12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 9
7. MUHTIRA SÜRECİNDE ANAYASA TARTIŞMALARI
Anayasa değişiklikleri konusu 1961-1980 arası dönemde gündemi sürekli meşgul eden konuların başında gelmektedir. Özellikle 1965 seçimlerine kadar 1961 Anayasası’nın “meşruluğu”, temel devlet felsefesi ve sosyal adalet anlayışı, ya da “Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliği” gibi özellikleri zaman zaman açık ya da kapalı eleştirilere konu olmuştur. 1965 genel seçimlerinden sonra tek başına iktidara gelen AP, 1961 Anayasası’nın kurumlarını ve kurallarını elverişsiz bir kalıp olarak görmeye başlamıştır. 1969 genel seçimlerinin arkasından
kamuoyundaki eleştirilerin artması, yetersiz bir eğitim sisteminin yer yer öğrenci tepkilerine yol açması, evrensel bir olay niteliğindeki gençlik hareketlerinin Türkiye'deki koşullar içinde daha yaygın ve sert biçimlere bürünmesi bütün bu gelişmeler karşısında yetersiz kalan iktidar sahiplerini, yavaş yavaş Anayasa’ya “kabahat yükleme” yoluna itmiştir. İleri sürülen ana görüş şudur:
“Bu olup bitenler karşısında daha basiretli bir politika izlemek, gerektiğinde devlet otoritesini kullanarak sorunlara çözüm getirmek hükümetteki sorumluların da düşünmedikleri şeyler değildir ama 1961 Anayasası, yürütme organını, daha doğrusu Millet Meclisindeki çoğunluğu öyle etkisiz, öyle güçsüz duruma getirmişti ki, sorumluların eli kolu bağlanmıştır.” Kısacası,
“Bu Anayasayla devlet yönetilmez” düşüncesi öne çıkarılmıştır. 113
Başbakan Süleyman Demirel’e göre 1961 Anayasası icrayı güçsüz kıldığı gibi, "çoklu idare düzeni getirmiş" ve içerdiği hükümler yüzünden, "memleketi idare edenlerin sayısı çoğalmıştır."114 Çoklu idare sözü burada, 1961 Anayasası'nın 4. maddesinde de ifade edildiği gibi TBMM'nin en yetkili organ olmaktan çıkıp milletin egemenliğini onun vasıtasıyla kullandığı organlardan (sadece) birisi haline geldiğine dikkat çekmek için kullanılmıştır.
1961 Anayasası'nın 4. maddesi "Türk milleti egemenliğini, Anayasa’nın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" hükmünü getirmiştir. Oysa 1924 Anayasası'nın 4. maddesinde "Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletin yegane ve hakiki mümessili olup millet namına hakkı hakimiyeti istimal eder” denmiştir. Demirel, yukarıdaki ifadeleriyle milli iradeye ortak olduğu varsayılan Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlarla, TRT ve üniversiteler gibi Anayasa tarafından kendilerine özerklik verilmiş kuruluşların konumunu
sorgulamaktadır.
1969 seçimlerine giderken AP bir "Anayasa Islahatı" programı hazırlamıştır. Burada önerilen değişikliklerin en önemli şunlardır: Yürütmenin güçlendirilmesi ve kanun hükmün kararname yetkisiyle donatılması, parlamentonun toplanabilme ve karar alabilmesinin kolaylaştırılması, halkoylaması usulünün benimsenmesi, özerk kuruluşların yeniden düzenlenmesi, akademik özgürlüklerin sınırlanması, TRT'nin daha iyi denetlenebilmesi, yargı ve
yürütme ilişkilerinin yeniden düzenlenmesi ve savcıların hükümet tarafından atanması, "komünizm ve anayasa dışı cereyanlarla mücadele" için yeni "propaganda, telkin ve tahrik" yasakları getirilmesi, özgürlüklerin kötüye kullanılmasının önlenmesi vb.115
Yürütme organına kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin verilmesi,
parlamentonun daha hızlı çalışmasını sağlayacak çeşitli önlemler alınması, tabii senatörlük imkanının kaldırılması, referanduma olanak sağlanması, özerk kuruluşların imtiyazlarının sınırlandırılması, yargı yürütme ilişkilerinin yürütmeye ağırlık verecek bir biçimde yeniden düzenlenmesi, temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanımını cezalandıran çeşitli hükümlerin anayasaya koyulması gibi, hükümetlerin hareket alanını yasama, yargı ve özerk kuruluşlar aleyhine genişletecek düzenlemeler, AP’nin yapılmasını istediği Anayasa değişiklikleri arasında yer almıştır.116
Bu çerçevede 1961 Anayasası ilk kez, 6 Kasım 1969 tarihinde kesinleşen 1188 Sayılı Yasa ile değiştirilmiştir. 12 Kasım 1969 günü yürürlüğe giren bu yasa ile milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen Anayasa’nın 68. maddesi değiştirilmiştir.
8.12 MART MUHTIRASI SÜRECİNE İLİŞKİN SENDİKALARIN TUTUMU
1961 Anayasası’nda sendika kurma ve grev hakkı güvenceye kavuşturulmuştur. 1963’te yeni bir Sendikalar Yasası ve Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası çıkarılmıştır. Bu yasa ile işçi sendikalarının bir siyasal baskı grubu olarak hareket etmelerine daha uygun bir zemin ortaya çıkmıştır. Yani yasa, sendikaların siyasal faaliyette bulunmalarını yasaklamamış ancak, siyasal partilerden yardım alınmasını, onlara yardımda bulunulmasını, sendikanın bir partinin örgütü içinde yer almasını ve bir siyasal partiyle aynı isimde meslek kuruluşları kurmasını
yasaklamıştır.
Sendikalar Yasası’nın çıkmasıyla beraber, işçi eylemlerinde hem nicelik hem nitelik yönünden bir sıçramanın yaşandığı bir süreç başlamıştır. Kasım 1964’e kadar toplu pazarlık görüşmelerinde anlaşmazlığa düşülmesi nedeniyle 87 grev ve 1 lokavt yaşanmıştır.117
I. AP Hükümeti döneminde, 1966 yılına gelindiğinde işçi hareketi yeniden bir canlanma süreci içerisine girmiştir. Bu dönemde gerçekleşen 39 greve toplam 10401 işçi katılmıştır. Bu grevlerden en önemlisi, TÜRK-İŞ içerisindeki tartışmaları arttıran ve DİSK’in kurulmasına yol açan Paşabahçe, Şişe ve Cam Fabrikası grevidir. 118
1967 yılında TÜRK-İŞ’in partilerüstü kalma kararı alması üzerine bu sendikada yer alan pek çok sosyalist görüşlü sendika lideri Maden-İş Sendikası Kemal Türkler önderliğinde Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kurulmuştur. 119 DİSK, 1961 Anayasası’nın sağlamış olduğu demokratik hak ve özgürlükler ile 1960’lardan itibaren yükselen toplumsal muhalefetin oluşturduğu ortam içerisinde örgütlenme ve güçlenme olanağını bulmuştur. DİSK özellikle özel sektörde örgütlenmiştir.
Sol kesimde yaşanan sendikal örgütlenme sağ kesimde de kendisini çeşitli sendika ve dernekler tarzında göstermiştir. Milliyetçi kesimin önde gelen partisi MHP, kitlesel bir örgütlenmeyi sağlayabilmek amacıyla çeşitli toplumsal kesimleri kapsayan bir dizi ülkücü kuruluş oluşturmuştur. Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MSK), Ülkücü Polisler Birliği (POL-BİR), Ülkücü Kamu Görevlileri Güçbirliği Derneği (ÜLKÜM-BİR), Ülkücü
Öğretmenler Birliği Derneği (ÜLR-ÖĞRET), Ülkücü Esnaf ve Sanatkarlar Derneği (ÜLKÜ-ES), Ülkücü Köylüler Derneği (ÜLKÜ-KÖY), Ülkücü İşçiler Derneği (ÜİD), Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği (ÜMİD), Ülkücü Gazeteler Cemiyeti (ÜGC) bunlardan bazılarıdır. MHP ile bu dernekler arasında organik bir bütünlük vardır.120
1969 yılının başlarında Türkiye’de 755 işçi sendikası, 5 birlik, 17 federasyon, 3
konfederasyon bulunmaktadır. Bu sendikalar 958.488 erkek işçi ve 99.450 kadın işçiyi kapsamaktadır.121
1970 yılına gelindiğinde olayların şiddet dozu artmış ve çatışmalar yüzünden üniversiteler neredeyse kilitlenme durumuna gelmiştir. Köylerde ise toprak işgalleri şeklinde kendini gösteren eylemler yaygınlaşmıştır. Birçok il ve ilçede üretici mitingleri yapılmış ve bu mitingler gençler tarafından desteklenmiştir. Bütün bunların yanı sıra örgütlü işçilerdeki huzursuzluklar da kamu
düzenini tehdit etmiştir.122
TÜRK-İŞ’in partilerüstü kalma politikasına karşı beliren sendikal oluşumları engellemeye yönelik müdahalelerin birbiri ardından ortaya konulması çok gecikmemiştir. İlk önemli girişim, 1970 yılında Sendikalar Yasası’nda yapılması öngörülen değişiklikler olmuştur.123 II. AP Hükümeti döneminde yürürlükteki Sendikalar Yasası’nın değişmesi için girişimlere başlamıştır.
Bu girişimleri ilk aşamada sadece AP değil CHP de istemiştir.
12 Mart’a giden süreçte Sendikalar Yasası’nın değiştirilmek istenmesi aynı zamanda bir kırılma noktası olmuştur. İstanbul’da çıkan 15-16 Haziran 1970 olayları sendikalara yönelik sert bir tutumun zirveye çıkmasına yol açmıştır. Bu olaylar bu değişikliğe karşı protesto niteliğinde patlak vermiştir. Bu yasaya en önemli muhalefet TİP’le CHP’den gelmiştir. Ancak ilk etapta CHP’de düzenlenen kongre çerçevesinde yapılan tartışmalar, CHP’nin ilgisini partiiçi konulara
yönlendirmesine neden olmuştur. DİSK’ten gelen tepkiler üzerine Bülent Ecevit, bir toplantıda:
"Sayın DİSK'li arkadaşlar, duyarlılığıma tepkilerinizi anlıyor ve bir ölçüde hak veriyorum. Senatoda görüşülürken tasarıyı en iyi şekilde eleştirmek için arkadaşlarımı uyaracağım. Sanırım arkadaşlarım da benim gibi, sizin gibi Anayasa'ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı hükümlere gereken eleştirileri yapacaklardır"124 diyerek konunun Senato Grubunda dile getirileceğini
belirtmiştir.
DİSK Cumhurbaşkanı’ndan yasaya karşı önlem almasını istemiştir. Ayrıca Senatodan ve MBG’den bu konuya müdahale etmeleri yönünde girişimler de yapılmıştır. DİSK başkanı Kemal Türkler, yanlarında oturdukları Tabii senatörler Ahmet Yıldız, Sami Küçük, Vehbi Ersü, Suphi Karaman, Suphi Gürsoytrak’a ayrı ayrı yönlerden 274 Sayılı Sendikalar Yasası’ndaki aksaklıkları anlatmıştır. Senatörlerin hemen hepsi tasarıyı okumuş, not almışlardır. Tasarı Senatoya gelince eleştirici olarak grupları adına Vehbi Ersü'yü görevlendirdiklerini bildirmişler ve Ersü'nün DİSK'in eleştirileriyle daha da güçlü konuşma yapması için notlar verilmesini önermişlerdir.125
Ancak bunun pek yararı olmamıştır. Çünkü 15 Haziran 1970'te İstanbul'da 115 işyerinde 75000 işçinin yürüyüşü başlamıştır. İşçi ve polisin çatışması sonucunda bir işçi, bir polis, bir esnaf ölmüş, 87 kişide yaralanmıştır.
İstanbul'da sıkıyönetim ilan edilmiş ve DİSK yöneticileri tutuklanmıştır. Ertesi gün Ankara'da 40-50 kişilik bir grup "kahrolsun komünistler" diye bağırarak DİSK ve Lastik İş Bürolarına saldırmışlardır.126
On binlerce DİSK'li işçinin başlattığı eylem 16 Haziran genel grevine yol açmıştır. Uzlaşmazlık Demirel Hükümeti’nin Meclise gönderdiği yeni sendikalar yasa tasarısına, çalışma komisyonunda yer alan TÜRK-İŞ üyesi CHP'li işçi milletvekillerinin isteğiyle katılan bir hükümden çıkmıştır. TÜRK-İŞ üyesi CHP işçi milletvekillerinin önerileri sonucu, yeni tasarıya bir sendikanın Türkiye çapında etkinlik gösterebilmesi için, o iş kolundaki işçilerin en az üçte birini temsil etmesi kuralı eklenmiş konfederasyonlar konusunda da önemli kısıtlamalar
getirilmiştir. Meclis bu tasarıyı onaylamıştır.127
Başbakan Demirel ve Hükümet İstanbul’daki olayları bir ayaklanma olarak değerlendirmiş ve bunun üzerine 16 Haziran’da İstanbul ili ile Kocaeli Merkez ve Gebze ilçelerinde bir ay süre ile sıkı yönetim ilan edilmiştir. İşçilerin 15-16 Haziran eylemlerinin Anayasa’da öngörülen sıkıyönetim ilan nedenlerinden birisi olan “ayaklanma” sayılıp sayılamayacağı sıkıyönetim ilanından sonra da çok tartışılmıştır. Konu ile ilgili bilim adamlarının birçoğu sıkıyönetimin Anayasa’ya aykırı olduğu görüşünü savunmuşlardır. Sıkıyönetim kararının iptali için Danıştayda ve Anayasa Mahkemesinde davalar açılmıştır.128
Sıkıyönetimi ilan eden hükümet, 17 Haziran 1970’de kararını Millet Meclisi ve
Cumhuriyet Senatosunun ortak oturumunda TBMM’nin bilgisine sunmuştur. Yaklaşık beş saat süren görüşmeler esnasında, sıkıyönetim kararının gerekçelerini açıklamak üzere söz alan İçişleri Bakanı Senatör Haldun Menteşoğlu olayların çıkış nedenine bakıldığında gayrimeşru bir platformun içinde demokratik hukuk devletini yıkmak, milli birlik ve beraberliği bozmak,
sınıflaşma şuurunu yaratarak vatanı bölmek, ülkeyi parçalamak hedefinin görüleceğine değinerek hükümetin aldığı kararı savunmuştur.129
GP Meclis Grubu adına söz alan Turhan Feyzioğlu ise sıkıyönetim kararını destekleyen konuşmasında özellikle DİSK’i hedef almış ve DİSK’in Marksçı, Leninci, komünist bir örgüt olduğunu ve ülkeyi bu akımlara sürükleyen tehlikeli bir kurum olduğunu belirtmiştir.130
CHP Grubu adına konuşan İsmet İnönü, sıkıyönetim ilanına karşı çıkmamakla birlikte bir aylık sürenin uzun olduğunu ve işçilerin neden bu tarz olaylara giriştiğinin araştırılması gerektiğini şu sözlerle belirtmiştir:
“Bir nokta önemlidir. İşçiler aslında vatanseverdir. Bu adamların bu kadar çok toplanıp harekete geçirilmelerinde hiç haklı taraf yok mudur? Hiç haklı taraf yoktur gibi sabit bir fikir ve peşin hükümle adalet aranmaz ve bulunamaz.” 131
Hükümetin kararına karşıt bir görüş tabii senatörler adına söz alan Ahmet Yıldız’dan gelmiştir. Yıldız, hükümeti eleştiren ve kısmen DİSK’i savunan konuşmasında bu olaylardan İçişleri Bakanı Menteşoğlu’nu sorumlu tutarak şunları söylemiştir:
“ DİSK komünist imiş. Kim diyor bunu? İçişleri Bakanı diyor. Kimsin sen? Türkiye Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı. Komünizm yasak, peki neden durdunuz şimdiye kadar? Nasıl devlettir bu?” 132
Konuşmalar üzerine söz alan Başbakan Süleyman Demirel de İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu gibi hükümetin sıkıyönetim kararı almasının haklı gerekçelere dayandığını olayın düpedüz bir ayaklanma olduğunu, devlet kuvvetlerine silah atıldığını, yurdun bu köşesini huzur ve sükuna kavuşturmada en son çarenin ve başvurabilecek en çabuk sonuç alınabilecek durumun
sıkıyönetim olduğunu vurgulamıştır.133
Sıkıyönetim görüşmeleri esnasında AP ve GP grubu karşıt görüşleri seslendirecek milletvekillerini mümkün olduğunca engellemeye çalışmışlar, verdikleri yeterlilik önergeleri ile grup sözcüleri dışında kişisel olarak söz almak isteyen milletvekillerine konuşma fırsatı tanımamışlardır. Sıkıyönetim kararına muhalif görüşleri olan TİP’li Mehmet Ali Aybar gibi milletvekilleri bu yüzden fikirlerini açıklama şansı bulamamışlardır.134
Yasa tasarısı TBMM’ye konuşulurken üniversitelerin iş hukuku, sosyal güvenlik kürsüsü öğretim üyeleri ve çoğu bilim çevreleri ise yasanın ana çizgileri ile "anayasaya aykırı" olduğunu açıklayarak, bir an önce değiştirilmesini önermişler dir.135 İsmail Cem’e göre bu değişimin gerçekleşmesi zor olacaktır. Cem bir yazısında:
“İşçinin bir çeşit esir durumunda olduğu devir artık çoktan geçmiştir. İşçi haklarını bir adım geriye götürecek tasarılar bile büyük tepkilere yol açmaktadır. Türkiye’deki her kuruluşun (ve bazı sendikacıların) bundan böyle işçileri dikkatle değerlendirmesi, alacağı kararlarda işçilerdeki gelişmeyi göz önünde tutması gerekmektedir. Meselelerin gittikçe berraklık kazanarak ortaya çıktıkları şu günlerde, son işçi hareketinin olumlu bir tarafı da vardır: Kimin kimden
yana olduğuna açıklık getirirken, yeni olayları yaratacak davranışlardan uzak durmayı da bazı çevrelere hatırlatmıştır. Çünkü ne işçi eski işçidir, ne de Türkiye eski Türkiye...”136 diyerek Türkiye’nin son on yılda geçirdiği değişime dikkat çekmiştir.
CHP ve TİP, Senatoda CHP senatörleri ile MBG sözcülerinin eleştirdikleri tasarı
yasalaşınca, yasanın iptali İçin Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır. Anayasa Mahkemesi, 1972’de 274 Sayılı Sendikalar Yasası'nda değişiklik yapan ve DİSK üyesi işçilerin tepki gösterdiği 1317 Sayılı Yasa’nın pek çok hükmünü iptal etmiştir.137 Böylece yasa değişikliğini protesto eden işçilerin ve tasarıya karşı çıkan DİSK yöneticilerinin dayandıkları kesin hükme bağlanmış olmuştur.138
Bu önemli olayla birlikte 1970 Temmuz’unda Kayseri’de TÖS kalabalık gruplarca
basılmış, Ağustos’ta Türk Demir Döküm tesisleri işçilerce işgal edilmiş ve polisin işçilere müdahalesi sonucu ölenler olmuştur. Eylül’de Ereğli Demir Çelik işletmelerinde işçiler greve gitmiştir.
Özetle bu dönemdeki sendikal gelişmeler, 1971 yılına kadar hızlı, canlı, yol ve zaman zaman doktrin arayarak, bölünerek, çok sayıda sendikaların yarattığı sorunları ve güçsüzlüğü sırtında taşıyarak, fakat sürekli olmuştur. 1965 seçimlerini AP’nin büyük bir çoğunlukla kazanması ve kimi sendika liderlerinin bu parti kadrosu içinde parlamentoya girebilmiş olmaları, harekete durgunluk vermiş ve sendikacılığın felsefesinde ve doğasında bir çelişki olan sağ
kanadı güçlendirmişse de, bir bütün olarak gelişmede çok büyük aksamalar olmamıştır.139
İşçi kesimlerinin sürece ilişkin kanaatlerinden birini ortaya koyması bakımından, dönemin Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu Genel Başkanı (Türk-İş) Seyfi Demirsoy tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a verilen 04.01.1971 tarih ve 71/3 sayılı muhtıra önemlidir.140
Muhtırada, bunalım sürecine Cumhurbaşkanının müdahil olmasından duyulan memnuniyet belirtilerek; Türkiye işçi hareketinin sınıf çatışmasını körükleyen diğer işçi sendikalarının aksine milli bütünlüğü savunan Atatürkçü bir çizgide olduğu ifade edilmektedir. Atatürk düşmanlığının hem Marksist düzen kurmak isteyenlerce, hem de teokratik bir rejim peşinde olanların ortak paydası olduğunun altı çizilmektedir.
Süregelen öğrenci hareketlerine karşı Türk-İş Genel Başkanının görüşü: Bu tip hareketlerin öğrencilikle bağdaşmayacağı yönündedir. Lakin bu hareketlerin temelinde bazı masum isteklerin saptırılmasının yattığı ifade edilmekte; işsiz kalma tehlikesinin yanı sıra mevcut üniversiteye girişi sağlayan sınav sistemindeki aksaklık yüzünden okuduğu fakülte ile okumak istediği fakülte arasında tutarsızlıklar olan geniş kitlenin saldırganlaşmaya zorlandığı belirtilmektedir. Sosyal güvenlik müessesesinin birçok alanda kurulamamış olmaması da süregelen rahatsızlıkların sebeplerinden biri olarak gösterilmekte dir. Diğer taraftan, sistemin zafiyetinden faydalanan bir avuç asalak kesimin bu durumdan yararlanarak, inanılmaz boyutta sömürü faaliyeti içinde
bulundukları hususu işlenmektedir. Vergi politikasındaki haksızlıkların da önemine değinen Demirsoy, özellikle büyük toprak sahiplerinin kazançlarının vergi dışı bırakılmasının sınırlı kazançları vergilendirilen çalışanlar nezdinde tepkiyle karşılandığını vurgulamaktadır.
Parlamentonun çalışma düzeninin de bir diğer şikâyet konusu olduğu belirtilen yazıda, konfederasyonlarına karşı girişilen şiddet eylemleri karşısında soğukkanlılıklarını korumaya gayret edecekleri belirtilmektedir. Türk-İş’in, halkı parçalayacak girişimler karşısında yapılacak her hamlede Cumhurbaşkanının yanında olduğu vurgulanarak yazı nihayete erdirilmektedir.
Yine bir başka belgede Türk-İş’in partileşmeye meyyal tutumlar içinde bulunduğu; bu eğilime direnenler olduğu kadar savunanların da bulunduğu ifade edilmektedir. Yol-İş, Ges-İş, Demiryolları İşçi Sendikası ve Şeker-İş sendikaları yöneticilerinin CHP’deki Kemal Satır grubuyla bu doğrultuda teşrik-i mesai içinde olduklarından söz edilmektedir. Bu tip bir parti kurulması durumunda CHP ve AP içinde bulunan Türk-İş kökenli milletvekili ve senatörlerin, bu yeni partiye iltihak edeceklerinin tahmin edildiği belirtilmektedir.141
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
113 Mümtaz Soysal, 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 5. Bs, İstanbul Gerçek Yayınevi,1979, s.76.
114 Süleyman Demirel, 12 Mart ve Sonrası, 2.Kitap, Ankara, Ayyıldız Matbaası, 1972, s.114.
115 Bülent Tanör, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, 18. Bs, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2009, s.412.
116 Tanel Demirel, Adalet Partisi İdeoloji ve Politika, İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s.270.
117 Milliyet, 1.11.1964, s.1.
118 Yüksel Akkaya, “1960 Sonrasında İşçi Hareketleri”, Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi, C:II, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998, s.105-106.
119 Gevgilili, a.g.e., s.358.
120 Ağaoğulları, a.g.m., s.225.
121 CSTD, C:51, B:32, 4.2.1969, s.545.
122 Hale, a.g.e., s.156.
123 Alpaslan Işıklı, “Ücretli Emek ve Sendikalaşma”, Geçiş Süresince Türkiye, (der. Irvin Cemil Schick, Ertuğrul Ahmet Tonak), İstanbul, Belge Yayınları, 1990, s.340.
124 Kemal Sülker, Türkiye'yi Sarsan İki Uzun Gün, İstanbul, Verso Yayıncılık, 1985, s.44-45.
125 Sülker, a.g.e., s.50.
126 Milliyet, 19.6.1970, s.11.
127 Milliyet, 13.6.1970, s.11.
128 Zafer Üskül, Siyaset ve Asker, 2. Bs, İstanbul, İmge Yayınları, 1997, s.186-187.
129 MMTD (Millet Meclisi Tutanak Dergisi), C:9, B:14, 17.6.1970, s.208-212.
130 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.213-216.
131 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.223-226.
132 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.227-229.
133 MMTD, C:9, B:14, 17.6.1970, s.240-242.
134 Üskül, a.g.e., s.121.
135 Milliyet, 24.5.1970, s.1.
136 İsmail Cem, “Değişen Türkiye ve Değişen İşçi”, Milliyet, 19.7.1970, s.2.
137 Anayasa Mahkemesi Kararı, Resmi Gazete, 19.10.1972, No:14341.
138 Sülker, a.g.e., s.134.
139 Cahit Talas, Bir Toplumsal Politika Belgesinin Yorumu: Toplumsal Anlaşma, Ankara, AÜSBF Yayınları, 1982, s.3.
140 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinin 08.01.1971 tarih ve 3/146 sayılı yazısı eki [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–32].
141 11.01.1971 tarihli “Türk-İş’in Parti Kurma Çalışmaları”, başlığını taşıyan belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay
Arşivi Yer No: 5/6–19; Fihrist No: 7781–45].
10 CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder