5 Mart 2015 Perşembe

DERİN DEVELET NEDİR..,? 3



DERİN DEVELET NEDİR..,?  3


Evren: Derin devlet... Var... Bir realite...

Muğla, Gökova, Sakar Geçidi derken... Otomobilimiz çiçek kokuları arasında, Marmaris yolunda ilerlerken...
Etrafı seyredip "Ormancı" gibi, "Çökertme" gibi, "Bodrum Hakimi" gibi Muğla türkülerini dinlerken... Bir de baktık Armutalan'dayız. 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in evinin önünde.
30 Mart Çarşamba.
Saate baktık, 14.00. Oysa randevumuz saat 15.00'teydi. Çevrenin güzelliğini seyretmekten, saate bakmayı unutmuşuz.
Dedik ki:
- Biraz erken geldik... Kenan Paşa istirahatte olsa gerek... Biz biraz Marmaris'i, Armutalan'ı dolaşır, bir saat sonra döneriz.
Görevli güldü:
- Hayır, hayır... Bugün istirahati erken kestiler... Kalktılar, giyindiler, salonda sizi bekliyorlar.
Sağlıklı, neşeli, esprili...
"Nasıl buldun bizim buraları?.. Ankara soğuk mu?.. Bak buraya bahar çoktan geldi, yaza girmek üzereyiz" diye karşıladı.
"Gel, önce balkondan sana manzarayı göstereyim" dedi. Manzara müthiş.
Aşağıda Marmaris... Deniz... Portakal bahçeleri... Çiçekler... Kuşlar... Kelebekler.
"Burada resim yapılır" dedik. "Yapıyorum zaten, gösteririm" dedi.
Sonra da "kibrit kutusu gibi üst üste binaları" işaret ettik. Evler sanki "birbirinin içine girmiş" gibi.
- Paşam bu ne çarpık yapılaşma böyle? "Evet, öyle, görüyorsun işte" dedi. Sonra salona geçtik.
Kenan Evren:
- Sayın Süleyman Demirel'in anlattıklarını okuyorum.
Ne diyorsunuz? 
- Sayın Demirel çok doğru söylüyor... Derin devlet bir realite... Derin devlet var... 14 Ekim 1979'da Cumhuriyet Senatosu üçte bir yenileme seçimi ile boş bulunan beş milletvekilliği için ara seçim yapılmıştı.
Evet... CHP kaybetmişti. 
- CHP o zaman iktidardaydı... Sayın Ecevit de Başbakandı... 29 ilde seçim oldu... Adalet Partisi 33, CHP ise 12 senatör çıkardı.
MSP 4, MHP de 1. 
- Öyle olmuştu... 5 milletvekilliğinin 5'ini de Adalet Partisi kazanmıştı.

Evet... Derin devlet
Evren Paşa anlatmaya devam etti:
- İşte o seçimden sonra sayın Ecevit, Başbakanlık'tan istifa etti... Hükümeti Süleyman bey kurdu... Ve bir şeyi fark etti.
Başbakan Demirel 1979'da neyi fark etti?
- Devletin, devletliğini kaybettiğini fark etti... Devletin, devlet hakimiyetini kuramadığını gördü... Yani sayın Demirel, 1979'da siyasi zaafı gördü... Yönetimin zaaf sergilediği yerde derin devletin kendiliğinden devreye girmişolduğunu anladı... Doğrudur... Derin devlet vardır.

Kenan Paşa: Ordu adına Genelkurmay Başkanı konuşur














Sayın Kenan Evren... Sayın Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ü izliyorsunuz.
- Elbette . . . 1980'de biz ihtilali yaptığımızda, Hilmi Paşa, yarbay rütbesindeydi... Milli Güvenlik Kurulu'nda görev yaptı... Çok sevdiğim bir komutan... Çalışkan, bilgili... İyi yabancı dili var... Deneyimli.
Sayın Evren... Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Sayın Yaşar Büyükanıt'ı da yakından tanıyorsunuz.
- Henüz ihtilal yapmamıştık... Ben Genelkurmay Başkanı'ydım... Yaşar Paşa, yarbay rütbesi ile Genelkurmay Harekat Başkanlığı'nda çalışıyordu... Dikkatimi çekti... Ve yanımdaki komutanlara dedim ki: Bu yarbaya dikkat edin... İstikbal vaat ediyor... İleride büyük komutan olacak.
Sayın Kenan Evren... Asker ve politika.
- Asker politikanın dışında.
Ama geçmişte politikaya müdahale oldu.
- Yönetimde zaaf vardı, derin devlet devreye girdi, müdahale edildi... O zaman öyle gerekiyordu, gereği icra edildi... Asker, siyasetin dışındadır.

Kenan Evren:
- Ordu bir şey söyleyecekse, bunu Türk Silahlı Kuvvetleri adına bir kişi söyler: Genelkurmay Başkanı... Eğer daha alt kademelerde konuşma yapılmaya başlanırsa, bu daha da alt kademelere kadar iner... Bakarsın Ordu Komutanları konuşmaya başlar... Kolordu Komutanları ben de konuşurum der... Bu olmaz... Çizgiyi çekeceksin... Ordu konuşacaksa, kimin konuşacağı bellidir: Genelkurmay Başkanı. 

Uğur Mumcu... Nazlı Ilıcak... Armutalan...

Kenan Evren:
- 12 Eylül ihtilalinden sonra zaman zaman gazeteleri kapattık... Neden kapattık?.. Sana anlatacağım... Ama her şey geldi, geçti... Kapattığımız gazetelerin bazı yazarlarıyla daha sonra konuştuk... Buraya, evime geldiler.
Kimler? 
- Nazlı hanım da (Ilıcak) geldi... Tanırsın, Nazlı hanım bir şeyi yazmayı kafasına koyduysa kimse engelleyemez... Onun yüzünden Tercüman'ı kapattık... İddialı bir yazar... Hatır için tek satır yazdıramazsın... Ama hapse de atsan, inandığını yazmaktan alıkoyamazsın.
Başka kimler geldi? 
- Çook... Uğur da geldi.
Uğur Mumcu mu? 
- Evet.
Ne dedi?
- İmam Hatip'ler üzerine yazıyordu... Hangi dönemde daha çok açıldı diye... Bizim dönemi de eleştiriyordu... Geldi, konuştuk.
Ne konuştunuz? 














-Her şeyi... Bize karşıydı... Ama dürüst bir yazardı... İddiası, inancı vardı... Eğilmezdi... Bana bir şey daha söyledi.
Neyi? 
- Dedi ki... Paşam, sizi eleştiriyoruz... Eleştireceğiz de... Bu arada, eleştirecek bir şey var mı diye özel yaşamınızı, ailenizi araştırdım... Bir yolsuzluk falan bulur muyum diye... Bulsaydım, yazacaktım... Ama bulamadım ve o yönünüzü de takdir ettim... Bunları yüzüme söyledi.
Ne dediniz?
- Çok düzgün bir yazardı... Gençti... Yazık oldu... Ziyadesiyle üzüldüm.

Evren: Artık kimse askeri müdahale beklemesin

Sayın Kenan Evren... Derin devlet? 
- Sene 1979... 1980... Polis, polisliğini yapamıyor... Mahkemeler işlemiyor... Sokak gayri meşru güçlerle dolmuş... Yurtta huzur ve güvenlik kalmamış... Önüne gelen cinayet işliyor... Ya yakalanamıyor, ya cezaevinden kaçıyor.. Öyleyse, ne olacak?
Sayın Evren... Derin devlet? 
- Devlet zaaf gösterirse, derin devlet müdahale eder... Etmiştir... Kimse "paşam müdahale etmeyin" demedi... Bilakis "edin... El koyun" denildi.
Kenan Evren: 
- Türkiye bunları atlattı... Türkiye, büyük tecrübe sahibi oldu... Siyasetçiler yaşadılar, gördüler, deneyim edindiler... Herkesin, yaşanan olaylardan ders çıkarması lazım... Türkiye bir kurumlar devleti... Herkes kurallara uysun... Devletin kurumları işlesin... Bu işler uyum içinde yürüsün... Ve artık kimse Türk Silahlı Kuvvetleri'nden bir müdahale beklemesin... Ordu, milletin gözbebeğidir... Ve vatan savunması görevini yapmaktadır... Politikanın dışındadır... Orduyu kimse rahatsız etmesin... Herkes, kendi işini en iyi şekilde yapmaya baksın.

Evren, Menderes'i anlatıyor

Adnan Menderes 14 Mayıs 1950 seçimleriyle geldi. Çok büyük bir güçle iktidar oldu.
Demokrat Parti 408, CHP ise 69 milletvekilliği aldı. Menderes işe hızlı başladı. Halk seviyordu. İlk 4 yıllık icraatı başarılıdır. Büyük bir heyecan yaratmıştır.
1954'te yine genel seçim yapıldı. Menderes bir daha seçim zaferi kazandı. Demokrat Parti 305, CHP 31 milletvekili çıkardı. İşte o seçimden sonra Menderes, eski Menderes olmamaya başladı.
Çabuk kızıyordu. Her şey benden sorulur diyordu. Muhalefete, medyaya karşı hoşgörüsü yoktu. Siyasetin ipini gerdikçe, gerdi.
Ve sonunda baştan çıktı. Aşırı güç insanı baştan çıkarıyor galiba. 


Demirel'le dolu dolu derin devlet



Sayın Demirel... 1979'da azınlık hükümetini kurdunuz... Ve fark ettiniz ki bir derin devlet gerçeği var. 
- Olay şöyle... Hükümeti kurduk... Türkiye bir topak şekere, bir kaşık yağa muhtaç... Bir bardak mazot yok... İşte o hükümet, 24 Ocak kararlarını alan hükümettir... Liberalizmin başlangıç tarihi.

EKONOMİ VE GÜVENLİK
Demirel: 
- Hükümeti kurdum, fakat devlet işlemiyor... Sıkıyönetim var, ama İstanbul'da kan gövdeyi götürüyor... Türkiye'nin pek çok yerinde sıkıyönetim var ama asayiş bozuk.
Ne yaptınız? 
- Komutanları topladım... Önümde iki sorun vardı... Ekonomi ve güvenlik... Ekonomide adım atıyorum, ama iç güvenlikte atamıyordum... İşler yürümüyordu... İşte derin devlet dediğim olay.

YAPAMAYAN GİDER 
- Sonra sayın Demirel. 
- Sıkıyönetim komutanlarını topladım... Genelkurmay Başkanı da vardı.
- Org. Kenan Evren. 
- Evet.
- Ne dediniz? 
- Sayın komutanlar... Sıkıyönetimden sorumlu olan hükümettir... Fakat işler yürümüyor... Huzuru sağlayacağız ve bunu hukukun içinde kalarak yapacağız... Bu görevin yapılması gerekiyor... Son sözüm şudur: Yapamayan gider, yapabilen kalır.

DEMOKRATİK OTORİTE 
- Komutanlara başka bir şey demediniz mi? 
- Söyledim... Ben icranın başıyım... Hükümet, ağlama duvarı değil... Hükümetin, yapamıyorum diye bir mazereti olamaz... Görev yapılacaktır... Sokakta huzur sağlanacaktır... Devlet, kaybolan demokratik otoritesini yeniden kuracaktır.

DERİN DEVLET 
- Sayın Demirel... Komutanlarla konuştunuz... Ama işler yine yürümedi... Ve 12 Eylül müdahalesine kadar gelindi. 
- Derin devlet, sadece devletin bazı kurumlarından ibaret değil.
- Başka ne var? 
- Korku.
- Ne korkusu? 
- Çökme korkusu... Bu korku derin devletin kökünde yatar... Aslında Müdafaai Hukuk hareketi de bir derin devlet olayıdır... Devlet çöküyor, kurtaralım... Devlet yapamıyor, bari biz yapalım.

ORG. NECDET ÜRUĞ
Süleyman Demirel: 
- Toplantıdan sonra 1. Ordu Komutanı'na dedim ki: Necdet Paşa, gel Başbakanlık Konutu'na gidelim.
- Org. Necdet Üruğ... 1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanı. 
- Evet.
- Çıktınız... Başbakanlık Konutu'nda ne konuştunuz. 

NEDEN? 
Demirel'den, Org. Üruğ'a:
- Necdet Paşa, siz liyakat sahibi bir komutansınız... Sıkıyönetim neden akan kanı durduramıyor?.. Devlet neden sokağı kontrol edemiyor... Türkiye huzursuz... Bu huzursuzluğu gidermek Başbakan olarak benim görevim... Sıkıyönetimden de yine ben sorumluyum.

KOPUKLUK 














- Sayın Demirel... Org. Necdet Üruğ ne dedi? 
- Dedi ki: Elimizden geleni yapıyoruz... Büyük bir gayretle çalışıyoruz... Ama olmuyor.
- Neden diye sordunuz mu? 
- Elbette... Askeri yargı ile askeri idare arasında kopukluk vardı...
- Sonra? 
- Genelkurmay Başkanı ile konuştum... Kopukluk giderilsin dedim.

MÜDAHALE 
- Sonra ne oldu?.. Düzeltildi mi? 
- Yasal düzenleme gerekiyordu... Meclis'ten yasa geçiremiyorduk... Derin devlet, derinden derine çalışıyordu... Çok daha sonra bana bazı şeyler söylendi ama açıklayamam.
- Ne gibi? 
- Bekledik ki, müdahalenin şartları oluşsun gibi.
- Ve derin devletin varlığını dolu dolu gözlemlediniz. 
- Hem de nasıl.

Ecevit'e suikast ihbarı

Sayın Demirel... 1977'de Ecevit'e suikast ihbarı oldu... O konunun derin devletle ilgisi var mı? 
- Hayır... Olay şu... 5 Haziran'da seçim vardı... 3 Haziran'da da Ecevit'in Taksim mitingi... Ben Başbakan'dım... Fuat Paşa bana geldi.
- MİT Müsteşarı Fuat Doğu. 
- Evet... Dedi ki: Miting sırasında, Sheraton Oteli'nin üst katındaki bir odadan Ecevit'e uzun menzilli silahla ateş edileceği şeklinde bir istihbarat var.

- Fuat Paşa'yı dinlediniz... Ne yaptınız? 
- Düşündüm... Sonra Cumhurbaşkanı Korutürk'e çıktım: Sayın Korutürk... Şöyle bir durum var... Bütün önlemleri aldım... Genelkurmay, İçişleri ve MİT'e yazı yazdım... Ama kurşun öyle bir olay ki, bütün önlemlere rağmen, bazen hedefini bulur.
- Sonra? 
- Dedim ki... Sayın Korutürk... Ortalığı ayağa kaldırmanın manası yok... Bu işi gizli tutalım... Ama sayın Ecevit'e de bilgi verelim... Mutabık kaldık.

- Sonra? 
- Sayın Ecevit'e bir mektup yazdım... Devlet bütün önlemleri alıyor, sizin de bilginiz olsun diye... Bunu aldı, aciz hükümet diye ortalığa bir yaydı ki... O tarihte İstanbul'da 21 sol, 2 sağ örgüt vardı... Başbakan olarak, Ecevit'e o mektubu yazmam gerekliydi... Bu olayda derin devlet yok.

Derin devletle ilk tanışma

Süleyman Demirel "14 Ekim 1979'da seçim yapıldı" diye söze başladı.
Seçim "Senato üçte bir yenileme" seçimi ile "milletvekili ara" seçimiydi.
Adalet Partisi senato seçiminde yüzde 47 oy aldı.
Milletvekili seçiminde yüzde 55.
- Ve Başbakan Ecevit, Meclis'te çoğunluğu olmasına rağmen, Çankaya'ya çıktı. "Türkiye'yi yönetmek AP'ye düşer" dedi... İstifasını sundu.
- Sonra? 
- Cumhurbaşkanı Korutürk de hükümeti kurma görevini bana verdi.
Demirel: 
- Meclis'te 149 milletvekilimiz vardı... Ancak, azınlık hükümeti kurabilirdim... Milliyetçi Hareket Partisi ile Milli Selamet Partisi dışarıdan şartsız destek verdiler.
- Sonra. 














- Hızla işe başladık... Ama baktım bir şey var... Daha önce görmediğim, duymadığım bir şey... Farklı bir durum. 
- Neydi? 
- İşte o derin devletti... Derin devletin varlığını o zaman fark ettim.

12 Eylül, saat 03:59

Süleyman Demirel derin devleti anlattı, anlattı ve "takvim" 12 Eylül'e kadar geldi, dayandı.
"Efendim" dedik:
- O gece? 
- 12 Eylül gecesi mi?
- Evet. 

Demirel: 
- Saat 03:59'du... Televizyondan ilk beyanname okundu: Aziz Türk Milleti.
- Kenan Evren'in ihtilal beyannamesi. 
- Evet... Artık o dakika itibariyle derin devlet olayı yok... İdareye el koyup, devlet oldu.

- TV'yi izlediniz... Eşiniz de izledi. 
- Evet.
- Nazmiye hanım ne dedi?.. Siz ne dediniz? 
- Dedim ki... Nazmiye... Su testisi, su yolunda kırılır.
- Hepsi bu kadar mı? 
- Eh, bir şeyler konuştuk işte.

Nazmiye Demirel'den Süleyman Demirel'e: 
- Eeee Demirel... Şimdi ne yapacaksın?
Demirel'den, Nazmiye hanıma:
- Nazmiye, bu bir sel... Selin önünde ne yapılır?
Demirel:
- Eşime bunu söyledim... Sel geldi... Devlet krizi.
- Direnmek falan hiç aklınıza geldi mi?
- Kime direneceksin?.. Benim, ikinci bir ordum mu var?.. Sel gelmiş, durdurma imkanı mı var?
- Nazmiye hanıma başka ne dediniz?
- Dedim ki... Bu da geçer yahu.
- Başka?
- Dedim ki...Devlet bunalımı... Memleket, millet için hayırlısı neyse o olsun... İnşallah bu olayın içinden de en hayırlı şekilde çıkarız.

- Sonra sayın Demirel.
- Bu sırada ezan okundu... Aptes aldım, namaz kıldım.
- Sonra?
- Geldiler... Naziktiler... Hamzakoy'a gideceksiniz dediler... Gittik... Hani sen geçen gün Orman Bakanı Osman Pepe ile helikopterle üzerinde uçtun ya... Çok güzel yerdir oralar... Şimdi yemyeşil.

"Aziz Türk milleti......"

12 Eylül'ün üzerinden "çeyrek asır" geçti. Ama 12 Eylül sabahı, ihtilal lideri Org. Kenan Evren'in okuduğu "bildiri" hala Demirel'in önünde.
Belki "yüzlerce kez" okumuş.
Demirel "o bildiriden" sonra "Hamzakoy'a, sürgüne" gitti.
Döndü, evinde "dört duvar arasındaydı."
Ardından yine "sürgüne, Zincirbozan'a yollandı."
Siyasetten yasaklandı.
İtildi, kakıldı.
Fakat "o bildiriyi" hiç unutmadı.
- Sayın Demirel... Bildiri?
- Aziz Türk Milleti diye başlıyor.... Dış ve iç düşmanlar... Devletin varlığı, rejimi, bağımsızlığı.... Fikri ve fiziki saldırı... Devletin başlıca organlarının işlemez hale gelişi.... Can ve mal güvenliğinin tehlikeye düşüşü.....
Demirel, bir çırpıda bildiriyi okudu.

***














- Sayın Demirel... Bildiri?
- Can ve mal güvenliği diyor... Çok önemli... Son 2 bin yıldır devletlerin çöküşü ve devrimler hep aynı şeyden dolayı oluyor... Can ve mal güvenliği... En önemli gerekçe.
Demirel:
- Bildiri diyor ki... Devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşmüştür... Bu da çok önemli... Benim yönetim zaafı dediğim olay bu işte... Yönetim zaafı, derin devlete güç veriyor.

Demirel'in, çeyrek asır sonra, "kendisini indiren bildiriye" bakışı:
- Derin devletin gözüyle, yönetim krizi, devlet zaafı, bölünme ve çökme korkusu çok iyi yorumlanmış... Bildiriyi tartışırsın fakat realite de bu.

Derin devletin en kısa tanımı

Derin devlet röportajı sırasında belki sekiz on yerde Demirel bir "korkudan" bahsetti.
"Derin devleti besleyen" korkudan.
Örneğin "teyp kaydının" bir bölümü:
- Sayın Demirel... Tek cümleyle özetlemek gerekirse, derin devlet nedir?
- Derin devlet, normal devletin raydan çıkmış halidir.
- Devlet neden raydan çıkar?
- Korkudan.

- Sayın Demirel... Ne korkusu?
- Çökme... Devletin yıkılması.
- Bu korku neden?
- Korku, Osmanlı'nın dağılmasının sonucu... Cumhuriyet'i kuranlarda bu korku hâkim.

Demirel:
- Hufrei inkiraz... Yani uçurumun kenarına gelmek... Veya pençei izmihlal... Yani çökmek... Osmanlı yıkılınca bu iki korku zihinlere yerleşti...
- Sonra?
- Ve zihinlerden hiç çıkmadı... Derin devletin kökünde bu korku yatar... Çöküşün pençesine düştük, kalkın ey ehli vatan... Devlet çöküyor, biz kurtarıverelim... Olay budur.

Demirel: Neden konuştum?

Demirel neden konuştu?
Medyada, siyasi karargâhlarda, derin devlette, çeşitli yerlerde bu soru soruluyor.
Süleyman bey "Cumhuriyet'in hafızası."
Devletin "kara kutu"su.
Derin devlet konusunda Baba'yı "kaşıdık", o da konuştu.
"Soranlara" bunu söyledik.
Ama hâlâ soran sorana:
- Neden konuştu?
İşte Demirel'in "neden konuştunuz"a yanıtı:

Konuştum.
Türkiye biraz düşünmeli diye konuştum.
Türkiye daha iyi yönetilmeli diye konuştum.
Bu bir kişisel tartışma değil.
Polemik peşinde de değilim.
Bütün dünya bugün daha iyi yönetimin yolunu arıyor.
Türkiye de aramalıdır diye konuştum.
Daha iyi yönetilmek Türkiye'nin hakkıdır. 


Konuştum.
50 yıllık çok partili siyasal yaşam deneyiminde herkes ders çıkarmalıdır diye konuştum.
Söylediğim sözlerin muhatabı şu kişi, bu kişi değildir.
Kimseyi kırmak, incitmek, küçük düşürmek peşinde olamam.
Geçmişin içinde, pek çok olayı bizzat yaşayan, devletin en üst noktasına kadar gelen bir adam, tecrübesini aktarıyor.
Kendim için değil, ülkem için konuştum.
Geçmiş hepimizin.
Gelecek de hepimizin olacak. 


http://arsiv.sabah.com.tr/ozel/derin911/dosya_905.html





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder