13 Ekim 2017 Cuma

TSK ve Yargı



TSK ve Yargı 


Genelkurmay’ın Kürtçe’nin TBMM’de kullanılmasıyla ilgili açıklamasında konunun yargının ilgi alanında olduğunu vurgulaması, ilk defa belirtilen bir görüş değil. Bundan dolayı da önemli. 

Kanımca TSK, ülkenin anayasal rejiminin korunmasında ve kollanmasında üstlendiği misyonunun içinde, Yargı’nın rolüne verdiği önemi fırsat geldikçe vurguluyor. 

Bu tavır geçen yıl seçimden sonra, AKP Anayasa değişiklikleri girişimiyle ciddi kaygılar yarattığında da takınılmıştı. Bu haklı yaklaşımın verdiği güvene dayalı olması gereken beklenti, AKP’nin karşı devrim olarak vasıflandırılabilecek girişimlerinden kaygı duyanlara pek anlamlı gelmemişti. Oysa yapılan ülkenin, rejimin korunmasında görev üstlenmiş kurumları arasında mevcut, iş bölümünden ileri geliyor gibiydi? 

Askerin yargıya olan güvenini gösteren değerlendirmesi Ergenekon araştırması sırasında iki emekli orgeneral önce gözaltına alınıp, sonra tutuklandıklarında ve Anayasa Mahkemesi kararlarında da sergilendi. Oldum olası asker üslubuyla siyasetçi üslubunun çok farklı olduğu, iki kesimin bundan dolayı birbirini kolay anlayamadıkları düşünülür. Bu farklılıktan oluşan neticelerin her zaman ciddi gerekçeleri olmayabileceği de bilinir. 

Ama sanıyorum son dönemde hem Milli Güvenlik Kurulu (MGK) içinde, hem de dışındaki başbaşa görüşmeler birçok konuya ışık tutmakta yararlı olmuştur. 

Rahmetli Orgeneral Faruk Gürler’in, Genelkurmay Başkanı iken, MGK’nın bir danışma kurulu olduğunu hatırlattığımda; “Tavsiyede bulunur doğru. Ama Prezidyum da tavsiyede bulunur” diyerek, o zaman mevcut Sovyetler Birliği’ndeki mekanizmanın kesinliğine atıfta bulunduğunu biliyorum. Ancak o günlerden bu yana, işlevinda büyük değişiklikler olmakla birlikte, MGK ülkenin yaşamsal önemdeki güvenlik konularındaki önemli yerini kaybetmemiştir. 

TRT içinden bir kanalın tamamıyla Kürtçe yayına tahsis edilmesinin, çeşitli açıdan yaratacağı neticelerin MGK içinde tartışılıp bilinen sonuca bağlandığını düşünüyorum. Askerin, benzer adımların üniter devlet ve ulusal devlet bütünlüğü içinde yer almasıyla ilgili inancının ne kadar sağlam temellere dayandığı da bilinince, AKP iktidarının yeni uygulamalar getirirken gereken önlemleri aldığından da kuşku duymuyorum. 

Türkiye’nin değişen koşulları içinde, TSK’nın üzerine titrediği laik temelli Cumhuriyet’in muhafaza edilmesinde, ön plandaki rolün şimdi yüksek yargıya düşmekte olduğu görülüyor. Olaylara bu açıdan bakınca da askerin ağırlığının yargının ardında yer alması rejime, günün koşullarına daha uygun, sağlıklı bir güvence ve yasallık sağlıyor. 

29 Mart seçimine doğru yaklaşırken, Erdoğan’ın 22 Temmuz seçimlerinde aldığı oyu artırmak için attığı adımlar kaygıya sebep olmakta. Fakat Doğan Grubu üzerine salınmış görünen mali baskının eninde sonunda, beklediği neticeyi yaratamayacağını da düşünüyorum. 

Çünkü anlaşmazlık konusu son aşamasında yüksek yargıya ulaştığında, mevcut sistemin adil bir netice yaratacağına inanıyorum. 

Genel seçimlerden bu yana yaşadıklarımız, laik temelli demokrasimiz ile Cumhuriyet’in yaşamasının sadece asker garantisinde olmadığını gösteriyor. 
Bu dönemde yüksek yargı, anayasal rejimin savunulmasında başarıyla oynayabileceği bir rolün bilincini sergiliyor. 

Bu gelişmede; laik demokratik rejim içinde cumhuriyet kazanımlarını muhafaza edecek geniş bir cephenin oluşmakta olduğunu da görülmekte. 
TSK, yakın geçmişte olup bitenlerden aldığı derslerle, kendisinden beklenen rolü günün koşullarına uygun olarak, mevcut olanakları akıllıca kullanarak , rejimin diğer sağlam kurumlarıyla dayanışma içinde oynamaya devam edeceği kanısındayım. 

aktif haber 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder