7 Mart 2017 Salı

Uyarılar, Uyumsuzluklar ve Uyuyanlar



Uyarılar, Uyumsuzluklar ve Uyuyanlar



Yekta Güngör Özden

06.09.2004/Sayı:64

2004 yazının bunaltıcı sıcakları, yağmur baskınları bakır renkli sonbaharın yaklaşmasıyla yerini serinletici esintilere bırakmaktadır. Halkımızın geçim koşulları, görev güçlükleri, düş kırıklıkları, umutsuzluk, birbirine eklenen içkarartıcı siyasal olaylar nedeniyle gülmeyi unuttuğu bir gerçek. Geleceğe ilişkin olumlu beklentiler, özlemler ve umut kıpırtıları olmasa yaşam bir yük sayılacak. Herşeye karşın karamsarlığa, umutsuzluğa düşmemek gerek. 1919’un ağır koşullarından nasıl kurtulup pırıl pırıl, Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türkiye aydınlığına kavuşmuşsak yaşamsal ilkelerden ödün vermeden, çalışmaları hızlandırarak, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı lâik cumhuriyet temelinde yeniden kurarsak yarınlar bizimdir.

Jandarma Genel Komutanlığı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı devir-teslim törenlerinde önceki ve yeni komutanlar Atatürkçülük konusunda söyleyebilecekleri herşeyi söylediler. Dış ilişkilerdeki yanlışlıklardan yurt içindeki gerici kalkışmalara, teröre varıncaya dek anlamlı eleştiriler, gerçekçi önerilerle Atatürk askerleri olduklarını bir kez daha vurguladılar. Köktendinci anlayışla siyasete soyunup sorumluluk yerlerine gelenler, AB’ne girmek için değişmiş görünerek bildiklerini okumayı sürdürenler bu konumları, önemli uyarıları soğuk yüzler, içlerinden geçeni belli eden bakışlarla izlediler. Ders alınacağını, düzelme olacağını sanmıyorum.

Yeni Adalet Yılı da bu yazının yayımlandığı gün geleneksel-yasal törenle açılıyor. Medyanın bir kesiminin siyasete yaranma çabasıyla Yargıtay Başkanı üzerinden Yargıtay yoluyla tüm yargıya yönelik saldırılarını üzüntüyle izledik. Demokrasinin en sağlıklı güvencesi yargıya toz kondurmama, gölge düşürmeme, daha başarılı, daha etkin, daha saygın kılma doğrultusunda bir duyarlık ve özen nedeniyle yapılmış olsa beğeniyle karşılanırdı. Kendileri hiçbir şey yapmamış, hiçbir ilişki kurmamış, hiçbir şey istememiş ve beklememiş gibi ders verircesine, hem muhbir, hem yargıç yerine geçerek bilmedikleri konularda akıl satmaya kalkışarak, yargı organlarını birbiriyle çatıştırmaya çalışmışlar, en önemlisi bir organın içinde değişik nedenli bölünmelere yol açmışlardır. Sanığın hiçbir kazanımı olmayan yargı işlemleri olağan çizgisinde yürümüş, sahte pasaport ve kaçma olayı yargının asla sorumlu olmadığı alanda gerçekleştirilmiştir. Konuşmalar, ilişkiler de amaçlı biçimde verilmiş, durumun insanî, ahlakî yönü gözardı edilmiştir. Doğal konuşmalar, birlikte olmalar sakıncalı yanlarıyla değil yargıya vurulacak kara damgalara olanak verecek biçimde yansıtılmıştır. Kimi yazarların, kimi hukukçuların siyasal nitelikli davranışları, kendilerini gösterme ve iyi tanıtma çabalı değerlendirmeleri uygun olmamıştır. En doyurucu gıda olan adalet yanlı, önyargılı, yanlış ve yanılgı dolu yaklaşımlarla saldırıya uğramıştır. Gereksinim duyulduğu zaman değeri daha iyi bilinen bir insanlık dayanağı, siyasal iktidarın amaçlı açılımlarına yararlı olacak biçimde ele alınmıştır. Ekim’de başlayacak yeni yasama döneminde Anayasa değişikliğiyle yeni yasalar bağlamında neler olacağını göreceğiz.

“Vicdanla cüzdan arasında sıkışmak” sözünü edenler, evini kiraya verip lojmana geçenler, iki lojmanı birlikte kullananlar, şikâyetçi müdahilin temyiz istemi üzerine Yargıtay’a gelen dosya elindeyken, karar verecek kurula Başkanlık etme öncesinde dosyadaki sanıklardan birisiyle müdahil aleyhine tam sayfa röportaj yapıp ardından kurula katılarak kararda bulunan, daha başka niceleri, nice olaylar ve durumlar bırakılıp çok değişik nedenli iç ve dış çekişmeler sonucu Yargıtay Başkanı günlerce konu ediliyor. Yargı bağımsızlığı, yargıçlık güvencesi, hukuk öğretim ve eğitimi, adalet yapıları ve görevlilerin sosyal durumları unutuluyor. Bir bütün olan yargının siyasal etkilerden uzak kalması ve uzak tutulması konusunda yeterli bir girişim hâlâ ufukta görülmemektedir. Siyasal eğilimlerile yandaşlıkları belirgin olanlar kullanılmakta, koruma görevleri savsavlanırken yandaşlarına iktidar kanadı olanaklar sağlamaktadır. Danışmanlık etiketiyle çalışma düzenleri oluşturulmakta, aylık, taşıt, başka destekler verildiği duyulmaktadır. Atatürk’ün, ulusal egemenliğin en önemi bölümü saydığı yargılamanının bağımsız mahkemelerce kullanılmasını devletin varlığıyla bir tuttuğu, İsmet İnönü’nün Lozan’da bağımsız yargı ve hukuk devleti için kapitülâsyonlar kadar uğraş verildiği sözleri anımsanırsa yargı konusunda siyaset kesiminin bağışlanmaz kusuru daha iyi anlaşılır.

Doğrulanma mutluluğu

Anayasa Mahkemesi kararlarının yazımında, konuşmalarda özellikle üzerinde durduğum Öztürkçe dil kullanımını Cumhurbaşkanı’nın iletilerinde izlemek sevindirici oluyor. Görevdeyken benim duyarlık ve özenime kimileri karşı çıkıyor, kimileri fazla buluyordu. 1972-1974 Ankara Barosu Başkanlığım döneminde stajını tamamlayıp Avukatlık Ruhsatnamesi almak için andiçenlere Erdal Eren’in yaptığı birer Atatürk portresi armağan ederek “Demokrasiyi amaçlayarak cumhuriyeti bir hukuk devleti olarak kuran, hukuk, adalet, yargı konusunda unutulmaz örnek çabaları olan Mustafa Kemal Atatürk’ün ışıklı yolundan ayrılmamanız, O’na yaraşır nitelikte hukukçular olmanız dileğiyle kutlarım” diyordum. Türkçe öğretmenliği ve hukukçuluk deneyimimle vurguladığım bu gereklere kitaplaşan konuşmalarımda saptanacağı üzere her yerde gençlere “Öğüt vermeyi sevmem, örnek olmayı yeğlerim. Önermeyi görev bilirim. Her şeyi okuyunuz, okuyunuz. Ama mutlaka ve mutlaka Atatürk’ün Büyük Söylevi’ni okuyunuz” diyordum. Üniversitedeki derslerimde de yinelediğim budur. Genelkurmay Başkanı’nın 30 Ağustos nedeniyle yaptığı konuşmada “Nutuk okunmalıdır” görüşü otuz yılı aşan bir süreden beri verdiğim uğraşı bir daha doğrulamakta, yalnız kalmadığımız inancını pekiştirmekte, mutluluk duyurmaktadır. Caddeleri ve sokakları yabancı sözcükler içeren tabelâlarla dolu kentlerimize ve amaçlı kitap seçimlerine karşın kimi yararlı uyarı ve öneriler yüreklere su serpmektedir.

Gelin görün ki

Çanakkale’de karşıt ortam oluşturmak amacıyla gerici gezginlerce gerici rehberler olayı, tepkiler üzerine, sorumlular tarafından ele alınıyormuş, Urla’da kaçak Kur’an kursu düzenleyenlerle, katılanları geziye götürüp erkeklerin kurtarmasına karşı çıkarak ölümlerine neden olanlar için de önceki yazılarımızda değindiğim beklentinin gerçekleştiğini, Cumhuriyet Savcısı’nın davâ açtığını öğreniyoruz. Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nın DDY Genel Müdürü’nün yargınlanması için Ulaştırma Bakanı’ndan izin istemesi de olumlu bir gelişmedir. Bu arada Bakan da ayrılmanın gereğini belki bir kez daha düşünebilir. Medyamız Yargıtay Başkanı’nın ayrılmasının yüzdebiri kadar Ulaştırma Bakanı’na yöneldi mi? Üstelik 40’a yakın ölüm, sonra başka olaylarla artmış, başka kazalar birbirine eklenmişken... Olaylara köktendinci, yazgıcı bir yaklaşımla bakılırsa zamanlarında yaşananlar karşısında kendi dilleriyle bu iktidara “Uğursuz” demek gerekir.

Lozan Barış Antlaşması görüşmelerinde bugünkü gibi bir iktidar olsaydı kanımca Antlaşma’nın Sevr’den farkı kalmazdı, belki daha da ağır olurdu. “Din-inanç” sömürüsünün boyutu o kadar saptırılıyor ki Çanakkale Savaşları Irak direnişinden çok çok aşağıda tutuluyor. Oysa Atatürk’ün yalnız Anadolu müslümanlarına değil, dünya müslümanlarına en büyük iyiliği dokunan bir kahraman olduğu, yabancıların ayaklarını sınırlarımızda tutarak kutsal topraklara inmelerini önlemekle kanıtlanmıştır. Çanakkale Bavaşları ve Ulusal Kurtuluş Savaşı olmasaydı yabancılar çoktan Mekke’yi ve Medine’yi ele geçirmişlerdi. Bugün Kudüs kimlerin elindedir? Mescid-i Aksa’da toplu namaz kılınabilmekte midir? Öbür müslüman inançlıların çoğunlukta olduğu ülkelerde Türkiye’deki kadar dinsel gerekler ve görevler özgürce yerine getirilmekte midir? Sıkmabaş esareti nedir? Kişiliği ve dili bozuk olanlar saçmasapan konuşmalarla gerçek ve terbiyedışı yazılarla, kendileri bir yana, ulusumuzu ve tarihi inkâr etmektedirler. Yazık!

Bu sömürü, eğitim sorunu çözümlenmedikçe sürecektir. 1977-1980’de Adalet Partisi milletvekili olan Osman Demirci’nin Erzurum Gürcükapı’daki cenaze namazında Nur cemaatinin önde gelenlerinin buluştuğu yazıldı. “Cemaat ve tarikat” yapısı, ulusal yapının parçalanma oyunlarını gündemde tutmaktadır. Çeşme Çiftlikköy’de, yabancı adlı bir otalda deniz ve havuzda kadınlarla erkeklerin ayrı yerlerde yüzdükleri “Plajda haremlik-selâmlık uygulaması” başlığıyla basında yer almıştır. Samsun’da bir vakfın düzenlediği toplantıda yine aynı ayrımın tahta ve bez perdelerle yapılıdığını televizyonlar vermiştir. Küçükçekmece Belediyesi’nin 30 Ağustos öncesinde düzenlediği toplu nikâh etkinliğinde sıkmabaşlı bayanların çokluğu yanında Başbakanın sıkmabaşlı eşiyle tanıklığı, çarpıklığı iyice somutlaştırmaktadır. Devlet televizyonunun özel bir program niteliğinde olayı yansıtması, sakıncaların ağırlığını açıklamaktadır. İktidara yakın kişilerin önemli görevlere gelmesi, görevlerinde partizan davranışları yinelemeleri olasılığını arttırmaktadır. Devlete kafa tutarcasına direnişlerin Başbakan’dan ve TRT Genel Müdürlüğü’nden gelmesi ilginçtir. İktidara güvenmese TRT Genel Müdürü böyle bir adım atmazdı.

Bu olumsuzlukları Antalya Gündoğmuş İlçesi Ortakonuş Köyü Kızılbelen mevkiindeki orman yangınında yitirdiğimiz altı yurttaşımızın acısı izlemiştir Kadrolaşmanın neden olduğu söylenen görevlendirmelerin bu acıları yaşattığı ileri sürülmektedir. İnsana, insan yaşamına önem vermeyen hiçbir anlayış geçerli ve saygın olamaz. Tutumları ve davranışları böyle olanlar bağışlanamaz. 17 bin imamın kaçak olarak çalıştığı, gericilerin din sömürüsü yoluyla iktidarı ele geçirmek için nerelerde yuvalandığı bilinen bir ülkede şoklar sık sık yineler. Alışmalıyız.

Kurumları iyice izlemek gerekir. AKP’nin kuruluşundan sonraki ilk Büyük Kongresi’ni iki yıllık yasal süre içinde yapmayarak dağılmış duruma düştüğü yolundaki Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi’nin başvurusunun yeterince değerlendirilmediği, önceki yıllarda da Demokratik Sol Parti’nin Genel Kurullarına yönelik başvuruların sonuçlandırılmadığı söylentileri yaygındır.

Yunanistan Başpiskoposunun psikopat olarak suçlanmasına neden olan saçmalıkları siyasal düzeyde gereken yanıtı alamadı. Ruhban Okulu açılışı konusunda sessiz ve derinden yürütüldüğü sezilen çalışmaların Yunanlılara bir ödül olarak sonuçlanacağı sanılmaktadır. Kendi yerlerini pekiştirme amacındaki iktidarın başka hiçbir şeye aldırış etmemesi endişeleri arttırmaktadır.

Son aylarda kimi bilim adamları da etnik bölücüleri desteklercesine Lozan Barış Antlaşması ile Bulgaristan’la yapılan Anlaşma’da sayılanlar dışında Türkeyi’de azınlıklar olduğunu savunmakta, ulusumuzu oluşturan asıl öğlerden biri bulunan, aramızda hiçbir ayrım olmayan, birçok konuda ve büyük illerde çoğumuzdan da çok iyi durumlar edinen kürt kökenli yurttaşlarımızı azınlık sayma girişimleri siyasal konum edinme çabalarıyla eşleşmektedir. Tehlikeli oyunlara dış destekli yıkıcılıklara bilimin araç edilmesi üzücüdür. Bu kalkışmalara ilerici, Atatürkçü bilinen basının yer vermesi daha da üzücüdür. Yadsınan, benimsenmeyen ne vardır? Anayasa Mahkemesi’nin HEP’in kapatılmasıyla ilgili kararındaki bir tümceyi iletmeyi yararlı buluyorun: “Devletin tek’liği, ülkenin tüm’lüğü, ulusun bir’liği konularında ödün vermeden, her yurttaş inanç bağını ve soy kökenini özgürce açıklayarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kurumu kapsamında tam eşitlikle kucaklaşır.” Daha ne olacak? Geriye ne kalıyor? Sahte Atatürkçülük, sahte milliyetçilik, sahte demokratlık, sahte dindarlıkla faşistlik, köktendincilik, çıkarcılık, satılmışlık ve kuklalıkla maşalık gizlenmek istenmektedir. En büyük ahlâksızlık ve onursuzluk, olduğundan başka görünüp aldatmaktır. Bir özgürlüğü kullanarak başka bir özgürlüğü yok etmek, sömürüleri önlemek özenini özgürlüklerden korkmaya bağlamak, gerçekçilikle, demokratlıkla asla bağdaşmaz.

Petrol fiyatlarındaki oynama ekonomiyi sarsmaktadır. Doların ve petrolün geleceği ABD Başkanlık seçimleri ve yurtdışı asker kullanımıyla her an boyut değiştirebilir. Siyasal ve ekonomik şoklar birbirine bağlanıyor.

30 Ağustos’ta zaferle sonuçlanan Ulusal Kurtuluş Savaşı 1789 Fransız, 1917 Rus Devrimi’nden de önemlidir. Onlar yalnız yurtları içinde, kendi yönetimlerine karşı başarılı oldular, dışardan elkoyma yoktu. Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi yalnız yurt içindeki yönetime değil, işgalci dış güçlere karşı kazanılmış örnek bir başarıdır. Yalnız düşünce bağlamında değil, her yönde öbür devrimlerden ileridedir.

AB kapısındayken

AB yeni ödünler için görüşme günü vererek oyalıyacak, istediklerini alıp yine dışarda bırakacaktır. Türk Ceza Yasası’nı görüşmek üzere olağanüstü toplantıya ikinci kez çağırılan TBMM iktidarın isteklerine onay verecektir. Parti diktasının başka sonuç vermesi beklenemez.

Soldaki birleşme bencillik, çıkarcılık, gösteri, ilkesizlik nedeniyle ve özellikle CHP’ndeki çalkantılar yüzünden sonsuz bahara kalmaktadır.

Sıkmabaş yasağını yurtdışında delerek diploma alanlar için yapılan toplantıda emekli bir öğretim üyesinin “Türbanlı kızlarımızı üniversiteye sokmama kararını alanların cenaze namazını kılanlar utansın. Baş örtüsü İslâmın emridir. Bu bir simge değil, bir vecibedir.” sözleri dehşet vericidir. Anlayış ve tutum bozukluğu yarın nerelere gelineceğini göstermektedir. Başörtüsüne kimsenin bir dediği yoktur. Geleneksel, yöresel, alışılmış, sıkmabaş ve bohçabaş dışı, başörtüsü ailelerimizde de kullanılmıştır, kullanılmaktadır. Ama önceleri olmayıp sonra ortaya çıkarılan amaçlı kullanım biçimi ve yönteminin dinle asla ilgisi yoktur. Başı açık milletvekili ve Bakan bayanlara ne denilmiş olmaktadır? Kışkırtıcı tutum iktidardan kaynaklanırsa nerede biteceği belli olmayan olaylar yaşanabilir. İktidar, itidal yeridir, itibar yeridir. İnkâr, ifrat-tefrit yeri değildir.

AKP ile Hak-İş Konfederasyonu’nun dayanışması sendikalar konusunda yeni ayrılıklarla sergilenmektedir. Sendika değiştirme baskısı da dinsel dayanışma nedeniyle yapılmaktadır. Karamanlis’i Rize’de konuk etmek isteyen Başbakan Erdoğan, Yunan Ortodoks Kiliseleri Başpiskoposu’nun düşünü konuğuna değerlendirtmelidir. Ders kitaplarının eski sözcüklerle doldurulması, dilde temizliğin, öze dönüşün yeni engelidir. Bunlar önemli sorunlar iken nutuk atarak, tekerlemelerle halkı kandırmanın hiçbir anlamı yoktur. Hiçbir şey iyiye gitmemektedir. Ne siyaset, ne ekonomi, ne de hukuk.

Van’dan sonra Erzurum’da da karakol basılıp adam dövülüyor. Irak’ta yine Türk yurttaşlar öldürülüyor, Türkmenlerin konutlarına kürtler dolduruluyor. İktidarımız uykusunu bozmuyor. Allah rahatlık versin!


http://www.turksolu.com.tr/64/ayas64.htm


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder