30 Mayıs 2017 Salı

GÖRÜNMEYEN ORDULAR 1


GÖRÜNMEYEN ORDULAR 1 


Görünmeyen Ordular
Yazar: Ergüder Toptaş 
13 EKİM 2014 PAZARTESİ

Mücadele Süreci

Mücadele hem savaşı hem de barışı kapsayan, sürekliliği bulunan ve her millî güç unsurunun etkileşiminin mütemadiyen devam ettiği, dinamik bir süreçtir. 
Bu anlayışta savaş ve barış sürmekte olan aynı yarışma, çekişme, didişme, çatışma ve de boğuşmanın bir parçasıdır. Savaşın doğası insanın yaradılıştan 
sahip olduğu özelliklerin bir bileşkesi ve aynasıdır. İnsan varlığını tehdit altında hissettiği ya da bekasını ötekinin imhasında gördüğü vakit, kavgaya giden 
yolun önünü açar. Bugüne kadar, açılan kapı ne yazık ki hiç mi hiç kapanmamıştır; muhtevası farklılaşsa da mahiyeti aynı kalmıştır. 

Ne var ki değişen muhteva çoğunlukla göz ardı edilerek, bir önceki harbin karakterine uygun tedbirlerle bir sonrakine hazırlanılmıştır. 

Bu büyük yanılgı dün olduğu gibi bugünde devam etmektedir ve bütün orduların ortak açmazıdır. “ Görünmeyen Ordular ” konusunu da savaşın nesil değişimi 
bağlamında ele alarak bir değerlendirme yapmanın uygun olacağı düşünülmektedir ki tamamen mücadelenin karakteriyle ilgilidir.

Nesillere Göre Savaş

Stratejler ve savaş tarihçilerinin gelişen teknolojileri de hesaba katarak dört başlık altında tasnif ettikleri nesillere göre savaş kavramı tartışmalı olsa da genel kabul oranı yüksektir. Buna göre, birinci nesil savaşın başlıca özelliği; Birinci Dünya Savaşı öncesi harpleri esas alan piyade ağırlıklı, tek namlulu yivsiz 
silahların ve süngünün temel teknolojiyi belirlediği bir savaş türü olmasıdır. İkinci nesil savaşın ayırt edici niteliği ise, ateşin ve ateş destek sistemlerinin 
yoğun olarak kullanılmasıdır. Bu nesil savaşın tarihsel temsil odağı Birinci Dünya Savaşı’dır. Üçüncü nesil savaş ise hızın ateş gücünün önüne geçtiği, düşmana yaklaşarak onu yok etmek yerine onu aldatma ve mücadele güçlerini çökertme taktiklerinin öne çıktığı savaştır. İkinci Dünya Savaşı bu bağlamda üçüncü nesil savaşa örnek olarak gösterilebilir.

 Dördüncü nesil savaşa gelince, bu nesil savaşın temel özelliği soğuk savaş sonrası klasik ve konvansiyonel mücadele anlayışının rafa kaldırılmasıdır. 

Bu yönüyle ne siyaset ve savaş, ne sivil ve asker, ne savaş alanı ve güvenlik alanı, ne de savaş ve barış arasındaki sınır çizgisi net bir çizgidir. 

Söz konusu durumlar arasında net sınırlar değil, geçişken alanlar vardır. Artık neyin savaş neyin siyaset, kimin sivil kimin asker, nerenin savaş nerenin 
güvenlik alanı, hangi durumun savaş hangi durumun barış olduğu hakkında katı görüşler vazedilemez.[1] Dördüncü nesil savaşın temel amacının kaos 
ortamı inşa ederek hedef ülkelerdeki iktidarları devirmek olduğu çok açıktır ve bunu ispata yeltenmenin de bir manası yoktur. Bu savaş, karmaşık, medyatik 
manipülasyonu araçsallaştıran, psikolojik savaş unsurlarını devreye sokan ve toplumun bütün alanlarında mücadele veren bir savaşa atfen kullanılmakta, 
ne var ki sadece terörizmin yedeğinde bir mücadele tarzı olarak öne çıkarılmaktadır.

Dördüncü nesil savaşın merkezinde siyasi, ekonomik, toplumsal ve askerî ağların birlikte kullanımı vardır. Bu savaşta hedeflenen düşmanın siyasal karar 
mercilerine mevcut stratejik emellerin başarılmaz ya da aşırı maliyetli olduğunu göstermektir.[2] Dördüncü nesil savaş, caydırıcılıktan harekât ortamının 
şekillendirilmesine, savaş dışı harekâttan sınırlı güç kullanımına, terörizmle mücadeleden gerilla savaşına kadar her seviyede ve her alanda güçlüler 
tarafından etkinlikle yürütülmektedir. Bu barışı olmayan savaş devam ediyor, gelecekte de yöntemlerini farklılaştırarak daha da acımasız, doymak bilmez 
bir iştahla ve açgözlülükle devam edeceği muhakkaktır.

Taktik Ölçekli Ancak Stratejik Etkili Ordular

Savaşın dört neslinde de ortak olan bir özellik vardır ki o da gayrinizami harp ve onun yöntemlerini uygulayan kuvvetlerin varlığı ve öneminin nesilden nesille 
güçlenerek aktarılmasıdır. Her nesil savaşta güçlülerin kullandığı gayrinizami kuvvetler konvansiyonel büyük güce tabi kılınarak sevk ve idare edilmiştir. 
Genellikle de nicelik yönüyle klasik güçlerin hep gerisinde kalmışlardır. İkinci Dünya Savaşı’nda Özel Kuvvetlerin doğuşu ve önceki harplerde farklı adlarla 
ve değişik amaçlarla kullanılan komando birlikleri bu dönemden itibaren etkinlikle kullanılmaya çalışılsa da yine de gölgede kalmışlardır. Nizami kuvvetlerin gerilla ve teröristlerle mücadelede vazgeçilmez gördükleri bu kontrgerillalar, sıkıntılı günler ve dönemler geride kaldığında, çoğunlukla görmezden gelinmiştir.

Gerilla kuvvetlerinin kullanımı insanlığın tarihi kadar eskidir ve de çağlar boyunca güçsüzlerin temel enstrümanı olarak her seferinde daha güçlü bir şekilde mücadele sahnesinde yerlerini almışlardır. Ancak nitelikli ve icra ettikleri harekât itibarıyla etkileri yüksek bu güçler “ küçük savaşlar ” olarak adlandırılmanın haksızlığına uğramışlardır. Özellikle, İkinci Dünya Savaşı’nda gerilla harbi Churchill’in savaş politikasının önemli bir parçasıdır.[3] Virgin Ney’in bu savaşla ilgili olarak yaptığı şu yorum, daha çarpıcıdır: “ İkinci Dünya Savaşı esnasında Batı Cephesi’nde gerilla savaşının nizami harple birlikte tam gücünden istifade edilmesini engelleyen bir anlayışsızlık ve takdir etmeme durumu mevcuttu, Rusların aksine Batılı kuvvetler gerilla savaşını stratejilerine dâhil etmenin değerini kavrayamadılar. ”[4] İkinci Dünya Savaşı’ndan beri baskın çatışma hüviyetini koruyan gerilla harbi ne yazık ki hak ettiği ilgi ve takdiri bugün de görememiştir.  

Taktik ölçekli ancak stratejik etkili bu güçlerle ilgili yanlış adlandırılan diğer bir konunun da “ Görünmeyen Ordular ” kavramının yalnızca düzenli orduların 
örgütsel yapısından yoksun olan gerillalar bağlamında kullanılmasıdır. Max Boot son çalışmasında, terörizmin geçirdiği evreleri dikkate alarak, teröristleri de 
bu kapsama dâhil eder.[5] Askerî jargonda görünmeyen ordular hem gerillaları, hem kontrgerillaları, hem de teröristleri kapsamına alarak kavramsal genişleme 
sağlamıştır.

Dördüncü nesil savaşların karakterindeki değişim önümüzdeki dönemlerde de devam edecektir. Belki de bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren beşinci nesil 
savaşlarla yüz yüze kalınacak ve farklı mücadele yöntemlerine ihtiyaç duyulacaktır. Savaşın karakterindeki dönüşüm, özellikle Türkiye gibi zor ve kaos ortamının gittikçe derinleştiği ve en iyimser tahminlerle bu yüzyılın sonuna kadar devam etmesi kuvvetle muhtemel olaylara gebe coğrafyalardaki ülkeleri, 
Özel Kuvvetler ve farklı adlarla anılan operasyon güçlerini stratejik seviyeye çıkarmaya davet etmektedir.

Stratejik Seviyede Özel Kuvvetler

Ordu seviyesinde ve değişen stratejik bağlamda yeniden yapılanmayı zorunlu kılmaktadır. Konvansiyonel veya konvansiyonel olmayan teşkilatlanmanın dışında, millî güvenliğe yönelik bugünkü ve gelecekteki tehditlerle başa çıkmada yeterli imkân ve kabiliyete sahip özel bir yapılanmanın bilimsel esaslardan istifade edilerek hayata geçirilmesi ülke güvenliği açısından yaşamsal değerdedir.

Bu süreçte, Özel Kuvvetlerin yeni bir vizyon doğrultusunda operasyon, sivil işler, psikolojik harekât, istihbarat ve teknolojik yeteneklerinin sürdürülebilir bir 
gelişme kapsamında titizlikle güçlendirilmesi gerekir. Ayrıca Özel Kuvvetler bünyesinde askerler kadar sivillerin de bulunması bir zorunluluktur. Bu cümleyi 
duyar duymaz kronik asker ve güvenlik kuvveti alerjisi olanların semptomları nüksetse de, mücadelenin doğasının siyaset ve stratejiden beklentisi bu yöndedir. 

Mücadelenin her seviyesi ve yöntemi askerleri olduğu kadar sivilleri de ilgilendirmektedir. Bu bir güvenlik sorunudur, kayıtsız kalmayı tercih eden ulusların bağımsızlıklarını ve bütünlüklerini koruyamadıkları gün gibi ortadadır. Yeni örnekler beklemenin bir manası ve kabul edilebilir tarafı da yoktur.

Konvansiyonel kuvvetlerle, emniyet güçleriyle, sivil savunma unsurlarıyla ve sahadaki diğer güçlerle koordineli ve uyumlu çalışabilecek çok yönlü bir Özel 
Kuvvetler mücadelenin omurgasını teşkil edecektir. Bunun yanında, yeteneklerin geliştirilmesi ve korunması kapsamında millî gücün diğer unsurlarının 
desteği ve yakın işbirliği esastır. Özel Kuvvetlerin güç geliştirme stratejisine uygun olarak hazırlanması, her şeyden evvel siyasetin sorumluluğundadır. 
Bu yönde askerî veçhenin mücadelenin doğasıyla uyumlu ve mutasavver harbin karakterini dikkate alarak teori geliştirmesi başarı için temeldir. 

Kurumsallaşmanın ve tehditlerle başa çıkabilecek yetenek geliştirmenin başlangıç noktası burasıdır.

Sonuç Olarak

Bugünün ve yarının millî güvenlik sorunlarını çözmede Özel Kuvvetlerin merkezî önemi gün geçtikçe daha da güçlenecektir. Bundan kaçınarak güvenliği 
emniyet altına almak veya başka bir şeyle ikame etmek mümkün gözükmemektedir. Şimdiye kadar konvansiyonel güçlere tabi olarak harekât icra eden bu kuvvetler, savaşın dönüşümü kapsamında diğer güç unsurlarını kendisinin öncülüğünde yürütülecek kapsamlı operasyonlar için bir enstrüman olarak kullanacaktır.       

DİPNOTLAR;
                                                                                        

[1]Toptaş Ergüder, 21. Yüz Yılda Savaş-Yeni Bir Mücadele Felsefesine Doğru Harp ve Stratejiyi Yeniden Düşünmek, Kripto Yayınları, Ankara, 2009, s. 96-107.

[2]Hammes Thomas X., The Sling and the Stone: On War in the 21st Century, Osceola, Zenith Press, 2004, s. 207-23.

[3] Hart Liddel B. H., Strateji: Dolaylı Tutum, çev. Cemal Enginsoy, ASAM Yayınları, Ankara, 2002, s. 281-2.

[4] Ney Virgin, Notes on Guerilla War: Principles and Practices, Washington D.C, Command Publications,, 1961, s. 66.

[5] Boot Max, Görünmeyen Ordular-Gerilla Tarihi, çev. Fethi Aytuna, İnkılâp Yayınları, İstanbul, 2014, s. XVII.


http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2014/10/13/7821/gorunmeyen-ordular



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder