ORDU VEFASIZ MI SİLAHLI KUVVETLER VE DÖNÜŞÜM,
ONUR DİKMECİ
24 Mayıs 2015 Pazar
Grupların psikolojik oluşum ve kökenlerinin tahlilini amaçlayan sosyolojik tespit toplumsal kimlik olarak adlandırılır. Bir gencin siyasi bir grup, farklı arkadaş çevresi veya sosyal bir klüp dahilinde yer alması kendisinin belki de en mühim kimliği olmuştur. Yeni grubuyla veya çevresiyle özdeşleşme eğilimi gösterirken kimliksel grubunu, benzerleri ve diğerleriyle karşılaştırararak grubu lehinde düşüncelere haiz olmaktadır. Artık yegane arzusu yeni kimliği olan birey, bunu muhafaza edebilmek için bedel ödemeye hazırıdır. Bu örneği politik çerçeveye uygulayabiliriz. Kurulduğu zaman cazip bir güç olan Nato, Türkiye'nin kimlik arayışında mühim bir topluluktur.
Buna göre Nato'ya dahiliyet, askeri modernizasyon, askeri yardım, askeri güvenlik, ülksel ideolojik mekanizmanın bozulmadan devam edebilmesi için azami oranda lüzumludur. Türkiye bu birlikte yer edinebilmek için hazırdır. Nato'ya kabul, yeni Batılı bir kimlik yaratırken, bu savunma konseptinde sağlıklı beraberlik istenilenlerin uygulanmasıyla mümkün olacaktır.
Bu örnekler kurumlar açısından da geçerlidir. Özellikle modern öncesi dönemde Ordu, Türk toplumu için yegane kimlik olarak kabul edilebilir. Kişi önce çoban, çiftçi, aile reisi ya da salt insan değil askerdir. Diğer bütün kimlikler akabinde yer alacaktır. Ordu'ya dahil olamayan bir insan toplumsal kimlik taşımadığından toplum açısından yok hükmündedir. Ordu bu ayrıcalıklı konumunu Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında da bütün ihtişamıyla korur. Toprak kayıpları, ağır borçlar; askeri kabiliyet yetersizliğinden kaynaklandığı teorisiyle, çöküşün önlenebilmesi ve aydınlanma modernize edilmiş ordu eliyle sağlanabilecektir. Pek tabii ki ''seçilmiş'' ve ''farklı'' subaylar, devletin de milletin de teminatı olarak görülürler. Yeni rejim Cumhuriyet'te yine ordunun konumu korunur. Osmanlı zamanında üretim araçları ve sermaye hanedanlığa katiyyen ortak olamayacak gayrı müslimlerin elinde bulunduğundan yerli burjuvazi oluşamamıştır. Buharlı makinalar, parti üretimi gibi kavramların bilinmemesi usta-çırak geleneksel yapısının sürekliliğini sağladığından büyük kümeli işçi sınıfıda oluşamamıştır. Geriye tek örgütlü grup olan Ordu kalmaktadır. Ordu hem savaşacak hem rejimi koruyacaktır. Ordu sosyal hayatta söz sahibi olacak bürokrasiyi oluşturacaktır.
Ordu aynı zamanda yeni sistemin de öznesi olmuştur. İmtiyazsız her vatandaşın yerine getireceği askerlik hizmeti ile farklı kültürlerin kaynaşmasında aracılık edecek, Türk ulusçuluğunun dinemiklerinden olacaktır.
Askeri mektep kökenlilerin çalışmaları ve eserleri artık yeni ulus sisteminin argümanlarıdır. M.Saffet Ergin .'' Türk milliyetçilik cereyanı tarihini yazarken askeri zümreye eşsiz bir yer verilmesi icap eder.'' sözü ayrıcalıklı kişi asker tanımına uygundur. Bu tarihi ve sosyolojik saptamalara göre ordu mensupları genel olarak, sivillerden daha vatansever, cesur, kabiliyetli ve zekidir. Özel seçilmiş ve özel eğitimlerden geçmiş kişiler olarak kurumları sıradan olmadığı gibi hiçbir kurumla mukayese edilemez. Diğer kurumlar ikincil statülüdür ve yönetilen hükmündedir. Emniyet, istihbarat, üniversiteler, yüksek rütbelilerin istihdam edildiği ve silahlı kuvvetler vizyonu doğrultusunda şekillendirilecek müesseselerdir. Bu özgüven siyasete müdahilin lüzumlu hallerde zaten olağan olduğu fikriyatını taşır. Dolayısıyla üstün kurum kültünün mensuplarıda eşsiz bir aidiyet hissedecek, bu uğurda ailelerinden uzakta katı disiplin koşullarıyla yatılı okumaya razı gösterecek, çok yüksek olmayan maddi gelirle yetinecek ve toplum içinde her daim her hareketini kontrol altında tutacaktır. Bu kurumsal aidiyetin bedeli de budur ve ödenir.
Sağ-Sol çatışmasının kesif yaşandığı yıllarda Ordu gövdesiyle ve başıyla büyük oranda anti sovyet tutum izleyip, güvenlik paradigmalarını bu doğrultuda şekillendirecektir. Ordu içerisinde azılı bir marksiste yer yoktur. Fakat böyle olsa bile , sol eğilimli subaylara, sağcı polisler tarafından işkence yaptıran General affedilmez. Tümgeneral Osman Fazıl Polat anında ihraç edilir. Subaylar bunu unutmayacaklardır...
Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler yakın geçmişte büyük değişim göstermiştir. Meşhur askeri davalarla başlayan süreç ordu çevresi için yegane hayal kırıklığı olmuştur. Silahlı Kuvvetler mensupları iç hizmet kanunu madde 39'da vurgulanan icabında canını hiçe sayarak silah arkadaşına yardım etmek hükmünün uygulanamadığı, tepki istifalarının olmadığı, personelin yalnız bırakıldığı en büyük tahammülsüzlüğün askerlerin birbirlerine kayıtsızlığı olduğu vurgulanmıştır.
Bu saptamalar Ordu vefasız mı?
Kurumsal aidiyet zayıfladı mı? sorularını herdaim gündeme getirmiştir. Örneğin, resmi ideoloji Kemalizm üzerinden sosyal siyasi hayatın içerisinde meşruiyetini sağlayan Ordu, Kemalizm alanında pekçok eser vermiş Toktamış Ateş'in cenazesine çelenk bile göndermezken, hayatını militarizmle mücadele için adamış Yaşar Kemal ve öncesinde Mehmet Ali Birand'ın cenazesine neredeyse tam kadro olarak katılmıştır. (1.Ordu). Postmodern topluma uygun şekillenen postmodern ordu tesisi anlaışlan eski alışkanlıkların reddi ile mümkündür. Profesyonel ordu, akademisyen general gibi kavramların üretildiği siyasi vesayeti sona erecek ordu tipinin ideolojik algılanacak refleksler ile mesafesi şarttır. Fakat bu sefer de bu yeni duruş, diğer ideolojik gruplar tarafından siyasi hamle olarak yorumlanacaktır. Esas olan şu ki postmodern ordu modelinin benimsenmesinin yaınında, mühim kamu diplomasisi aracı olmuş ordunun tamamiyle siyasetten soyutlanması mümkün değildir. Siyaset ile iştigal kötü değildir. Çünkü siyaset demokrasi demektir.
Fena olan siyaset uğruna vazife gerekliliklerinin feda edilmesidir.
Bu yazılanlardan sonra sizce ordu gerçekten vefasız mı?
Yoksa doğan postmodern sürecin sancıları mı?
http://dikmecionur.blogspot.com.tr/2015/05/ordu-vefasiz-mi-silahli-kuvvetler-ve.html
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder