28 Ocak 2019 Pazartesi

12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 11

12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 11



10. MUHTIRA ÖNCESİNDE CUMHURBAŞKANI VE ORDUNUN TUTUMU 


Süregelen bunalım karşısında, çeşitli kanallardan gelen talep ve şikâyetlere muhatap olan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ise yayınladığı yeni yıl söyleviyle hadiseler karşısındaki tavrını izah etmektedir. Sunay, tüm menfi gelişmeler karşısında ülkenin yegâne teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütün halinde hazır ve muktedir bir şekilde dimdik durduğunu ifade etmektedir. Sunay, sükûnetin sağlanmasında, hadiselerde bizzat rol oynayan militanların adalet 
huzuruna çıkarılmasının tek başına yeterli olmadığını belirtmekte; onları teşvik, tahrik eden ve destekleyen kişi ya da örgütlerin de adalete tesliminin lüzumundan söz etmektedir. 

Diğer taraftan Sunay, hadiselerin merkezi olarak görülen üniversitelerdeki vatansever hoca ve öğrencileri de müesseselerinin şerefini cesaretle korumaya davet etmektedir. Sunay, söylevinin ilerleyen bölümlerinde, 27 Mayıs’tan bu yana yapılması beklenen reformlar üzerinde durarak bunların ivedileştirilmesi hususunun altını çizmektedir. Özellikle emekli inkılâp subaylarının mağduriyetine yaptığı vurgu önemlidir. 1970 yılının Ağustos ayında yapılan devalüasyonla (kur ayarlaması) ilgili olarak baş gösteren enflasyona mani olacak tedbirlerin bir 
an evvel alınması gerektiğini belirten Sunay, huzursuzlukların kaynağında: Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana vaat edilen reformların geciktirilmesinin bulunduğu teşhisini koymaktadır.167 


27 Mayıs Darbesi sonrası ordunun yapısında önemli değişikliklere gidilmiştir. Mesela darbeyi yapan Milli Birlik Komitesi (MBK) üyeler, kendi arasında bölünmüş ve 14’ler olarak adlandırılan grup komiteden ayrılmak zorunda kalmıştır. 27 Mayıs’tan üç ay sonra ise 235 general “orduda gençleştirme” gerekçesiyle emekliye sevk edilmiş geriye 15 general kalmıştır.168 
Bununla birlikte “EMİNSULAR” olarak bilinen ve yaklaşık 7200 subayın ordudan ayrılmak durumunda kalması ise, ordunun tansiyonunu düşürmemiş tam tersine arttırmıştır. Bu çerçevede 27 Mayıs müdahalesiyle birlikte su yüzüne çıkan ordu içindeki “ılımlılar” ve “köktenciler” arasındaki mücadele sonraki yıllarda da devam etmiştir. İki grup arasındaki çelişki, ordu içindeki birçok subayın 1960 müdahalesinin yapılmasına sebep olan şartların yeniden oluştuğu düşüncesinden hareketle gerçekleştirdikleri 1971 müdahalesi öncesinde tekrar su yüzüne 
çıkmıştır.169 1961-1971 arasındaki dönemde, özellikle 1967’den sonra bir askerî müdahale beklentisi güçlenmiştir.170 

Takvimler artık 1970 yılının sonuna gelindiğini gösterdiğinde, ülkenin içinde bulunduğu duruma ilişkin olarak ileri sürülen düşüncelerin, devletin sorumlu mevkilerinde bulunanlar tarafından yayınlanan yeni yıl mesajlarında da yer aldığı görülmektedir. Dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın Türk Silahlı Kuvvetlerine hitaben kaleme aldığı yeni yıl mesajı da bu tür düşünceleri içermektedir. Mesajın bir yerinde bir kısım gafillerin Türk halklarından, bölücü örgütlerinden pervasızca söz edecek cesarete ulaştıklarının ibret ve nefretle 
izlendiğinden söz edilmektedir. Müsvedde metin olduğu anlaşılan yazıda geçen bölücü örgütler lafzının ilk kaleme alındığında Devrimci Kürt örgütleri olarak geçtiği, sonradan üstünün çizildiği anlaşılmaktadır. Mesajın, Tağmaç’ın diğer komutanların aksine hâlâ anarşinin sorumlu bütün anayasal organlar tarafından demokratik düzen içinde sona erdirileceği beklentisi içinde olduğunu gösteren sondan ikinci paragrafı önemlidir.171 

İKİNCİ BÖLÜM: 

12 MART MUHTIRASI VE SONRASINDA YAŞANAN BAŞLICA OLAYLAR 

Sadece askerlerin değil, aynı zamanda seçilmiş ve atanmış kimi sivillerin de mevcut demokratik ortamdan ümit kesmiş oldukları gözlenmektedir. Bu koşullar içinde, orduda geniş bir kaynama olduğu; kaynamanın daha ziyade alttan geldiği; özellikle bazı radikal sol gruplarla irtibata geçmiş olan subayların, hedefine ulaşamamış olduğuna inandıkları 27 Mayıs’ı tekemmül 
ettirmek amacıyla, sivil alanı tamamen ortadan kaldıracak yeni bir girişimi başlatacakları anlaşılmaktadır. Peki, ne oldu da müdahale şekli bilfiil ve doğrudan müdahaleden, muhtıra yoluyla dolaylı bir müdahaleye dönüştü? 

A. DOĞRUDAN MÜDAHALENİN DOLAYLI MÜDAHALEYE DÖNÜŞMESİ VE 9 MARTÇILARIN TASFİYESİ 



İdareyi bizzat ele alarak, tüm sivil siyaseti tasfiye etmeyi amaçlayan 9 Mart hareketinin sadece ordu içindeki bir kısım subayın teşebbüsü olmadığı iddia edilmektedir. Daha doğrusu: Hareketin asıl yönlendiriciliği noktasındaki teorik altyapı, bir grup sol Kemalist aydın tarafından hazırlanmıştır denilmektedir. Bu aydın grubu önce, ordu içinde etkili general ve subaylar ile irtibat kuracak; askerin zihnindeki Kemalist ideolojik şekillenmeye uygun bir yorum ile yoğun 
temaslar ve birliktelikler sağlanacaktı. Türk ordusunun tarihsel geleneğindeki müdahale temayülü bu şekilde yönlendirilerek devrimin vurucu gücü tedarik edilecekti.172 Mete Tunçay, Martçıların başarılı olmaları durumunda olacakların, 12 Martçıların yaptıklarından daha beter olacağını öngörmektedir: 

Tabii, yaşarken yavaş yavaş öğrendik ki ordu içinde sosyalizmi getirmek isteyen bir grup varmış, onlar en üst kademelere kadar sızmışlar ve onlar bir darbe hazırlarken 12 Martçılar onları… O galiba daha önce planlanmış, 8 Mart mı ne çünkü tarihini… 9 Mart mı? Onu bertaraf edip bazı en yukarı komutanların saf değiştirmesi sonucunda bunlar gelmişler. Ötekinin olmadığına sonradan şükretmemiz gerektiğini düşündük çünkü eğer sosyalizmi kurma amacıyla darbe yapanlar olsaydı daha da beter şeyler yapabilirlerdi. Ama 12 Mart, işte, 27 Mayısta aydınlar ve ordunun arasında kurulan ittifakın ya da anlaşmanın çöküşü oldu geniş ölçüde. 

Bugün bile hâlâ 1961 Anayasası’nın bazı erdemlerine bakıp onu 27 Mayısın matlup hanesine yazmak isteyenler falan var, tabii bunun bir hakikat payı da var ama 27 Mayısla birlikte bir yol olduğu…173 Şeklinde yorumda bulunan Tunçay, aslında amacın ne kadar iyi ve ulvi olursa olsun, kullanılan aracın da amacı geniş ölçüde belirlediğinin de altını çizmiş olmaktadır. 

Rasim Cinisli, döneme ait anlatımlarında şu ifadeleri kullanmaktadır: 

27 Mayıstan sonra ve 27 Mayıs sebebiyle Türkiye'nin yaşamış olduğu en büyük 
talihsizliklerden birisi 9 Mart, bilinmeyen 9 Mart teşebbüsüdür. 12 Mart muhtırası darbe içinde darbedir. 12 Mart muhtırası siyasete müdahaledir amma sebepleri farklıdır. 9 Mart olayını iyi bilmek lazımdır. Bunları benim söylememe lüzum yok. Hasan Cemal ve buna benzer arkadaşlar kitaplar hâlinde yazdılar nedenlerini, nasıl olduklarını. Olay şu. Ha, size bir başka şey daha takdim edeceğim. Onu zannediyorum ki önemli bulacaksınız: Faik Türün Paşanın el yazısıyla yazılmış kırk küsur sayfalık bir hatıratı vardır.174 9 Mart olayını son derece açık, nasıl düzene konulduğunu açık açık ifade ediyor Faik Türün Paşa. Yani o kırk sayfalık yerde var mı yok mu onu bilmiyorum ama onların ne söylediklerini, komünizmle yönetilen bir devlet şeklinin gündemlerinde olduğunu, Türkiye’yi 17 Ekim darbesi gibi bir darbeyle yönetmek istediklerini, bunun birkaç koldan yürüdüğünü, birinci kol, Cemal Madanoğlu 27 Mayısı yapanlardan bir grup. Daha sonra, acı olan ve benim için de son derece acı olan şey, ordu kademelerinin en üst kademesine çıkmış Faruk Gürler Paşa gibi, Muhsin Batur Paşa gibi ordumuzu yönetenlerin 
böyle bir fikre kapılmış olmaları ve devleti bir Marksist yönetime doğru götürmeye temayül etmeleri. Genelkurmayda Marksist anayasa yapılmıştır. Onun kaleminden öğreniyorum ben bunları, Türk Genelkurmayında.175 

1.9 MART HAREKETİNİN FİKRİ ALTYAPISI VE GEREKÇELERİ 

İddiaya göre: Altmışlarda çıkan son derece etkili bir dergi olan Yön’ün başındaki Doğan Avcıoğlu, bu faaliyetlerin başında bulunuyordu. Yön’ün kapanmasının ardından Avcıoğlu, yayınlamaya başladığı haftalık Devrim gazetesinin etrafında toplanan bir grupla, harp okullarından başlayarak kimi muvazzaf subaylarla bu doğrultuda ilişkiler kurmuştu. Ertuğrul Kürkçü, bu hususta şunları ifade etmektedir: 

Bu radikallerin fikirlerini daha çok Devrim gazetesinden okuyabilirdiniz -Doğan 
Avcıoğlu’nun başında olduğu- ve hakikaten bu gazeteye baktığınız zaman, bugünkü külliyatı incelediğiniz zaman gerçek bir programa dayandıklarını, kendilerince Türkiye’yi değiştirmek için bugünkü darbeciciklerden çok daha farklı olarak hani “Türkiye’nin istikbali” diye ciddi bir fikriyata sahip olduklarını ve bunun için azimle çalıştıklarını görebilirdiniz. Çok etkili oldular, bunu söyleyebilirim. Öğrenci hareketi içerisinde, bu akımla sosyalistler arasında bir dönem beraberlikten sonra çok ciddi bir rekabet de oldu. Bizim, DEV-GENÇ yönetiminde olduğumuz dönem bu rekabetin en dorukta olduğu dönemdi ve biz bir askerî müdahale değil bir halk savaşı yolunun doğru olduğunu düşünerek bu akımla yollarımızı ayırdık ama Türkiye entelijansiyasının fikriyatının gelişmesinde bu akımın önemli bir rolü oldu. Bu rol belki bugünlere kadar da bir şeklide sürüp gelmiştir, onlar sonraki dönem tartışmaları içerisinde.176 

Orduda bu doğrultuda yönlendirilecek küçük rütbeli subay gruplarının varlığı biliniyordu. 
Nitekim hareketle doğrudan doğruya ilişkileri bulunup bulunmadığı bilinmeyen bir grup subayın Devrimci Subaylar Bildirileriyle görüşlerini açıkladığı kamu oyunun bilgisi dışında değildir. Eski Ankara valisi ve belediye başkanı Enver Kuray’ın oğlu, Yassıada Mahkemesi Başsavcısı Altay Ömer Egesel’in yeğeni olan Sarp Kuray’ın belirttiğine göre bu bildirileri kaleme alan isim, şimdilerin önemli habercilerinden Teğmen Ali Kırca’dır.177 Kırca, bildiriyi kendisinin kaleme aldığını teyit ederek bildirinin mahiyetini şu cümlelerle aktarmaktadır ve de eklemektedir: 

(Devrimci Subaylar Bildirgesinin 12 Mart’la) Hiçbir bağlantısı yoktur. Tam tersine, 12 Mart, bizden onun hesabını sordu. Başkaları olsa, onlar da soracaktı. Yani kastettiğiniz o 9 Martçılar da çünkü biz soldaydık. Yani başka bir yerdeydik. Biz kimsenin sözüne falan dinlemeyecek, böyle başka bir yerde duruyorduk. Biz genç insanlardık. İşte en yüksek rütbelisi bendim, teğmen…178 

“Genel olarak bunu söyleyeyim. Darbeler açısından hayatımın hiçbir döneminde 
değişkenliğim olmadı. Hayatımın her alanında on bir yaşında çocuktan başlayarak altmış üç yaşındaki şu adama kadar darbelere karşı oldum, darbenin dışında oldum. Yani o ortamda bulunmam için zaten hiçbir iklim de olmadı”.179 

Bu yıllarda, var olan bunalımdan çıkışı göstermek iddiasıyla kaleme alınmış bir eserin etkisi büyüktür: Doğan Avcıoğlu tarafından kaleme alınmış olan Türkiye’nin Düzeni isimli kitap.

Kitap öylesine popüler olmuştu ki, üniversite ve harbiye öğrencilerinden, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Gürler’e kadar hemen herkesin başucu eseri haline gelmiştir. Avcıoğlu ve çevresinin, Türkiye üzerine etraflı analizler içeren, bu yapıtı, Türkiye’nin antiemperyalist bir kurtuluş savaşı vererek bağımsızlığını kazandığı; Kemalist devrimin zorunlu üst yapı reformlarıyla başlatılan bir hamle olduğu; ülkenin sınıfsal bileşiminden kaynaklanan güçlükler nedeniyle alt yapıya ilişkin reformların bir türlü yapılamadığı teşhisine dayanmaktaydı. 
Düzendeki bozukluk giderilmedikçe de reformların yapılması imkânsızdır.180 Kemalist devrimin bu yüzden işini yarım bırakmak zorunda kaldığını; bu yapı içinde zamanla palazlanan işbirlikçi burjuvazinin sınıfsal çıkarları uğruna ülkeyi emperyalizmin kucağına ittiği görüşü işlenmektedir.181 Numan Esin’in Yön Hareketi ve Avcıoğlu ile olan irtibatı hakkında söyledikleri şunlardır: 

O esnada, Türkiye’de milliyetçilik akımının yanı sıra sol düşünceler de zemin kazandı. TİP’in karşısında solun bir diğer kolu Doğan Avcıoğlu’nun başını çektiği, onun çıkardığı bir dergi vardı, Yön dergisi. Onlar bana yurt dışındayken de yolluyorlardı çalışmalarını filan. Hatta bir 27 Mayısın yıl dönümünde benim yolladığım makalemi onlar yayınladılar. Öyle bir aramızda sıcak ilişki doğdu. Türkiye’ye döndükten sonra da ben Yön’ü destekledim, açık yani. Ama şimdi 
Yön’ün… Zaten o yüzden de hapishanelere girdik ya aslında, biraz onların da sebebi var, yani onlar çıktılar biz girdik o dönemde. Neyse onların hesabının hepsini vermiş olduk da, ben işkencesine tabii uğramış bir insan olarak kendimi mazlum sayıyorum o olayların içerisinde.182 

Yön çevresinin solda bile eleştiriye tabi tutulduğunu belirtmek gerekiyor. Attilâ İlhan, bu görüşün o zaman bile oldukça geri bir tespiti içerdiğini belirterek şunları yazıyor: 

“Toplumcuların 60 kuşağı, Türkiye’yi küçümsediler, olduğundan gerilerde sandılar, sağcı liberallerin kapitalist endüstri ülkeleri karşısında düştükleri aşağılık kompleksinin bir başka çeşidine, sosyalist endüstri ülkelerinin karşısında düşerek, ülkemizi ve halkımızı, hem bin yıllık devlet geleneğinden uzakta, hem çatır çatır gelişen ve değişen büyüme olanaklarından soyutlayarak, değerlendirme hatasına düştüler”.183 

Türk siyasi sistemi gibi sadece siyasi partiler kanalıyla siyasi sisteme nüfuz edebilmenin mümkün olduğu düzenlerde üstünlük kendiliğinden iktisadi nüfuz gücü yüksek kesimlerde olmaktadır. 12 Mart Muhtırasının ardında yatan nedenlerden birisi olan parlamento dışı muhalefet unsurlarının değişik toplum kesimlerinde ve bu arada orduda da önemli ölçüde taban bulmuş olması; beraberinde orduda emir-komuta zincirinin çözülmesini getirdiği  söylenebilmektedir. 9 Mart’ta muhtemel olan darbenin önlenerek, 9 Martçıların tasfiye edilmesi, yeni gelişmelerin de olanaklı olabileceğini göstermektedir. 
Bu çerçevede çok fazla dağılmış olan siyasi öncelik alanlarının daraltılıp sadece parlamentonun bu işle vazifeli olduğu havasının verilmesi, meclisin açık tutulması göz önüne alındığında, muhtıracılar açısından anlaşılabilir gözükmekte  dir. 184  Üstelik bazı subay ve askeri öğrencilerin de bu unsurlarla aralarında irtibat olduğunun tespit edilmesi, MİT dışında Genelkurmay’a bağlı olarak faaliyet gösterecek bir istihbarat servisinin kurulmasına da yol açmıştı. Ardı ardına yapılan her iki seçimden de AP’nin birinci parti çıkması, üstelik sağ oyların neredeyse toplam oyların % 70’ini bulması karşısında umutsuzluğa kapılan ihtilâlciler, ya da karşı cenahın tarifiyle tepeden inmeciler, yoğun bir devrimci örgütlenme çabası içine girmişlerdir. Demirel, bu çabaların temelinde elit-halk 
çatışmasının yattığını ifadeyle, bir ikazda bulunmayı ihmal de etmeyerek şunları söylemektedir: 

Muhtıranın başka destekçileri var: Muhtıraya bizim arkadaşlar katılmamışlardır, yani o 41’ler denen grup. Onlar daha sonra parti kurdular, bizim oyumuzu böldüler 73 seçimlerinde, bayağı böldüler, yüzde 10 böldüler ama muhtıra… Devrimci-Yol vesaire gibi filan birtakım cereyanlar var, o cereyanlar ordunun içerisine girmiş. Bakın, burada çok önemli bir olay var. 

Bizim demokrasimizde elit, halkı beğenmiyor. Elit, sistemi de beğenmiyor. Yani daha pratik çözümler arıyor, yeni metotlar arıyor, yeni şeyler arıyor ve onları sistemden önce koyuyor orta yere. Şöyle beğenmiyor: Yassıada’da hâkim birisine dedi ki “Otur, otur, cahil oy çoğunluğunun mümessili!” Halkı beğenmiyor adam. Elit, halkı beğenmiyor. Bizim demokrasimizdeki sıkıntı o. Halka kendisini kabul ettirinceye kadar “Bu halk güzel halktır, bunun bir sıkıntısı, bir şeyi 
yoktur, başka memleketlerin…” “Efendim, cahil halk.” Okumuşluk diyorsan, şimdi yüzde 95’e çıkardık okur seviyesini. Kaldı ki başka memleketlerde, demokrasinin olduğu, yapıldığı memleketlerde okumuşluk diye bir şey yoktu. Amerika Senatosu kurulduğu zaman senatörler okuma yazma bilmiyordu, parmak bastılar şeye. Bütün hikâye, bütün bu kargaşanın içerisinde elitin halkı kucaklaması. Halk da eliti beğenmiyor, halk da beğenmiyor. Yani böyle bir şeyin 
içerisinde. Bunlar zamanla aşılabilecek şeyler. Daha çok şehirleştikçe… Yüzde 80 köylü kalamayız. Daha çok şehirleştikçe ve daha çok okudukça, daha çok zenginleştikçe –çok önemli bir hadise- bunların hepsi kalkacak orta yerden ama ben size elli sene evvelini anlatıyorum. Bugün bunlar tümüyle gitmiş değil, sizin de karşınıza gelir bunlar.185 

Rasim Cinisli, AP’den ayrılan grubu böyle bir harekete sevk etmede başlıca kusurun Demirel’e ait olduğunu belirtmektedir. Üstelik kendisine gelen istihbarata rağmen, hiçbir karşı hamlede bulunmadığı gibi, partisinden ayrılan grubu adeta buna teşvik etmiştir mealinde cümleler sarf etmektedir: 

Süleyman Bey 9 Mart olayını bildiği hâlde, Başbakan, istihbarat avucuna kadar, önüne kadar geldiği hâlde ne Türün Paşayla ne o günkü istihbaratın başındaki Fuat Doğu’yla -bunlar vatanperver, memleketperver insanlar- bunlarla temas edip de 9 Martı gerçekleştirmek isteyen yıkıcı darbeyle mücadele edememiştir, sütre arkasına çekilmiştir, olayları seyretmiştir. Bu yetmiyormuş gibi kendi partisi içinde tasfiyeye gitmiştir, iktidar olmak istememiştir. Kendi partisinin içindeki arkadaşlarını, köşe taşlarını ihraç etmiştir ve gücü azalmıştır. O günün 
Reisicumhuru Sunay Paşa, Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı’ya aynen şunu söylemiştir: “Bu işlerin kökünde Süleyman Bey’e ben çok söyledim. Partini bölme, partini zayıflatma, iktidarın bindiği dalını kesme.” Ama bu işlerin altında Süleyman Bey’in neme lazımcılığı yatar. Tabii, Sabit Osman Avcı’nın hatıratı, herkesin bildiği şey.186 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

167 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin, Başbakanlık, Cumhuriyet Senatosu Genel Sekreterliği ve Millet Meclisi Genel Sekreterliğine dağıtımlı, 05.01.1971 tarih, 4/5 ve 4/6 sayılı yazısı ekinde yer alan Cumhurbaşkanı Cevdet 
Sunay’ın 31.12.1970 tarihli Yeni Yıl Söylevi [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–22]. 
168 Milliyet, 4.8.1960, s.1 
169 Semih Vaner, “Ordu”, Geçiş Süresince Türkiye, (der. Irvin Cemil Schick, Ertuğrul Ahmet Tonak), İstanbul, Belge Yayınları, 1990, s.260. 
170 Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi (1950’den Günümüze), 4.Bs., Ankara, İmge Yayıncılık, 2008, s. 203. 
171 Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç tarafından Türk Silahlı Kuvvetlerine hitaben kaleme alınan 
31.12.1970 (?) tarihli yeni yıl mesajı [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–16]. 
172 Türk Ordusunun bu eğilimini en iyi inceleyen eserlerden birisi olması itibarıyla bkz. Mevlüt Bozdemir, Türk 
Ordusunun Tarihsel Kaynakları, Ankara: AÜSBF Yayınları, 1982. 
173 Prof. Dr. Mete Tunçay’ın 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 11.42–13.00]. 
174 Metin komisyonumuzun da bilgisi dahilindedir. Söz konusu metin kamuoyunun erişimine de açıktır. Bkz. 
http://faikturun.wordpress.com/ (Erişim: 12.12.2012). 
175 Rasim Cinisli’nin 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 18.02–19.05]. 
176 Ertuğrul Kürkçü’nün 31.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 10.30–12.06]. 
177 Sarp Kuray, İsyan ve Tevekkül, İstanbul: Birharf Yayınları, 2008, s.36. 
178 Ali Kırca’nın 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 10.20–11.40]. 
179 Ali Kırca’nın 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 10.20–11.40]. 
180 Bkz. Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni [Dün-Bugün-Yarın], Ankara: Bilgi Yayınevi, 1969. 
181 Bu yapıtının etraflıca incelendiği şu çalışmaya bakılabilir: Hikmet Özdemir, “Bir İlk Yapıt: Türkiye’nin Düzeni”, Yapıt, Sayı 2, Cilt 47, Aralık-Ocak 1983–1984, ss.101–107. 
182 Numan Esin’in 26.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.07–16.13]. 
183 İlhan, Hangi Sol, s.142. 
184 Çetin Altan, Suçlanan Yazılar (1960’dan Bu Yana Sahte Demokrasi Talanının Çarkları PDM, Marksist Açıdan Parlamentoda Ne Dedik?), İstanbul: Yaylacık Matbaası, ty s.160. 
185 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55]. 
186 Rasim Cinisli’nin 11.10.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 18.02–19.05]. 

12 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder