan gidiyorum, ben Özel Harekât Dairesine Başkan oldum, İşte, Diyarbakır'a falan gidiyorum" dedi. İyi, hayırlı uğurlu olsun dedik, telefonla konuştuk. Daha sonra bir kere daha uğradı bu bize. Geldiğinde yanında koruma polisleri de oluyordu ya da arkadaşları beraber geliyorlardı dört kişi üç kişi neyse isim olarak. Onun dışında, telefonla görüştüğümüz bellidir yani; sayısını hatırlamıyorum ama, sekiz on defa belki de daha fazla görüşmüşüzdür. Bir de son olaylar çıkınca, ben kendisini aradım, iki üç sefer özellikle, nedir bu İbrahim dedim. İlk aradığımda telefona çıktı "ya ağabey, bir şeyler... Bizimle birileri uğraşıyor, biz de hesabımızı veremeyeceğimiz bir şeyimiz yok, biz de uğraşıyoruz" dedi. Ondan sonra aradığımda yerinde de bulamadım; yani, görevden de alınmış; beni de aramadı. Bu arada, enteresan bir olay oldu. Yine, onun da senesini tam hatırlamıyorum. Bir gün işyerimizde otururken, benim bir küçüğüm amca oğlu var "Avşar'ı polisler falan sık arıyor, bir şey var herhalde" dedi. Ben de işyerine çok sık gitmiyorum Halkalı'daki yere. Bir gittiğimde baktım, birisi, yanında bir kişi daha var oturuyor; bir genç, biri de bizim yaşımızdan küçük, yemek yiyorlar amca oğluyla falan. Bu kim dedim "bu Avşar'ı gözaltına alıp bırakmış, şimdi de, her hafta geliyor gidiyor Avşar'ı soruyor" dedi. Neyse, tanıştık, adama hoşbeş dedik. Adam dedi "sen kimsin" amca oğlu "bu, bizim en büyüğümüz" dedi. Orada 15-20 dakika sohbet ettik "bak kardeşim, ben istihbaratçıyım; bizim Avşar'ı arama sebebimiz şu: Kaybolan bir adamın -Tarık Ümit diye bir adamın- telefonunda son numara Avşar'ın çıktı telefon numarası. Avşar'ın telefonundan aranmış" dedi. "Biz, sizi takip ettik, bir hafta on gün telefonlarınızı dinledik; seni, kardeşlerini. Baktık ki, temiz adamlara benziyorsunuz. Bu arada, Avşar'ı ben aldım, konuştum, işte, iki gün mü üç gün mü tuttuk, Avşar bize yardımcı oldu, telefonla kimin konuştuğunu söyledi. Hatta onları da telefonla çağırabileceğini söyledi dedi. Benden size tavsiye, bunlarla fazla içlidışlı olmayın" dedi. Niye dedim "bunlar hakkında bu tür dedikodular var, ben de onu araştırıyorum" dedi. İyi dedim. Bu sefer gitti başçavuş.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu tür dedikodular dediği nedir?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Yani, mesela "Tarık Ümit'in kaybolmasını araştırıyoruz; ben onu araştırmakla görevliyim" dedi. "Burada, Avşar'ın telefonuyla konuşan polis. Avşar Tarık Ümit'i tanımıyor" dedi. "O devletin adamı. Demek ki, bunlar böyle bir şeylerle uğraşıyorlar ki, sizin bunlarla işiniz yok, ben sizi iyi biliyorum, tanıdım" dedi yani adam "araştırdık her şeyinizi" dedi. Öyle deyince, ben, biraz, yani, kafamda bir şey acaba diye düşündüm.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nedir o acaba?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Acaba şu: Yani, bu adamın dediği mi doğru, acaba, bu adam bizi bunlardan soğutmak için mi böyle söylüyor. Hani, o adam benden bekledi ki, bunları kov; yani, kov derken, hiç görüşme -telefonla- bu manada. Dedim ki, ben kendine, yahu belki doğru söylüyorsun; ama, ben seni ilk defa görüyorum, İbrahim Şahin'i ben taa kaç yıl öncesinden tanıyorum, böyle bir halt yiyeceğini -af edersiniz- hiç tahmin etmiyorum dedim. Yani "Tarık Ümit'ten" dedi "biz bunların üzerine gidiyoruz, araştırıyoruz" dedi. "Telefonla konuşanı da kardeşin söyledi, Ziya diye bir polismiş" dedi. Peki, ne yapayım dedim ben "yahu, hiç olmazsa, kardeşin bekar evinde kalıyor Ataköy’de, bir müddet yanına al götür evine" dedi. Ben ondan sonra kardeşimi çağırdım, biraz sıkıştırdım, bana söylemiyordu. Dedi "ağabey, beni gözaltına aldı, jandarma götürdü" olay nedir dedim "Ziya benden telefonumu istedi, verdim ağabey" dedi. Bizim orada telefon da şöyle: 8 tane umuma açıkta telefonumuz var, jetonla telefon edilir. jetonla telefon edilir, parayla satarız. Kalabalık bir yer, günde en az 500-100 kişi gelir; devletin memurları da çok sık gelir, bilhassa istihbaratçılar, narkotikçiler, orada çok olur. Bazen, kendi içerde kilitli bir telefonumuz var -büromuzda- o telefonla görüşmek için -millet dinliyor diye oradan görüşürler- biz veririz onlara, narkotikçiler gelir. Bir gün de ben şahit oldum, bir yüzbaşı telefon ediyor, açık, umuma ait telefonda, o konuşurken ben işaret ettim, işte "İngiltere'den geldik komutanım, istihbaratçı bilmem kiminle" dedi. "Geldik, ne yapalım gümrük kapanmış" dedi. O sırada telefon -3 dakikalık- kapandı. Ben dedim, yahu kardeşim sen kimle konuşuyorsun "işte, ben, teğmen bilmem kim" dedi, kimliğini
çıkardı. Bu telefonla konuşabilirsin dedim. Buradan konuş, orası kalabalık, herkes dinlemesin seni. O da konuştu oradan. Sonra bana dedi ki "ağabey bana bir eskort verebilirsen -araba dedi- ben bunu burada bırakmayacağım, askerî malzeme, mühimmat, Selimiye'ye götüreceğim" dedi. Bunun gibi olaylar da olur bizde yani. Bizden yardım istekleri olur, varsa yardımımızı yaparız. Konudan konuya geçiyoruz; ama, o sıralar, bir ay ben Avşar'ı kendi evime götürüp getirdim. Tembih de ettim, oğlum, ölçülü ol, biz bunları tanıyoruz, bunların yapacağı ya da yapmayı tasarladığı bir iş varsa, sen, bir kere bunlarla irtibatını kopar, beni de haberdar et "yok, ağabey, öyle şey mi olur" dedi. "Bunlar zaten senin yanına geliyorlar, sen olmayınca ara ara gelip, yemek yiyip, çay içiyorlar." ki, lojmanları da bize yakın. Bizim garajımız da Halkalı'da, polis lojmanları da Halkalı'da, bunların dışında polisler de gelir. Şimdi, mesela, bizim orada polis noktası var, bir polis nöbet tutar akşama kadar, karakol yok da, her gün gelir, bizim telefonumuzu kullanır, bizim lokantamızda yemeğini yer, akşam çeker gider
görevli polis. Bundan önce de jandarma gelirdi, iki tane jandarma, onlar da gece nöbeti de tutarlardı, hem gümrüklü sahayı bekliyorlar hem bizim orası açık olduğu için, orada oturuyorlar. Bunlarla irtibatımız böyle efendim.
BAŞKAN - Bu polislerle siz de şey mi ettiniz, bu Ayhan, işte, Ziya gibi...
ABDULLAH KEDEROGLU - Ben şimdi isim isim çıkaramıyorum. İsim olarak sadece Ayhan'ı öğrendim. Onu da şöyle öğrendim, benim bacımın evinde kiracı Ayhan -kız kardeşimin- onu da gazetecilerden öğrendim. Dediler, böyle böyle Ayhan Akça diye birisi yakalandı, senin kiracınmış. Dedim, benim kiracılarımın arasında polis yok -benim de üç tane kiracım var ama- kardeşlerimin de evi var, onlarda olabilir, bir sorayım dedim. Hakikaten kiracıymış.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Nerede?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Avcılar'da... Ben Suadiye'de oturuyorum.
BAŞKAN - Yani, siz, sadece bir şahıs olarak tanıyorsunuz, Ayhan'ı Ayhan olarak...
ABDULLAH KEDEROGLU - Orada öğrendim...
BAŞKAN - Sonradan öğrendiniz...
ABDULLAH KEDEROGLU - Yanıma üç dört kişi geliyor. Belki de isim söylüyorlar koruma polisleri. Onlar ya bizim masada oturuyor ya da yanımızdaki...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bu olayın tarihi ne zaman?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hangi olayın ağabey?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İşte, sizin kiracınızmış diye geldiği zaman yahut kız kardeşinizin evinde oturduğu...
ABDULLAH KEDEROGLU - Yeni... Yeni kiracı olmuş. Yani, bir ya da iki ay üç ay. Ben onu da sormadım, benim evimde kiracı olmadığı için, bana Uğur Dündar telefon etti, doğru mu bu haber; doğru dedim.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yeni yani, bir iki aylık iş.
ABDULLAH KEDEROGLU - İki aylık ya da üç aylık iştir.
BAŞKAN - Evet, başka ilave edeceğin bir şey var mı?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Benim aklıma gelen bunlar.
BAŞKAN - Arkadaşlardan soru sormak isteyen var mı?
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Haluk Kırcı'yı tanıyor musunuz? 
ABDULLAH KEDEROGLU - İsim olarak tanıyorum.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Hiç gelmişliği var mıdır size?
ABDULLAH KEDEROGLU - Gelmişliği yok.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Korkut Eken ile bir ilişkiniz oldu mu?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır; bu isimlerin hiçbiri ile ne Korkut Eken'i tanıyorum ne diğer ismi geçenleri; milletvekillerini de tanımıyorum üstelik kendi partimizin mebusları.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Siz, partinizde yönetim kurulunda mısınız?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Yönetim kurulundayım; yani, o da altı aylık yönetim kurulu üyesiyim.
SEMA PİŞKİNSÜT (Aydın) - Başkan mısınız? İlçe başkanı filan...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Değil... Değil... Partinin il yönetim kurulu üyesiyim gençlikten sorumlu; yani, o da benim gıyabımda, il başkanı -eski arkadaşım- bizi listeye yazmış, aktif particiliğim de yok.
BAŞKAN - Yaşar Bey, var mı sorunuz?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Var... Kederoğlu'nu şunun için sanıyorum -hatırladığımız kadar- çağırdık, bu Mesut Beyin Budapeşte'deki saldırı olayıyla, uğradığı saldırıyla bir bilginiz, malumatınız var mı?
ABDULLAH KEDEROGLU - Yok... Yani, kulaktan dolma, gazetecilerden duyma... Bana da sordular onu. Mesela...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Şimdi, bir rivayet var. Rivayet değil de o kısmı doğru sanıyorum. Celal Bey -il başkanı- haber vermiş. Efendim, işte, basına ben sordum, kimden öğrendiniz "Celal Beyden öğrendik" dediler. Celal Adan demiş ki, işte, Mesut Yılmaz kumarhanede saldırıya uğradı. Budapeşte'de Hilton Otelinin kumarhanesinde saldırıya uğradı. Tabiî, kumarhaneyle olayın bir ilişkisi yok. Saldırı da bu tarafa döneceği sırada meydana geliyor. Daha kimsenin haberi olmadan, TGRT'nin bu yolla haberi oluyor. TGRT'ye deniliyor ki, böyle bir olay var. Sordum ben çünkü, Celal Adan'dan çıktı dediler. Onun üzerine, TGRT gerekli şeyleri yapıyor. Türkiye'ye duyuruldu; duyurulduğu zaman da, zaten, Mesut Bey uçakla buraya gelmişti. Sonra biraz daha derine gidince, bunun, gümrüklü sahadaki TIR parkından çıktığı söyleniyor.
ABDULLAH KEDEROĞLU - Neyin ağabey?
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Haberin...
ABDULLAH KEDEROĞLU - Bu olayın...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Onun için dedim size.
ABDULLAH KEDEROGLU - Yok; yani, şöyle...
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Vardır, yoktur; ben size soruyorum.
ABDULLAH KEDEROGLU - Varsa da var derim. Şerefimle temin ediyorum var derim. Beni siz tanımıyorsunuz gerçi de. Gümrüklü sahadaki TIR parkı... Macaristan'daki olabilir. Yani, bizim sahamız Türkiye'de. Macaristan'da bu tür iş yapanları ben de tanımam. Şoförler gider gelir. Zaten, bu işi, bizim kiraladığımız günden bu yana da almak istiyorlar; o da ayrı. Yani, almak isteyenler kim; bu işi yapanların hepsi zaten bu işlerle uğraşıyor pespaye adamlar; yani, garajcılık işletenlerin hepsi öyle. Ben şuradan biliyorum: Narkotikçiler geldi, işte, polis gümrüğü bastı, gümrüğün memurlarını tutukladı -altı sene önce- mührü bize verdi. Dedim ki, gelin bir de bizim buraya; dedi, sizi biliyoruz. Nereden biliyorsun; işte, falanca seyyar satıcı, baş komiser kaçakçı istihbaratın 'burada çalışıyor kardeşim dedi. Biz sizi biliyoruz. Yani, bizimle ilgili bir tarafı yok. Ben olayı Tuncay Özkan'dan öğrendim. Kanal D`nin haber müdürü aradı "yahu, böyle böyle Mesut Beye bir saldırı olmuş" dedi. Ben, Tuncay'ı da on beş senedir tanırım. "Hiç duydun mu sizin partide falan" dedi. Duymadım, bir sorayım dedim. Kime sorayım, kime sorayım; aklıma geldi, Celal ile de il başkanı olmasına rağmen, öyle çok şey bir hukukum da yok, onu da söyleyeyim, cep telefonunu bile bilmiyorum, aklıma o geldi. Hiç kimseyi aramadım, tekrar Tuncay'ı aradım, nereden duydun dedim "sağdan soldan telefon ediyorlar, isimsiz insanlar telefon ediyor 'niye vermiyorsunuz kardeşim Mesut Yılmaz böyle saldırıya uğradı kumarhanede' böyle söylüyorlar" dedi. Yani, olayı ilk duyduğum kaynak da o.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, bu Faik İçmeli diye bir arkadaş var mı sizde?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Var.. Var... İkinci başkan, Celal'in yardımcısı.
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Celal'in yardımcısı... Bunun uyuşturucuyla bir alakası oldu mu? Bildiğiniz bir şey var mı?
ABDULLAH KEDEROĞLU - Bildiğim de yok; olacağını da sanmıyorum. Yine, iddialı konuşmayayım insanlar iÇin de; çünkü, hiç belli olmuyor, şartlar insanlara öyle şekil veriyor ki, şimdi, ben, Çatlı ile ilgili şeyleri okuyorum, İbrahim Şahin ile ilgili; aklım almıyor; yani, saf, adam da değilim ben o kadar. Ha, ben yine seviyorum; ayrı; yani, benim sevgim, saygım, cezaevine düşse de severim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Gayet tabiî... Doğrudur:.. Onlar ayrı... 
ABDULLAH KEDEROGLU - Suçlu da ofsa, o ayrı; ama, insan kendinin atlatılmasını hazmedemez. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Böyle bir şeyden haberiniz yok yani. 
ABDULLAH KEDEROGLU - Hayır; kesinfikle yok; yani; oiduğu kısmını söyledim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Peki, sonuç itibariyle bu dosyalarda şöyle bir şey var; ben de içten söylediğinizi belirttiğiniz için söylüyorum. Bilhassa MİT'ten gelen arkadaşımızın verdiği ifadede var sanıyorum. Deniliyor ki, Tarık Ümit, bu Ziya Bandırmaraoğlu ve Ayhan Akça ile birlikte kardeşiniz -küçük kardeşiniz- neydi onun adı? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Avşar... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Avşar'ın yardımı ile bu kaçırıldı, götürüldü, sonra da Abdullah Çatlı'ya teslim edildi; Abdullah Çatlı da bu adamın icabına baktı. Yani, özeti bu lafın. 
ABDULLAH KEDEROGLU - Evet... Benim de edindiğim özet bu; yani, basından, şeyden... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. Burada, sizin, mademki ailenin reisisiniz, bu konuda bize verebileceğiniz, bu söylediklerinizden başka bir bilgi var mı yahut da Ahmet'in -o gelen başçavuş Ahmet- biz bunları araştırıyoruz, kardeşinizi de buradan al git, bu adamlarla şeyde dediği zaman, yanında başka assubay yahut asker... 
ABDULLAH KEDEROGLU - Bir kişi daha vardi; asker vardı. Asker vardı... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Hah, onu arıyorum. İsmi neydi? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hatırlamıyorum... Kısa boylu ve merak ettim Ahmet'i... O zaman bize çok gidip gelen oldu tabiî. Biz şüpheleniyoruz böyle bir olay olunca, ben İbrahim'i arıyorum yok. Dedim ki, kardeşim, bu iş neyse... Ahmet'i arıyorum, İI jandarmaya gittim; yani, olay bizi şok etti. Ben, önce kardeşimden de şüphelendim. Öbür kardeşimi çağırdım, dedim, oğlum, bu bekar, bir şey eder "ağabey, ben bunu takip ediyorum; Avşar'ın en fazla yaptığı; yani, bizim aileye yakışmayacak, gece klübüne gidiyor" dedi bunlarla. "Hepsini biliyorum" dedi; yani, kızlarla ne zaman geziyor ... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bunlarla dediği; polisleri mi kastediyor? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır... Hayır... Yani, bu gece hayatıyla ilgili; ayrı kalıyor... Gece hayatıyla ilgili... Kardeşimi de sıkıştırdım, sonra Ahmet'e de söyledim. Dedim ki, başçavuş bize... Ben onu samimî buldum; yani, niye samimî buldum; anlattı, telefonlarınızı dinfedik, hepsini anlattı bize Ahmet. Dedim, bu iş madem böyle, bu işi götürün diyene kadar, Ahmet çok hızlıydı; yani, işi götürüyordu Ahmet. Bir saatten sonra Ahmet'in hızı kesildi. Ahmet "irtibat halinde olalım" dedi bize; arıyor; beni de arıyor, öbür amca oğlunu da arıyor. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Yanında bir asker daha var bize söylemedi onu. Ben buldum onu. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Asker var... Ufak boylu bir asker var. Asker dedi, ben onu sordum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - İki kişiler... Onu söylemedi... 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Var... Asker var... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben buldum canım. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Evet, siz şeyi anlatıyordunuz; yani, Ahmet çok hızlı gidiyordu dediniz. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kesildi sonra hızı diyor. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Şimdi, Ahmet ondan sonra, ben dedim ki Ahmet'e, aman kardeşim dedim, madem sen bizi sevdin, bizi uyar, ola ki, benim bilgimin dışında, kardeşimi ben şimdi eve götürüyorum. Akşam ben olmazsam telefon ediyorum, kardeşim gel ben seni bekliyorum; 12 de olsa bizim evde yatıyor. Biz şoke olduk böyle bir şey olur mu diye. Sonra Ahmet "Avşar'ı bu işle alakası yok" dedi, olsa, bunları söylemez, bunlara bizi bulaştırmaz, çünkü, Avşar dedi, istediğiniz çağırayım, düşürürüm telefonla diyor dedi, yakalayacaksanız ben çağırayım. Yani, Avşar'ın bu işle bağlantısı olsa dedi -ki, ben de sıkıştırdım kardeşimi- en azından ben hissederim, Ahmet, ben istihbaratçıyım dedi. Yalnız, bundan sonra sahip ol dedi. Ola ki... Dikkat et... Olayların gelişimi böyle. Ahmet'in yanında o çocuğu ben iyi hatırlıyorum; özellikle dikkat ettim; çünkü, biz şeyden korkuyorduk; yani, bize dediler, Avşar'ı kaçırırlar, öldürürler. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Rütbesini hatırlıyor musun askerin; rütbeli miydi, sivil miydi? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Sivildi, resmî değildi. Bir arabaları vardı. Ben hatta dedim, arabayla göndereyim sizi. Arabamız var dedi. Yerli bir arabaları vardı; çıktım baktım. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - O da sivildi... 
ABDULLAH KEDEROĞLU - O da sivildi... 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ben bir şey soracağım, narkotikçiler çok gelir gider dediniz sizin şeye. Neden? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Şöyle gelir gider; yani, gözlerler, bize de güvenirler. Mesela, falan plakalı araç saat kaçta geldi -onu bize sorarlar- saat kaçta çıktı, takip ederler. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Orada böyle TIR'larda uyuşturucu filan yakaladılar mı? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Yok... Yok... Bizim arabalarımızı sadece İbrahim İsterse ona veririz. Polislere belki kardeşim vermiştir. O saaatten sonra biz de vermedik de, bizim... Bir de biz dostlarımıza arabamızı da veririz. Siz gelseniz ya da bir başkası gelse... O ana kadar aklınıza gelmiyor; ama, bundan sonra aklımıza gelir. 
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Biz veririz dedi de Avşar, Yaşar Bey de sordu, siz, herkese verir misiniz diye. 
ABDULLAH KEDEROGLU - Yok, herkese değil de. Ben şimdi işin detayına inmek istemiyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Biraz detayına inin. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır... Hayır... Kendi sosyal çevremle ilgili detaya inmek istemiyorum. Ben, Nevşehir mebusları içinde bir Sayın Başkanı tanımıyorum; yani hepsini tanırım. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Niye yüzünde perde mi var? 
ABDULLAH KEDEROGLU - Hayır... Geçen geldi mesela Sayın Başkan, millet etrafında saldırıyor, ben de ikinci başkanım, ben kenarda oturdum. Hatta Tuncay Özkan beni aradı, dedi ki, gelsen bir röportaj yapabilir miyiz. Vallahi ben tanımıyorum kardeşim dedi. Yahu, nasıl olur, nasıl tanımıyorsun dedi. Benim yanımda görür; Kadir Baş benim sınıf arkadaşım, Osman Seyfi sınıf arkadaşım; beraber aynı dönemde okuduk. Beni eskiden bilirler. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Osman ile beraber ortaokulda mı okudunuz? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Hayır... Hayır... Üniversitede... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Osman hukukta... 
ABDULLAH KEDEROGLU - Aynı yurda Nevşehir... Ben onların yanına gittim, onlar son sınıfta, ben birinci sınıftaydım. Bizim ülkücü olmamıza onlar sebep oldu. 
BAŞKAN - Hem ülkücülükten hem yurt başkanı... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Evet. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Ben birinci sınıftaydım, onlar dördüncü sınıftaydı. Ben, şimdi, Meclise geldiğim zaman da kendi partime uğramam, gider Kadir Ağabeyin yanına uğrarım mesela. Öyle bir parti bağnazlığım da yok. 
MEHMET BEDRİ İNCETAHTACI (Gaziantep) - Mevcut partiniz. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Benim mevcut siyasî yapılar içerisinde yerim de yok; onu da söyleyeyim. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Ama, işte, 80 sonrasındaki, çok açıklıkla söylüyor 
ABDULLAH KEDEROGLU - Tuncay ben burada, yani, Ankara'da da ben uzun süre kaldım -Anavatan zaman nda- o günlerden itibaren; yani, ben Tuncay' dürüst diye severim, o da beni dürüst diye. Fikri olarak birbirimize yakanlığımız yok, ailece görüşürüz. Erdal Beyin o zaman başdan şman idi. Yani, Tuncay geldi beni buldu. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Anavatan Partisinde burada -Ankara'da- ne yaptınız uzun zaman? 
ABDULLAH KEDEROĞLU - O zaman çalıştık, genel merkezde. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Kongrede çalışmıştır. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Yok... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ne yapacaksınız Anavatan Partisinde ne yapacağını, sana 
DURMUŞ FİKRİ SAGLAR (İçel) - Niye bana ne yahu... Ben soruyorum. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Ben soruyor muyum Halk Partisinde ne yaptın diye. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Sor canım, onu da sor... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Olur mu? 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Onu da sor canım. Ben soruyorum. Amma, yapıyorsun yahu. Niye bu kadar alındın; yani, Mesut YıImaz ile Yaşar Okuyan da çıkıyor; şimdi, fotomontaj olursa... Buradaki arkadaşlarımızın hiçbiri alınmıyor. 
BAŞKAN - Arkadaşlar, soracağınız bir soru var mı? Yok. Peki, teşekkür ederiz. 
ABDULLAH KEDEROĞLU - Ben teşekkür ediyorum. 
DURMUŞ FİKRİ SAĞLAR (İçel) - Kongreyi kazandınız mı? 
ABDULLAH KEDEROGLU - Kaybettik... 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Sen YıIdırımcı taraf mıydın? 
ABDULLAH KEDEROGLU.- Ben öyleydim. 
YAŞAR TOPÇU (Sinop) - Bak, kaybetmişler, gördün mü?...

http://www.atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=330

33. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder