TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu, Bilgisine Başvurulanlar, BÖLÜM 17
NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Konuş, konuş.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Konuşuruz, konuşuruz. Sadece, burada değil, başka yerde de konuşuruz sizinle
NURHAN TEKİNEL (Kastamonu) - Sinirlenme, sinirlenme.
MAHMUT YILBAŞ (Van) - Geleceğiz, geleceğiz, hepinizle konuşacağız.
İLYAS ARSLAN (Yozgat) - Sayın Başkan, kabadayı mı bu, meydan okuyor?
BAŞKAN - Sayın Yılbaş, lütfen...
Buyurun Sayın Erek.
DYP GRUBU ADINA ALİ ŞEVKİ EREK (Tokat) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başbakan ve bir sayın bakan hakkında verilen gensoru münasebetiyle bugün yapılmakta olan müzakerelerde Doğru Yol Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Değerli Başkanımızı, değerli milletvekili arkadaşlarımı, şahsım ve Grubum adına sevgi ve saygılarla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, konu nedir: Konu, bundan üç dört gün evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinde genişliğine konuşuldu, bugün de konuşuldu; ama, kâfi değil, bu konuşma devam edecek ve bu gensoruların neticesinde hâsıl olan oluşuma göre meselenin, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde görüşülmeyen kısmı da, gayet belirgin bir açıklığa kavuşma şekline ulaşacaktır.
Değerli arkadaşlarım, iddia şu, gensoruların amacı şu:
1- İhaleye fesat karıştırılmıştır.
2- Bu ihale dolayısıyla "çete" diye adlandırılan kişilerle, mafya izlenimi şekline uyan, intibaını veren kişilerle, fevkalade önemli boyutlarda hemhal olunmuştur, içiçe girilmiştir, diyaloglara girilmiştir; bu yapılan ihalenin, kesinlikle salih bir ihale olmadığı ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, evvela şu hususu kesinlikle ifade ediyorum; bugüne kadar, Doğru Yol Partisi olarak kimseye iftira etmedik, kimseye çamur atmadık. Eğer bir meseleyi ortaya getirdiysek, bugünkü gensoruda olduğu gibi, bugünkü gensorunun unsurlarında açıkça olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyetine ve bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne gelen, çok açık ve kesin, inkâr edilemeyen, üzerinde tereddüt hâsıl olmayan, bu söz benim sözüm değildir, bu cümle bana ait değildir, bu ses bana ait değildir diye herhangi bir şekilde itiraza muhatap olmayan belgelerle, bu gensoruların verilmesi lazımdı, şarttı.
Gensoruyu vermek, kesinlikle, herhangi bir şekilde tenkidi mucip bir olay değildir. Zaman zaman, bakıyoruz, neredeyse, bu gensoru verildi diye, muhalefet partileri suçlu ilan edilecek. Gensoru, bugünkü Anayasamıza göre, Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine bahşettiği bir denetim hakkıdır. Bu denetimin kullanılması kadar doğal bir şey de olamaz. Muhalefet partilerinin yaptığı, Anayasanın tanıdığı bir denetim hakkının kullanılmasından ibarettir. Sadece o da değildir; eğer demokrasi varsa, demokrasinin, Yüce Meclis huzurunda bir kere daha, demokrasi olduğunun, kendisi tarafından gösterilmesinden başka bir şey değildir.
Kimseye iftira edilmedi; arkadaşlarımızca veya başka sözcülerce. Bizatihi Sayın Başbakan, ortaya atılan iddialar hakkında söyleyeceklerini ifade ettiler. Değerli arkadaşlarım, aksi söylenemeyen belgeler var. Nedir o belgeler? Kasetler... Nedir o belgeler? Türkiye Büyük Millet Meclisinin zabıtlarına intikal etmiş cümleler, sözcükler...
Bakınız, bundan bir müddet evvel bir kaset ortaya çıktı; daha evvel burada bulunan İktidar Partisine mensup bir arkadaşımızın yasadışı işleri olan bir kişiyle ilişkileri açıklığa kavuştu. Biraz evvel teferruatıyla ifade edildi. Nasıl açıklığa kavuştu; sese itiraz mı oldu, içeriğine bir itiraz mı oldu; hayır, söz konusu değil. Neydi o kasette ifade edilen; o kasette "sana bu iyiliği yapan; yani, senin bulunduğun yerde seni kollamak için, oradan ayrılman konusunda sana işarda bulunan bir kişi, senin aleyhine nasıl bir takibat veya nasıl bir öldürme emri, yakalama emri verir?!. Dikkat et, senin aranı bozmak isteyenler var; aranızı bozmak isteyenler var. Bunun, bu şekilde oluşması mümkün değildir" diye net açıklamalar var. Buna bir itiraz oldu mu; hayır. "Bu ses bana ait değildir" diye bir yanlışlık ortaya sürüldü mü; hayır.
Değerli arkadaşlarım, bütün samimiyetimle ifade ediyorum ki ve bütün samimiyetimle aksini temenni ediyorum ki, yalanlanmayan, yalanlanma ihtiyacı duyulmayan böyle bir konuşmanın, ister bir muhalefet partisinin lideri olsun ister bir sayın başbakan olsun ister bir sayın bakan olsun, bir defa da değil, iki defa da değil -kaldı ki, başlangıçta, esasında, konuşma bir defa ile sınırlandırılmıştı- en az sekiz on defa temadi etmesi, bugünkü Türk siyasî hayatımızın üzerine düşmüş, çok önemli; ama, mutlaka, kesinlikle açıklığa kavuşturulması gereken bir büyük, insanı inciten, demokrasiyi inciten ve bugün, özellikle çetelerle savaştığını iddia eden bugünkü yönetim ve sorumluları hakkında araştırılması gereken çok hayatî bir husustur; yapılmak istenen de budur.
Değerli arkadaşlarım, Türkbank olayında, 30 Hazirana kadar takınılan tavırda -burada zabıtları okumuyorum, şu şunu dedi, bu bunu dedi demeye de gerek görmüyorum; ama, mealini söylüyorum- Sayın Başbakanın, Türkbankı, adı geçen konunun ortaya çıkmasına sebep olan kişiye verme niyetinin, safha ve çizgi olarak, olmadığını anlıyoruz. Aradan ne geçiyor ki, araya giren eş dost -tabirimi mazur görünüz, Anadolu'da böyle derler- pazarlıkçıların, miyancıların, arabulucuların, tavsiyecilerin, retçilerin, pazarlığı pişiricilerin, fiyat teklif edenlerin sirkülasyonuyla, Sayın Başbakan "benim elimde bu ihalenin iptaline yeterli hukukî bir kanıt olmadığı için, ihalenin, böyle bir doğrultuda, adı geçen şahsa verilmesini uygun gördüm" diye kanaatini ifade ediyor? 30 Hazirandan itibaren geçen müddette takip edilen çizgi bu; duyumların, izlenimlerin alındığı ifade edilmesine rağmen "elde bir hukukî belge olmadığı için, biz, bu doğrultuda, gerekli her türlü işlemi yürüttük" diye kanaatler ve görüşler ileri sürülüyor. Vaktaki, malum kaset ortaya çıktıktan sonra -başka seçenek yok; bunun sonucunda, iptal etmeme gibi bir keyfiyet söz konusu olamaz- Türkbankın ihalesini adı geçen adama yapabilir misiniz? Mümkün değil!.. Sonradan, bu ihalenin iptal edilmesi -çok affedersiniz- keyif bağışlama niteliğinde bir davranış değildir; elde edilen bilgi ve bulgulara göre verilen bir karardır ve başkaca da bir çıkış yeri yoktur.
Bir diğer konu, Sayın Başbakanın, bu mesele gündeme geldikten sonra, televizyon programlarında ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kendi ağzından meseleye getirdiği değerlendirme tarzıdır; bu da çok önemlidir. Sayın Başbakanın, bu konudaki iyi niyeti, tavrı, kötü niyeti, kastı, âmali, amacı, şu anda bir yargı yeri olmayan bu kürsünün ve bizim yetkimiz dahilinde değil; ama, bizim yaptığımız bir tespit, bir vakıa, zabıtlara inmiş bir vakıa. Ne diyor Sayın Başbakan bu tespitlerinde: "Bu konu, Merkez Bankasının yetkisi dahilinde olan bir konudur. Bu konuya müdahil olmamamız gerekliydi. Bu konu benim imzama gelmeyeceğine göre, meseleye girmemiz gereksiz olmuştur. Bu konuda, gereğinden çok fazla işgüzarlık yapılmıştır."
AGÂH OKTAY GÜNER (Ankara) - Niye; 200 milyon dolar fazlaya satmak için.
ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Efendim, kendi ifadelerine göre, ihalenin, ilgili şahsa intikali ve pek tabiî, meselenin, biraz evvel sizin de söylediğiniz gibi, bir miktar...
Tabiî, bir ihalenin miktarlarına kadar, ihale tarihinden evvel girilmesinin fevkalade yanlış olduğunu, hatalı bir tutum olduğunu, Sayın Başbakan, zaten kendileri ifade ediyorlar ve bu ifadelerini, kendi bünyeleri içinde bir iyiniyete bağlıyorlar. Buna da saygılıyız, gayet açık ve kesin; ama, bu kaset ortadayken, bu konu, Merkez Bankasının yetkisindeyken, Türkbank olayına, kendilerinin bu derece müdahil olmalarının yanlış olduğu, bizzat kendilerinin ifadesiyle, açıkça, Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarına intikal etmişken, değerli arkadaşlarım, bu konu burada kalsın, bu Hükümet, bu Sayın Başbakan ve bu Sayın Bakan da görevine devam etsin diyemeyiz. (DYP sıralarından alkışlar) Bu vakıalar karşısında, bunu dediğimiz anda, bu muhalefet, demokrasi içinde görevini yapmıyor demektir.
Sayın Başbakan, konuşmalarının arasında çok güzel bir söz sarf ettiler "benim yerimde olsanız ne yapardınız" dediler. Tabiî, onun yerinde olsak ne yapıp ne yapmayacağımız belli değil; ama, böyle yapmayacağımız kesin... Ben, işi tersine çeviriyorum: Sayın Başbakan, acaba, siz muhalefette olsaydınız ve bu belge ve bilgiler o zaman ortaya çıksa, lütfen, şöyle, bir sakin zamanda, iki elinizin arasına başınızı koyunuz ve olayı bir an tersine çeviriniz, yapılan bu işlerden bir tanesinin bizim tarafımızdan yapıldığını farz ediniz, samimiyetle söylüyorum, bizi bacağımızdan sürürdünüz... (DYP sıralarından alkışlar)
DENİZ BAYKAL (Antalya) - Sonra da affederler!..
ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu diyalogların, kişiler arasındaki sirkülasyonun mekânın nere; Sayın Bakanımızın konutu, gece saat 1, 2... İstihbarat raporlarının bir türlü alınamayışı, hayreti evza bir şey. İşin üzerine düşülmesine rağmen, bir Sayın Başbakanın, Türkiye Cumhuriyetinin değerli Başbakanının, açık ve aşikâr, kendi ifadelerine göre, ısrarla takip etmesine rağmen, bir türlü, istihbarat raporlarının gelmemesi ve tabiî, meselenin verimkâr yolda ilerlemesi... Bu bilgiye ulaşılamaması; ama, bunun yerine, birkısım eş ve dostun, çok yakınların, muhterif çevrelerin, belirsiz zamanlarda kanaatlerinin alınması...
Yapılan işlem "Ahmet Bey, ne diyorsun, bu iş düzgün mü; Mehmet Bey, ne diyorsun, acaba isabetli mi; Hasan Bey, ne diyorsun, bu konuyu sonuca getirelim mi" diye, gayri mesul, hiçbir sorumluluğu olmayan, tamamen yakın çevre olmaktan başka bir niteliği bulunmayan eşhastan alınan istihbarat raporlarına göre yapılan bir işlemdir.
Değerli arkadaşlarım, kesin ve vahim bir hatanın, kesin ve vahim bir yanlışlığın olduğu, hem bu belgelere hem bu bulgulara hem de Sayın Başbakanın, bizzat bu zabıtlara intikal eden sözleriyle, gayet açık bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Tabiî, Türk siyasî hayatının bu çekişmelerden, bu sıkıntılardan; ama, gerçeklerden ne derece bir büyük girdaba girdiğini biliyorum. Bu konuşma vesilesiyle de, yine, kamuoyunun bildiği yüzlerce mevzuu buraya getirmekten kaçınmaya gayret sarf ediyorum.
Bugünkü iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımın bir kere daha hafızalarının tazelenmesine gerek var. Hatırlıyor musunuz, Sayın Başbakan, daha evvel, Susurluk olayı dolayısıyla, çok açık ve kesin olarak "elimde belge var, kaset var" dedi. Sonradan -Hikmeti Hüda- devlet güvenlik mahkemesi yahut yetkili mahkemeler "şu bahsettiğiniz elinizdeki kaseti lütfen, veriniz" dediğinde, Sayın Başbakan "benim elimde belge ve kaset yok" demek mecburiyetinde kaldı.
Sevgili arkadaşlarım, Türk siyasî hayatını böyle bir çizgide götüremeyiz; eğer, bugün, şu noktaya gelmişsek; eğer, Türkiye, bir çıkmaz sokağa girmişse; eğer, Türkiye, istikrarsızlık kuyusuna batmışsa; eğer, Türkiye, bir kaostaysa, -izah etmeye çalışacağım, müddetin elverdiği imkân dahilinde- bizi bu çizgiye getiren bu anlayıştır. Elimde şu var, sen şusun; arkası yok... Bu, çocuk oyuncağı değil ki... 65 milyonluk ülke, hep beraber, hiçbir ayırım yapmıyoruz, Allah rızası için, ülkemize hizmet etmek için bu sıraları işgal etmişiz. Fikirlerimizin değişikliği de normal; ama, geldiğimiz noktaya bakın... Geldiğimiz noktanın altında yatan şu, Türkiye Cumhuriyetinin bugün, bu noktaya gelmesinde yatan esas nokta şu, bugünkü iktidarın oluşumunun temelinde de bir ölçüde yatan şu: elli, altmış milletvekili arkadaşımızın sirkülasyonu, birkısım oluşumlar, birkısım süreçler, gelinen bir iktidar... Amaç, hizmet, bize göre, ikinci plana kalsın... İcraat, bize göre, üçüncü plana kalsın... Nedir birinci plan; ben, nasıl, rakip parti liderimi diri diri gömerim; ben, nasıl, rakip partimi dağıtırım, parçalarım... (DYP sıralarından alkışlar) Üzülerek söylüyorum, ana amaç, birinci etapta zihinleri ve gönülleri meşgul eden duygu böyle olunca, maalesef, Türkiye, onaltı ayın sonunda bu noktaya geldi.
Değerli arkadaşlarım, bu olayın araştırılması lazım.
Sonunda söyleyeceğim, belki sıkışıklıkta söyleyemem. Verilecek güvensizlik önergesine, Doğru Yol Partisi "evet" diyecektir. (DYP sıralarından alkışlar) Bu tablo, böyle devam edemez. Bu tablo, bu işin içinden çıkamaz. Bu tablonun, bu ipin ucunu, gerçekçi, hakka ve adalete uygun bir biçimde bulması mümkün değildir, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanın buradaki konuşmalarında, maalesef, kendisine verilen büyük yanlış bilgiler var.
Bir Sayın Başbakanın, çıkmış bir kanun, yapılmış bir icraat konusunda, kendi Partisine belirli bir avantaj çıkarması duygusunu da
anlıyorum; ama, bunun da bir ölçüsü var, bunun da bir nispeti var. Türkbank olayında, daha evvel, Türkbank'ın iki defa satışa çıkarıldığını, yatırılan teminatların yaktırıldığını, satıştan vazgeçirildiğini ifade ettiler. Değerli arkadaşlarım, bize intikal eden bilgilere, şu anda bizim bildiğimiz, Türkiye Cumhuriyetinin her türlü belgesine ve bilgisine göre, Türkbank, ne SHP-Doğru Yol Partisi iktidarı ne Doğru Yol Partisi-Cumhuriyet Halk Partisi İktidarı ne Anayol İktidarı ne de Refahyol İktidarı zamanında, Hazine tarafından, ne satışa çıkarılmıştır ne bu doğrultuda karar alınmıştır ne de böyle bir satışa çıkarılıp karar alınınca ondan sarfınazar edilmiştir, katiyen... Bunun, böyle bir şey olmuş gibi ifadesi, her şeyden önce, en hafif tabiriyle, gerçekdışı bir bilgidir.
Sümerbank olayı... Değerli arkadaşlarım, Sümerbank olayı, 1995'in kasım ayında ortaya çıktı. Şu Meclisin zabıtlarına söylüyorum: Sümerbank, ilk defa özelleştirilen bir kamu bankasıdır; bir. Sümerbank özelleştirilmeden evvel, Hazine ve ilgili birimler, başta cumhuriyet savcılığı olmak üzere, Bankalar Kanununa göre, bir banka sahibi olmanın gerektirdiği niteliklerin olup olmadığı konusunda her türlü araştırmayı sonuna kadar yapmışlardır; iki. Sümerbank özelleştirilmesi, örnek bir kamu bankası özelleştirilmesidir; üç. Sümerbank özelleştirilmesi, ne dün ne bugün ne de kıyamete kadar, Türkbank özelleştirilmesiyle aynı kefeye konamaz; dört. (DYP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, konu ortaya atıldığı için, burada, bir eleştirimi, özür dileyerek söylüyorum Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünden de olsa: Mudisi var, mevduatı var, daha evvel özelleştirmeye ait bir kuruş borcu kalmamış, ödemiş; her türlü kanunî ve hukukî lazimeyi yerine getirmiş bir bankanın, hem de sadece Türkbank olayına muvazi bir hadise teşkil edilsin diye getirilmesini, mevcut ticaret hukukunun belirgin kaidelerine aykırı gördüğümü ve aynı zamanda, ileri sürülen iddiaların tamamen gerçekdışı olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, karapara olayı, aynen, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununda olduğu gibi, çok açıktır, bir meseleyi yapabilmeniz için yasal altyapıya sahip olmanız lazım. Yasal altyapı olmadan hiçbir şey yapamazsınız. Karaparayı, Türkiye Cumhuriyetinin gündemine getiren Doğru Yol Partisi ile Refah Partisinin kurduğu koalisyon hükümetidir ve bu koalisyon hükümeti, karaparanın, ne şekilde yakalanması, ortaya çıkarılması, takip edilmesi konusunu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, olmadık, görülmedik bir biçimde yasal baza oturtmuştur. (DYP sıralarından alkışlar) Ne zaman; 1996'nın aralık ayında yürürlüğe girmesiyle. Yetmemiştir, bunun üzerine -teknik ismini biraz evvel arkadaşım söyledi- Maliye Bakanlığında bir karapara kurulu kurulmuştur. Eğer, bugün karaparayla mücadele edebiliyorsanız, eğer bugün karaparayla ilgili elinizde dosyalar varsa, bunu, bizim hükümütemizin çıkardığı yasal altyapıya; yani, Karapara Kanununa medyunu şükran olduğumuzu lütfen, ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kumarhaneler konusunda da, niye Sayın Başbakan böyle bir şeye iltifat etti anlamak mümkün değil. Kumarhaneler konusunu, Refahyol Hükümeti, hükümet tasarısı olarak Yüce Meclisin önüne getirdi ve bu yasa tasarısı kabul edildi. Sonradan, Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilince, buraya geldi, görüşüldü ve yasa çıktı. Tasarıyı getiren bizim hükümetimiz; kanunlaşması bizim hükümetimiz zamanında ve veto edilmiş. Kanun sonradan kabul edilmiştir. "Kumarhaneleri biz kapattık" diyorsunuz...
HACI FİLİZ (Kırıkkale) - Turizm Bakanı da karşı çıktı.
ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Hükümetin sayın bakanının da -zabıtlarda var, ben, vakit geçmesin diye zabıtları okumuyorum- "bu iş, böylece oldubittiye getirilmeseydi keşke" diye, kanunun çıkma sırasında beyanatı var. Yani, sayın bakandan özür dilerim, bu, zabıtlarda olan şey. Keşke, bu iş, oldubittiye getirilmesiydi_ Yani, Hükümet sözcüsü "niye acele ediyorsunuz, bu kanunu niye çıkarıyorsunuz" diyor. Efendim, bu kanunun gereği, yararı, zararı_ Bahsi diğer olan olayı anlatıyorum, bir tespiti anlatıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, Sayın Başbakan "Doğru Yol ile Fazilet ne söylese haklıdır; amma velâkin, CHP!..." dedi. Sağ olsunlar, muhalefet olarak bizim haklılığımızı tespit ettiler. Sayın CHP hakkında kesinlikle bana söz düşmez, hakkım da değil, yetkim de değil; ama, bir grubun sözcüsü olarak arz ediyorum; yani, insaf, onaltı buçuk ay sizi taşıdı_
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Kan kusturdu, kan!..
ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - _onaltı buçuk ay, Başbakan ve bakanlarımız oldunuz, onaltı buçuk ay_ Bu, onaltı buçuk aydan sonra -ki, biz, niye bu kadar geç kalıyorsunuz diye de epey salvoda bulunmuş ve eleştiri yöneltmiştik- bir kalemde silinmesinin, biraz vicdan terazilerinde tartılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, tabiî, şerefle gittiğimiz Anavatan Kongresinde, başta, hep beraber oturduğumuz, değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız tam ve full ve bu arada, naçizane bizlerin de, kendi hissesi nispetindeki kongre tarizlerini, burada açıkça ifade etme mecburiyetinde kaldığımı, Yüce Heyete arz ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, onaltı ay geçti. Gözlüğümü takayım ve size, Hükümet Programının birinci paragrafını okuyayım. Yorum getirmeyeceğim, ben, yorumlarımı ilave edeceğim; herkes, kendi vicdanında kararını versin:
"Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi, ülkeyi, 54 üncü Hükümet tarafından içine düşürüldüğü rejim ve devlet bunalımından kurtarmak, içeride ve dışarıda kaybolan güveni yeniden tesis ederek toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak ve uzlaşmayı güçlendirmek, ahlakî yozlaşmayı durdurmak, kamu yönetimindeki yıpranmaya son vermek, vatandaşın temiz toplum ve yönetim özlemini gerçekleştirmek, ülke ekonomisini yeniden üretken niteliğe kavuşturmak, devletin saygınlığını sağlamak konusunda bu koolisyonu kurmuşlardır."
Değerli Arkadaşlarım, sonuç hüsrandır...
ALİ ILIKSOY (Gaziantep) - Sana göre!..
ALİ ŞEVKİ EREK (Devamla) - Tabiî, bana göre, Aksi olamaz zaten; hep beraber aynı fikirde olmamız mümkün değil, Bana göre Öyle...
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic_yazici?P4=364&P5=B&page1=11&page2=11
https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic_yazici?P4=364&P5=B&page1=12&page2=12
< https://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss1153.pdf >
" https://tr.wikisource.org/w/index.php?title=TBMM_Susurluk_Araştırma_Komisyonu_Raporu/Bilgisine_başvurulanlar&oldid=51339"
adresinden alındı.
https://tr.wikisource.org/wiki/TBMM_Susurluk_Ara%C5%9Ft%C4%B1rma_Komisyonu_Raporu/Bilgisine_ba%C5%9Fvurulanlar#33-_SENAR_ER_13.1.199… 1/88
KAYNAK İNDİRME ADRESİ;
https://docplayer.biz.tr/54992526-Tbmm-susurluk-arastirma-komisyonu-raporu-bilgisine-basvurulanlar.html
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder