12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 24
1. EMİNÖNÜ ARABA VAPURUNUN BATIRILMASI OLAYI
Haziran 1972’de bakım ve onarım görmek üzere Haliç Tersanesinde havuza alınan Eminönü araba vapurunun havuz kapağı saatli bir bomba ile yerinden sökülerek ani şekilde havuza su dolmaya başlamış ve vapur da böylece batmıştır. Vapurun batırılmasının faillerinin aynı zamanda Kültür Sarayının ve Marmara gemisinin yakılması olaylarına karışanlarla aynı kişiler oldukları iddia edilmiş;535
İddialara muhatap olanların hepsi Bomba Davasında yargılanmışlardır.
2. ZİVERBEY KÖŞKÜ SORGULAMALARI VE BOMBA DAVASI
1971–1973 yılları arasında kamuoyunda büyük bir ilgiyle takip edilen duruşmalar silsilesi cereyan etmiştir. Basında Bomba Davası olarak adlandırılan muhakemelerde, birçok ünlü sima TCK 146/1’de tanımlanan suçlamalarla ve idamla tecziye talebiyle yargılanmışlardır. Ziverbey Köşkündeki sorgulamalar ve itiraflar üzerinde hâlâ tartışmalar devam etmektedir. Devletin resmi
boyutunun dışında bir de bilinmeyen, gizli ve derin bir boyutu olduğu bu olay ertesinde tartışılmaya başlanmıştır. Derin devlet kavramı ve Türkiye’deki derin devlet hakkında Demirel’in ilginç bir tezi vardır:
Şimdi, bu gladyodan bahsediliyor, derin devletten bahsediliyor, “Derin devlet var mı yok mu?” Derin devlet var. Derin devlet askeriye. Türkiye’de bir tane devlet var aslında. Bunun derini de, düzü de bir tane. Bu derin devletlerden bahsediyorsunuz, bahsediyorsunuz. Nerede bu mübarek ya? Yok, böyle bir şey. Yani “Birisi bunlara karışıyor, ediyor.” falan diyorsanız, eğer ikinci bir devlet arıyorsanız o, askeriye işte.536
Bülend Ulusu ise derin devlet konusunda, bunca yıllık askeri ve siyasi tecrübesine rağmen, ısrarla ayrıntılı bilgi vermekten kaçınmaktadır:
Derin devlet konusunda doğrusunu isterseniz ben herhangi bir bilgi sahibi olmadım. Yani bir teşkilat olsun da Türkiye’yi şöyle sıkıntılı duruma soksun, tahrik etsin vesaire. Benim şöyle hatırladığım: Kontrgerilla ismini halk verdi ona. Bir örgüt böyle silahlı kuvvetler içinde Amerikalıların şeyiyle NATO içinde böyle bir teşkilat yapıldı ama bu teşkilat bu kötü hareketler için değil, daha başka hareketler için yapıldı. Hatırımda kalan. O bakımdan derin devlet diye
böyle bir şey ifade edemeyeceğim benim edindiğim intiba olarak.537
İtirafların işkence altında alındığı yönündeki maznunların iddiaları sürmektedir. Dışarıya yazdığı mektuplarda, akrostiş yöntemini kullanarak kendisine işkence altında ifade imzalattırıldığını anlatan İlhan Selçuk da, tıpkı Talat Turhan’ın yorumladığı gibi bu hâdiselerin, ordu içinde oluşmuş, biri Sunay-Tağmaç-Türün, diğeri ise Gürler-Batur-Kayacan işbirliğine dayanan iki klik arasındaki mücadelenin ürünü olduğu görüşündedir.538 Demirel ise Ziverbey Köşkü sorgulamaları hakkında şunları söylemektedir:
Malum hikâyeler. Doğan Avcıoğlu’nun mecmuasından esinlenerek ordunun içerisinde, bilhassa Batur’un etrafındaki subayları da içine alan bir şey teşekkül etmiş. Onu Hasan Cemal çok güzel yazdı. Onlar o grup. Ziverbey hadisesi falan, onlar çok utanılacak şeyler. Ben yokum yalnız orada. Ben yokum. Ben Güniz Sokak’ta, yani burada oturuyorum. Nihat Bey Başbakanlık yapıyor. Ondan sonra, Nihat Bey’den sonra, Ferit Bey de yaptı ya bir müddet.539
Sanıklar, daha sonraki yazı ve beyanlarında, sorgulamalarını yapanların birbirlerine rütbeleriyle hitap edenlerden oluştuğunu; kendilerine sıkça kontrgerillanın gizli karargâhında olduklarını, istedikleri doğrultuda ifade vermedikleri takdirde öldürüleceklerini hatırlattıklarını anlatmaktadırlar. Devletin elinin bile uzanamayacağı kadar güçlü bir teşkilat olduklarını belirten
sorgucuların kontrgerilla örgütünün varlığını doğrulayacak ölçüde kendilerine güvenen bir pervasızlık içinde olduklarının da altını çizmektedirler.540 Kontrgerilla konusunda görüşü sorulan Demirel, böyle bir şeyin olmadığının ısrarla altını çizerek şu açıklamalarda bulunmaktadır:
Şimdi, kontrgerillaya gelince: Kontrgerilla konusu çok tartışıldı Türkiye’de. 70’li yılları hatırlıyorum, rahmetli Ecevit, biz hükûmetken çıkar çıkar “kontrgerilla” derdi, ben de hükümete güvenlik mensuplarını çağırırdım, yani Emniyet Genel Müdürünü, MİT Müsteşarını, Genelkurmay Başkanını teker teker çağırdım. “Muhalefet ‘kontrgerilla’ diyor, bu nedir kardeşim?”, “Yok efendim böyle bir şey.” Şimdi, devletin yüksek memurları “Yok efendim böyle bir şey” diyorsa ya yok hakikaten ya yalan söylüyor. Benim bunu ayırt etme imkânım yok ki ama
ne oldu sonradan? Sonradan 78’de Sayın Ecevit, rahmetli, bizim elimizden hükümeti aldı milletvekillerinin bir kısmını aktarmak suretiyle, Güneş Motel hadisesi,541 hükümeti aldı. Hükümetin üçüncü günü ben kendisine bir mektup yazdım “Hadi bakalım, bu kontrgerillayı bul çünkü dört sene her gün omzumdaydın ‘kontrgerilla’ diye, ben de bulamadım kimseyi, hadi sen bul kontrgerillayı kardeşim.” Bir süre sonra, rahmetli Hasan Işık geldi, Savunma Bakanıydı, Hasan Işık dürüst bir adamdı, bizim büyükelçiliğimizi falan yaptı, çok dürüst bir adamdı. O dedi ki: “Bu işi karıştırmayın, yok böyle bir şey.”, “Hasan sen temin ediyor musun bunu?”, “Evet.” Siyaseten “yok” diyorsanız yok kardeşim. Ondan sonra, ben, kendi başıma Cumhurbaşkanı olarak veya Başbakan olarak ne kontrgerilla kampı arayabilirdim ne şunu yapabilirdim ne bunu yapabilirdim. Bana derlerdi ki: “Kardeşim, biz sana söyledik ya işte yok yani bunlar.” Yok, olduğu hâlde var idiyse, onlar ortaya çıkarsa “yok” diyen adamlar sorumludur. Bunları yazdım ben, benim kâğıtlarımın içinde vardır. Ben size bir şey söyleyeyim: Bizim idaremizde, benim başında bulunduğum idarede Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlık veya herhangi bir şey, umumi müdürlük, devletin her kademesinde bulundum, meşruiyete dayanmayan hiçbir şey yoktur, her şey meşru ve meşru kökenden yetki almayan hiçbir hareket de yoktur. Her şey açık, herkesin önünde ve her şeyi açık, düzgün yaptık. Bütün bunlara rağmen, yanlış olan şeyler yok mudur?
Vardır ama söylediğim gibi, gizlisi, saklısı hiç yoktur, hiçbir şeyin gizlisi saklısı yoktur. Kasıt olan bir şey de yoktur, ülke menfaatlerini haleldar edecek bir şey yoktur. Eğer ülke menfaatlerine dokunacak herhangi bir şey olmuşsa kazaradır, tesadüfendir.542
Talat Turhan, Demirel gibi düşünenlere karşı tepkilidir ve şu cümleleri sarf etmektedir:
Neyse, uzatmayalım, birincisi: Ayaklanmaları bastırma harekâtı. Orada Cumhurbaşkanına bile görev veriliyor. 1986 yılında Nokta dergisine demeç verdim. “Yalan söylüyorsunuz, ‘Kontrgerilla yoktur.’ diyor herkes, siyasisi, askeri, paşası ‘Yoktur.’ diyor, ya var işte Amerikan talimnamesi.” Ama yöntem bu, teorik değil o, yöntem. Burada Cumhurbaşkanına görev yüklüyor. Bunu da yazdım, yayımlandı, bugüne kadar hiç kimseden ses seda çıkmadı. Kaç
Cumhurbaşkanı değişti o günden bu yana. Şu anda anayasa yapılıyor. Anayasa Komisyonu böyle bir talimnamenin Cumhurbaşkanına görev verdiğinden haberdar, olmaz böyle bir şey. Biz yazıyoruz ki buradan faydalansınlar… Şimdi, birinci kitap: ST 31-15. Amerika’dan aynen tercüme edilmiş. Bulduğum ikinci kitap: Ayaklanmaları Bastırma Harekâtı. Genelkurmay tercüme etmiş, dağıtmış. Orada da bir sahtekârlık var, David Galula diyor ismine, hayır David Galula değil. Aslını getirdim Amerika’dan, CIA denetiminde Harvard Üniversitesi basmış kitabı, başında Kissinger var. Bir darbenin manifestosu, “Darbeden evvel nasıl anarşi yapacaksınız?
Darbeden sonra ne yapacaksınız? Kimi ne yapacaksınız? Kime ne yapacaksınız?” orada belli. Hatta öldürüleceklerin sırası da var.Şimdi, efendim, birinci kitap bu. İkinci kitap, Ayaklanma Bastırma Harekâtı… Orada darbenin öncesinde, sonrasında ne yapılacak yazılı. Hatta “Adam öldürmeye başladığınız vakit polisten başlayın.” diyor. “Polisten başlayın.” diyor çünkü “Büyük adamı zaten halk sevmez.” diyor. Şimdi, mesela TİKKO, TİKKO’yla beraber içeride
yattım.“Niye bekçiyi öldürüyorsun, garibanı?” diyorum, diyor ki: “Yahu, bu düzenden en az yararlanan bu, düzene en fazla çomar köpekliği yapan bu. Bu ölecek ki iş olsun.” Bu da bir mantık tabii, felsefe. Ama işin arkasına bakarsanız, bir de azmettirme var. Yani şimdi, Özel Harp Dairesinin Başkanı Cihat Akyol diyor ki: “Sahte operasyon yapın, başkasına mal edin.” O zaman, yapılan eylemin hangisi sahte, hangisi doğru; nereden bileceğiz? Hangisini devlet yaptı,
hangisini anarşist yaptı? Bilemeyiz. Dolayısıyla, bu ortamdan arınmak lazım. Şimdi… Üçüncü kitap: FM 31-16 Counter Guerilla Operation, şu, İngilizce. Şimdi, burada öyle bir örgütlenme içinde sanıyor ki bizde askerler var. Hayır, asker yok. Savcı da var, polis de var, hâkim de var, iş adamı da var, medya patronu da var, yani ne kadar katakulli varsa onların hepsi var.
Dolayısıyla, bunların hepsini komuta eden bir derin devlet var. İşte, bu masonik bir devlet.543
Kültür Sarayı’nın yakılması, Marmara yolcu gemisi ve Eminönü araba vapurlarının batırılması, inşa halindeki Boğaziçi Köprüsünün havaya uçurulması planı, çeşitli soygun eylemleriyle yasadışı gizli örgüte malî takviyenin hedeflendiğine ilişkin savcılık iddianamesiyle yargılananlar arasında, birçok önemli isim göze çarpmaktadır. Soyguncuların anayasal düzeni değiştirmek için örgütlenen ve eski darbecilerden destek alan bir eğilime sahip oldukları iddiaları
12 Mart dönemi basınında sıkça görülüyordu. Bu ithamlara muhatap olanlardan biri de, eski MBK üyesi ve tabiî senatör Mucip Ataklı’ydı.544 Cuntacılık yaparak anayasal rejimi tağyir ve tebdil etme teşebbüsüyle yargılanan önde gelen isimler şunlardı; Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal, İlhan Selçuk, Fakih Özfakih, Talat Turhan, Rafet Kaplangı, Hasan Yalçınkaya, Ersin Ertekin ve Cemal Madanoğlu. Bilgisine başvurulanlardan Talat Turhan’a 9 Mart ve 12 Mart’ın önde gelen isimleri hakkında görüşleri sorulmuş ve gayet açık cevaplar alınmıştır:
Faruk Gürler’i hiç tanımadım, aynı örgüt üyesi olarak yargılandım. Muhsin Batur çok kıvrak hareket etti, ona da bir açık mektup yazdım, yirmi bir gün sonra kalp krizi geçirdi, kitaplarımda var. Celal Eyiceoğlu, altı tane kotrası olan bir mutlu amiraldi, öldü. Kitaplarımda yazıyorum, vaktiniz var mı? Celal Eyiceoğlu Tokyo’ya Büyükelçi gönderildi. Giderken talimatı Sabancı’dan aldı Atlı Köşk’ten. Aldığı komisyon karşılığında –bunları tabii ben söylüyorum ama… Sabancı Grubuyla Japon ilişkisi başladı. Gittikten üç ay sonra 300 bin Toyota lastiği girdi, sonra devam etti. Kemal Karacan, mert, dürüst bir adamdır, babayiğit bir adamdır ama babayiğitlik yetmiyor, emekli olduktan sonra bir evde, bir kokteylde kitaplarında Türkiye'nin tehlike alanı olarak yazıyorum Selahattin Beyazıt çünkü İngiliz ayağını temsil ediyor Bilderbergci ve 30’uncu derece mason, İskoç locasında kraliyet davetlisidir. O diyor ki: “Ya, Paşam emekli olduk bir arabamız bile yok.” Diyor ki: “Paşam ne demek?” Ertesi gün bir araba gidiyor. Yani insanları bir yerden yakalamak mümkün. Turgut Sunalp, açıkça demeçleri var, ben de kitaplarıma alıyorum. “Ben NATO subayıyım, 40 kişi gitti NATO kurulurken.” diyor. “Amerikalıları çok severim, içli dışlıyımdır, onların içerisinde arkadaşlarım vardır.” diyor. Dolayısıyla, o sistemin adamı, korundu Demokrat Parti döneminde. Neden korundu? Çünkü Mükerrem,545 galiba Sağlık Bakanının akrabasıydı, hısmıydı, korundu, yurt dışında geçirdi
hayatını. Celil Gürkan, benim tanıdığım en namuslu, şerefli adam, en dürüst adam. O kendi kuşağının yetenekli adamı; iki lisan bilir, kafası çok çalışır. O dönemde öne çıktı ve maalesef harcandı. Vedii Bilget de amiraldir, çok dürüsttür, hiç ödün vermemiştir, ödün vermeden ölmüş gitmiştir. Aydın Kirişoğlu, Hava Kuvvetlerinin beyniydi. O, 12 Martın sola evrilmesinde başat
rol oynayacak kabiliyette bir adamdı, süratle gönderdiler. Galiba bir kansere yakalattırdılar, öldürdüler. Ömer Çokgör, o dönemde tuğgeneraldi Hava Kuvvetlerinde ve de Hava Kuvvetlerine sormadan 12 Mart gecesinde Hava Kuvvetlerine alarm veren kişidir ama emekli olduktan sonra bir hafta sonra Cevdet Sunay’ın karşısına çıkmış, tazallümi hâlde bulunmuştur eski tabirle. İşte
ben şu kadar para alacağım da, karımın kuaför parası şu kadar da makyaj parası bu kadar da falan filan... İş istemiştir. Memduh Ünlütürk, affedersiniz ben öyle tabir ediyorum birisinin kıçına yapışanların hemoroitidir, Faik Türün’ün. O sayede tümgeneral rütbesine kadar gelmiştir. Binlerce kişiye, on binlerce aydına, yurtsever gence işkence edilmesine fiilen nezaret etmiştir. İlyas Albayrak, Hava Kuvvetlerinde bir albay, işte orada o günün hevesatı içinde olayın içinde gözükmüştür ama işte bir içeri aldılar beş-altı gün, ondan sonra işi bitti. Ondan sonra Fakih Özfakih, 3 Mart günü evinde yapmış olduğu bir toplantıda bu işlerin tersine dönmesine katkı vermiştir. Numan Esin, genç bir 27 Mayısçı, daha sonra yurt dışına gitti, Madrid’e gitti galiba. Geldi, ticaret hayatına atıldı, bir ara MHP’de çalıştı. Ondan sonra bu 12 Mart’ta bizim grubun içinde gözüktü. Ondan sonra da iş hayatına atıldı. Yani aynı örgütten yatıyoruz, o benim bir üst örgüt üyesi, benden bir sene sonra geldi, altı ay evvel çıktı. Doğan Avcıoğlu kendisini
kanıtlamış, eserler bırakmış, eserleri yankı bırakmış bir yazardır ama o zamanki düzen onu tehlikeli gördüğü için içeri aldı, sorguladı ama Doğan Avcıoğlu’nun ihtirası da vardı iktidar için. O dönemde, yani “Orduda bir kıpırdama var, ben de fikir üreterek böyle bir paralellik içinde acaba orada bir şey olabilir miyim?” diye düşünmüş olabilir. İlhan Selçuk, o da eser bırakmış, kendini kanıtlamış, benim gibi her devirde içeri girmiş bir kişidir. İlhami Soysal, işte biraz evvel de söyledim “Cemal Tural546 aleyhinde yazı yazıyor.” diye dövüldü, içeriye atıldı ve her dönemde de içeri atılan bir kişidir. Şimdi, efendim, bir kere darbeyi ve kontrgerillayı bilebilmek için bu mekanizmayı bilmek lazım.547
Madanoğlu önderliğindeki cuntayı ihbar eden şahıs ise, dönemin İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi asistanlarından Mahir Kaynak’tır. O günden bugüne ismi hep bir tereddütle anılan Mahir Kaynak’ın deşifre edilmesi, adı geçen şahsın hayatını karartmıştır. Kaynak, teşkilât tarafından açığa çıkarılmasından sonra sol çevrelerce kışkırtıcı ajanlığın simgesi haline getirilirken; sağda, isminden övgüyle söz ediliyordu. Mahir Kaynak, sol açısından kışkırtıcı ajanken, sağa göre milli ajandı 548 Kaynak, cuntaya sızmayı başarmış en mahrem toplantılara
alınacak kadar güven tesis etmiştir. Kaynak, toplantılara ilişkin konuşmaları banda alıyor; rapor halinde üstlerine sunmaktadır. Adı geçenlerin üzerlerine atılı suçun unsurlarının tamamlanması namına Kaynak, delil niteliğindeki bu dokümanların geçerlilik kazanması için bizzat MİT tarafından deşifre edilip, mahkemede dinletildi. Kendi ajanını deşifre ederek son kozunu oynayan MİT’in bu hamlesi netice vermedi. Ses bantlarını delil kabul etmeyen mahkeme
sanıkları tahliye etmiştir.
Hasan Celal Güzel, darbelerle ilgili istihbaratın olmasının tek başına bir anlam ifade etmediğini iddia etmektedir:
Şimdi, bir defa, 12 Mart böyle. 12 Mart işin içindeydi, MİT tamamen içindeydi, Mahir Hoca vardı, Doçentti o zaman, biliyorsunuz tam içlerine girmişti, günlük rapor veriyordu MİT’çiler. Ben sonradan, Gülhane’de son günlerinde konuştum, çok pırıl pırıl bir zekâsı var, doksan iki yaşında vefat etti rahmetli Fuat Doğu Paşa. Fuat Doğu Paşa, 12 Eylülde Madrid Büyükelçiliğindeydi, bir ara alındı gene bu meselelerden dolayı, mevcut MİT teşkilatını da esas kuran kadrolaştıran odur ve bana söylediği ben Madrid’den hususi Demirel’e 12 Eylülü haber vermek için geldim çünkü beni aradılar, Elçilikten arkadaşlarımı buldular “Bunlar gene
çalışıyor dediler.” demiştir. Ama 12 Martın zaten Süleyman Bey’in söylediği gibi, itirazı hiç olamaz, belli bir şeydi, zaten verilmiştir. Demirel ne yapacak ki verse de yani?549
Ortamı gererek huzursuzluk çıkarma yönünde devletin istihbarat teşkilatının CIA ile işbirliği yaparak şiddeti sokağa taşıdığı iddiaları sürekli gündeme getirilir olmuştur. Bu doğrultuda çalışan bir CIA-MİT işbirliğinin bulunup bulunmadığı noktasında görüşü sorulan Demirel, şu cevabı vermektedir:
Şimdi, CIA ve MİT meselesi: Bu istihbarat teşekkülleri dünyanın her tarafında bunlar zor işlerdir istihbarat işi. Acaba MİT, CIA’den para almış mı? Başbakan olarak veya Cumhurbaşkanı olarak benim böyle bir şeyden haberim yoktur. Haberimiz olmayabilir mi? Olması lazım ama olmayabilir de çünkü yalnız, bizim devletin değil birçok devletlerin sırları altın saat gibi hiç arızasız işlediğini kim söylüyor? Bizim devletin de birçok arızaları var, söyledim. Daha iyi yönetim lazım Türkiye’ye diyorum ben. Bu siyasi kadrolar için demiyorum bunu. Siyasi kadroların meselesi başka ama idari kadrolara geldiğiniz yerde daha iyi yönetim
lazım.550
1974 affı çıktığında Bomba davasından yargılanan sanıkların muhakemeleri devam ediyordu. Sanıklar af kapsamına sokularak tahliye oldular. Bu gelişme karşısında affı kabul etmeyen Talat Turhan, yargılamanın beraat ya da mahkûmiyetle bitmesi talebinde bulunmuş; ancak isteği reddedilmiştir. Şunları anlatmaktadır Turhan:
Tutuklanmamın gerekçesi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava
Kuvvetleri Kumandanı Orgeneral Muhsin Batur, Deniz Kuvvetleri Komutanı Kemal Karacan Marksist, Leninist bir cunta kurmuşlar, ben de bu cuntanın üyesiyim. Mahkemenin sonucunda dedim ki: “Af kanunu çıkıyor, af kanununu kabul etmiyorum ve lehimde olan hiçbir hükmü de kabul etmiyorum.” Ona rağmen, “Affı kabul etmeye mecbursun.” dediler. 54 metre bir koğuş,
ranzaları çıkın, 35 kişi kalıyor, masayı da çıkın; adam başı 1 metrekare düşmüyor ve yedi yüz gün ayağımız toprağa değmedi, güneş görmedik.551
Turhan, davayı incelediği çalışmasında, 146/1’den yargılanırken birdenbire 170/1, yani çete kurmakla ilgili maddeye dayandırılan iddianameyle, suçun tanımının değiştirilmesini, işin ucunun daha yüksek komuta kademesine sirayet etmesinin önlenmesi için yapıldığı iddiasındadır.552 Aynı davada yargılanan Numan Esin ise, mahkemede aleyhlerinde ileri sürülen iddiaları komik ve saçma bulmakta ve şu ifadeleri beyan etmektedir:
Bomba davasından yargılandım ben. Ne bomba davası biliyor musun? Boğaz Köprüsü’nü uçuracakmışız biz. Boğaz Köprüsü’nü uçuracakmışız… Ne kadar isabet… Ya Boğaz Köprüsü’nün bir an evvel açılmasını isteyen… Çünkü benim bir arabam iki defa sefer yapıyor, yedisinde dönüşünde iki gün kaybediyor, dört gün kaybediyor ayda…12 Mart oldu, 12 Mart’tan sonra bizi içeriye aldılar, ondan sonra da “Gel bakalım Boğaz Köprüsü’nü uçuracakmışsın sen, bunlarla ilgili toplantı yapmışsın.” bilmem ne filan, çoluk çocukla… Yok, canım, öyle uydurma
şey olur mu? “Boğaz Köprüsü’nü imha edecek…” Ben ondan sonra işkence gördüm on dört gün, çıktım, mahkemeye gittiğim gün ilk şeyimde çıkarıverdim ayaklarımı “Gelin, burada işkencenin izlerini üzerimde görün mahkeme heyeti.” Şakası var mı bunun? Herif gelmiş bizi işkenceden geçirmiş. Biz kontrgerillayı kendi yaşamımızla öğrendik. Ben ondan sonra çıktım o cezaevinden on ay yattıktan sonra, doğru dürüst param yok, işim ortada kaldı ama her şeye rağmen tuttum Vatan gazetesini aldım 75’te, 76’da servise soktum ve darbelere karşı Vatan gazetesini çıkardım, darbelere karşı. Siz benim kitabımı okuduysanız, burada 92’de, 91’de vesaire filan Numan Esin her zaman Türkiye’de darbelerin karşısında yer almıştır. 91’den sonrakilere de atıfta bulundum. Burada kıyamet kadar not var.553
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
535 Türkiye Gerçekleri ve Terörizm (Beyaz Kitap), s.97.
536 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55].
537 Bülend Ulusu’nun 14.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 11.00–12.45].
538 İlhan Selçuk, Ziverbey Köşkü, İstanbul: Çağdaş Yayınları, 1987, s.6.
539 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55].
540 Geniş bilgi için bkz. Talat Turhan, Kontrgerilla Cumhuriyeti, İstanbul: Tümzamanlar Yayıncılık, 1994.
541 Güneş Motel Olayı olarak Türk siyasi tarihine geçen hadise: Ecevit liderliğindeki CHP’nin hükümet kurma çalışmalarında, AP’den kopartılan 10 bağımsız milletvekili, CGP lideri Turhan Feyzioğlu ile Salih Yıldız ve DP’den
Faruk Sükân’ın, kurulacak CHP hükümetine güvenoyu vermeleri karşılığında bakan yapılmalarının hikâyesidir. Bkz. Cüneyt Arcayürek, Demokrasinin Sonbaharı 1977–1978 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–7), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1985, s.304.
542 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55].
543 Talat Turhan’ın 26.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 17.37–19.00].
544 “Senatör Mucip Ataklı banka soyguncularını saklamadığını açıkladı”, Hürriyet, 13 Şubat 1971.
545 Mükerrem Sarol.
546 Tutanak metninde Cemal Turan olarak geçiyor; biz düzelttik.
547 Talat Turhan’ın 26.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 17.37–19.00].
548 Necdet Sevinç, Yazarını Kurşunlatan Yazılar, İstanbul: Dede Korkut Yayınları, 1978, s.59.
549 Hasan Celal Güzel’in 13.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 11.00–14.08].
550 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55].
551 Talat Turhan’ın 26.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 17.37–19.00].
552 Talat Turhan, Bomba Davası (Savunma–2), İstanbul: Yazarın Kendi Yayını, 1986, s.381 vd.
553 Numan Esin’in 26.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.07–16.13].
25 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder