Cahit Armağan Dilek
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
19 Şubat 2018 Pazartesi
PKK'nın PYD/YPG Üzerinden Aklanması ve Siyasi Sürece Sokulması
Türkiye'ye yönelik ABD ve Rusya çevrelemesi ile terör örgütlerinin ittifak
halinde saldırısı, bölgenin yeniden dizayn edildiğini gösteren senaryolar artık
açıktan yürütülüyor. Ancak Türkiye'nin şansızlığı gerek karar vericilerin
gerekse uzmanların bu kadar açıktan yürüyen saldırı ve senaryolara rağmen
öngörüde bulunamıyor, diğer aktörlerin nihai hedeflerini anlayamıyor ve
dolayısıyla strateji geliştirilemiyor olmasıdır.
Yapılan iş, olay olduktan iş işten geçtikten sonra o bunu yapıyor, bu bunu
yapıyor gibi çok geç kalmış ama yine günlük açıklamalarda bulunmak, bunu da yeni bir şeymiş gibi topluma sunmak. Halbuki bu tespitler yapıldığında diğerleri atı alıp çoktan Üsküdar'ı geçmiş, bizde öngörülemeyen noktalara ulaşmış oluyor.
Bu bağlamda dikkat çekmek istediğim konu bugün bazı gazetelerde yer alıyor. Buna göre Ankara kulislerinde başta ABD olmak üzere Batı'nın terör örgütleri YPG ve PYD üzerindeki baskıları azaltmak ve PKK kaynaklı sorunları ortadan kaldırmak için yeni bir plan peşinde olduklarına ilişkin bir senaryo dile getiriliyormuş. Eğer bu konu daha yeni Hükümetin gündemine giriyorsa geçmiş olsu ve şimdi bunu konuşmaya başlayacak uzmanlara da günaydın...
Yazılarımı takip eden, TV programları takip edenler çok iyi bilecektir ki IŞİD Terör örgütünün Haziran 2014'te Musul'u işgaliyle başlayan süreçle birlikte bu konuya dikkat çekip bunun PKK ile yeni bir müzakere sürecinin alt yapısını hazırlayacağını, PYD YPG kullanılarak PKK'nın aklanacağını ifade edip durdum.
Ekim 2014 ortalarında Ayn el Arab'taki (Kobani) PYD/YPG'ye Türkiye'nin de zımni onayı alınarak havadan cephane yardımı atıldığında, 29 Ekim 2014'te aralarında kimlerin olduğu tam bilinmeyen Peşmergenin Türk topraklarından geçerek Kobani'deki PYD/YPG'ye askeri yardıma gitmesine izin verildiğinde bunun PKK'ya da askeri desteğin önünü açacağını ve hatta PKK'nın da IŞİD'le mücadelede yer alıp Batı'yı IŞİD tehdidinden koruyan bir konumuna sokacağını ifade ettik.
22 Şubat 2015'te Şah Frat Operasyonunda PYD ile tam bir işbirliği olmasa da
koordinasyon yapılmasının, 23 Temmuz 2015'te İncirlik Mutabakatıyla Türk
askeri üslerinden kalkan yabancı savaş uçaklarının IŞİD'e karşı çatışan YPG'ye
hava desteği vermesinin Türkiye'yi de bu desteğin bir parçası haline
getireceğini söyledik.
Tam bu noktada 25 Aralık 2015 tarihli ve PKK’YI TERÖR ÖRGÜTÜ OLMAKTAN ÇIKARMAK VE SİYASİ SÜRECE SOKMAK" başlıklı yazımdaki uyarılarımı tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum.
"...Bütün ülkelerin ve üye almak için uğraştığımız AB’nin tutumu çok önemliydi
ama Türkiye’yi yönetenlerin stratejik ortak ya da model ortak diye tanımladığı
ABD’nin tutumu çok önemliydi. ABD, PKK’yı 1997’de kendi “yabancı terör örgütleri listesi”ne aldı. İkili, üçlü değişik mekanizmalar altında ABD ile başlatılan terörle mücadele işbirliği kapsamında istihbarat paylaşımları yapıldı, 05 Kasım 2007’de Vaşington’da yapılan Erdoğan-Bush zirvesinden sonra PKK “ortak düşman” ilan edildi ama ABD, PKK’ya karşı tek bir kurşun bile atmadı.
Aynı ABD’nin, hem Türkiye’de 2013’te PKK ile başlatılan çözüm süreci ve
müzakerelerden hem de PKK/PYD’nin Haziran 2014’ten sonra ortaya çıkan IŞİD’e karşı sahaya sürülerek Batı kamuoyunda kahraman ve kurtarıcı olarak
algılanmasından hareketle “PKK’yı bir sivil toplum örgütü konumuna sokan
yaklaşım” sergilemeye yöneldiğini ve bunu da açıkça yaptığını görüyoruz. Bu
yetmiyormuş gibi PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye (ABD’nin terör örgütleri
listesinde olmadığı gerekçesiyle) Ayn el Arab (Kobani)’dan başlayarak
silah/mühimmat yardımı yaptıklarını 30 Temmuz 2015 günü Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest PKK saldırıları ve TSK’nın operasyonlarını değerlendirirken olayı “Türklerle bir kısım (bazı) Kürtler arasındaki çatışma” diye tanımlamış,
sonrasındaki dönemde de diğer Amerikalı yetkililerin sıksık yaptığı gibi Türk
hükümetinin PKK ile müzakere sürecine dönmesini tavsiye etmişti.
Bu kapsamda Avrupalı sözde müttefiklerimizin de aynı anlayışta olduklarını iki
örnekle hatırlatmakta fayda var. Almanya Başbakanı Merkel 18 Ekim 2015’teki
Türkiye ziyaretinde yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullanıyordu:
“…Seçimlerden sonra Kürtlerle yeniden barışma konusunun gündeme gelmesini
istiyoruz….”. Birisiyle barışacaksan şuanda savaş halindesin demektir yani
Merkel demek istiyordu ki Türkiye (yani Türkler) Kürtlerle savaşıyor. Avrupa
ülkelerindeki bu hakim anlayış aynı zamanda PKK’nın Kürtlerin temsilcisi olduğu
anlayışının da bir ifadesiydi. Fransa’nın tutumunu aslında yazmaya bile gerek
yok çünkü çok açık bir şekilde sözde Kürtlerin haklarını destekliyoruz
söylemiyle PKK’nın arkasında oldukları aşikar. PKK’nın Suriye’deki kolu
PYD/YPG’nin liderlerini Paris’te Başkanlık Sarayında ağırlamaları bunun son
somut örneklerinden birisi olmuştur.
Bu bağlamda son dönemdeki en ilginç açıklamalardan biri ABD Savunma Bakanı
Carter’dan geldi. Carter’in 1 Aralık’ta Amerikan Senatosunda IŞİD stratejiyle
ilgili olarak verdiği ifadede satır aralarında kalan, Türk basınında hiç yer
bulmayan ama ABD’nin PKK’ya yaklaşımını göstermesi açısından çok önemli olan bir ifadesi oldu. Carter Türkiye’nin operasyonlarının IŞİD’e değil PKK’ya
yoğunlaştığını söylerken “PKK, Türkiye sınırları içinde bir terör örgütüdür”
deyiveriyordu. Yani Carter söylediği bu kısa ifadeyle aslında, “PKK’yı sadece
Türkiye bir terör örgütü olarak görüyor, kendi toprakları üzerinde mücadele
ediyor ama sınırları dışında yani Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK/PYD bizim
için terör örgütü değildir onlar IŞİD’e karşı savaşan örgütlerdir” demek istiyor
ve ABD ve Batı’nın neden Türkiye’nin PKK’ya karşı sınır ötesi operasyonlarına
karşı çıktığını da açığa çıkarmış oluyordu.
Şimdi Carter’ın söylediği “PKK Türkiye sınırları içinde bir terör örgütüdür”
sözünü Amerikan Dışişleri sözcüsünün birkaç gün önce söylediği bir açıklamayı
hatırlatarak bir adım daha ileri götürüp gerçekte ABD’nin PKK’yı Türkiye
sınırları içinde bile bir terör örgütü olarak görüp görmediğini anlamaya
çalışalım. Amerikan Dışişleri sözcüsü 21 Aralık’taki günlük basın brifinginde
Türkiye’nin güneydoğusundaki terör olayları ve TSK’nın operasyonlarıyla ilgili
soruya “Tüm Türk vatandaşlarına yönelik kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın
getirilmesi için Türk hükümeti ile PKK tarafından politik sürece yeniden
dönülmesine yönelik taahhütleri görmeyi umut ediyoruz” şeklinde cevap veriyordu. Neresinden bakarsanız bakın Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde bir açıklama olduğunu görüyorsunuz.
Amerikan kanunlarına göre terör örgütleriyle hiçbir şekilde görüşmek, müzakere
yapmak yasaktır ve Amerikalılar bu konuyu filmlerinde bile sürekli işleyerek
ABD’nin terörle mücadelede toleransız oldukları algısını yaymaya çalışmaktadır.
Anlaşılan o ki ABD için sadece kendisine tehdit oluşturanlar bir terör örgütü
olabilir diğerleri yani PKK gibileri Amerikan politikasının birer manivelasıdır.
İşte bu pozisyondaki ABD, Türkiye’nin (Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü
ve ABD’nin yabancı terör örgütleri listesinde olan) PKK terör örgütüyle “politik
sürece” dönmesini istiyor. Amerikalı ve Batılı yetkililer Türkiye’de hükümetin
çözüm süreci dediği süreci genellikle barış süreci olarak adlandırmışlar, Türk
hükümetinin PKK ile müzakere masasına dönmesini istemişlerdi ama bu sefer belki de ilk kez Amerikan Dışişleri söz konusu süreci “politik süreç” olarak
adlandırıyordu. Ayrıca Amerikalı sözcünün tüm Türk vatandaşlarına “barış”
getirilmesinden bahsetmesi Türkiye’nin terörle mücadele operasyonu yaptığını
değil hükümet ile PKK arasında bir savaş olduğunu kabul ettiğini göstermektedir. Bu anlayış ABD’nin PKK’yı Kürtlerin hakları için savaşana bir siyasi örgütlenme olarak gördüğünün en büyük kanıtıdır.
Aynı konuda bir çağrı da AB’den geldi. Güneydoğu’daki terör olayları ve askeri
operasyonlara ilişkin olarak AB’den (AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek
Temsilcisi Federica Mogherini’nin sözcüsü) yapılan açıklamada “siyasi sorumluluk taşıyan tarafları derhal ateşkes yapmaya ve barış sürecine geri dönmeye” çağrıldı. Bu açıklamada kullanılan ifade de sürecin tarafları siyasi sorumluluk taşıyanlar olarak nitelenmiş yani sürecin bir tarafı olan PKK siyasi bir aktör olarak kabul edilmiş.
Avrupa ve AB bağlamında yeni çıkan bir gelişmeyi de burada not edelim. O da
Hollanda parlamentosunda, PKK’ya yönelik operasyonlar nedeniyle, AB fonlarından Türkiye’ye yapılan maddi yardımların dondurulması tartışmalarıdır ki bu anlayış Türkiye’nin yaptıklarının bir terörle mücadele operasyonu olarak görülmemesinin yanında önümüzdeki günlerde PKK’ya yapılan operasyonların aslında Kürtlere yapılıyor gerekçesiyle ve Kürtleri korumak adına Batı’da Türkiye’ye karşı geniş çaplı yaptırımların da önünü açabilecek bir gelişmedir. Bunun anlamı Batı’nın PKK’yı terör örgütü olarak görmedikleri ve PKK’yı Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettikleridir.
Bu öngörümüzü destekleyecek bir değer gelişme de NATO‘da yaşandı. Suriye
sınırımızda Rus tehdidine karşı hava sahamızı korumak üzere NATO destek
paketinin görüşülmesi esnasında NATO kulislerinde üye ülkelerin diplomatik
temsilcilerinin Türk tarafına PKK ile müzakerelere dönülmesi yönünde telkinde
bulundukları haberlerinin basına yansıması NATO’da da genel hakim düşüncenin
PKK’yı bir terör örgütü olarak görmekten uzak olduğu yönündedir. Nitekim Temmuz 2015'teki Suruç saldırısı ve Ceylanpınar’da polislerimizin şehit edilmesiyle ilgili olarak Türkiye’nin talebiyle NATO’dan yapılan görüşmeler sonrasında NATO’dan yapılan kınama açıklamasında ve NATO yetkililerin in açıklamalarında PKK terör örgütünün adının zikredilmemesi de bu tespitimizi desteklemektedir.
Bu aşamada Suriye örneği üzerinden bir hatırlatma yaparak Batı’nın Türkiye’deki durumu nasıl gördüğünü daha iyi kavramaya çalışalım. Bilindiği üzere bugün Suriye’de yaşanan iç savaşı sona erdirmek üzere bir sürü girişim yapılıyor ve bunlar uluslararası arenada Suriye’de politik sürecin yeniden başlatılması (yani gelecekte Suriye yönetiminde yer alacak aktörlerin belirlenmesi ve sisteme dahil edilmesi) ya da Suriye’de barış görüşmelerinin yeniden başlatılması şeklinde tanımlanıyor. Bu örnek bile ABD ve Avrupa’nın Türkiye’deki durumla ilgili olarak Suriye’deki durumla ilgili aynı tanımlamaları yani barış süreci veya politik süreç tanımları kullanarak PKK’yı nasıl bir aktör ve hangi konumda gördüklerini de net bir şekilde ortaya koymaktadır..."
Evet, 2 seneden çok önce yazılmış bu notlar ve uyarılar ortadayken sanki herşey yeni başlıyormuş gibi haber, yorum değerlendirme yapmak öngörüsüzlüktür, strateji sahibi olmamaktır.
ABD Dışişleri Bakanının 15/16 Şubat 2018'deki son Türkiye ziyaretiyle birlikte
ortaya çıkan yeni ABD-Türkiye ittifakı maalesef PYD/YPG üzerinden PKK'nın
aklanması sürecinin uygulamada olduğunun göstergesidir. Buna göre Suriye
kuzeyindeki gelişmeleri yönetmek üzere bir mekanizma kurulmaktadır. Şu çok iyi bilinmelidir ki mekanizmalar somut adım üretmez bolca laf üretir.
PKK'yla mücadeleye yönelik olarak 2003'ten sonra Irak bağlamında oluşturulan
önce ABD ile ikili sonra Irak'ın dahil olmasıyla üçlü, Barzani'nin dahil
olmasıyla dörtlü hale gelen mekanizmalar açılım ve çözüm süreciyle
sonuçlanmıştı, Suriye'dekiler de buna benzer bir gelişmeye gebe. Bu mekanizmalar Fırat'ın doğusunu kabullendireceği gibi YPG/PYD'nin kabullenmesinin de önünü açacaktır. Herkesin absürd bir teklif diye dalga geçtiği Mattis'in YPG'yi PKK'ya karşı savaştırırız söylemi öylesine söylenmiş bir şey değil. ABD'nin 2018 tehdit değerlendirmesinde YPG'nin PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD'nin "milis gücü" olarak tanımlaması PKK'nın PYD/YPG üzerinden aklanmaya gidişatın somut işaretleridir. Bunun yanında seçimlere doğru giden Türkiye'de iç politikada ifade edilen bazı söylemleri de bu kapsamda ele almakta fayda var. Ve sonunda Suriye bağlamında kurulacak olan mekanizmaların sonucu Irak bağlamındaki mekanizmalardan farklı olmayacaktır. Sonucu yeniden müzakere sürecidir. Türkiye'nin bir kez daha kandırılmaya tahammülü yoktur.
Yukarıdaki paragraf çok önemlidir, her cümlesini uzun uzun yazabiliriz, yeri
geldiğinde başka yazılarımızda açıklarız, yetkililer merak ederse anlatabiliriz.
Ancak işin özü şudur ki PKK terör örgütünü aklayacak süreç IŞİD'in Haziran
2014'te fiilen ortaya çıkmasıyla hız kazanmıştır. Bunu yaparken de PKK'nın
Suriye kolu PYD/YPG kullanılmaktadır. Tabi bütün kötülüklerin anasının Ocak
2013'te PKK ile başlatılan çözüm/müzakere süreci olduğunu görmek gerekir.
Türkiye sadece Suriye kuzeyinde değil sonuçları Türkiye'nin içini de çok olumsuz
etkileyebilecek bir tuzağa doğru hızla ilerlemektedir. Bu PKK'nın PYD/YPG
üzerinden aklanarak terör örgütleri listesinden çıkarılması ve müzakere
masasında sandalyeye oturması yani siyasi sürece dahil olmasıdır. Devletin bilgi
birikimi ve hayata geçirilecek kurumsal karar süreci bunu önleyebilecek
güçtedir. Yıllar önce yaptığımız uyarıları dikkate almayanlar lütfen bu sefer
belki de son olacak uyarılarımızı lütfen dikkate alsınlar.
Uzman Hakkında
Cahit Armağan Dilek
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
cadilek9011@gmail.com
Uzmanın Diğer Yazıları
Suriye'deki Mini Dünya Savaşı Bölgeye Yayılıyor
ABD'den İdlib'e Müdahale İçin Libya Senaryosu
Düşman Değiştirme Operasyonu; Gitsin PKK Gelsin Nusra
ABD'nin Oyun Planına Göre Girdiğiniz Savaşı Kazanamazsınız!
Göç tehdidi terörün önüne geçti
NATO Zirve Kararları Türkiye'ye Destek Mi, Köstek Mi?
Kerkük-Kudüs Hattı ve ABD/İsrail Koridoru
Suriye Kaça Bölünüyor? Türkiye Suriye’de Niçin Kaybediyor?
ABD (Batı) Suriye’yi Vurmakla Neyi Hedefliyor?
Kuşatılmış Türkiye ve Afrin Harekatı
PKK'nın PYD/YPG Üzerinden Aklanması ve Siyasi Sürece Sokulması
Afrin'den Sonrası; Menbic, İdlib, Sünni Bölge, Fırat'ın Doğusu/ABD-PKK
Ortaklığı ?
Afrin'de Zeytin Dalı Harekatının Muhtemel Sonuçları, Etkileri ve Beklenen
Senaryolar
Terör Koridorunu Önlemek ve Afrin'le "Stratejik Aldatma"ya Maruz Kalmak
Türkiye'nin Yalancı İç/Dış Gündemi ve Suriye'de Yanlış Siyasi/Askeri Hedefleri
PKK Devletçiğinde Son Perde; PYD'ye Siyasi Tanıma ve ABD Diplomatik
Temsilciliği
Türk Hükümetinin Dış Politikasında Son Durum; ABD "in", Rusya "out"
Trump'ın Ulusal Güvenlik Stratejisinin Şifreleri ve Türkiye
Sünni İslam İttifakı; Kimler Niçin ve Nasıl Kurdu? Türkiye Ne Yapmalı?
Suriye'de Yeni Dönem; Putin'in Tam Kontrolünde SOÇİ SÜRECİ
NATO'dan Çıkmak ya da Çıkmamak, Esas Mesele Bu Değil!
S.Arabistan, Lübnan, İsrail... Irak/Suriye'de IŞİD Bitiyor Derken Şii-Sünni
Savaşı Mı?
Rakka'da PKK Kontrolü ve Suudi Bakanın Ziyareti Ne Anlama Geliyor?
PKKistan'ı Önlemek İçin Kerkük'ten Sonra Sıra Suriye Kuzeyinde
PUTİN-ERDOĞAN; Irak ve Suriye Konusunda Gerçekten Mutabakat Var Mı?
IKBY Referandumu, Kerkük, Barzani'nin Rus Ruleti ve Garantörlük
Barzani’nin Referandumu Erteleme Pazarlığı ve Şartlı Tuzağı
İdlib'teki El Nusra (HTŞ) Terörünün Türkiye'ye Yönlendirilmesi ve
Pakistanlaşmak
ABD'nin Türkiye'de İç Çatışma Öngörüsü ve Suriye'de PKK/YPG'ye Desteği
Almanya Türkiye'nin Savunma ve Güvenliğini Mi Hedef Alıyor?
ABD Esad'ı Vurmaya Hazırlanıyor!
Vekalet Savaşından Asıl Aktörlerin Savaşına; Suriye'de Savaş ve Bölünme
Derinleşiyor
Irak'ı bölecek son hamle; Barzani bölgesinde ve Kerkük'te bağımsızlık
referandumu
ABD'nin Yeni IŞİD Stratejisi; Teröristleri Yerinde İmha
ABD-PYD: Devlet-Örgüt İlişkisinden Devletten Devlete İlişkiye
ABD Peşmerge ve PKK/YPG'yi Profesyonel Orduya Dönüştürüyor
Soçi görüşmesi; Türkiye-Rusya ilişkileri gerçekten normalleşti mi, sorunlar
aşıldı mı?
Sincar ve Karaçok Operasyonunun Etkileri ve Sonuçları; Ne Oldu, Neler Olacak?
Obama aldattıysa Trump da aldatıyordur!
Tillerson'ın ziyareti; ABD ve Türkiye karşı cephelerdeki iki müttefik!
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder