8 Ocak 2015 Perşembe

27 MAYIS 1960' A NASIL GELİNDİ.. KAYNAYAN KAZAN ANKARA, BÖLÜM 3

27 MAYIS 1960' A NASIL GELİNDİ.. 

KAYNAYAN KAZAN ANKARA, 

BÖLÜM 3




29 NİSAN 1960 GÜNÜNÜ BİR DE ALPASLAN IŞIKLI HOCAMIZIN SATIRLARINDAN ÖĞRENELİM 6 :
6 Alpaslan Işıklı hocamın, bu sayıdaki yazısında bu olay çok daha genişçe anlatılmaktadır. Serdar Şahinkaya.
7 Alpaslan Işıklı (2002) Gün Doğmadan. s.31–32
İnek Bayramının Kırmızı Boyası ve 27 Mayıs
(…)
Sıkıyönetim emrindeki atlı birlikler gençleri kuşatma altına aldı. Gençlerin dağılacağı yoktu. Bu arada, iç yüzünü benden başka çok az kişinin bildiği ilginç bir olayı anlatmadan geçmemem gerekir diye düşünüyorum.
SBF'nin ünlü bir İnek Bayramı vardır. İnek Bayramı, her yılın sonunda öğrencilerin mizah ustalığının sergilendiği birkaç günlük bir eğlence ve özeleştiri ortamı oluşturur. O yılki İnek Bayramı için alınan kırmızı boyalar, bambaşka ve hiç tahmin edilemeyecek bir işlev gördüler. Fakültenin etrafı atlı birlikler tarafından kuşatılınca, bu boyaları kullanarak geniş karton kâğıtlara “ya hürriyet, ya ölüm!” yazarak fakülte binasının caddeden görünen duvarlarına astık. Aceleyle ve özentisiz yazıldığı için, boyalar, yer yer akıp damlamış, uzaktan bakıldığında kanla yazılmış görüntüsü veriyordu. Bu yazının, bizim maksadımızı çok aşan sonuçları oldu.
27 Mayıs'ın ardından Altan ve Örsan Öymen'in hazırlayıp yayınladıkları bir yazı dizisinde, SBF öğrencilerinin, Fakültelerinin duvarına kanlarıyla “ya hürriyet, ya ölüm” yazdıkları anlatıldı. Bundan kısa bir süre sonra aynı haber, ünlü Amerikan dergisi Time'da da yer aldı. Kuşkusuz, Fakülte binasına doğru ateş açılmış, duvarlar delik deşik edilmişti. Ancak, kaçarken kolunu bacağını inciten arkadaşlarımızın dışında yaralanan olmamıştı.
Bu haberi okuyunca, farkında olmadan Amerikalıları da işletmişiz diye düşündüğümüz oldu. Ancak, aradan geçen zaman boyunca olaylar üzerinde düşündükçe, kimin kimi nasıl işlettiği konusunda farklı bir takım boyutlar ortaya çıkmaya başladı. Acaba, 27 Mayıs'ın Amerika ile bağ-lantılı bazı dış boyutları var mıydı?7

* * *
FEHMĠ YAVUZ HOCA’NIN ANILARI ĠLE GELĠġMELERĠ ĠZLEMEYĠ SÜRDÜRÜYORUZ:
29 Nisan‘ı izleyen günlerde, binanın cephesindeki kurşunlamadan ötürü kırılan camları, çerçeveleri, binanın içindeki kurşunlanan yerleri, kan lekelerini vs. görmek için gelenlerin sayısı durmadan artıyordu. Partililer, Parlamenterler, dostlar Dekanlığa kadar gelip geçmiş olsun dileklerinde bulundular. Ankara‘ya kısa bir süre için uğrayanlar bile, olay yerine geliyor, ağızdan bilgi alıyordu. Bunların çarpıcı özelliği duyduklarını, gördüklerini, Kanlı Cuma deyiminin ne anlama geldiğini yurdun dört bucağına yaymak olmuştur.
Namık Paşa 30 Nisan sabahı hiç o değilden, Fakülteye uğradı. Kendisini ve yanındakileri Dekanlık odasına aldık. Çay kahve ikram ettik. Ben, bir gün önce olup bitenlere değinmemek için çaba gösteriyordum. Sıkıyönetim Komutanı'nın bir yerde 3–5 dakikadan fazla kalamayacağını düşünerek: 10

— Paşam siz Kore 'ye de gitmiştiniz değil mi? dedim.
Paşa Kore anılarından, kendine göre seçmeler yapmaya başladı.
Bir kaç dakika geçmeden, bir subay içeriye girdi ve Paşa'ya, Gazi Eğitim Enstitüsü yöresinde güvenlik kuvvetleri ile öğrencilerin çatıştığı haberini verdi. Paşa ve yanındakiler ayrılıp gitti.
30 Nisan günü, üniversitenin, bir ay süre ile tatil edildiği, öğrenci yurtlarının kapatıldığı ve yurtlarda barınan öğrencilerinin memleketlerine gitmelerinin kararlaştırıldığı haberi geldi.(*)
(*) O dönemin son sınıf öğrencilerinden Utku Acun‘un Dekan Fehmi Yavuz Hocaya yazdığı satırlarda dönemin atmosferi çok güzel özetleniyor. Bakınız: Ek: 1 ve Dekanın öğrenciye yanıtı için de Bakınız Ek: 2.
İktidarı kuşatan bunalım çemberi durmadan yoğunlaşıyor, daralıyor ve kırılmaz boyutlara ulaşıyordu.
1960 Mayısında olup bitenler arasından, Üniversiteleri ve de Fakültemizi ilgilendiren olaylardan şörnekleri vermek isterim: 
1 Mayıs‘ta, Menderes bir radyo konuşmasında Fakültemizden ―Siyasal Bilgiler Okulu diye söz etmiştir.
Hükümeti protesto için düzenlenen 555 K gösterisi; 5’inci ayın 5’inci günü saat 5’te Kızılay Meydanı.
Kaynak: www.editorler.org. Erişim tarihi: 26 Mayıs 2010

5 Mayıs bilindiği gibi 555 K. günüdür. (Beşinci ayın, beşinci günü, saat beşte Kızılay‘da yapılacak büyük mitinge çağrı parolası) onbinlerce Ankaralının, öğrencinin, öğretim üyesinin, birkaç dakika içinde toplanıverdiği bu mitingde öğretim üyelerimizden, öğrencilerimizden gözaltına alınanlar olmuştur. Aynı gün Hukuk Fakültesi‘nde, önceden düzenlenmiş ve davetiyeleri gönderilmiş olan, NATO Genel Sekreteri Spaak‘ın konferansı yapılamamıştır.
5 Mayıs‘ta bir Japon Profesörüne onursal doktora verilmesi töreni vardı. Tören Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi konferans salonunda yapılacaktı. Tören Rektörlüğün bir odasında 10 – 15 kişinin katılmasıyla yapıldı. Yaşlı Japon Profesör kendisi gelememiş yine Profesör olan oğlunu göndermiş. Babasının Dr. diplomasını alırken, Japon Profesör yaptığı konuşmayı şu sözlerle 11 bitirdi:

— Bu görkemli töreni bütün ayrıntılarıyla babama anlatacağım. 
11 Mayıs'ta, Ankara'da bulunan bir grup Fransız Kaymakamı ile SBF‘de bir toplantı yapılması önceden planlanmıştı. SBF‘nin duvarlarındaki, pencere ve kapılarındaki kurşun izlerini, içerdeki kan lekelerini misafirlere göstermemek için, toplantı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde yapıldı.
11 Mayıs akşamı Rektör vekili evime telefon ederek şunları söyledi:
-Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı bana telefon etti.. Sıkıyönetimin sözlü emri varmış. Hemen yarın SBF‘ deki 29 Nisan'dan kalma bütün izleri kaldırmak üzere harekete geçeceksiniz. Rektör vekili ile aramızda şöyle bir konuşma oldu. 
Ben:
— Yazılı emir versinler, O
— Onları kapatmak istemiyor musunuz? Ben,
— Yazılı emir geldikten sonra düşünürüz. O,
— Siz bilirsiniz, ben,
— İyi geceler.
Profesörler Kurulu9, 29 Nisan'da olup bitenleri saptayarak, Üniversite Senatosu‘na bildirme kararı almıştı. Bu amaçla kurulan komisyonun hazırladığı rapor, kurulda oybirliğiyle kabul edildi. Senato, yöntem tartışmaları yapmış raporu ele almamıştır.
9 Aynı Profesörler Kurulu 27 Mayıs‘tan bir süre sonra toplanarak dekanlıktan ayrılan ve İmar İskân Bakanı olan Fehmi Yavuz Hocaya “Şükran borçlarını” bir teşekkür yazısı ile iletiyordu. Bakınız; Ek: 3
15 Mayıs‘ta Sıkıyönetim Komutanlığı‘ndan Fakülteye bir yazı geldi. Bu yazıda Fakülte‘ye ateş açıldığı kabul edilmekte, ancak ―Erlere havaya ateş etmeleri komutası verilmiş olmasına rağmen bunlardan bazılarının yanlışlıkla çatı altına ateş etmiş bu1unduk1arı bu yüzden duvarlarda ve camlarda bazı tahribat olduğu, bu tahribatın bir an önce Fakültece tamiri gerektiği bildiriliyordu.
Fakülte Yönetim Kurulu 16 Mayıs‘ta toplanarak, Sıkıyönetim Komutanlığı‘ na verilecek yanıtı hazırladı ve yapılan onarımlara ait masraf faturalarının ekli olarak gönderilmesine, geri kalan onarımların yapılmasını sağlamak üzere ödenek istenmesine, Sıkıyönetim Komutanlığı‘ndan bir tahkik ve tedbir heyeti istenmesine karar verdi.
18 Mayıs günü bir Kurmay Albay, bir Yargıç Yarbay, bir Yargıç Yüzbaşı bir de fotoğrafçıdan oluşan heyet Fakülteye geldi. Heyet havaya açılan ateşin bu kadar çok tahribata neden olamayacağını raporunda belirtti. Tahribatın listesi rapora eklendi. Fotoğraflar çekildi.
19 Mayıs‘ta hiçbir tören yapılmadı. Ankara halkının kadın - erkek, genç - yaşlı Anıtkabri ziyaret için, sanki yarışa girdiği havası canlı olarak görülüyordu.
* * * 12

MENDERES’TEN GECE GELEN TELEFON
(Fehmi Yavuz Hoca’nın anıları devam ediyor)
19 Mayıs gecesi saat 24‘e doğru evimin telefonu çalmağa başladı. Hepimiz yataklarımızdan fırladık. Telefonu ben açtım. Karşıdaki, Başbakanlık Özel Kalemi‘nden aradığını Sayın Menderes‘in evinde şu numaraya (23403) telefon etmemi istediğini söyledi. O günlerde argo deyimiyle işletme amacı ile pek çok kimse rahatsız ediliyordu. Ben telefon edenin adını da sordum. H. bey imiş.
Evdekiler hep heyecanlıyız. Ben telefon etmeye hazırlanırken, eşim ve çocuklar:
— Bu kadar acele etme, 5 – 10 dakika düşün, niçin arayabilir? diyorlardı. Ben;
— Yaşım 50, bugüne kadar bir Başbakanla nasıl konuşulacağını öğrenmedimse, 5–10 dakikada mı öğreneceğim? dedim ve numaraları çevirmeye başladım. Telefon açıldı ve Menderes'le aramızda şöyle bir konuşma geçti, ben:
— Ben SBF Dekanı Fehmi Yavuz. O:
— Ben Adnan Menderes, Ben:
— Hoş geldiniz (Başbakan İzmir‘den o gün gelmişti) O:
— Fehmi Bey, Fakülte binasının cephesindeki camları ve kurşun izlerini tamir ettirmek istemiyormuşsunuz, doğru mu? Ben:
— Bu nereden çıkmış, bir kesimini tamir ettirdik, hatta faturalarını da gönderdik. Geri kalanları tamir ettireceğiz. Tesbit için, Sıkıyönetim Komutanlığından bir heyet geldi. Tesbit işi de bitmiş, sayılır, O:
— Yani tarihi hatıra olarak saklamak, onun için tesbit ettirmek istiyorsunuz? Bu Mülkiye için yüz karasıdır, Ben;
— Şereftir, O:
— Yüz karasıdır, yüz karasıdır Ben:
— O halde bırakalım bunu tarih tesbit etsin.
Karşılıklı iyi gece1er dileyerek, telefonu kapattık.
20 Mayıs‘ta Profesörler Kurulumuz toplandı. Menderes, Turgutlu‘ da yaptığı ve Üniversiteye ağır sözlerle çatan konuşmasında KARA CÜBBELİLER sözünü kullanmıştı. Kurul bu konuşmaya verilecek yanıtı hazırlamış ve Rektörlüğe göndermiştir.
23 Mayıs‘ta yapılması gereken Üniversite Senatosu toplantısı Sıkıyönetim Komutanlığı‘nın bütün toplantıları yasaklaması yüzünden, yapılamadı.
Böylece adım adım 27 Mayıs’ a yaklaşıldı. 13

27 Mayıs sonrası Ordu’ya teşekkür gösterilerinden birinde Mülkiyeliler.
Kaynak: Dr. Cengiz Aslantepe, 2009 14

Ek 1: Öğrenci Utku ACUN’un Dekan Prof. Fehmi Yavuz’a Mektubu, 16 Mayıs 1960
Kaynak: Siyasal Bilgiler Fakültesi Personel Müdürlüğü Arşivi, Prof. Fehmi Yavuz Özlük Dosyası :1 15

Ek 2: Dekan Prof. Fehmi Yavuz’un Öğrenci Utku ACUN10’a Cevabı
10 O dönemin öğrencisi UTKU ACUN Hakkında:
Utku Acun, 1938 yılında Bolu‘da doğmuştur. Bir öğretmen ailesinin çocuğudur. İlk ve orta öğremini Kula ve Akhisar da liseyi Balıkesir de birincilikle bitirdi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni 1960 yılında mezun oldu..
Utku Acun, Matematik Öğretmeni Yüksel ACUN ile evlendi. Öğrenciliği sırasında SBF Talebe cemiyeti ve MTTB Ankara, Üniversite ve yüksek Okullar Başkanlığı‘nda bulunmuştur. Ülkemizin gençliğini Dünya Gençlik Teşkilatı [1957] ve genel kurullarında temsil etmiştir Meriç, Çaykara, Eleşkirt, Samandağ, Beypazarı kaymakamlıkları, İstanbul Vali Yardımcılığı yaptı. 1980 yılında Adıyaman Valiliğine atandı. Daha sonra da 1983'te Isparta, 1986'da Merkez, 1987'de Konya, 1988'de Ordu, 1991'de Hatay, 1997'de Kütahya, 2000'de Balıkesir Valiliklerinde bulundu. 2003 Ağustos ayında yaş haddinden emekli oldu. Evli ve iki çocuk babasıdır. Türk İdareciler Derneği Yönetim Kurulunda uzun yıllar idarecilik yapmıştır.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Utku_Acun ve http://antakyavaliutkuacun.meb.k12.tr/ den yararlanılmıştır. 28 Mayıs 2010
Kaynak: Siyasal Bilgiler Fakültesi Personel Müdürlüğü Arşivi, Prof. Fehmi Yavuz Özlük Dosyası :1 16

Ek: 3. SBF Profesörler Kurulundan Prof. Fehmi Yavuz’a Şükran Borcu
Kaynak: Siyasal Bilgiler Fakültesi Personel Müdürlüğü Arşivi, Prof. Fehmi Yavuz Özlük Dosyası :1 17

Ek: 4. Yüzbaşı Fethi GÜRCAN’ın Anılarından 28 – 29 Nisan 1960 Olayları(*)
(*)http://kutuphane.halkcephesi.net/Ben%20Ihtilalciyim/Bolum%201.htm den alınmıştır. Erişim tarihi 27 Mayıs 2010
FETHİ GÜRCAN ÖĞRENCİLERE ATEŞ AÇILMASINI ENGELLİYOR
Ankara‘da ise, Genelkurmay Başkanı ve Ankara Sıkıyönetim Komutanı‘nın emri netti: ―Ateş açın!. Bu emri yerine getirmekle görevli Bnb.Vehbi Ersü‘nün ise buna hiç niyeti yoktu. Ancak, talimata karşı geldiği için hakkında tahkikat açılabilirdi. Ersü, emri vermemek için baygınlık geçiriyor numarası yaptı ve hastalanmış gibi Gülhane Hastahanesi‘ne kaldırıldı. Bnb. Vehbi Ersü'nün yerine süvari birliğinde yine inisiyatifi Yüzbaşı Fethi Gürcan ele aldı. Sıkıyönetim Komutanı‘yla şiddetli bir şekilde tartışarak ateş emrini durdurttu.

Yassıada Mahkemeleri İddianamesi:

―İstanbul‘daki üniversite olaylarını haber alan Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri, Hükümet‘in davranışlarını protesto etmek için 29 Nisan 1960 günü bir toplantı düzenlemişlerdi.
Bu toplantıyı bir gün önce haber alan Sıkıyönetim Kumandanı General Namık Argüç toplantıya mani olmak için, toplantı ve yürüyüşe müsaade edilmemesi için, Ankara Garnizon ve Merkez Kumandanlıkları‘na ve Emniyet Müdürlüğü‘ne yazılı emir vermiştir.
28 Nisan 1960 günü saat 21.00‘de 43‘ncü Süvari Alay Kumandanı ve diğer subaylarını Merkez Kumandanlığı‘nda toplayarak topluluklara, önce üç defa dağılmalarının ihtar edilmesini ve dağılmazlarsa, atlarla üzerlerine yürünmesini, bu da etkili olmazsa havaya, sonra üzerlerine ateş açılmasını‘ emretmiş ve Eğer vazifemizi yapmazsak başımızda Meclis Tahkikat Komisyonu vardır, bunun icra salahiyeti, sıkıyönetim kumandanı olmama rağmen, benim salahiyetlerimden fazladır. İcabında bu komisyon beni bile tevkif eder‘ diyerek, subaylara da gözdağı vermek istemiştir.
29 Nisan 1960 sabahı, saat 6.00 sıralarında Süvari Alayı‘na giderek, kumandanlarla bir konuşma yapmış; 6–7 Eylül olaylarında görev aldığını söyledikten sonra yılanın başı küçükken ezilmeli ve bunun için de şiddetli hareket edilmelidir. Aksi takdirde Meclis Tahkikat Komisyonu kararları çok ağırdır ve temyiz kabiliyeti de yoktur. Şiddet ve gerekirse ateş her şeyi hal edecektir‘ diyerek, sürekli temas halinde bulunduğu iktidar elebaşlarının amaçlarına uygun hareket planını açıklamıştır.

HUKUK VE SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ’NDEKİ PİÇLER

Namık Argüç, 3 Bölüğün Hukuk Fakültesi bahçesine girmesine emir vermiştir. O sırada bahçede bulunan öğrenciler Namık Argüç‘ün Fakülteye geldiğini görünce ordu ve general lehine tezahürata başlamışlar ve askerin bahçeden geri çekilmesi halinde dağılacaklarını söylemişlerdir. Öğrencilerin bu istekleri olumlu karşılanmış ve asker bahçeden çıkarak fidanlıklara doğru giderken, Ankara Valisi ile Emniyet Genel Müdürü Cemal Göktan ve birkaç sivil şahıs olay yerine gelmişler

 ‗Hukuk Fakültesi‘nden 20 ve Siyasal Bilgiler‘den 100 kadar piçin alınması lazım geldiğini ve o zaman bunların bellerinin kırılacağı‘ şeklindeki konuşmaları üzerine, Sıkıyönetim Kumandanının verdiği bir emirle 3. ve 4. Bölükler tekrar fakülte bahçesine girmişler ve öğrencileri cop kullanarak binaya sokmaya çalışan emniyet mensuplarına yardıma başlamışlardır. (Bu konuşmalar tanıklarca duyulmuştur) 18

Öğrencilerin İstiklal Marşı‘nı söylemeye başlamaları üzerine subaylar selam durmuşlar, bunu gören Ankara Valisi, müdahale ederek aralarında tartışmalar başlamış, o zaman Sıkıyönetim Kumandanı, Hukuk Fakültesi‘nin Siyasal Bilgiler tarafındaki kapısı önüne bir manga askeri saf halinde dizdirerek silahlarını doldurmalarını emretmiştir. Bunu görerek müdahale etmek isteyen Grup Kumandanı‘na:

 ‗Benim yaptığım işlere burnunu sokma, bu manganın kumandasını eline al ve ateş ettir‘ emrini vermiş.
Grup Kumandanı ateş ettirecek bir durum olmadığını ve bu tasarrufun yasalara aykırı olduğunu bildirmiş olmasına rağmen Argüç, bu isabetli uyarmayı yapan Birlik Kumandanı‘nı: 
‗Şimdi seni tutuklatırım‘ diye tehdit ederek oradan uzaklaşmıştır. Durumdan yararlanan Grup Kumandanı, birliğin tüfeklerini boşalttırmış ve Teğmen Tanju‘ya kim emir verirse versin katiyen ateş ettirmemesini tembih etmiştir.
Böylece Hukuk Fakültesi olaylarında ateş açılmamıştır. Öğrencilerin serbest bırakılmaları için Hukuk Fakültesi Dekanı tarafından yapılan müracaatları, Sıkıyönetim Kumandanı: 
― Ben Meclis Soruşturma Komisyonu‘na bunları tutuklattığımı bildirdim, oradan haber almadan öğrencileri serbest bırakmam‘ diyerek reddetmiştir.
Binaya giren polislerin tecavüzü sonunda yaralanan bazı öğrencilerin dışarıya çıkmaya başladığı anda fakülte içinden: 
‗Polisler bizi öldürüyorlar‘ diye feryat ve yardım sesleri geldiği halde, Vali, Argüç ve Emniyet Genel Müdürü bu seslere kulak vermemişlerdir.
Polis ve polis görevlilerinin yaratılan faciadaki rollerini tamamladıkları ve ortalığı kırıp geçirdikleri sırada hukuklu arkadaşları için protestoya başlayan Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerinin, Hukuk Fakültesi öğrencilerinin serbest bırakılmalarını istedikleri görülmüştür.
Saldırganları durdurabileceklerini düşünen öğrenciler bayrak çekmiş ve İstiklal Marşı‘nı söylemeye başlamış ve ordu lehine tezahürat yapmışlardır.
Bu arada nümayişçilerin merkezi sıkleti Hukuk‘tan Siyasal Bilgiler Fakültesi‘ne kaymıştır. Sıkıyönetim Kumandanı, Vali ve Emniyet Genel Müdürünün, polis kuvvetlerini coplarla Siyasal Bilgiler öğrencilerinin üzerine hücuma geçirdikleri görülmüştür.
Ankara Valisi ve Cemal Gökhan sürekli olarak telsizle Namık Gedik, Medeni Berk ve Adnan Menderes‘le konuşmuş ve olaylar hakkında bilgi vererek, onlardan yeni direktifler almışlardır. (Dosyadaki telsiz konuşmalarını içeren banttan)
Polis kuvvetleri birkaç defa dalgalar halinde fakültelerin içine girmeye çalışmışlarsa da, öğrencilerin pencerelerden taş, kömür vesaire atmaya başlamaları karşısında bu girişimlerden vazgeçmişlerdir. Öğleye doğru Namık Argüç, bir saat kadar sonra fakülteler bölgesinden ayrılmıştır.
Saat 13.00‘te geri geldiğinde 53 adet süvari erini atlarından indirerek cephesi Fakülte binasına gelmek üzere Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri arasındaki yol üzerine dizdirttiği görülmüştür. Bu ateş hazırlığı safhasında öğrenciler, Argüç‘le konuşmak istemişler, bundan yararlanan 3.Bölük Kumandanı, erlerin dolu tüfeklerini boşalttırmıştır. Bu arada gelen itfaiye arabası, öğrencilere su sıkmak istemiş, fakat öğrenciler tarafından vitesten çıkarılan araba oradan uzaklaştırılmıştır. Bunu gören Argüç, 3. Bölük Kumandanı‘na ateş ettirmesini emretmişse de, Bölük Kumandanı ancak Grup Kumandanı‘ndan emir alacağını söyleyerek, bu emri dinlememiştir. Bu kez, Argüç Grup Kumandanı‘na ateş ettirmesi için emir vermiş, fakat o sırada itfaiye arabasının oraya girmesi nedeniyle emir yerine getirilememiştir. Namık Argüç, Grup Kumandanı‘na ateş ettirme emrini tekrarlamıştır.
Grup Kumandanı Kanun ve emirler muvacehesinde ateş edilecek bir hal yoktur, ateş ettirmem‘ diye karşılık vermiş ve müsaade edin, polis çekilsin, öğrenciler bize itaat ediyor; biz dağıtalım‘ demişse de, Argüç bu ikaza ‗sizi tutukluyorum‘ sözü ile karşılık vermiş ve oradaki erlere tekrar silahlarını doldurtarak öğrencilerin bulunduğu binaya karşı cephe aldırmış, bir kısım tanıkların ifadelerine göre ‗Menzile ateş‘, ‗Hedefe ateş‘ diyerek emir vermiş ve asker de Fakülte Binasına ve öğrencilerin bulundukları yerlere ateş etmişlerdir. Atılan 100–200 adet mavzer mermileri çatı kısmına, balkona, dershane pencerelerine, 19

dershane içindeki duvar ve tavanlara, fakültenin giriş kapısı sütunlarına ve kapı yanındaki otomobilin motor kısmına isabet etmiştir. Grup kumandanı ve subayların müdahalesiyle ateş kestirilmiştir.
Askerlerin ateşe başladığı sırada Vali Dilaver Argun ve Cemal Göktan olay yerinde, polis kuvvetlerine ‗Ne duruyorsunuz, hücum edin‘ demeleri üzerine polislerin bina içine girerek, koridorlara ve sınıflara sığınmış olan öğrencileri dövdükleri, tabanca kullanarak bazılarını yaraladıkları, Dekan ve profesörlerle idarecilerin yaptıkları girişimler sonunda, subayların da gayretiyle Emniyet Kuvvetleri‘nin dışarıya çıkarıldıkları anlaşılmıştır.
Diğer taraftan Bilirkişi Raporu ve krokinin incelenmesinden anlaşılacağı üzere, askerler tarafından açılan ateşin hedef gözetilerek yapıldığı ve balkonda, pencerelerde ve bahçede gruplar halinde toplu bulunan öğrencilerin yere yatmaları ve ateşten içgüdüleriyle sakınmaları sonunda yaralanmadıkları anlaşılmıştır.
“DEMOKRASİ” YERİNE İSYANI SEÇTİ
Sıkıyönetim Komutanı‘nın ateş emrini engelleyen Yzb. Fethi Gürcan, polisin saldırılarından korumak için, Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Hukuk Fakültesi önündeki gençleri, sakin bir şekilde cemselere doldurtup bir kaç sokak ötede serbest bıraktırtmaya başladı.

Bu gençlerden bazıları, tanık olarak geldikleri Yassıada Mahkemeleri‘nde, ismini bilmedikleri kendilerini bırakan uzun boylu süvariden heyecanlı bir övgüyle bahsedeceklerdi. Bu cesur subayın kim olduğunu bilen söylemekten kaçınmıyordu.
―Gençlik ve polis arasında kıyasıya bir çatışma cereyan ediyordu. Bu çatışma bir aylık bir zaman süreci içinde silahlı çatışmaya kadar dayandı. Ankara Üniversitesi, Örfi İdare Komutanı Korgeneral Argüç tarafından ateş altına alındı. Merhum Bnb. Fethi Gürcan‘ın cesur müdahalesi ile ateş kestirildi ve büyük bir katliam önlendi
Fethi Gürcan 28–29 Nisan 1960 Olayları‘nda Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültesi‘ndeki öğrencilerin üzerine ateş emrini dinleseydi, 21 Mayıs 1963‘te Harbiyelilerin üzerine ateş emrini dinleyenler gibi demokrasi kahramanı olacaktı. O isyanı seçti.

"Sıkıyönetim komutanı erlere yeniden silahlarını doldurttu, fakülte binasına cephe aldırdı ve "Menzile ateş!" emrini kendisi verdi. Fethi kendisini emri yerine getiren erlerin önüne attı ve "Ateşi kesin!" diye bağırdı. Sesi, kendisi gibi ateşi durdurmak için ortaya atılan birkaç subayın sesiyle birlikte yankılandı. Sonunda ateş kesildi.”

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder