"Bunlar beni öldürecek Güldal"
2.12.2012 20:32 ,
Güncelleme Tarihi:
3.12.2012 11:41
Suikastın arkasındaki karanlık güçleri ortaya çıkaracak ayrıntıları ilk kez kamuoyu ile paylaşan Güldal Mumcu, "1992 yılının sonbaharında, bir sabah Uğur gazeteleri okuduktan sonra ayağa kalktı ve öldürüleceğini söyledi" dedi
ZAFER ŞAHİN
Gazeteci yazar Uğur Mumcu'nun faili meçhul bir cinayete kurban gitmesinin üzerinden tam 20 yıl geçti. Ne verilen namus sözleri ne de yıllarca devam eden soruşturma ve yargılamalar Mumcu'nun katillerinin bulunmasına yetmedi. Peki devlet içindeki çeteler, mafya -siyaset ve PKK- derin devlet ilişkileri üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Uğur Mumcu'yu kim öldürdü? Hayat arkadaşı Güldal Mumcu, suikastın üzerinden geçen 20 yılın ardından kaleme aldığı "İçimden Geçen Zaman" adlı kitapta, suikastın arkasındaki karanlık güçleri ortaya çıkaracak ayrıntıları ilk kez kamuoyu ile paylaştı. Mumcu, yakın tarihin en dramatik gelişmelerinden biri olan Uğur Mumcu suikastına ışık tutan kitabın öyküsünü Yeni Asır'a anlattı.
- Uğur Mumcu suikastına dair ezberleri bozan bu kitabı yazmak için neden 20 yıl beklediniz?
Aslında daha önce bu kitabı yazma konusunda birkaç denemem oldu. 2000'li yıllardan itibaren kafamda vardı ama çeşitli olaylar ve sürecin tamamlanmasını bekleme arzum nedeniyle hep erteledim. Suikastın üzerinden 20 yıl geçince daha fazla bu işi ötelememem gerektiğini hissetim ve yazdım.
- Kitabı okuyan herkes sizin olayları çok gerçekçi bir dille kaleme aldığınız tespitinde bulunuyor. Eşiniz neredeyse sizin gözünüz önünde bombalı bir saldırıda hayatını kaybetti. Zor olmadı mı o güne dönmek, her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatmak?
Tabii ki zor oldu ama ben içimdeki duygu fırtınasını kitaba aktarmanın çok doğru olmadığını düşündüm. Olayı nasıl gözlemlediysem, izlediysem öyle anlattım. Gerçekçi ve duygulardan arındırılmış bir dil kullandım.
Tehdit alıyordu
- Eşiniz suikasttan önce de sıkça ölüm tehdidi alan bir gazeteciydi. Hiç kendi aranızda konuşur muydunuz bu konuyu?
Uğur'un öldürülme ihtimali hep vardı. 80 öncesinde de tehditler alıyordu, sonrasında da. Kendi aramızda konuşurduk tabii bu konuyu. Suikasttan önceki yaz Ayvalık'taki yazlığımızdan Ankara'ya dönmeyi hiç istememiştim. Anlayamadığım bir şekilde canım sonsuza kadar o yaz da kalmak istemişti. O yıla kadar Ankara'ya dönerken ayaklarımın böyle geri geri gittiğini hiç hatırlamıyorum.
- O yaz bitiminde siz Ankara'ya döndükten sonra bu sezgilerinizi haklı çıkaracak gelişmeler yaşandı mı?
1992 yılının sonbaharında, bir sabah Uğur gazeteleri okuduktan sonra ayağa kalktı. Birden 'Güldal bunlar beni öldürecekler' dedi. 'Kim' diye sordum, Yaşar Kaya'nın Özgür Gündem gazetesindeki makalesini gösterdi. Makalede 'Kürtler, Cumhuriyet'in kurulmasında temel taş oldular. 1925'ten sonra Kürtler inkar edildi. Bu konuda Uğur Mumcu'nun Kürtlerden isteği bir şey var mı? Herkes maskesini çıkarsın. Yoksa yüzlerindeki maskeyi biz yırtacağız. Biz yırtmasak bile Kürt halkının dinamiği yırtacak' diyordu. 'Nereden çıkarıyorsun bunu' dedim. 'Halkın dinamiği yırtacaktır sözünden. Bundan daha açık söyleyemezler' dedi.
- O dönem sanıyorum Kürt sorunu üzerine çalışıyordu. PKK çizgisindeki bir yayın organında böyle hedef gösterilmesi bir uyarı mıydı sizce?
Uğur, 1992 yazı ve sonbaharı boyunca Kürt sorunu ve PKK konularına yoğunlaşmıştı. Türkiye'de yaşanan terör olaylarının, Kürt isyanlarının karmaşık arka planını araştırdıkça, tahmin edilemeyecek birçok ilişkiye ve ilginç bağlantılara ulaştı. CIA, MOSSAD, MİT, emniyet ve askeri istihbarat dahil birçok ülkenin istihbarat örgütünün varlığına ve bu arada Barzani'nin MOSSAD ve CIA ile ilişkilerinin ortaya konduğu yayınlara ulaşıyordu.
Apo-MİT ilişkisi
- Suikastten bir gün önce hangi konu üzerine çalışıyordu?
Öldürülmeden bir gün önce, cumartesi günü Abdullah Öcalan ve PKK'yı inceleyen araştırması üzerinde yoğun şekilde çalışıyordu. Abdullah Öcalan'ın korunduğunu düşünüyordu. Zaten bunu yazdı da.
- Buradan terörist başı Abdullah Öcalan ile derin devlet arasındaki bağı gördüğü için öldürüldüğü gibi bir sonuca varmak mümkün gibi görünüyor. Sizce de öyle mi?
Suikasttan 1 ay sonra, benim evde olmadığım bir anda Ozan adında bir kişi kapıya gelmiş. Gençten bir adam. Uğur'un ağabeyi Ceyhan Mumcu'ya ilginç şeyler anlatmış. Enteresandır, o kişinin geldiği gün suikasttan itibaren kapının önünde duran koruma çekilmiş. Eve gelen şahıs beni sorup olmadığımı öğrenince, önemli açıklamalar yapacağım demiş. Bunun üzerine içeri almışlar. Bu şahıs Uğur'un Apo-MİT ilişkisini ortaya çıkardığı için öldürüldüğünü, benden de çekindiklerini, çünkü Uğur'un bulduğu ya da bildiği şeyleri benim de bildiğimi düşündüklerini, o yüzden de öldürüleceğimi, kendisinin de beni öldürmek için görevlendirildiğini söylemiş. Sonra da vicdan azabı çektiği için bunları anlattığını, beni kendisi vurmasa bile başkasının vuracağını, Turgut Özal'ın bunu bildiğini, Ulus'ta Hitit Otel'de bir arkadaşıyla kaldığını anlatmış.
- Bu itiraf sizi korkutmadı mı?
Tabii ki korktum ama ne yapabilirdim ki? Yıllarca muhtemel bir suikasta karşı iki çocuğumu korumak için 'neler yapabilirim' diye düşündüm.
- Kitapta kendisi de bir suikasta kurban giden MİT'çi Hiram Abas ve dönemin İsrail Büyükelçisi'nin art arda eşinize 'Öldürülmekten korkmuyor musunuz?' diye sorduğunu anlatıyorsunuz. Olağan şüpheliler arasında istihbarat örgütleri ve İsrail de olabilir mi?
Düşünün bu soruyu soran MİT görevlisi de bir suikasta kurban gidiyor. Türkiye adına üzerinde durulması gereken dramatik noktalar bunlar. Uğur, Hiram Abas kendisine bu soruyu sorunca 'Demirden korkan trene binmez' cevabını vermiş. O bunu anlatırken ağzımdan 'Demek senin için ölüm düşünüyorlar. Seni nasıl öldürmeyi düşünüyorlarsa kendileri de öyle ölsün o zaman' sözleri dökülüverdi. Bu konuşmadan 3 yıl sonra, yani suikasttan 15 gün önce İsrail Büyükelçisi ile görüştü Uğur. O da Hiram Abas'ın sorduğu soruyu sormuş. Hem MİT hem de İsrail Büyükelçisi bir anlamda 'Bu konular üzerine yazma arkadaş, yoksa öldürülürsün' mesajı veriyor. Ne acıdır ki, soru sormak bizim ülkemizde öldürülmek gibi bir sonuç doğuruyor. Eğer araştırırsan silahlar gelip sana dönüyor.
İstenirse çözülür
- Bütün bu uyarılar Uğur Mumcu'nun birden çok düşmana sahip olduğunu gösteriyor. Siz çözebildiniz mi bu karmaşık denklemi. Kimler ne amaçla öldürdü eşinizi?
Aslında çok basit ama bize karmaşık gösterilen bir suikast bu. Sadece Hiram Abas ve İsrail Büyükelçisi uyarmadı Uğur'u. MİT Müsteşarı Teoman Koman, 1992 yılının Temmuz ayında MİT Müsteşarlığı'nda gazetecilere bir yemek vermişti. O yemekte toplumda sansasyon yaratacak kişilere yönelik suikastlar düzenleneceğini haber aldıklarını söylüyor. Hatta daha da ileri gidiyor ve 'İçinizden biri hedef seçilebilir' diyor. Yine suikasttan önce Mehmet Eymür evimize gelmişti. Ayrılırken apartmanda gördüğü alt komşularımızın İran gizli servisinden olduklarını söyledi. Araştırdık, adamlar bir Alman şirketinde çalışıyor görünüyordu. Uğur'a bir Almanya seyahati sırasında metro istasyonunda tanımadığı bir şahıs 'Bu sıralarda bir hazırlık içindeler. Seni de takip ediyorlar, dikkatli ol' demiş. Bütün bunların üzerine suikastı araştıran savcının 'Devlet yapmıştır, siyasi iktidar isterse çözer' dediğini de ekleyin. Suikastın çok boyutlu, çok ülkeli, karmaşık bir yapısı olduğunu görürsünüz.
- Bir de Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın evinize gelmesi olayı var. Yeşil neden eve gelip garip mesajlar vermeye çalıştı size?
Bir bayram günüydü, masum olduğuna inandırmak için yanına iki çocuk alıp gelmiş. Tabii biz kendisinin kim olduğunu çok sonradan öğrendik. Yarı meczup ifadesi ile ve bozuk bir Türkçeyle bana 'Ben adam öldürdüm biliyor musunuz' dedi. Sonra ilginç şeyler söyledi, kitapta anlattım hepsini. Ancak tam kapıdan çıkarken konuşması birden düzeldi. Şimdi onu evimize kim, niye yollar bilmiyorum. Ancak bizim kafamızı karıştırmak, korkutmak ya da yanlış bir noktaya çekmek için yapmış olabilirler.
"Soruşturma için yeni bir ekip kurulmasını istedim"
- Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar'la aranızda geçen diyalog yıllardır tartışılıyor. Cinayeti örtbas etmek için örülen duvar neden kaldırılamadı size göre?
Kendisine bizi ziyarete geldiğinde 'Karşımıza sürekli engeller çıkıyor, adeta bir duvar örülüyor sanki' dedim. Hafifçe bana döndü ve 'Evet Güldal bir duvar örülüyor' dedi. O zaman bir tuğla çekin, duvar yıkılsın' dedim. 'Çekemem' dedi. O zaman tuğlayı çekin, kenara çekilin' diye ısrar ettim. 'Yapamam, onu da yapamam' dedi. Soruşturma için yeni bir ekip kurulmasını istedim, 'Kusura bakma Güldal yapamam' dedi. Bunun üzerine 'O zaman, başkaları çeker altında kalırsınız' dedim, 'Ona kimsenin gücü yetmez' gibi müstehzi bir ifadeyle gülümsedi. Sonra da gitti.
- Ağar'ın ve savcının açıkça ifade etmeseler de derin devleti işaret ettiği açık. Sizce de devlet isteseydi çözülür müydü bu suikast?
Devlet hiçbir zaman bu işin ortaya çıkması için yeterince çaba göstermedi. Zaten böyle bir arzusu da yoktu devletin. Bu süreçte derin devleti somut olarak gördüm diyebilirim. Devlet içinde bir yapılanma var ve bu yapılanma suç işliyor. Ne dramatiktir ki, bu yapıya karşı kendisini koruyamayan bir devlet var ortada. Suç işlediğini görüyor ama müdahale edemiyor.
"Kennedy'i bile vurdular"
Suikasttan hemen sonra o sırada TBMM Başkanı olan Hüsamettin Cindoruk geldi. "Başınız sağ olsun, zaten bekliyorduk" dedi. Soğuk ve sert bir üslupla, eğer bekliyor idiyseler neden tedbir almadıklarını, gereğini yapmadıklarını sordum. Hafif soğuk bir hava esti. Sonra Necmettin Erbakan geldi. Beni Uğur'un kızı, Uğur'un ablasını da eşi zannetti. Uyarıp 'kızı değil eşi' dediler. Başınız sağ olsun dedi, teşekkür ettim. Oturmadı, ayakta karşımda durup birkaç nezaket cümlesinden sonra beraberindekilerle ayrıldı. Sonra o sırada Başbakan olan Süleyman Demirel geldi, birisi kalktı yer verdi. Oturdu. 'Başınız sağ olsun' dedi. Teşekkür ettim. Kameraların ışıkları yandı. O anda fark ettim ben de kameraları. Yüzümü ona dönerek, bulunacak mı yapanlar diye sordum hafif bir sesle. O ise başını kameralara çevirerek, "Şimdi bakın böyle şeyler oluyor. Kennedy'yi bile vurdular. Akıllarına koymasınlar yaparlar" dedi. Sadece dinledim.
https://www.yeniasir.com.tr/gundem/2012/12/03/bunlar-beni-oldurecek-guldal
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder