7 Mart 2017 Salı

CHP Atatürk’ün Partisi mi,? BÖLÜM 1


CHP Atatürk’ün Partisi mi? 
BÖLÜM 1




Ali Özsoy

10 Mayıs 2010

Etik Olmayan Bir İddia

Siyasi hayatımızda ne zaman sol veya ulusalcı kulvarda bir parti kurulsa, CHP’li kadroların ve profesyonel siyasetçilerin asla değişmeyen itirazıyla karşılaşılır: “Atatürk’ün partisi CHP’ye destek olmak varken, neden yeni bir parti kuruyorsunuz?”

Bu itiraz her şeyden önce demokrasi anlayışına aykırıdır. Çünkü demokrasinin temelinde siyasi parti kurmak vardır. Ve hiçbir partinin bir siyasi akımı veya ideolojiyi parsellemek gibi hakkı yoktur.

Bu basit gerçeği bir yana bırakalım. Bir de işin etik boyutu vardır. CHP liderleri, yöneticileri, kadroları ve hatta ne yazık ki çoğu üyeleri güncel siyaset, ekonomi, terör konularında, ideolojik argümanlarında ve dış politikada esas olarak hiçbir zaman Atatürk’ü referans almazken, neden böyle ucuz politik çıkarlar söz konusu olduğunda hep Atatürk’ü hatırlarlar.

Öncelikle bir partinin Atatürk’ün partisi olduğunu belirlemek için tek bir bilimsel kıstas vardır. Bu partinin programı, tüzüğü, yayınladığı programatik düzlemdeki çözüm önerileri ve liderlerinin taahhütleri, Atatürk’ün Türkiye’yi yönettiği 1919 (devrimin başlangıcı) ile 1938 arasındaki eylemleri, icraatları söylemleri, programları ve ideolojik metinleriyle ne ölçüde örtüşmektedir?

Sorun bu derece basittir. Atatürkçülük ya da Kemalizm bir ideolojidir. İlkeleri, devrimleri ve iktidar uygulamaları tarihçe sabittir. Tek yapmamız gereken 2008 CHP Programı ve 2010 CHP önderliğinin siyasi-ideolojik çizgisini 1919-1938 Kemalist devrimci çizgiyle karşılaştırmaktır.

Bundan daha nesnel ve bilimsel bir yöntem olamaz. Çünkü bir partinin programı kimliğidir. Atatürkçülüğün bir ideolojisi ve programı vardır. Bugünkü CHP’nin de vardır. Eğer bunlar örtüşmüyor ve hatta pek çok noktada zıtlaşıyorsa, sonuç son derece açık ve basittir: CHP Atatürk’ün partisi değildir.

Kemalizm, Altı Ok ve CHP

CHP programından yola çıkarak bu meseleyi irdeleyeceğiz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz bu program aşırı uzun, tam 350 sayfa. Ve öylesine gereksiz söz kalabalıklarıyla dolu ki bir parti programından çok sanki bir hükümet genelgesi veya yönetmeliğini andırıyor. Bu denli uzun bir metinde ise Türkiye’nin temel sorunlarına yönelik bir şeyler bulmak samanlıkta iğne aramak kadar zor. Ancak yine de bu aşırı ayrıntılı metinden 2010 CHP zihniyetini anlamak için alıntılar yapmak zorundayız.

CHP programı 24. sayfada partinin ideolojik konumunu şöyle özetlemektedir:

“Partimizin ideolojisini besleyen, üç ana kaynak: Atatürk’ün modernleşme devrimi ve altı ok ilkeleri, Sosyal demokrasinin evrensel kuralları ve Anadolu ve Trakya’nın tarihsel ve felsefi birikimidir.”

Bu formülasyona ileride değineceğiz. Ancak ilk olarak şu ifadelere vurgu yapmalıyız. Birinci ifade “Atatürk’ün modernleşme devrimi.” Öncelikle neden modernleşme? Bu kelimenin çağdaşlaşma yerine kullanıldığını anlıyoruz. Ancak itirazımız öz-Türkçecilik açısından değil. Atatürk veya çağdaşı olan devrimciler bir kez bile olsun “modernleşme devrimi” ve hatta “çağdaşlaşma devrimi” kavramını kullanmadılar. Çağdaşlaşma kavramı Altı Ok’un esas ilkeleri arasına bile alınmadı. Sadece bazı söylev ve demeçlerde Türk Devriminin bir unsuru olarak nitelendirildi.

Bugünkü CHP’nin “modernleşme” kavramını öne çıkarması ve Atatürkçülük ile ideolojik ve tarihsel bağını sadece “modern olmak” çerçevesinde kurması ilginçtir. Bu neredeyse AKP’nin “Atatürçülük=çağdaşlaşma=AB üyeliği” konumuna bir gerilemedir. 2008 Programının AB konusundaki ileride ele alacağımız söylemleri ne yazık ki bu yorumumuzun aşırı kaçmadığını gösterecektir.

Bugünkü CHP, 1919-1938 arası için Bağımsızlık Devrimi veya Ulusal Kurtuluş Devrimi kavramlarını kullanmamak isteyebilir çünkü bu sol ve anti-emperyalist geçmişiyle bir bağ kurmasına neden olacaktır. Ancak en azından Atatürk’ün CHP’sinin 1931-1935 programlarına bir göz atıp bugün ideolojik olarak nereye düştüklerini görebilirlerdi.

CHP’nin 1931 programının derinleştirilmiş ve genişletilmiş hali olan 1935 Programını referans alırsak, parti çok açık bir şekilde birinci cümlesinde “Türk Devrimi” kavramını kullanmaktadır:

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin programına temel olan ana fikirler, Türk Devriminin başlangıcından bugüne kadar yapılmış olan işlerle, yalın olarak, ortaya konmuştur.”

Yani bahsedilen devrim her şeyden önce emperyalizme karşı ulusal bir devrimdir ve o ulus da Türk’tür. CHP bu kavramdan ısrarla kaçınmaktadır. “Türk Ulusu” ifadesi 2008 Programının milliyetçilik ilkesi bölümünde bile kullanılmamaktadır.

1935 Programına geri dönelim: “Partinin güttüğü bütün esaslar, Kamâlizm prensipleridir.”

Birinci sayfada yer alan “Türk Devrimi” ifadesinden bir paragraf sonra ikinci sayfada Kemalizm (Atatürk döneminde öz-Türkçe akımını destek için bir dönem Kemalizm yerine Kamâlizm sözcüğü kullanılmıştır) kavramı geçmektedir. 1935 Programı bu konuda çok açıktır. Partinin ideolojisi ve doktrini Kemalizm’dir.

Programında Atatürkçülük Geçmeyen “Atatürk’ün Partisi”

1935 Programı Kemalizm’in esasları olarak “vatan, ulus, devlet ve kamusal hakları” saymakta; sonrada vasıflar bölümünde Atatürk’ün 6 İlkesini yani Altı Ok’u açıklamaktadır. 2008 Programında “altı ok” olarak geçen ilkelerin neden küçük harflerle yazıldığını bilmiyoruz. Ancak 2008 Programı çok açık bir şekilde ne Kemalizmi ne de bugünkü öz-Türkçe ifadesiyle Atatürkçülüğü ideolojik referans olarak belirtmektedir.

“Modernleşme devriminin” bir unsuru olarak “altı ok” vardır. Ancak Kemalizm ve Atatürkçülük asla bir ideoloji olarak kabul edilmemektedir. Dolayısıyla CHP Programında geçen “altı ok” Kemalist-Atatürkçü ideolojinin ilkeleri olan Altı Ok ile ancak isim benzerliğine sahiptir. 2008 Programının Altı Ok’u açıklayan metinlerini ele aldığımızda bu gerçeği çok daha net göreceğiz.

Ancak 2008 Programı incelendiğinde çok daha çarpıcı bir olguyla karşılaşıyoruz. Atatürkçülük-Kemalizm sadece CHP’nin ideolojisini açıklayan 24. sayfadaki maddeden dışlanmamış, tüm programdan da dışlanmış. İşte çarpıcı gerçek: “Kemalizm” kelimesi 350 sayfalık CHP Programında tamı tamına 0 kez geçmiş. Peki ya Kemalizm’in bugün yaygın olan ifadesiyle Atatürkçülük? “Atatürkçülük” kelimesi de programda toplam 0 kez geçmiş.

Üşenmedik araştırdık. En azından sıfat olarak Atatürkçü kelimesi geçmiştir diye aradık. Sadece iki kez geçmiş. Birincisi 23. sayfada sosyal demokrasinin destekçisi olarak, ikincisi 295. sayfada eğitim konusunda...

İnanılmaz ama gerçek! Atatürk’ün partisi olduğunu iddia eden bir partinin programında Kemalizm ve Atatürkçülük kelimeleri hiç ama hiç geçmiyor. Bırakın bir ideoloji olarak, bir düşünce sistemi veya en azından tarihsel bir devrim veya eylem olarak bile!

Bunu bir CHP’liye sorsak ne diyecektir? Yanıt klasik: “E, biz zaten Atatürkçüyüz, söylemeye ne gerek var?” İyi de söylemezsen, hep gizlersen, programında bir kez bile geçmezse ne malum öyle olduğun?

CHP Atatürkçü mü Sosyal Demokrat mı?

Peki, ideolojilerinin ikinci temel kaynağı olarak belirttikleri “sosyal demokrasi” ile ilgili durum ne? “Sosyal demokrasi” kavramı tam 13 kez geçiyor. Hadi bu rakamları bir yana bırakalım. CHP’nin temel ideolojik kökenini sosyal demokrasiye bir kez bile olsun bağlaması, Atatürkçülükten ciddi bir sapmadır.

Acaba Atatürk kendisine “sosyal demokrat” demeyi bilmiyor muydu? Partisinin ilkeleri arasına sosyal demokrasiyi almaktan aciz miydi? Sosyal demokrasi Atatürkçülükten tamamen farklı ve hatta emperyalist Batı’nın uzlaşma-reform ve sömürü ideolojisi olarak Atatürkçülüğün zıt kutbunda yer alan bir akımdır.

Sosyal demokrasi Batı işçi sınıfı ve burjuvazisinin sömürgelerden talan edilen artık değeri “sosyal adalet” içinde paylaşması temelinde ortaya çıkan liberal-marksist sentezdir. Özünde kapitalizm yanlısı ve sağ bir ideolojidir.

Oysa Atatürk ve devrim arkadaşları defalarca “19. yüzyıl sosyalizm nazariyelerinden” farklı olduklarını belirttikleri gibi, “liberalizme” de karşı olduklarını belirtmiştir. Sosyal demokrasi tam da budur. 19.yy liberalizmi ve reformist sosyalizminin sömürgeci sentezi... Kemalizm tam da bu sömürgeci düzenin yıkılmasını hedefleyen Ulusal Kurtuluşçu sol bir ideolojidir. Atatürkçülük ile Atatürkçülüğün yıkmak istediği bir düzenin reformist ideolojisi nasıl bir tutulabilir?

Bu sosyal demokrasi tartışmasını çok devam ettirmeyeceğiz. Çünkü Türkiye hariç dünyanın hiçbir yerinde Kemalizm’e sosyal demokrasi diyecek cehalette tarihçi veya bilim adamı bulunamaz. Ancak Emre Kongar’lar ve Cumhuriyet yazarlarının bu zırvaları CHP saflarında uzun süredir egemen ideoloji haline gelmiştir. Fakat 2008 Programı bu garip sentezden bile geridir. Çünkü “Atatürkçülük sosyal demokrasidir” bile diyememekte, Atatürkçülük kavramını hiç anmadan işin içinden sıyrılmaktadır. Bunun yerine “Atatürk’ün modernleşme devrimi” ve “sosyal demokrasi” bir arada geçmektedir.

2008 CHP Programında anılan üçüncü ideolojik kaynak ise “Anadolu ve Trakya’nın tarihsel ve felsefi birikimidir.” Bu tercih de çok manidardır. Öncelikle ne olduğu belirsizdir. 1931-1935 Programları ve Atatürk’ün söylevleri incelendiğinde defalarca “Türk yüksek kültürü” ve “büyük Türk medeniyeti”ne göndermeler olduğu görülebilecektir. İşte bu ayrım medeniyet, gelenek ve birikim konusunda 2010 CHP’sinin Atatürk’ten çok farklı bir yerde durduğunu göstermektedir.

Cumhuriyetçilik ve Laiklik: Ciddi Geri Adımlar

2008 Programı 12. sayfadan itibaren Altı Ok’u açıklamaya başlamaktadır. Ancak “temel ideolojik kaynak” olarak anılan “altı ok” öyle bir tefsir edilmektedir ki; program CHP’nin neden Altı Ok’u savunmadığını veya savunduğu “altı ok”un, Atatürk’ün Altı Ok’uyla uzaktan yakından ilgisi olmadığını açıklamaktan başka bir şey yapmamaktadır. İlkeler öyle bir tanımlanmaktadır ki; sanki ilkeyi reddetmek için her yol, her tarif denenmektedir.

Cumhuriyetçilik ve Laiklik CHP kitlesinin asla taviz veremeyeceği ilkelerdir ve parti yönetiminin çok fazla bu alanda geri adım atamayacağı düşünülebilir. Ancak 2008 Programı bu ilkeler açısından bile tehlikeli bazı yorumlar geliştirmektedir.

En basit ve temel ilke olan Cumhuriyetçilik ilkesine göz atıldığında ilk olarak bir taviz gözükmemektedir. Ancak 1935 Programındaki şu cümle önemlidir:

“Parti, bu sarsılmaz kanaatle, Cumhuriyeti her tehlikeye karşı bütün araçlarla savunur.”

Bu cümle açıkça Cumhuriyet konusunda gerici ve karşı devrimci akımları devrimci bir kararlılıkla ezmek taahhüdüdür. 2008 Programı Cumhuriyetçiliği sadece açıklamaktadır. Bu devrimci taahhüt yeni programda yoktur. Ayrıca 2008 Programında ilginç bir şekilde 1931 Programında “milli hâkimiyet”, 1935’te ise “ulusal egemenlik” olarak geçen temel kavram yerine ısrarla “milli irade” ifadesi kullanılmaktadır.

Laiklik İlkesi ise sadece girişte 16. sayfada değil, 49-52 sayfalar arasında da ele alınmaktadır. Laiklik İlkesi CHP kitlesinin en hassas olduğu konudur. Bu alanda taviz parti yönetimi için en zor olanıdır. Bu yüzden tavizler programdan çok güncel siyasette verilmektedir. Ancak programa baktığımızda çok çarpıcı bir detay göze çarpmaktadır.

1935 Programı Laikliği açıkça “din ile dünya ve devlet işlerini” ayırmak olarak tanımlamaktadır. Oysa 2008 Programı bunu sadece “din ile devlet işlerini” ayırmakla sınırlamıştır. Bu laikliğin temelindeki materyalist ve bilimsel anlayıştan günümüzün gerici Amerikan felsefesine bir taviz olarak algılanabilir. Bilindiği gibi ABD’de şekilsel olarak devlet dinden ayrı ancak kamu (yani dünya işleri) tamamen dinin ve cemaatlerin etkisi altındadır.

AKP de bu Amerikan modelini sıklıkla savunmakta ve dini grupların toplum üzerindeki egemenliğini doğal ve hatta hedeflenmesi gereken bir olgu olarak algılamaktadır. Bunun bir başka ifadesi yine “Atatürkçü” olduğu iddia edilen Ecevit tarafından “inançlara saygılı laiklik” olarak dillendirilmişti.

50. sayfadaki şu cümle ise bu açıdan kaygı vericidir:

“Laiklik; hiçbir zaman din ve inanç karşıtı bir ilke ve ideoloji değil, aksine din özgürlüğünü güvence altına alan, farklı inanışların barış ve karşılıklı hoşgörü içerisinde birlikte yaşama yöntemi ve ilkesidir; çağımızın modern ve ileri devlet yönetimi anlayışıdır.”

Atatürk’ün CHP’sinin 1935 Programında “din bir vicdan işidir” deyip, zaten güvence altında olan inanç özgürlüğüne özel bir koruma getirilmemektedir. CHP’nin yukarıdaki formülasyonu ise “inançlara saygılı laiklik” şeklindeki DSP ve aslında DP ve Menderes anlayışını çağrıştırmaktadır. Yani bu teze göre Atatürk dönemindeki laiklik “inançlara yeteri kadar saygılı” değildir.

CHP Programındaki şu maddeler ise daha da kaygı vericidir:

“(Diyanet İşlerinin...) Bünyesine katılmak isteyen her mezhebe açık bir yapılanmaya yönelmesi, bünyesinde yer almak istemeyen mezheplerin ise devletin eşit desteğinden yoksun bırakılmaması yönünde faaliyet göstermesi hedef alınacaktır.”Daha aşağıdaki şu cümleden anlaşılabileceği gibi kastedilen esas olarak Aleviliktir:

“Bu kapsamda, Alevi-Bektaşi inancı ve kültürünü paylaşan yurttaşlarımızın yaygın ibadet, dini hizmet ve kültür merkezleri olan Cemevlerinin de Devletin Camilere sağlamakta olduğu destekten yararlandırılması sağlanacaktır.”

İşte tam da bu Amerikan tipi “laiklik”tir. Diyanetin mezhepler koalisyonuna dönüşmesi devletin laik kimliğinden arındırılması ve tıpkı Irak gibi mezhepsel iktidarların kurumlaştırılmasının ilk adımıdır. Mezheplere kamu desteği kaçınılmaz olarak onlara kamuyu denetleme hakkı tanıyacaktır. Cemevlerini savunmak bahanesiyle yukarıda geçen madde çok tehlikelidir. Bugün eğitim kurumlarına bile verilmeyen maddi desteklerin camilere vermesinin onaylandığını, hatta kamu bütçesinden yapılan bu ayrımcı ve haksız uygulamanın genişletilmesinin bile istendiğini göstermektedir.

Madem öyle CHP AKP’nin “Alevi açılımına” neden karşı çıkmaktadır? Kaldı ki Caferiler, Şafiiler ve sonra da tarikat ve cemaatler de bu kamu hakkını istemeyecek midir?

CHP Laiklik ile küreselleşmenin ve emperyalizmin dayattığı mezhepçilik ve dinsel kimlikçilik akımlarını ciddi bir şekilde karıştırmaktadır. Şu cümle ise 298. sayfadaki Lozan konusunda bile bir geri adımı işaret etmektedir:

“Azınlıkların dini ihtiyaçlarını karşılamak üzere yüksek düzeyde din adamı yetiştirilmesi için ilgili devlet üniversitelerinin ilahiyat fakültelerine bağlı, eğitimin genel ilkeleri çerçevesinde yüksek okullar açılabilecektir.”

Atatürk’ün Laiklik açısından Lozan’ı bile yetersiz bulduğu bir konu Fener Rum Patrikhanesi varlığı meselesidir. Ve hatta Atatürk birkaç kez Laiklik çerçevesinde bu patrikhanenin de er yada geç tıpkı hilafet gibi kaldırılacağını belirtmiştir.

Bugünkü CHP ise, emperyalizmin dayatmaları çerçevesinde Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümeniklik ve Ruhban Okulu açma taleplerine resmen kapı açmaktadır.

CHP’nin sadece program düzeyinde Laiklik’ten verdiği tavizler bunlardır. Ancak bir de işin Gürsel Tekin ve Kemal Kılıçdaroğlu öncülüğünde başlayan ve Baykal’ın da savunduğu “Türban-Çarşaf Açılımı” boyutu ve güncel siyasette verilen ödünler kısmı vardır ki bu konuya çok değinemiyoruz. İleride tekrar ele alacağız.

Milliyetçiliği Reddetmek İçin “Milliyetçilik” Tanımı

CHP Programının Milliyetçilik maddesi öyle bir şekilde yazılmış ki, iki sayfa boyunca milliyetçilik nedir öğrenemiyoruz. Maddede bir tek “milliyetçilik ne değildir” bundan bahsedilmiş:

“Türkiye hiçbir zaman ırk, kan ve kafatası esasına göre yönetilen bir devlet olmamıştır, olmayacaktır...

Çoğulculuk anlayışını benimser, tüm etnik ve kültürel kimliklere saygılıdır...

Farklı etnik kökenler arasında bir tercih ve ayrım olgusu olarak değerlendirilemez...

Devletin ırkı olmaz, devlet tüm etnik kimliklere eşit mesafede durur, kültürel çoğulculuğun güvencesini oluşturur görüşüne sahip çıkar...

Farklı etnik kökenlere sahip yurttaşlarımızın karşılaştıkları sorunların ülke bütünlüğü içinde ve çağdaş bir yaklaşımla çözüme kavuşturulmasını benimser.

Bireysel Kültürel Haklara Saygı ilkesini savunur...”

Bir kavramın veya nesnenin ne olduğunu açıklamak için ne olmadığını anlatmak gibi garip bir yöntem kullanmak şüphesiz ki mantıkla açıklanamaz. Tüm bu ifadelerden anladığımız tek bir şey vardır. CHP Programına göre Türkiye’de bir tür “milliyetçilik” vardır. Bu öylesine kötü bir milliyetçiliktir ki; “ırkçı, kafatasçı, kancı, ayrımcı v.s”dir. CHP ise böyle değildir.

Birincisi tüm bu iddialar, milliyetçiliğe yönelik klasik bölücü ve Kürt ırkçısı karalamaların en basitinden tekrarıdır. Bu karalamaların muhatabı ise bizzat Atatürk ve Atatürk dönemi Türkiyesi’dir.

Dahası öyle bir milliyetçilik tanımı yapılmaktadır ki; bu maddede bir kez bile ulus ve millet kelimeleri ve tanımı geçmemekte, ancak tam 6 kez “etnik kimlik” sözü geçmekte ve her seferinde etnik kimlilerin özgürlüğü ve dokunulmazlığından bahsedilmektedir. Dahası 46. sayfada hususi bir madde vardır ki başlığı şu şekildedir: “Etnik kimlik şereftir.”

Bir milliyetçilik anlayışı düşünün; milli kimliği değil ancak etnik kimliği şeref olarak görüyor. Milli-ulusal kimliği ön plana çıkarmayacaksanız ve etnik kimlikleri esas alacaksanız niye milliyetçilik ilkesini savunuyorsunuz?

Bu Bektaşi fıkrasına benzemektedir. Bektaşi kendisine vaaz veren softayı dinler: “Allah ne yerdedir, ne gökte, ne kadındır, ne erkek, ne görürsün ne dokunursun...”

Sonunda Bektaşi dayanamaz ve patlar: “Ya hoca efendi sen şuna yok diyeceksin de bir türlü dilin varmıyor.”

CHP de Milliyetçiliği adeta Atatürk’ten kalma bir yük gibi görmektedir. Değiliz diyecekler ama lafı geveleyip duruyorlar.

Türk ve Türkçe’yi Dışlayan “Milliyetçilik”

Dahası CHP Programı bir şahesere imza atmaktadır. CHP hayalinden öyle bir millet kavramı yaratmıştır ki bu milletin dili yoktur. Sayfa 13’ten aynen aktarıyoruz:

“CHP Atatürk milliyetçiliğini benimsemektedir: Türkiye Cumhuriyeti din, dil, ırk ve etnik köken temelleri üzerinde değil, siyasal bilinç ve ideal beraberliği zemininde kurulmuştur. Milliyetçilik, ırk, köken, din, mezhep, bölgecilik, kavimcilik anlayışlarının, ulusal düzeyde aşılmasıdır.”

Dil varsa millet vardır. Dil yoksa millet yoktur. Dünyada hiçbir sosyoloji kitabı, hiçbir aklı başında akademik metin, millet ve milliyetçilik kavramını dil olgusunu dışlayarak açıklamaz. Böylesine garip bir buluş günümüz CHP yönetimine aittir. Düşünün bir kere. Bir millet tanımı yapacaksınız ama bu milletin ortak bir dili olmayacak. Hem de buna utanmadan “Atatürk milliyetçiliği” diyeceksiniz. Oysa her halde Türk dilini yüceltmek ve yaygınlaştırmak için Atatürk’ten fazla çalışan bir lider olamaz. Nitekim Atatürk’ün 1935 Programı ulusu aynen şöyle tanımlamaktaydı:

“Ulus; dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı yurttaşlardan meydana gelen siyasal ve sosyal bir bütündür.”

Bu tanım ulusun yegâne bilimsel tanımıdır. Gerçekten de dilin ve dil birliğinin olmadığı yerde ulusun ve ulusal birliğin olmasından söz etmek imkânsızdır. Oysa CHP Programı daha Türkçe’yi ve dil birliğini bile savunmamaktadır.

1935 Programının 41. maddesi ise açıkça Türk dilinin önemini şöyle vurgulamaktadır:

“Türk dilinin, ulusal, tükel bir dil haline gelmesi hakkındaki ciddi çalışmalara devam olacaktır.”

Bugünkü CHP ise Türkçe’yi ve Türkçe’nin ulusal niteliğini reddetmektedir:“Bizim Milliyetçiliğimiz; Çoğulculuk anlayışını benimser, tüm etnik ve kültürel kimliklere saygılıdır. Hangi kökenden gelirse gelsin, hangi dili konuşursa konuşsun ve hangi inancı paylaşırsa paylaşsın, tüm yurttaşların hukuk önündeki eşitliğidir, bütün vatandaşların ülkenin sahibi olduğu anlayışıdır.”

İyi de bu milliyetçilik değil ki! Milliyetçilik kendi dilini savunur. Oysa CHP diller arası eşitliği savunmaktadır. Programın geri kalan bölümlerinden anlaşılabileceği gibi kastedilen ise “Kürtçe”dir ki hiçbir bilimsel kıstas bu lehçenin bağımsız bir dil olduğunu göstermez. Kaldı ki gösterse bile bir ulus-devlette tek bir dil olur. Bu dilin de tüm hukuk düzlemlerinde önceliği ve üstünlüğü vardır.

Türkçe’yi milliyetçilik anlayışında kabul etmeyen CHP acaba bu milletin adı ne bilmemekte midir? Bu ulusun adı Türk ulusudur. Ancak CHP Programının milliyetçilik maddesinde bir kez bile “Türk” ve “Türkçe” kelimeleri geçmemektedir.

Bunun yerine “kültürel çoğulculuk” ifadesi Milliyetçilik maddesi ve programda defalarca kullanılmaktadır ki; bu kavramın Atatürkçülük ve Atatürk milliyetçiliğiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Bu kavram küreselleşmenin ve demokrasi maskeli yeni sömürgeciliğin dayattığı bir kavramdır. Emperyalizm, ulusal kültüre karşı etnik, mezhepsel ve dinsel kimlikleri ön plana çıkarmaktadır. Böylelikle gericilik ve bölücülük aracılığıyla ezilen uluslar parçalanıp sömürgeleştirilebilir. “Kültürel çoğulculuk” ulusal kültür hariç her kimliği öne çıkarır. Amaç ulusu parçalamaktır. CHP önderleri ya inanılmaz bir cehalet ya da gaflet ile bu kavramı demokrasiyle eşanlamlıymış gibi sık sık programda kullanmaktadır.

CHP’ye Göre Kürtler Ayrı Bir Ulus mu?

CHP programında bir başka bölücü mayın ise “entegrasyon” kavramıdır. CHP programında defalarca ve ısrarla “asimilasyonu” reddettikleri, bunun yerine etnik kimliklere saygılı olan “entegrasyon” kavramını savunduklarını belirtiliyor.

Öncelikle “asimilasyon” sağlıklı bir uluslaşma sürecinin en doğal ve sosyolojik olarak en kaçınılmaz sonucudur. CHP açıkça uluslaşmayı reddetmektedir. “Entegrasyon” birden fazla ulusal kimliğin var olduğu ve asimilasyonun imkânsız olduğu koşullarda dillendirilir. Örneğin Almanya’daki Türkler asla Alman olamaz. Çünkü iki farklı ulusal kimlik söz konusudur. O zaman entegrasyon hedeflenir.

CHP entegrasyon kelimesini kullanarak açıkça Kürt kimliğini ayrı bir ulusal kimlik olarak tasavvur etmektedir. Bu baklanın ağızdan çıkmasıdır. Demek ki “etnik kimlik şereftir” sözlerinin arkasında Kürtleri ayrı bir ulus olarak gören PKK tezleri yer almaktadır.

Asimilasyon ise zaten Türkiye’de 1000 yıldır devam eden, en doğal ve en barışçıl toplumsal süreçtir. Atatürk döneminin değişmez politikası asimilasyondur. Kanun metinlerine bile bu kavram girmiştir.

Atatürk’ün partisi olduğunu ileri süren CHP karar vermelidir. Uluslaşma konusunda rehberiniz kimdir? Atatürk mü Apo mu?

Türkçe’ye Yasak, Kürtçe’ye Özgürlük

CHP’nin yaptığı milliyetçilikten taviz vermek değil, açıkça millet kavramını ve milliyetçiliği reddetmektir. Oysa örnek aldıkları Avrupalı sosyal demokrat partilerin bile kendi ülkelerinde kendi dillerinin egemenliği için yapmadıkları yoktur. Türk gurbetçiler bu baskıları bizzat yaşamaktadır.

CHP Programı adeta Türkçe’yi yasaklamaktadır. Varsayım şudur: Bu ülkede bir de Kürtçe vardır. Eğer Türkçe’yi ön plana çıkarırsak, Kürtleri dışlamış oluruz. Nitekim CHP programında Kürtçe’nin yaygınlaştırılması için bakın nasıl önlemler sıralamış (sayfa 48):

“Her etnik kökenden yurttaşımızın, kendi özgür irade ve talepleri çerçevesinde; Kendi ana dilini özgürce kullanabilmelerine, özel dershaneler veya kurslar gibi kurumlar kurarak anadillerini özgürce öğrenebilmeleri ve öğretebilmelerine, kendi ana dillerinde gazete, dergi, kitap yayınlamalarına ve diğer her türlü yazılı ve sözlü yayında bulunabilmelerine, müzik ve sanatın diğer dallarında faaliyette bulunabilmelerine, Türkiye sınırları içinde yayın yapan radyo ve televizyon kurum veya kuruluşları üzerinden, RTÜK’ün genel kuralları çerçevesinde, kendi anadillerinde yayın yapabilmelerine, değişik kültürel etkinliklerde bulunabilmelerine, kendi folklorlarını yaşatabilmeleri ve geliştirebilmelerine, tüm bu ve benzeri bireysel kültürel haklara özgürce ve dilediğince ulaşabilmelerine, olanak tanımayı çağdaş demokrasi anlayışının gereği sayar.”

İyi de tüm bunları savunuyorsanız, AKP’nin Kürt açılımı adı altındaki bölücülük adımlarına niye karşı çıkıyorsunuz? Yoksa bu karşı çıkış sadece göstermelik mi?

Kaldı ki CHP Programında “bireysel kültürel hak” olarak tanıtılan olguların hiçbiri bireysel değil, hepsi “kolektif etnik” haklardır ki bu kaçınılmaz olarak Türkiye’nin bölünmesine yol açar. Bir etnik kimliğe kolektif hak ve ayrıcalıklar tanınması ulus devleti her zaman parçalanmaya sürükler.

Nitekim meselenin Kürt kolektif hakları olduğu CHP Programının 48. sayfasında açıkça itiraf edilmektedir:

“Ülkemizin aynı ana dili paylaşan ve etnik kökene sahip en yaygın unsurlarından birini oluşturan Kürt kökenli yurttaşlarımızın yoğun biçimde yaşadıkları bölgemizdeki sorunlarını da bu anlayışla çözeceğiz. Bu yöndeki çalışmalarımızı sosyal demokrat yaklaşımımız gereği insanı temel alan bir anlayışla sürdüreceğiz.”

Programda bir kere bile Türk dilini savunmayan CHP, “Kürtçe” denilen karışık lehçeye ana dil vasfı kazandırdığı gibi bu dili yaygınlaştıracağını taahhüt etmektedir. Hatta bu konuda öylesine aşırıya kaçılmaktadır ki K. Irak’taki Kürtlerin bile eğitilmesi ve onlar için Kürtçe yayın yapılması savunulmaktadır.

Türkçe’yle ilgili geçen yegâne ifade ise sayfa 136’dadır ki bu da trajikomiktir:

“(Yurtdışında yaşayan gurbetçiler arasında.. ) Türk dilinin, kültürünün ve kimliğinin yaşatılması ve geliştirilmesi için caba sarf edilecektir.”

İyi de Türkiye’de savunmadığınız bir şeyi neden yurtdışında savunuyorsunuz?

“Mürteci, Beyinsiz, Düşman”

CHP sözde ırkçılığı reddetmekte ancak etnik bölücülüğe verdiği bu tavizlerle resmen Kürt ırkçılığını teşvik etmektedir. Kendi programında milliyetçiliğin “ırk, köken, din, mezhep, bölgecilik, kavimcilik anlayışlarının, ulusal düzeyde” aşılması olduğunu savunan CHP, etnik kimliği bir şeref olarak adlandırmaktadır.

Etnik kimlik tam da ırk ve kavim kimliğidir. Emperyalizmin dayattığı bir parçalama aracıdır. Böylesine bir aymazlık ve çelişki, hem kavimciliği reddetmek hem de etnikçiliği yüceltmek ancak Kürtçülüğü aklamak için yapılmış olabilir. Nitekim Kürtçülüğü meşrulaştırmak için CHP öylesine tehlikeli bir noktaya savrulmaktadır ki; ulusu atomlarına kadar parçalayacak şu tezi programda savunmaktadırlar:

“ CHP, bu ilkeler temelinde şekillenen politikaları ve uygulamaları ile başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz olmak üzere Türkiye’nin her yöresinde yaşayan Kürt, Arap, Boşnak, Laz, Gürcü, Çerkez, Abaza, Arnavut, Roman gibi farklı etnik kimliklere sahip tüm insanlarımızı huzura, barışa, gelişmeye ve sosyal refaha taşıyacaktır. Bu yurttaşlarımızdan hiçbirine karşı ayırımcı muamele yapılmaması, hiçbir alanda haklarının kısıtlanmaması, devlet hizmetlerinden yararlanmada güçlükle karşılaşılmaması için gerekli önlemler alınacaktır.”

AKP zihniyetinden bu zihniyetin farkı ne? Kaldı ki AKP meşhur bölücülük yasalarını çıkarıp, Kürt açılımını gerçekleştirdiğinde, bizzat Boşnak, Arnavut ve Pomak kökenli Türkler kendilerinin asla bu dillerde televizyon yayını istemediklerini belirtmek zorunda kalmıştı. AKP ve CHP’nin yaptığına resmen Türk’üm diyenlere zorla Türk olmamaları için baskı yapmak denir.

“ Ne Mutlu Türk’üm Diyene ” kadar ırkçılığı dışlayan, kazanıcı ve çağdaş bir milliyetçilik anlayışı neden bugünkü CHP’ye bu kadar terstir? Tüm Türkiye’yi onca çabaya rağmen kenetleyen Atatürk’ün bu veciz sözleri 2008 CHP Programında neden bir kez bile geçmez?

Yukarıdaki 2008 CHP Programındaki paragrafın hemen altında Atatürk’ün şu sözlerini okuyalım:

“Bugünkü Türk Milleti siyasî ve içtimaî camiası içinde kendilerini Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler, birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teelümden başka bir tesir hasıl edememiştir. Çünkü, millet efradı da umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar.”

Buyurun size Atatürk’ün görüşü... Aynı konuda bu kadar bir biriyle zıtlaşan başka iki görüş olabilir mi? Etnik ayrımcılığı savunan CHP liderleri şunu açıkça yanıtlamak zorundadır. Atatürk’ün “mürteci, beyinsiz ve düşman” olarak nitelendirdiği bölücü anlayışı programına aynen alan bu CHP nasıl “Atatürk’ün partisi” olabilir?


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder