Dünden Bugüne Kıbrıs
Erol Manisalı
Kıbrıs, 1571 yılında fethedildiğinde Doğu Akdenizde bir korsan yuvası idi. 300 Yıllık Türk hakimiyetinde, ada bir barış ve refah ülkesi haline geldi. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinde yenilen ve İngiltere'den yardım istemek zorunda kalan Osmanlı devleti, Kıbrıs adasının kullanım hakkını donanması için Osmanlı ülkesine yakın bir üs talep eden İngiltere'ye bırakmak zorunda kaldı. İngiliz idaresine geçtiğinde ada nüfusunun yarıdan fazlası Türklerden oluşuyordu ve ülke topraklarının büyük bir kısmı da Türklerin mülkiyetinde bulunuyordu.
Adadaki rumların "Yunanistan'a katılma" anlamına gelen enosis hayallerine kapılmaları ve ingiliz idaresinin rumların enosis uğrunda yaptıklarına seyirci kalmaları adadaki huzuru bozdu. İkinci dünya savaşından sonra sömürgelerinden çekilme politikası izleyen İngiltere, Kıbrıs'ı Yunanistan'a bırakmaya dünden razıydı. Rumların insafına terk edilen Türklere ne olacağına aldıran yoktu.
Önce Kıbrıs Türk'ü kendi kaderine sahip çıktı, sonra Türkiye Kıbrıs Türk'üne. Barışçı bir çözüm için bütün yollar denendi. 1960'da iki toplumlu anayasal bir kıbrıs cumhuriyeti kuruldu. Ancak anayasayı tanımayan rumların kötü niyetli tutum ve uygulamaları yüzünden ancak 3 yıl ayakta kalabildi. Kıbrıs'ta rum ve yunan silahlarının baskısı ve zulmü altında varlığını korumaya çalışan Türkler, adadaki türk varlığına artık tahammül edemeyen rumların topyekün bir imha hareketine giriştikleri 1974'te Türkiye'nin askeri müdahalesiyle yeniden huzur ve barışa kavuştular.
Kıbrıs Barış Harekâtı Türkiye'ye birtakım bedeller de ödetti. A.B.D. 1974 öncesinde Yunanistan ve Rumlar tarafından Türklere karşı kullanılmasına aldırmadığı NATO silahlarının Rumlara karşı kullanılmasını bahane ederek NATO şemsiyesi altında müttefiki olan Türkiye'ye silah ambargosu uygulamaya başladı. ABD ambargosu 3 yıl sürdü. 1978'de İran'da Amerikan karşıtı bir rejimin gelmekte olduğu açıkça görüldükten ve o zamana kadar İran'a biçilen rolü Türkiye'nin üstlenmesi lüzumu ortaya çıktığından ambargo kaldırıldı.
Barış harekâtından sonra Kıbrıs'ta önce Türk Federe Devleti kuruldu. Rumların ortak bir çözümü asla kabul etmeyeceklerinin anlaşılması üzerine ise KKTC bağımsız bir devlet olarak ilan edildi. KKTC Türkiye tarafından derhal tanındı. Yeni devleti tanıyan Bangledeş ve tanımaya hazırlanan Pakistan ABD tarafından tehdit edilerek geri adım atmaya zorlandı. O gün bugündür KKTC'yi tanıyan ikinci bir ülke çıkmamıştır.
90'lı yıllarda Kıbrıs meselesinde AB'nin de taraf olmaya başladığı farklı bir dönem başladı. Avrupa Birliği Kıbrıs'ı Doğu Akdeniz'de bir ileri karakol olarak bünyesine katmak istiyordu. Güney Kıbrıs'la bu amaç doğrultusunda görüşmelere başlandı. 1995'te Türkiye'ye bir "Alicengiz oyunu" oynandı. Türkiye, gümrük birliği anlaşmasını imzalayabilmek için AB'nin Güney Kıbrıs'la tam üyelik müzakerelerine başlamasına sessiz kalmaya zorlandı. Ne acıdır ki, bu anlaşma ile Türkiye AB'ye verebileceği her şeyi karşılığında hiç bir şey almaksızın vermiş ve bu anlaşmayla girdiği ortak pazarın olumsuz sonuçlarını arka arkaya gelen büyük ekonomik krizlerle acı bir şekilde ödemiştir. AB üyesi olmayıp da AB ile gümrük birliği anlaşması imzalayan tek ülke Türkiye'dir ve bu anlaşma bu şekliyle hâlâ ve yalnız AB ülkeleri lehine işlemeye devam etmektedir.
90'lı yılların sonlarında AB'nin üst yönetim organlarını temsil edenlerin Türkiye'nin hiç bir zaman AB üyesi olamayacağına ilişkin açıklamaları Türk kamuoyunun dikkatinden özenle kaçırılmış, gümrük birliği anlaşması bile büyük bir zafer olarak takdim edilmiştir. Fakat AB, adadaki bölünmüş yapıyı göz önünde bulundurarak Güney Kıbrıs'ı adanın tamamını temsilen birliğe kabul etse dahi bunun mevcut fiili durumu meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını gördükten ve adayı bir bütün olarak bünyesine katmanın önemini fark ettikten sonra Kıbrıs politikasını değiştirmiş, Güney Kıbrıs'la yürütülen üyelik müzakerelerini yavaşlatarak Kıbrıs'ta çözüm arayışlarına ağırlık vermeye başlamıştır.
Türkiye'nin asla bir AB üyesi olamayacağını söyleyenler, yeniden umut vermeye, AB üyeliği için Türkiye'yi yeni fedakârlıklarda bulunmaya davet etmeye başlamışlardır. Yeni politika AB üyeliği için ümitlendirilen Türkiye'yi bu yolla yeni tavizler vermeye zorlamak ve Kıbrıs'ı bir bütün olarak AB bünyesine katıp Türkiye'yi dışarda bırakmak üzerine kurulmuştur.
Prof. Dr. Erol Manisalı'nın Dünden Bugüne Kıbrıs adlı kitabında ayrıntılı bir şekilde anlattığı tüm bu süreçler, batının Kıbrıs meselesinde ortaya koyduğu ikiyüzlü siyasetin sayısız örnekleriyle doludur. Önce İngiltere ve ABD, sonra Almanya ve Fransa'nın öncülüğünü yaptıkları Avrupa Birliği meseleye hep Yunanistan'ın ve Rumların penceresinden bakmış, bunu yapmadıkları nadir zamanlarda ise kendi menfaatleri istikametinde adımlar atmışlardır. Manisalı'nın kitabı 2002 yılında yayımlanmıştır. Bu nedenle Kıbrıs meselesinin 2001 yılına kadar izlediği seyri kayda geçirmekte, sonrası içinse önemli uyarılarda bulunmaktadır. Kitabın son bölümünde Kıbrıs'ın konfederasyon, federasyon veya başka her hangi idari yapılanma ile olursa olsun, Türkiye üyeliğe alınmadan AB üyesi olmasının Türkiye ve Kıbrıs Türkleri açısından telafi edilemez sonuçlar doğuracağını izah etmekte, Kıbrıs'ın Türkiye için siyasi, askeri ve ticari bakımdan önemine vurgu yapmaktadır. Bugün Güney Kıbrıs, adanın tamamını temsilen AB üyesi olmuştur. Şükürler olsun ki, KKTC'nin kaderi hâlâ kıbrıslı türklerin ve Türkiye'nin elindedir.
Yıllarca enosis ülküsü peşinde koşan rum ve yunan siyaseti, tam da Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu iki önemli anda iki büyük hata yapmıştır. İlki 1964'te başlayan ve türkleri yıldırıp bezdirerek adadan kaçırtma prensibine dayanan ve uzun vadede işe yaraması kaçınılmaz gibi görünen siyasetin, 1974'te Yunanistan'daki albaylar cuntasının sabırsız ve akılsız bir şekilde topyekün imha hareketine girişmesidir ki, Türkiye'ye adaya müdahale için haklı ve meşru bir sebep yaratılmıştır. İkincisi halk oyuna sunulan ve Türkler tarafından kabul edilen çözüm planının kıbrıslı rumlarca reddedilmesidir ki, böylece rumlar Türkiye'nin AB üyesi olmasından önce adanın tek parça olarak AB'ye girmesini önleyerek uzun vadede Türklerin lehine sonuçlar doğuracak bir durum yaratmışlardır.
Manisalı'nın, okurun dikkatine sunduğu bir önemli husus da Yugoslavya ve Çekoslavakya gibi doğu bloku ülkelerinin parçalanmasıyla bağımsızlıklarını ilan eden Çek Cumhuriyeti ve Slovakya gibi devletleri derhal tanıyan AB üyelerinin Kıbrıslı Türkleri rumların egemenliğinde yaşamaya zorlayan çelişkili bir siyaseti izlemekte halen ısrar etmeleri gerçeğidir. Bunun en önemli gerekçesi, AB'nin kendi gelecek vizyonunda Kıbrıs için öngördüğü rolün soruna farklı bir çözüm getirilmesine imkân vermiyor oluşudur. Türkiye'nin AB üyeliği asla gerçekleşmeyecek bir hayaldir ve Kıbrıs Avrupa Birliği'nin doğuya açılan kapısı olarak düşünülmektedir.
Dünden bugüne Kıbrıs
Erol Manisalı Dünden Bugüne Kıbrıs
Erol Manisalı
Gündoğan Yayınları
Yayın yılı: 2002
Sayfa sayısı: 172
http://abdullahustundag.blogspot.com.tr/2013/03/dunden-bugune-kbrs-erol-manisal.html
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder