Türkiye’nin Terörle Mücadelesi ve ABD’nin tutumu
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ
EMEKLİ BÜYÜKELÇİ
Cumhuriyet Gazetesi 23 Aralık 2010
ABD’nin Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynamasının bir nedeni Obama yönetiminin ABD’nin baş düşmanı olarak gördüğü İran’a AKP Hükümeti’nin destek verdiği yolundaki algılamasıdır. Türkiye ile ABD arasında karşılıklı çıkarların ayarına acilen ihtiyaç vardır. Halen, Öcalan, Barzani, PKK ve PEJAK, Amerika’nın piyonlarıdır
Terörle mücadelede Türkiye’nin ne durumda olduğuna göz attığımız zaman çok karanlık ve endişe verici bir tabloyla karşılaşıyoruz. Hükümet yaklaşan genel seçimler öncesinde PKK’nın terör eylemlerini durdurmak suretiyle siyasi getirim sağlamak için terör örgütüyle bir müzakere ve pazarlık süreci başlatmıştır. Bu süreçte, “Öcalan-Kandil ekseni”, “Demokratik Çözüm” adını verdiği şu şartları Hükümet’e dayatmıştır: Anayasada vatandaşlık tanımı değiştirilmeli, Kürt kimliği Anayasa’da güvence altına alınmalı, Kürtçe eğitim ve öğretime geçilmeli, Güneydoğu’ya özerklik verilmeli ve Öcalan’ı da kapsayan bir genel af çıkarılmalıdır.
Öcalan: “Korkunç bir iç savaş başlatırım !..”
Önerilerine şu ana kadar yanıt alamayan Öcalan 16 Aralık’ta avukatları vasıtasıyla bir açıklama yaparak “Demokratik Çözüm” şartları kabul edilmediği takdirde korkunç bir iç savaş başlatacağı tehdidinde bulundu. Açıklamanın çarpıcı bölümleri şöyle:
“Çok önemli bir 6 aya giriyoruz. Bu 6 ay iyi değerlendirilirse, çözüme kapı aralanabilir. Aksi takdirde kimsenin hesaplamayacağı kadar korkunç bir savaş gelişebilir.
Olumlu gelişmeler olmazsa Haziran’ı beklemem Mart’ta da aradan çekilirim. Önümüzdeki 6 ay Demokratik çözüm için son şanstır. Aksi takdirde çatışmalar başlar, korkunç bir savaş gelişebilir.
Ünlü bir tarihçi ‘Böyle dönemlerde ya ölürsün ya öldürürsün, gerisi yoktur’ diyor. Çözüm gelişmezse bizi böyle bir dönem bekliyor. Kimin öldürüleceği de belli olmaz, herkes tehlike altındadır. Bu ülkenin cumhurbaşkanı bile ağzında köpüklerle öldü. Çözümsüzlük uzarsa Türkiye’yi de böyle büyük tehlikeler bekliyor, onun için bu örneği veriyorum.”
Terörist başının hedef listesinin başına Cumhurbaşkanı’nı koyarak savurduğu bu dehşetengiz tehdidi, Hükümet’in terörle mücadelede gösterdiği zafiyetten aldığı cüret ve cesaretle yaptığı besbelli. Genelkurmayın sert mesajına yol açan BDP’nin “iki dilli yaşam” a geçileceği yolundaki meydan okumasının nedeninin kaynağında da yine Hükümet’in edilgenliğinin yattığı tartışma götürmez.
Türkiye bu Noktaya nasıl geldi?
Türkiye bu akla durgunluk veren noktaya AKP iktidarının şu dört hatasında ısrar etmesi sonucu gelmiştir:
(1) “Kürt açılımı” veya “demokratik açılım” denilen girişimin sakat temeller üzerine bina edilmesi.
(2) Terörle mücadelede aşırı zafiyete düşülmesi.
(3) Siyasi getirim hesabıyla PKK ile mütareke yapılması ve müzakereye oturulması.
(4) PKK’nın elindeki silahı bırakmamakta ısrar etmesine rağmen, devletin örgütle müzakereye oturmayı kabul etmesinin “Öcalan-Kandil ekseni” tarafından Hükümet’in teslim bayrağını çekmesi olarak yorumlanması.
Çizdiğim bu tablo, PKK’nın kuzey Irak’taki dağ kadrosu tasfiye edilmeden, Türkiye’nin ne PKK, ne de Kürt sorununa kalıcı bir çözüm bulamayacağını ortaya koyuyor. Bugünün koşullarında, Türklerle Kürtlerin eşit hukuku paylaşan vatandaşlar olarak huzur, barış ve kardeşlik içinde yaşamalarını sağlayacak, demokratik-sosyo-ekonomik nitelikte sivil önlemlerin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için PKK’nın kuzey Irak’taki vurucu gücünün muhakkak tasfiye edilmesi gerekiyor.
Washington PKK’yı neden canlı tutuyor?
İşte bu noktada, diplomasinin de devreye girmesi zorunlu oluyor. Burada bir gerçeği de tüm açıklığıyla dile getirelim. PKK’nın hayatta kalmasını ve vurucu gücünü muhafaza etmesini sağlayan ABD’dir.
Amerika’nın, Irak’ı işgal ettikten sonraki dönemde, Türkiye’ye karşı ikiyüzlü bir siyaset uyguladığı artık tamamen açığa çıkmıştır. ABD bir yandan, PKK ile mücadelede yanımızda olduğu izlenimini yaptığı açıklamalar ve sağladığı bazı jest niteliğindeki desteklerle yaratmaya çalışmıştır. Ama öte yandan da PKK’nın tasfiyesi için gerekli boyutta desteği Türkiye’ye hiçbir zaman vermemiş, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kuzey Irak bölgesine etkin ve sonuç alacak nitelikte kara operasyonları yapmasını önlemiştir. Bu bağlamda ABD, himayesine aldığı Barzani’nin de PKK’yı barındırmasına, korumasına ve lojistik ihtiyaçlarının karşılamasında yardımcı olmasına yeşil ışık yakmıştır. Washington’un NATO müttefiki Türkiye’ye karşı böylesine hasmane bir tutum içine girmesinin üç nedeni vardır.
Birinci nedeni, tarihte ilk defa olarak Ortadoğu bölgesindeki tüm Kürt örgüt ve faaliyetleri ABD’nin denetim ve kontrolü altına girmiştir. Bu şekilde Washington, icabında bölge jeopolitiğinin dizaynında kullanabileceği müthiş bir diplomatik levyeye sahip olmuştur. Bugünün koşullarında Barzani de, Öcalan da, PKK da, PEJAK da, ABD’nin piyonları konumundadırlar… Washington, PKK’dan ABD’nin Ortadoğu stratejisinde bir manipülasyon aracı olarak yararlanıyor. PKK’nın uzantısı olan PEJAK’ı İran’da rejimi çökertmek için kullanıyor. PKK içindeki Suriyeli elemanları Suriye’ye karşı kullanmayı tasarlıyor. Bu nedenlerle, PKK’nın tasfiyesini arzu etmiyor.
İkinci neden, Obama yönetiminin, Irak’ın parçalanması durumunda kuzeyde kurulacak bağımsız Kürt devletine yerleşerek, burayı bir askeri üsse dönüştürme ve Ortadoğu stratejisinin önemli bir dayanak noktası yapmayı öngören bir planı bulunmasıdır. Washington bu nedenle de, Barzani’ye kol kanat geriyor ve kaprislerine boyun eğiyor.
ABD’nin Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynamasının üçüncü nedeni ise, Obama yönetiminin ABD’nin baş düşmanı olarak gördüğü İran’a, AKP iktidarının destek verdiğine inanmasıdır. Ankara’nın İran’a yönelik politikası, Washington tarafından, İran’ın siyasi ve ekonomik baskı ve yaptırımlara karşı direncini artırdığı ve nükleer silah üretmesine yardımcı olduğu şeklinde algılanıyor ve ciddi tepkilere yol açıyor. Ankara’nın dikkatle değerlendirmesi gereken husus, başta Amerika olmak üzere, tüm Batı dünyası ile tüm Arap aleminin üzerinde ittifak ettikleri görüştür. Bu da, İran’ın nükleer silah yapmak hususunda kararlı olduğu ve Ortadoğu’nun bir cehenneme dönmemesi için İran’ın bu ihtirasının mutlaka önlenmesinin zorunlu olduğudur.
ABD ile çıkar ayarı
AKP iktidarı bu görüşte olmayabilir. Ancak, izlediği politikanın Türkiye’ye çıkardığı ve çıkaracağı ağır faturanın hesabını gerçekçi bir şekilde yaptığı söylenebilir mi? Şurası bilinen bir gerçek ki, Türk Hükümeti’nin İran politikası Obama yönetiminin tüylerini diken diken ediyor ve bu rahatsızlık nedeniyle, “Türkler ABD’nin baş düşmanına ve maruz kaldığı tehdide açıktan destek veriyorlarsa, biz neden onların karşılaştığı PKK tehdidine duyarlı olalım?” şeklinde bir tepkiye yol açıyor. Bu tepkinin fiiliyata intikali de, Washington tarafından, PKK örgütünün kuzey Irak’taki vurucu gücünün ayakta kalmasını temin eden şartların yaratılmasına ve örgüte Barzani vasıtasıyla moral ve maddi destek sağlanması şeklinde oluyor.
ABD’nin dostlukla bağdaşmayan bu davranışı, dış politikamızın enine boyuna bir sorgulanmaya tabi tutulmasını gerektirmiyor mu? Bu söylediklerimiz, Türkiye ile Amerika’nın ilişkilerini ortaklaşa masaya yatırarak etraflı bir değerlendirme ve karşılıklı ayarlamalara tabi tutmalarının çok acil ve ciddi bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını göstermiyor mu?
Bu toplantıda, Türk Hükümeti, ABD’li muhataplarına, Washington’un kuzey Irak’a yönelik politikasının PKK’ya destek sağlanmasına yol açarak Türkiye’nin yaşamsal çıkarlarına zarar verdiğini ve bu politikanın uygulanmasında ısrar edilmesi halinde, Türk kamuoyunun tepkisi nedeniyle, Türkiye ile Amerika arasındaki askeri ve siyasi işbirliğinin ve kurumsal ittifak ilişkilerinin tehlikeye düşeceğini en çarpıcı ifadelerle ortaya koymalıdır. Bu ortak değerlendirmenin amacı tabiatıyla, Amerika’nın da görüş ve duyarlılıklarının özenle dikkate alınması suretiyle, ilişkilerin, müttefik ilişkilerine ve işbirliğine yaraşır şekilde karşılıklı çıkar ve yarar dengesine oturtulması olacaktır. Bu şekilde Ankara ile Washington arasındaki havanın düzeltilmesini sağlayacak girişimlerin bir an evvel gerçekleştirilmesinde büyük yarar vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder