1 Ocak 2019 Salı

ADNAN MENDERES LONDRA UÇAK KAZASI,

ADNAN MENDERES LONDRA UÇAK KAZASI,


ZAMANDA YOLCULUK 
Ali Murat GÜVEN 
alimurat@yenisafak.com.tr



Menderes'in Mucizevî Kurtuluşu

17 Şubat 1959, yalnızca dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes için değil, dünya sivil havacılık otoriteleri açısından da olağanüstü bir gün olmuştu. 
Çünkü havacılık tarihinde ilk kez bir insan, hem de bir devlet adamı, yere bodoslama çakılan bir yolcu uçağından neredeyse burnu bile kanamadan sağ kurtulmayı başarıyordu.

Fakat dünya medyasını günlerce meşgûl eden bu eşine az rastlanır şans, hükmünü topu topu 942 gün sürdürdü. Başbakan'a o sisli Londra kışında koskoca bir uçağın yapamadığını, emrindeki ordunun Anayasa'yı çiğneyerek kurduğu cunta yönetimi yapacak ve Menderes 17 Eylül 1961 günü Yassıada'daki derme çatma bir idam sehpasında son nefesini verecekti.

 Başbakan Menderes, Kore'deki Türk Tugayı'nın yeni subaylarını göreve uğurlarken...
Türk Hava Yolları'nın Viscount tipi "Sev" uçağı yakınlardaki ormana doğru alçalmaya başladığı anda, Newgate Chaffold çiftliğinin İngiliz bahçıvanı Peter Weller ve iki arkadaşı da artık yavaş yavaş paydos etmeye hazırlanıyorlardı. Önce gökyüzünde korkunç bir motor gürültüsü duyuldu; ardından da sivil bir uçağın hızla üzerlerine doğru inmeye başladığını gördüler.

Üç adam da bulundukları tarlada korkuyla yere kapaklandı. Uçak, kontrol dışı hareketlerle onları aşarak yakınlardaki ormana daldı ve bölgeden ürkütücü patlama sesleri duyuldu. Bu sırada saat 16.58'di.

Weller, ilk şaşkınlığı geçer geçmez, adamlarından birine derhal bisikletine atlayıp bir kaç kilometre ötedeki polis karakoluna gitmesi talimatını verdi; sonra da 
diğeriyle birlikte kazazedelere yardım etmek üzere ormana doğru koşmaya başladı.

Çevrede, olayın gelişimine saniye saniye tanık olan başkaları da vardı. Çiftçi Tony Bailey ve hemşire eşi Margareth, uçağın ormana düştüğü dakikalarda mesailerini tamamlamış, hemen yakınlardaki bir patika yoldan otomobilleriyle evlerine dönmekteydiler. Onlar da patlamayı gözleriyle gördüler ve hiç tereddüt etmeksizin olay mahalline yöneldiler. Bütün bu insanların, ormanın ortasında yanmakta olan enkaza ulaşması ise sadece bir kaç dakika alacaktı.

"Ben, Türkiye Başbakanıyım!"

Olay yerine önce Weller ve arkadaşı ulaştı. Çevre, ağır bir yanık kokusuyla kaplanmıştı. İkiye ayrılmış olan uçağın gövdesine girip, koltuklarda baygın durumda yatan bir kaç kişinin emniyet kemerlerini kestiler ve bunları güçbela dışarı çıkardılar. Ancak durum oldukça ümitsizdi. İlk andaki izlenimlerine göre, çevreye saçılan insan parçalarından, yolcuların büyük bir bölümünün daha olay anında öldüğü anlaşılmaktaydı. Buna karşılık, hıçkıra hıçkıra ağlayan genç bir hostesi kurtarmayı başardıkları için yine de sevinçliydiler.

Birkaç dakika sonra da Tony ve Margareth olay yerine ulaştı. Yolun bitiminde otomobillerinden inerek ormanın içlerine, enkaz bölgesine doğru koşmaya başladılar. Genç kadın tam bu sırada ansızın duraklayarak eşine seslendi: "Tony, şu adama bak!"

Orta yaşlı ve oldukça şık giyimli bir adam, enkazdan en fazla elli metre kadar uzakta başını ellerinin arasına almış bir hâlde çalıların üzerinde oturmaktaydı. 
Takım elbisesi çamur ve kana bulanmıştı; belli ki hâlâ olayın şokunu yaşıyordu.

Kimliği meçhul kazazedenin yüzüne doğru eğilen Tony, ona, "İyi misiniz beyefendi?" diye sordu. Aslına bakılırsa, hiç tanımadıkları bir dilde haykırışların duyulduğu bu kâbustan farksız ortamda, muhatabının söylediklerini anlayabileceğinden de bir hayli kuşkuluydu. Ancak korktuğu olmadı ve iyi giyimli adam başını yavaşça kaldırarak mükemmel bir İngilizceyle, "Merak etmeyin, benim hiç bir şeyim yok" diye cevap verdi, "Fakat uçaktakilerin durumu çok kötü, lütfen bir an önce onlara yardım edin! 

Hâlâ yaşayanlar olabilir!"

Yalvarırcasına dile getirilen bu rica üzerine Tony, "Siz hiç merak etmeyin, onlar için elimden geleni yapacağım" dedi ve eşini henüz şok hâlindeki kazazedeye göz kulak olması amacıyla onun yanında bırakıp enkaz bölgesine doğru koştu.

Görünürde tam bir mucize yaşanıyordu. Adam kazadan hiç bir yara almaksızın kurtulmayı başarmıştı. Üzerindeki bütün o kan lekeleri de çevresindeki yolculardan ona bulaşmışa benzemekteydi. Ancak Margareth, deneyimli bir hemşire olarak yine de işini sıkı tutmak istiyordu. Bilincini açık tutmak için uğraştığı kazazedeyi çimenlerin üzerine yatırıp, "Özür dilerim efendim" dedi, "Siz kimsiniz ve bu uçak hangi ülkeye ait acaba?"

Böylesine dehşet verici bir felaketten inanılmaz bir şekilde sapasağlam kurtulmayı başaran meçhul adam, işte o anda dünya medyasını haftalarca meşgul edecek olan cevabı verecekti: " Ben, Adnan Menderes, Türkiye Cumhuriyeti başbakanıyım. Uçaktakiler de benimle birlikte Londra'daki Kıbrıs görüşmelerine gelen Türk delegasyonudur! "

  Menderes'i kazanın hemen ardından evlerine taşıyarak ilk müdaheleyi yapan Tony ve Margareth Bailey çifti. Bu yardımsever karı-koca olaydan sonra haftalarca dünya medyasının gözdesi oldu.

Sonraki iki saat içinde kaza mahalli, çevreden yardıma gelen çiftçilerle giderek kalabalıklaştı. Bu sırada Bailey'ler de bitkin durumdaki Başbakan'ın koluna girmişler ve kendisini hastaneye götürecek olan cankurtaran gelene kadar, onu hemen yakınlardaki evlerine götürmüşlerdi.

Margareth, eşinin de yardımıyla Menderes'i ve diğer iki kazazedeyi evdeki kanepelere yatırdı, sonra da hepsine profesyonel tıbbî yardımda bulundu.

Bu hiç kuşkusuz ki saygıdeğer konukları kadar kendileri için de hayatlarının en sıradışı günlerinden biriydi. Henüz bir saat önce çalışma arkadaşlarının ölümüne tanık olan Menderes, yardımları için genç çifte sık sık teşekkür ediyordu; ancak morali son derece bozuktu. Her ikisi de polis ve cankurtaran gelene kadar bu kibar adamı teselli edici cümlelerle oyalamaya çalıştılar. Beklenen yardım ulaştığında da onu ve diğer iki kazazedeyi cankurtarana bindirip, tedavi görecekleri London Clinic'e yolcu ettiler.

Hasta yatağında imzalanan antlaşma

 Üçlü Kıbrıs Konferansı, Menderes hastanedeyken gerçekleştirildi.

Adnan Menderes ve beraberindeki Türk delegasyonu, o gün gerçekte Londra'nın merkezine daha yakın olan Heatrow Havalimanı'na inmeyi planlamışlardı. 

Ancak, Heatrow kontrol kulesi yetkilileri, başkentteki aşırı sis yüzünden diğer bütün uçaklar gibi Türk uçağını da 25 km. kuzeydeki ikinci havalimanına, 
Gatwick'e yönlendireceklerdi. Sis burada kısmen azalmasına karşın, görüş mesafesini yine de büyük ölçüde düşürecek boyutlardaydı.

İngiltere Havacılık Bakanlığı, yapılan ilk soruşturmadan sonra uçağın düşmesine de bu yoğun sisin ve uçağın kuleyle telsiz irtibatının kesilmesinin neden olduğu nu  açıkladı. Uçak yerde 250 metre kadar sürüklenmiş, ardından da her iki kanadı kopmuş ve taklalar atarak parçalanmıştı.

Delegasyonun Londra'ya gidiş nedeni ise Üçlü Kıbrıs Konferansı'na katılmaktı. Türkiye ve Yunanistan ile Kıbrıs adası halkını temsilen Türk ve Rum heyetlerinin 
katılacağı bu toplantı sayesinde, adada bir süredir yaşanan etnik çatışma ve huzursuzlukların önüne geçilmesi planlanıyordu. Nitekim, beklenmedik uçak kazasına rağmen bu amaca fazlasıyla da ulaşıldı. Kazanın yol açtığı duygusal atmosfer sayesinde, heyetler diplomasi tarihinde görülmemiş bir süratle uzlaşmaya vardılar. 

Menderes de anlaşma metnini kazadan iki gün sonra, 19 Şubat 1959 günü London Clinic'te müşahede altında tutulduğu hasta yatağında imzaladı. 
Ardından da baş ucuna getirtilen bir teybe, kendisinden merak içinde olumlu haberler bekleyen Türk halkına hitaben, ertesi gün radyolarda yayınlanmak üzere duygusal 
bir konuşma yaptı.

Böylelikle, uçak kazasıyla birlikte 500'den fazla insanın hayatına mâlolan Kıbrıs sorunu belli bir süreliğine de olsa çözüme kavuşturulmuş oluyordu. Kazada hayatını kaybedenlerin cenazeleri 22 Şubat'ta Türkiye'ye getirildi ve törenlerle toprağa verildi.

26 Şubat'ta Türkiye'ye dönen Menderes, ilk durağı İstanbul'da görkemli bir törenle karşılanacaktı. Sevenleri, onun paramparça olan bir uçağın gövdesinden bu şekilde sağ salim çıkmasını "ilahî bir işaret" olarak yorumluyor ve kitlelerden yükselen "Allah seni bizlere bağışladı" nidâları meydanlarda dalga dalga yayılıyordu. 
Öyle ki kazanın toplumda yarattığı birlik ruhu, uzun süredir birbirleriyle didişmekte olan CHP ve DP kadroları arasında bile ılıman rüzgârlar esmesine neden olacaktı. 
CHP lideri İsmet İnönü kendisini karşılamak üzerine havalimanına kadar geldi ve halefine babacan bir edâyla sarılarak geçmiş olsun dileklerini sundu.

Zarifliği bir hayat tarzına dönüştürmüş olan Menderes, kazadan sonra kendisini ve ekip arkadaşlarını kurtarmak için çırpınan bahçıvan Peter Weller ile Tom ve 
Margareth Bailey çiftini de unutmadı. Bu yardımsever İngilizler kısa bir süre sonra Türkiye'ye davet edilerek Başbakan'ın özel konukları olarak ağırlandılar.

Urgan, uçaktan tehlikelidir...

Adnan Menderes, ecel ile arasındaki yarışın birinci etabını kazanmış gözüküyor du. Ancak, bu zaferin coşkusu ancak 942 gün sürebildi. Koskoca bir yolcu uçağının ikiye kırılmış gövdesinden burnu bile kanamadan dışarı çıkan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, ülkesinin ordusu tarafından ne idüğü belirsiz ithamlar altında yargılanırken hiç de bu denli şanslı olamadı. Sonuçta da 17 Eylül 1961 günü dev bir yolcu uçağının yapamadığını yarım metrelik bir yağlı urgan yapacak, Türkiye Cumhuriyeti'nin seçimle işbaşına gelmiş başbakanı "vatana ihanet" gibi son derece iddialı ve o oranda da mesnetsiz bir suçlamayla asılarak idam edilecekti.

Menderes'in ölümüyle birlikte Türk halkı da kendisine lâyık görülen demokrasinin sınırlarını öğrenmiş oldu. 17 Eylül, yalnızca bir Başbakan'ın değil, aynı zamanda 
bir hayâlin de ölüm günüydü.

 Kazanın Ağır Bilançosu

Kaza sırasında THY'nin Viscount tipi " SEV " uçağında, tamamı delegasyon üyeleri ve mürettebat olmak üzere toplam 21 kişi bulunuyordu. Bunlardan 14'ü olay yerinde hayatını kaybetti. Ölenlerin bazılarının o dönemki Türk bürokrasisi ve siyaset hayatının önde gelen kişileri olması, olayın yurtta ve dünyada yol açtığı yankıları daha da artıracaktı:

- Server Somuncuoğlu (Basın-Yayın ve Turizm Bakanı) 
- Şerif Arzık (Anadolu Ajansı Genel Müdürü) 
- Abdullah Parla (Türk Hava Yolları Genel Müdürü) 
- Kemal Zeytinoğlu (DP Eskişehir Milletvekili) 
- Muzaffer Ersü (Başbakanlık Özel Kalem Müdürü) 
- İlhan Savut (Dışişleri Bakanlığı 2. Daire Başkanı) 
- Mehmet Ali Görmüş (Basın-Yayın ve Turizm Bakanlığı Özel Kalem Müdürü) 
- Sedat Görmüş (Dışişleri Bakanlığı Kâtibi) 
- Burhan Tan (Akşam Gazetesi Foto Muhabiri) 
- Münir Özbek (Kaptan Pilot) 
- Sabri Kazmaoğlu (Yardımcı Pilot) 
- Lütfi Biberoğlu (Yardımcı Pilot) 
- Gönül Uygur (Hostes) 
- Gündüz Tezel (Telsiz Operatörü)

Kazadan ayrıca, aralarında DP Çanakkale Milletvekili Emin Kalafat ve Dışişleri Bakanlığı Kâtibi Güner Türkmen'in de bulunduğu diğer 6 yolcu ve mürettebat 
yaralı olarak kurtulmuştu. Kazada hiç yara almayan tek kişi ise Başbakan Adnan Menderes'ti.

http://www.yenisafak.com/arsiv/2006/SUBAT/21/zaman.html

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder