29 Haziran 2016 Çarşamba

Kesnizani Tarikatı veya Büyük Bir Örtülü Operasyon BÖLÜM 1




Kesnizani Tarikatı veya Büyük Bir Örtülü Operasyon  BÖLÜM 1



Yazar: Ümit Özdağ
25 ŞUBAT 2015 ÇARŞAMBA

   Türkiye’de tarikat-cemaat-siyaset tartışmaları devam ederken aslında bu görünümün sadece Türkiye ile sınırlı olmadığını anlaşılmaktadır. Bunlardan biri olan Irak’taki Kesnizani tarikatı çok ilgi çekicidir. Kesnizani tarikatı Kadiriliğin bir kolu olarak gelişmesine rağmen daha sonra büyük bir dönüşüm geçirerek Kadirilikten kopmuştur. Süleymaniye’de Şeyh Abdülkerim Kesnizani tarafından kurulan tarikattaki dönüşüm oğlu Muhammed Kesnizani’nin ölen babasının yerine geçmesi ile gerçekleşmiştir. 

  Bağdat İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu olan Muhammed Kesnizani,  tarikat şeyhliğini üstlendikten sonra Kesnizani tarikatı gerek hahamlardan alınan derslerle Yahudi-Kabala geleneğini, gerek ise Cerrahi tarikatının müritlerinin kılıç, şiş vs. şeyleri vücutlarına batırmalarını içeren törenlerini Kesnizani tarikatının bünyesine almıştır. Kesnizani tarikatı Saddam Hüseyin döneminde usul usul çok etkili bir şekilde Irak devlet sistematiğine sızmıştır.  Özellikle Saddam Hüseyin’e yakın istihbarat ve ordu istihbaratına sızdığı anlaşılmaktadır. Tarikatın bu aşamada CIA ve Mossad ile ilişki kurduğu ileri sürülmektedir. Saddam Hüseyin 2003 başında ordusu ve istihbaratına yapılan bu sızmayı anlamış ise de çok geç kalmıştır. Aksiyon dergisinin kurucu isimlerinden olan gazeteci Ahmet Dinç’in Irak savaşını anlattığı “Babil’de Amerikan Tangosu-Saddam’ı Deviren Amerikan Tangosu” adlı Selis Kitaplar adlı yayınevinin 2004’de yayınladığı kitabının 16-40. Sayfalarında Kesnizani tarikatı ve ABD-Irak savaşında Irak Ordusu’nun çözülmesine katkıda bulunduğu konusunda bilgi vermektedir. Neden ise bu çok ilginç ve önemli kitap sadece bir baskı yapmış ve bir daha basılmamıştır. Benim de bu tarikat ile ilk karşılaşmam Ahmet Dinç’in kitabını okuyunca oldu.

   Kesnizani tarikatı ile ikinci karşılaşmam “Telafer-Bir Türkmen Kentinin Amerikan Ordusu ve Peşmergeler ile Savaşı” adlı  ile ilgili kitabımı yazarken oldu. Kesnizani tarikatının Telafer’deki ilk faaliyetleri 1960’lı yılların sonunda Telafer’in 2 kilometre kuzeyinde olan Faka köyünde kurulan tekkede başlamıştır. 1970’lerde Telafer’de Hasanköy semtinde Abdülkerim Kesnazani’nin Telafer halifesi olarak atanan Dennun Haydar adlı Telaferli bir tekke açmıştır. Özellikle yaşlıların katıldığı tekkeye 1970’lerde genç bir fizik öğrencisi olan Fazıl Karabaşta katılmıştır. 1978’de babası Abdülkerim’in yerine geçen Muhammed Kesnazani, Dennun Haydar’ı tarikattan kovmuştur. Bu aşamada Muhammed Kesnazani, Efendievi aşireti ağası olan Abdulaziz Efendiye ve Fadıl Karabaş’a Telafer’de halifeliğini vermiştir.

   Tekkesini Hasanköy semtinde El Nahva caddesinde ki evinde kuran Abdulaziz Efendi Telafer’de orta ve yaşlı nesillere hitap ederken, 7 Nisan semtinde Cadde başında tekke kuran Fadıl Karabaş ise genç nesillere yönelmiştir. Bu aşamada Abdulaziz Efendi’nin 30, Fazıl Karabaş’ın ise 60 civarında müridi vardır. 1986’da tarikatın Musul-Telafer genel halifesi Hacı Ahmet Peygamberli adlı zat olurken, tarikat Hasanköy El Nahva Caddesinde büyük bir tekke inşa etmiştir. 1986’dan 1990’a kadar tarikat Telafer’de gelişmiştir.Ancak tarikatın zeminini en alt sınıfların mensupları oluşturmaktadır.

   1990’lı yıllarda tarikat içinde çıkan ihtilaflardan dolayı Telafer'de çözülmeye geçmiştir. Abdülaziz Efendi tarikattan ayrılmış,   Hacı Ahmet Peygamberli ise Şeyh Muhammed Kesnizani tarafından 1993’de tarikattan kovulmuştur. 1993’de Ali Şaban adlı ailesi Musul’dan Telafer’e göçen ve  bir aşiret ile bağı olmayan bir zat Kesnizani tarikatının Telafer’de halifesi olmuştur. 1995’de Fadıl Karabaş’da tarikatı terk etmiştir. Böylece 2003 senesine girildiğinde Kesnizani tarikatı, Ali Şaban ve etrafındaki 15 gençten oluşmaktadır. 

   2002 senesi sonunda Kesnizani tarikatının Telafer temsilcisi Ali Şaban bir pikap satın almış ve silah satın alarak toplamaya başlamıştır. Ali Şaban bu faaliyetlerini yaklaşan Amerikan işgaline karşı direniş ile izah etmiştir. Ancak, Kesnizani tarikatına karşı 2003 başında Bağdat’ta tutuklamalar başlayınca Ali Şabanda ortadan kaybolmuştur. Ali Şaban, Nisan 2003’de, elinde Amerikan istibaratının dağıttığı bir uydu telefon Telafer’e dönmüştür. Ali Şaban, Süleymaniyede savaş öncesinde istihbarat kursları gördüğünü ve Amerikan Ordusuna yardımcı olduklarını anlatmıştır.

   Kısa bir süre sonra Ali Şaban Şeyh Muhammed Kesnizani tarafından kurulan “Tecemmu El Vahde El Vataniye” adlı partinin Telafer temsilcisi olmuştur. Ancak tarikat halifeliği ile parti temsilciliğinin uzlaşmayacağı konusunda tarikat içinde tartışma çıkınca Ali Ferhatlı adlı Irak Ordusu’nda füze bataryası komutanı olan emekli bir albay Tecemmu El Vahde El Vataniye’nın Telafer temsilcisi olurken, Ali Şaban tarikat halifeliği görevinde kalmıştır.

   Ancak Ali Ferhatlı iki ay sonra Tecemmu El Vahde El Vataniye’nın Musul temsilciliğine atanmıştır. Yerine ise tarikat ve parti ile ilgisi olmayan ancak Ali Ferhatlı gibi Irak Ordusu’nda füze bataryası komutanı olan emekli bir albay olan Muhammed Reşit’i getirmiştir.

   Kesnizani tarikatının Amerikan işgalinin ilk günlerinde Telafer’deki en önemli hedefi Irak Türkmen Cephesi olmuştur. Irak Türkmen Cephesine sızmaya çalışan Kesnizani tarikatı taraftarları,  özellikle Türkiye’den Telafer’e dönen Irak Türkmen Cephesi mensubu Türkmenlere karşı karalama kampanyası başlatmıştır. Kesnizani tarikatı, bu Türkmenlerle ilgili olarak, Barzani’ye “Bunlar MİT’in adamı” duyurusunda bulunurken, Telafer’de de bu insanlarla ilgili olarak “İsrail ajanı” suçlaması yapmıştır. Kesnizani tarikatının 2014’de özellikle Kerkük’te etkin olduğunu görüyoruz.  Cemal Şen ile Irak Milli Türkmen Partisi’nden birlikte çalışıyorlar. Ancak Kesnizani tarikatı ile ilgili sürekli bilgi akışı sağlamak çok zor oluyor. Bundan dolayı bu tarikat ile ilgili yeni bilgiler elde etmek çok zor oluyor. Ancak burada ekte okuyucunun ulaşma imkanı olmadığı Ahmet Dinç’in   “Babil’de Amerikan Tangosu-Saddam’ı Deviren Amerikan Tangosu” adlı kitabının 16-40 sayfaları arasını aktararak, Kesnizani tarikatının kuruluşundan 2004’e kadar olan gelişmesini okuma imkanı vermek istiyorum.

Saddam’ı Deviren Güdümlü Tarikat: Kesnizani

İhtilaller bile yıkamadı fakat bir tarikat çıktı ve…

BABİL diyarında iktidarı elinde tutanlara karşı ihtilaller hazırlamak, suikastlar, muhtelif tertipler düzenlemek bin yılların değişmeyen geleneğiydi. Saddam zamanında da bu gelenek değişmemiş. Ona karşı birçok suikast ve devrime teşebbüs olmuş, ancak acımasız diktatör 33 yıllık iktidarı boyunca bunların hepsini atlatıp, faillerini de kanla bastırmayı başarmıştı. Fakat Saddam’ın çevresinde 1990’lı yıllardan itibaren başlayan ve 2000’lere girildiğinde hızlanan, öylesine beklemediği ve alışmadığı bir ağ örülmeye başlanmıştı ki…
Irak’ta birçok çarpıcı gerçekle karşılaşmıştık. Ancak bunların hiçbiri bizi, etrafında adeta bir efsane örülmüş, hakkında ne kadar çok şey bilinirse bilinsin daima flu bir perdenin arkasında duran gizemli Kesnizani tarikatı hakkında anlatılanlar etkilememiş, ilgilendirmemişti. Aslında Saddam gibi tarihe geçen bir diktatörün, Mezopotamya gibi gizemli, her köşesi mistisizm dolu bir diyarda bu havadan pay almaması biraz zor oldu. Saddam’ın 10 Nisan’da ‘’sır olmasıyla’’ birlikte işsiz kalan El Muhaberat’ın elemanları, subaylar ve askerler başta Bağdat olmak üzere Irak’ın büyük şehirlerinde işportacılık, taksicilik gibi işler yapmaya başlamış, bir anda düşen toplumsal statülerinin getirdiği şoku yaşıyorlardı.
Sadece Bağdat’ta işportacılık ve taksicilik yapan 70 bin eski asker ve istihbaratçı vardı. Bir bölümü ise özellikle Türkmen asker ve istihbaratçılar Telafer,  Kerkük,  Musul ve çevre yörelerde bulunan evlerine geri dönmeyi, işsizliğin ‘’tadını’’ çıkarmayı tercih etmişlerdi. Biraz samimiyet kurduğunuzda, içine düştüğü ezikliğinde etkisiyle, aslında büyük adamlar olduklarını ve birçok şey bildiklerini söyleyerek mukaddimeyi yaptıktan sonra anlatmaya başlıyorlardı.

Artık kaybedecek bir ve devlet görevi kaygıları kalmadığından yaşadıkları, şahit oldukları hemen her şeyi ifşa ediyorlardı. Anlattıkları birçok çarpıca Irak gerçeğinden (veya iddiadan) biri de, adını ilk kez orada duyduğumuz Kesnizani tarikatı ve bu tarikatın Saddam’ı nasıl ‘’devirdiği’’ ile ilgiliydi.

Kadiri tarikatının bir koluydu…

Bir bakıma, Saddam’ın kader örgüleri, iktidara tek başına geldiği 1970’lerin bidayetinden itibaren örülmeye/ dizilmeye başlanmıştı. Hem kan ve şiddet üzerine kurduğu diktatörlük düzeni, hem de onun sonunu getirecek organizasyon aynı anda sürmüştü. Saddam’ın en yakınındakileri kendine ‘’mürit’’ yapan bu tarikat, diktatörün her hareketini ve işini an be an tarikat şeyhinin oğlu Nehru’ya ulaştırmış, oradan da bilgiler MOSSAD ve CIA’ ya akmıştı...
Kesnizani tarikatı, aslında vaktiyle Kadiri tarikatının bir kolu idi. Kesnizani, Süleymaniye civarında bir Kürt aşiretiydi. Aşiretin lideri olan kişi aynı zamanda Kadiri’nin bu kolunun da başında bulunuyor, halife statüsü taşıyordu. Kürt kökenli Şeyh Abdülkerim Kesnizani Kadiri şeyhinden el almış mütevazı ve tekke halife/şeyhi olarak Süleymaniye civarındaki üssünde son nefesini verince, yerine oğlu Muhammed geçmişti. Kadiri tarikatının bir kolu olan Kesnizani tekkesinin ve beklide Irak’ın kaderi posttaki işte bu değişiklikten sonra başlamıştı. Tıpkı yakın bir bölgede, Erdebil’de yüzyıllar önce Safevi tarikatının başında Şeyh/Şah Cüneyt’in geçmesiyle, müritlerin tesbihi bırakıp, rahlenin başından kalkıp kılıç ve kalkan tutmaya başlamaları gibi.

Safeviler’den Kesnizanilere…

Kesnizani tarikatını, Safevi devletini kuran ünlü Safeviyye tarikatına benzetmek mümkündü. Nakşibendi  Tarikatı’nın Erdebil kolu olan, Şeyh Safiyüddin Erdebili tarafından kurulan ve Şeyh/Şah Cüneyt’e gelene kadar ehli sünnet bir çizgide bulunan bu tarikat İran, Osmanlı, Ortadoğu hatta dünya tarihini değiştirecek etki yapmıştı.

Temel dış politikasını ‘’batının fethi’’ üzerine kurmuş olan Osmanlı, Fatih’in tahta oturduğu sıralarda tarikatın başına geçen Şeyh/Şah Cüneyt’in doğuda epeyce ‘’baş ağrıtmaya’’ başlamasıyla birlikte, mecburen geriye dönmüş, Çaldıran’la başlayan ‘’ doğuda oyalanma süreci’’ bir asırdan fazla (kasr-ı şirin’e kadar) sürmüş, Avrupa’nın belki de tamamen fethi böylece ihtimal / olanak dışı kalmıştı. Cüneyt’in başa geçmesiyle tesbihi ve Kur’an’ı bırakıp kılıç ve kalkanı ellerine alan Safevi müritleri, ‘’Şah’ın ‘’ kılavuzluğunda ilginç bir Sünnilikten Şiiliğe dönüş süreci yaşamıştı. Siyasallaşan ve Şii Safevi devletini kuran bu tarikat, Şia mezhebinin de dönüm noktası olmuş, belki de mezhebi Haricilik gibi yok olmaktan kurtarmıştı.

Şeyh Kesnizani’nin kitabında kabala öğretileri!

    Kadiri tarikatının bir kolu olan Kesnizanilerin başına Şeyh Abdülkerim’in Şeyh Muhammed Kesnizani’nin  geçmesi  Safevi  vakasına benzer neticeler doğurup Irak’ta bir Kürt Yahudi devletinin kurulmasıyla ve Osmanlı-İran savaşları gibi asırlık mücadelelere kapı aralar mı bilinmezdi. Ancak oğul Şeyh’in tarikata ‘’bazı dönüşümler’’ gerçekleştirdiği ve İsrail / MOSSAD/ CIA gibi ilginç bağlantılara sahip olduğu biliniyordu.

   Şeyh Muhammed o kadar giz(em)li  biriydi ki basında çıkmış fotoğrafı bile yoktu. Hakkında bilinenler ise birkaç satırlık malumattan ibaretti. Kerkük’e bağlı Çamçamal kazasında doğmuştu. Saddam düşerken, Şeyh 60’lı yıllarını sürüyordu ama kesin yaşını bilende yoktu. Bağdat üniversitesi idare ve iktisat fakültesini okumuştu. Tarikat, baba Şeyh Abdülkadir zamanında Şeyh Muhammed’in ilk zamanlarında BAAS rejimine ve Saddam’a bağlılık görüntüsü taşıyor, hatta rejime eleman ve silah temininde rol oynuyordu. Muhtemelen Muhammed Kesnizani’nin  ülkedeki etkinliğini ve kontrolden çıkma belirtileri göstermesini hesaba katan Saddam, 1980’li yıllarda Şeyh’e içişleri bakanlığını teklif etmiş, fakat o reddetmişti. Kesnizani’nin Gandi ve Nehru adında iki oğlu vardı. Muhtemelen Hindistan özgürlük hareketinin efsanevi liderlerinden etkilenmişti. Büyük oğlu Gandi, meçhul ve karanlık bir cinayete kurban gitmişti 1980’lerde.

MOSSAD & CIA devrede

      Tarikatın Kadri’nin bünyesinden tam olarak ayrılması, MOSSAD / CIA ilişkilerinin kurulması, müridlere hahamların ders vermesi, Şeyh’in yazdığı kabala gibi mistik Yahudi kaynaklarından alıntıların yer bulması gibi ‘’dönüşüm’’ işaretleri 1990’ların başında daha kesin ve keskin şekilde fark edilmeye başlanmıştı.
     Tarikatını kurduktan sonra erkanını da belirleyen Şeyh Muhammed Abdülkerim Kesnizani  (bu kelime Kürtçe de ben hiçbir şey bilmiyorum anlamına geliyor), sadece Kürtlerden değil, Türkmenler dahil Irak’ın bütün İslami renklerinden kendine müritler edinmeye başlamıştı. Kadiri geleneğinde kanlı bıçaklı cezbe halleri ve gösteriler kesinlikle hoş karşılanmazken, Şeyh Muhammed yıllar yılı savaşların, kan ve şiddet içinde var olmaya çalışan Irak’ın atmosferine uyacak bir tören biçimi geliştirmiş, Cerrahi tarikatını andıran hatta onları çok geride bırakacak boyutlara ulaşan kanlı gösteriler ihdas etmişti. Olgunlaşma ve erme ancak kan ve acıya dayanmakla mümkündü.
    Törenlerde müritler karınlarına, başlarına ve vücudunun daha başka yerlerine kılıç, hançer, kama, satır saplıyor, hatta kurşun atıyor boğazlarını kesiyorlar; Şeyh veya halifelerinden biri ya da  (töreni yöneten kişi) yaralı yere tükürüğüyle sıvazladıktan sonra mürit hiçbir şey olmamış gibi davranıyor, dahası, yaradan kanda akmıyordu. Fakat bu gösterilerde ölen mürit sayısı da azımsanacak gibi değildi. Şeyh buna da bir açıklama bulmuş, yeterli cezbe haline ulaşmadan saplanan silahların zarar verdiğine hükmetmişti.

Saddam’ın paşalarını mürit yaptı

   Tarikatın bu kanlı gösterileri ülkede önce ve herkesten ziyade askerlerin ilgisini çekti. Zira erinden generaline kadar ırak askeri yıllardır kanın ölümün içinde idi. Kafasına kama saplanıp, böğrüne kılıç girip, kurşun değip ölmeyen müritlerin durumu askerleri haliyle tarikatın müdavimi, müridi yapmıştı. ‘’Cephede bana bir şey olursa ölmemem için bunlara katılayım.’’ Diye düşünen birçok general dâhil askerler tarikata katılmıştı. Askerler arasında Kesnizanilik öylesine yaygınlaştı ki, Genelkurmay başkanı Mareşal Ayat Fetih El-Ravi, Hava kuvvetleri komutanı Mareşal Hamid Şaban, umumi askeri istihbarat başkanı Mareşal Vefik El-Samarayi de Şeyh Muhammed Kesnizani’nin ayağını öpüp mürit olmuşlardı. Devletin emniyet biriminin ve istihbarat birimi El muhaberat’ın elemanları da aynı güzergâhı izleyip Şeyh’e hizmet etmeye başlamışlardı.
    Şeyh Muhammed Kesnizani’den Irak’ta;  ‘’ Saddam’ı yıkan adam.’’ Diye bahsediliyordu ve göründüğü kadarıyla bu boşuna değildi. Sadece askerleri ve bürokratik kadroyu kendisine mürit yapmakla kalmayan Şeyh Kesnizani, Saddam’ın en yakınındaki isimleri de bağlamayı başarmıştı.
Bunlar arasında Saddam’ın iki kardeşi Vatban ve Barzan, karısı sacide Hayrullah, oğlu Uday vardı.
      Belki bunlardan önemlisi, Saddam2dan sonra devletin ikinci adamı konumundaki İbrahim İzzet El- Dur inin Şeyh ‘e bağlanmış olmasıydı. Duri’nin özelliği (belki ona gücünü veren de oydu), terör Örgütleriyle, tarikatlarla ve her türlü karanlık, çetrefil işler yapan çevrelerle ilişkiden sorumlu olması, Saddam’ın bütün bu yapılanmalarla ilişkisini kurup yürütmesiydi.
    İsrail, Birinci Körfez Savaşı’ndan hemen sonra Kesnizanilerle irtibata geçip ilişkiyi geliştirdi ve ilerleyen dönemde birçok konuda sınırsız destek vermeye başlamıştı. Öyle ki devletin kritik bir noktasında bulunan ve tarikata girmek istemeyen kimseler, İsrail’in tarikata akıttığı paralarla ikna ediliyordu. Doğal yolların yanı sıra parayla da mürit satın alınıyordu.  ‘’Destekler’’ tabiki karşılıklı olacaktı; Şeyh Muhammed de istihbaratçı müritlerinden, gerekse Saddam’ın yakın çevresinden, devletin üst katlarından aldığı bilgileri oğlu Nehru aracılığıyla MOSSAD’a iletiyordu. Nehru tarikatın İsrail ve Amerika’yla ilişkilerden sorumlu veliahdıydı. Tanıyanların söylediğine göre Nehru'nun dinle, diyanetle pek ilgisi olduğu da söylenemezdi aslında.

  Saddam fark etti fakat çok geç kalmıştı

    Denilen o ki, Saddam, etrafında örülen ağın fakına ancak saltanatın son bir -iki ayı içinde varmıştı. Bunun üzerine karısı dâhil birçok kimseyi çevresinden uzaklaştırmış veya cezalandırmaya karar vermişti. Fakat her şey için çok geç kalmıştı. Zira gerek Saddam’ın çevresinde, gerekse devlete ne olup bittiği, Kesnizani Şeyhi aracılığıyla an be an MOSSAD ve CIA ‘ya gidiyor, Saddam’ın yaptıkları söyledikleri izleniyordu.

    Savaşta özellikle Bağdat ve çevresinde Amerikan güçlerine hiç direniş gösterilmeyişini de, Şeyh’in emrindeki generallere bağlayanlar vardı. Güneyde, Basra civarında yoğun direniş gösterilmesi ise, bölgenin Şii olması dolayısıyla tarikatın oradaki halka ve askerlere nüfuz edemeyişi gerekçesine dayandırılıyordu.





..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder