27 MAYIS 1960' A NASIL GELİNDİ.. KAYNAYAN KAZAN ANKARA, BÖLÜM 2
29 Nisan 1960’da Siyasal Bilgiler Fakültesi
ve Adım Adım 27 Mayıs (*)
Mülkiye 2010 / 267. Sayı.s.97-121‘de
yayınlamıştır.
(*) Yazının hazırlanması
sırasında Dekanlık Fotoğraf Arşivini açan ve SBF Personel Müdürlüğü Arşivinde
Prof. Fehmi Yavuz‘un özlük dosyasını incelememe izin veren SBF Dekanı Sayın Prof.
Dr. Celal Göle Hocama sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
1 Fehmi Yavuz (1985): Anılarım. Mülkiyeliler Birliği
Vakfı Yayınları: 1. Maya Matbaacılık.
2 Alpaslan Işıklı (2002) Gün Doğmadan, Anı. İmge Kitabevi.
1. Basım. Kasım. Ankara.
3 ―O gece, SBF yurdunda gençlerin
kıyma makinelerinde doğranması hikayesi dahil, bize ulaşan söylentileri geç
vakitlere kadar tartıştık. Ertesi gün, gösteri yapmak sırası bize gelmişti. SBF
öğrencileri, fakülte bahçesinde toplandılar; şimdilerde vaka-i adiye haline
gelmiş bulunan tarzda bağırıp çağırmaya başladılar.‖ Alpaslan Işıklı
Dr.
Serdar ġahinkaya
Anayasa Tartışmaları ve 27 Mayıs tematik çerçeveli bu sayımızda
Fakültemizin yaşadıklarına yer vermemek olmazdı. Bu yazı, hem hafızaları
tazelemek, hem de genç kuşakları bilgilendirmek amacıyla hazırlandı. İlgili
dönemin dekanı, sevgi ve rahmetle andığımız Prof. Fehmi Yavuz‟un
“Anılarım”1 kitabı bu konuda en önemli kaynaktır. Alpaslan Işıklı
Hocamızın “Gün Doğmadan2” isimli anılarında da, 29 Nisan 1960 günü
Siyasal Bilgiler Fakültesi‟ndeki gelişmelere ilişkin ilginç gözlemler
bulunmaktadır.
Bu iki anı, içerden tanıklık etmektedir. Bir de dışarıdan
tanıklık eden, yazının ekleri arasında yer verdiğimiz süvari Yüzbaşı Fethi
Gürcan‟dır. Gürcan‟ın anıları, o gün yani 29 Nisan
1960‟da
Cebeci‟deki
Siyasal Bilgiler ve Hukuk Fakültelerinde nelerin yaşandığını öğrenmemize imkân tanımaktadır.
*
* *
Üniversite
profesörleri DP İktidarı‘na ateş püskürmeye, üniversite gençliği de sokağa
dökülmeye başlamıştı. Hükümet, 28 ve 29 Nisan günleri İstanbul ve Ankara'da
miting düzenleyen üniversite gençliğinin üzerine önce polisi sürmüş, polis
olayları bastırmada etkili olamayınca, Askeri Birlikler öğrencilerin üzerine
gönderilmişti.
28 Nisan 1960
günü sabahı İstanbul Üniversitesi‘nde başlayacağını öğrendikleri protesto
gösterisini engellemek için, Vali ve Emniyet Müdürü erken saatlerde polisi
üniversite bahçesine tedbir almak için gönderdiler. Öğrenciler protesto
gösterisini başlatır başlatmaz polis saldırıya geçmiş, birçok öğrenci ve
profesörün polis tarafından dövüldüğü çatışmalarda Orman Fakültesi öğrencisi Turan
Emeksiz vurularak öldürülmüş, Hüseyin Onur ayağından yaralanmıştı.
Askeri birliklerin olay yerine gelmesi üzerine öğrenciler “ordu – gençlik el ele” diye
bağırmaya başladı. 29 Nisan‘da gösteriler Ankara‘ya taşınmıştı.3 2
(2002)
Gün Doğmadan. s.31.
4 Fehmi Yavuz (1985): Anılarım. Yazım şekli korunmuştur. Serdar Şahinkaya.
Dönemin şarkısı,
Gazi Osman Paşa (Plevne) Marşı‘nın uyarlanmış biçimiydi. “Olur mu böyle Olur mu, Kardeş Kardeşi Vurur
mu?” .
*
* *
SÖZ
SIRASI PROF. FEHMĠ YAVUZ HOCAMIZDA;
Mülkiye'yi
Yüksek Okul Yapma GiriĢimi:4
Demokrat Parti
iktidarı 1954‘den sonra halkın, özellikle aydın kesimin sevgisini, sempatisini
saygısını adım adım yitirmeye başladı. Eşim ve iki çocuğumla 1953–55 yıllarında
Londra'da idim. Sonradan gelenlerle bu konuyu ara sıra tartışıyorduk. Ben
Demokrat Parti iktidarından hâlâ birşeyler beklenebileceği görüşünü
savunuyordum. Yeni gelenler ise: ―İşler çok değişti. Senin bıraktığın Demokrat
Parti hızla gerilemektedir‖ diyorlardı.
Yurda döndükten sonra, bu görüşte olanlara ben de katıldım.
O zamanki Milli
Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu‘nun makam odasında geçen bir olayı dile
getirmekte yarar görüyorum. Benderlioğlu ile Ankara Belediye Başkanı iken
açılan İmar Planı Yarışması hazırlık çalışmaları nedeni ile çok sıkı işbirliği
yapmıştık. Milli Eğitim Bakanı olduktan sonra da ara sıra buluşuyorduk. Bun1ardan
birinde, odasında bulunan bir kişiye beni ―Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı‖ diye tanıttı. Adam hal-hatır
sormadan, saldırıya geçti ve özetle şöyle dedi:
— Atıf bey, SBF
başlangıçta bizim yanımızda idi, şimdi döndü.
Ben,
Benderlioğluna: ―Atıf bey beni tanıttınız ama beyin kim olduğunu söylemediniz.
Onu öğrendikten sonra yanıtımı vereceğim‖ dedim. Benderlioğlu, aklımda kaldığına göre, Tekirdağı
Milletvekili Dr. X.olduğunu
söyledi. Ben :
—Biz hiçbir
zaman filan partinin yanında, ya da karşısında olmadık. Biz hep Türk ulusunun
yanında olduk. Padişahlık döneminde bile iktidarın kulu, kölesi olmadık.
Başlangıçta siz
halkın yanında göründünüz ve aynı saflarda yerimizi aldık. Sonradan siz adım
adım halktan uzaklaştınız. Biz ise halkın yanındaki yerimizi koruduk. Böylece
bizden ve halktan uzaklaşan sizler olmuyor musunuz? dedim.
Benderlioğlu o
zatı uygun biçimde yolcu etti. Biz de teknik konuşmamızı sürdürdük.
Bu olay ve
benzerleri, iktidar çevresinin SBF‘yi cezalandırmaya hazırlandıklarını
gösteriyordu. Zafer Gazetesi‘nin 5 Şubat 1960 günlü sayısının 1. sayfasında, 10
Demokrat Milletvekilinin SBF‘yi, Milli Eğitim Bakanlığı‘na bağlı bir Yüksek
Okul durumuna getirmek için hazırladıkları Kanun Tasarısını TC. Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı‘na sundukları haberi yer alıyordu. Bu habere o gün Ankara
Radyosu da bültenlerinde yer verdi. 3
5 ġubat 1960 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yer alan konuya
iliĢkin haber
Kaynak:
Dr. Cengiz
Aslantepe (2009): Mekteb-i Mülkiye‟den
Siyasal Bilgiler Fakültesi‟ne
1859 –
2009. 150 Yılın Tanıklığı. Koleksiyoncular Derneği Yayın No:
11. Ankara Üniversitesi Basımevi. Ankara.
Fakülte
Yönetimi, öğretim üye ve yardımcıları gecikmeden ve gereken ağırbaşlılıkla
konunun üzerine eğildiler. Bu haber, kamuoyunun gündeminde, Fakültemizi ön
plana çıkardı. Yerli yabancı çeşitli gazeteler muhabirlerini göndererek,
telefonla, Fakültenin bu durum karşısında tutumunu, davranışının ne
olabileceğini öğrenmek istediler.
Ben aynı gün
basına yaptığım kısa açıklamada: ―TC. Büyük Millet Meclisi‘nin bu tasarıyı
kanunlaştıracağına inanmıyorum‖ dedim.
Bu girişimin
sakıncalarını ortaya koymak üzere kurulan 5 komisyon, kısa sürede raporlarını
hazırladı. Basın gereken tepkiyi, ilgiyi gösterdi. Üniversite Senatosu konuyu
tartıştı. Aziz Nesin'in Akşam Gazetesi'nde çıkan Üniversite‘nin Kırşehri
başlıklı yazısından çokça aktarma yapıyorum.
<<Kırşehir İli‟nin hangi gerekçelerle ilçe yapıldığını artık bilmeyen yok.
Nasıl
bir anlayış,
düşünüştür, bilinmez.
Kendilerince yerinde, doğru
bir gerekçeyle
bir İl‟i
ilçeliğe
indirenler, bu başarılarından birkaç zaman sonra, bu kez o ilçeyi yeniden il
yapmak için gerekçe çıkarabiliyorlar.
Kırşehirleştirme DP'nin politika güdümlerinden en belirli
olanıdır. Basın özgürlüğünü her yandan Kırşehirleştirmek isteyen DP şimdi de,
100. yıldönümünde bulunan SBF‟ye sinirlenmektedir. Onu da Kırşehirleştirmekten başka yol yoktur…Üniversitenin bir
Fakültesi
olan SBF. küçültülür „siyaset okulu‟
yapılırsa öbür Fakülteler de bu örneğe bakıp akıllarını başlarına alır.. 4
SBF‟yi
Kırşehirleştirmenin
gerekçesi ne imiş, biliyor musunuz? Bu kurumu 1950‟den
önceki
„hakiki
hüviyetine
irca‟
imiş.
Ah ne olurdu, önce DP. kendisini 1950'den önceki „hüviyetine
irca edebilse idi>>
Ankara Üniversitesi Senatosu‟nda
yapılan
tartışmaları şöyle özetleyeceğim:
Burada ilk
karşılaşılan sorun, konunun bir ―SBF sorunu değil, Üniversite sorunu olduğunu‖ Senato‘ya kabul ettirmekti. Gerçekten üyelerden pek çoğu bu görüşte olmakla birlikte, SBF‘yi yalnızlığa itme eğiliminde olanlar da vardı. Nitekim bir iki üye SBF‘nin Ankara Üniversitesi
içindeki yerini savunan bir rapor hazırlanmasını; SBF öğretim üyelerinin ve
öğrencilerinin iktidarı eleştiren davranışlarına son vermeleri koşuluyla, bu
Fakültenin desteklenmesinin uygun olacağını belirten görüşler de ileri sürmüştür.
Öğrenci
gösterilerinin arttığı 1960 yılında SBF’li ve Hukuk’lu öğrenciler bir mitingde
Kaynak:
Dr. Cengiz
Aslantepe, 2009.
Fakültemiz temsilcileri ile Senato‟nun
öteki
üyelerinin,
bu gibi öneriler
karşısındaki tutumunu şöyle özetleyebilirim:
SBF. Ankara
Üniversitesi‘nin öteki Fakülteleri gibi bir parçasıdır. Bunun üniversite
açısından tartışılması yersizdir. Öte yandan bu yola gidilecekse, her
Fakültenin Üniversite içindeki yerini savunan, benzer raporlar hazırlanması
gerekebilir.
SBF öğretim üye ve öğrencilerinin tutumuna gelince: Bunlar akademik özgürlük ilkesine
uygun olarak, Anayasa‘nın ve kanunların kendilerine tanıdığı haklardan yurttaş
olarak yararlanmaktan, vicdanları uyarınca davranmaktan başka bir şey
yapmadıkları kanısındadırlar.
Ankara
Üniversitesi bu konuda herhangi bir karar almamış, Rektörü özel olarak, siyasal
iktidar yetkilileri ile temas edip Üniversite topluluğunun bu tasarı
karşısındaki üzüntülerini bildirmekle görevlendirmiştir.
Aracılık etmek
isteyenler de türedi. Büyük bir Devlet Bankasının Genel Müdürü, Adnan 5
Menderes‘e gidip, şöyle dersek, her şeyin yoluna gireceğini
bana, yönetim kurulu üyelerine, gözüne kestirdiği Mülkiyeli‘lere anlatmaya
çalıştı:
—Bütün Mülkiye,
öğrencileri, öğretim üyeleri, mezunları ile emrinizdeyiz.
Tutumumuz ve gelişmeler şöyle özetlenebilir:
İktidara karşı
Fakültenin davranışında hiçbir değişiklik olmadı. Aracıların Başbakan‘ı görme
önerisine uyulmadı. Yönetim Kurulumuz, Başbakan çağırırsa Dekanın yalnız
gitmesini, SBF topluluğunun düşünce ve davranışında hiçbir değişikliğin
olmadığını bildirmesini, kararlaştırdı. Başbakan böyle bir çağrıda
bulunmamıştır.
İktidarın
tutumunda bir değişiklik olamamakla birlikte, yurt içindeki önemli gelişmeler
SBF'yi Yüksek Okul yapma düşünü arka plana itmiştir, diyebilirim. Gerçekten bu
arada basını, muhalefeti susturmak, sindirmek için Tahkikat Komisyonları
kurulmuş, özgürlükleri kısıtlayan önlemler getirilmiştir.
Tahkikat
Komisyonu‘na ben de çağrıldım. Üzerinde durdukları önemli nokta bizim CHP ile
işbirliği içinde olmamız ve bunu artırma çabasını sürdürmemiz, idi. SBF‘ye sık
sık CHP‘li Milletvekilleri geliyormuş vb. Komisyon üyeleri çok saygılı
davrandılar, kahve, çay, gazoz ısmarlamakta birbirleriyle yarış ettiler.
Komisyon üyelerinden yalnız Osman Kavuncu‘yu anımsıyorum. Kavuncu Kayseri
Belediye Başkanı iken büyük işler yapmıştı. Türkiye‘ye uzun ya da kısa bir süre
için gelen yabancı uzmanlardan kimileri onun başarısını yerinde görmek için,
Kayseri'ye gitmişlerdi. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'ndeki
yabancı uzmanlar, yaptıkları yayınlarda ona da yer verdiler. Kavuncu Meclise
girmekle eriyip gitti, hem de Yassıadalık oldu. Bir genelleme yaparak, DP‘nin
gemi azıya almışçasına, demokrasiden, başta laiklik olmak üzere. Atatürk
Devriminden uzaklaşması yüzünden birçok değerli gencin de çürütüldüğü
söylenebilir.
29
Nisan 1960, Hukuk Fakültesi, Ön Bahçesi. Ankara 6
29 NĠSAN 1960 SBF OLAYI:
İktidarın özgür
basını, muhalefeti sindirme çabalarına, Tahkikat Komisyonlarının girişimlerine
ilk büyük tepki 28 Nisan‘da, İstanbul Üniversitesi‘nden geldi.
Bu olayı anmakla
yetiniyorum. 29 Nisan günü Ankara‘daki Yüksek Okullar, Üniversite karıştı.
Öğrenciler binalara, derslere girmiyor, slogan atıyor. Gösteri yapıyorlarmış.
Biz Rektörlükte, Yönetim Kurulu toplantısındayız. Telefon durmadan çalışıyor.
Hepimizin Fakültelerinde bir şeyler olduğu haber veriliyor. Toplantıyı keserek,
Fakültelerimizin başına gitmeye karar verdik ve dağıldık.
29
Nisan 1960, Siyasal Bilgiler Fakültesi Bahçesi
Kaynak:
Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dekanlığı, Fotoğraf Arşivi
Fakülteme
döndüğümde, bizde aşırı bir birikimin olmadığını gördüm. Öğrenciler ve ha1k
daha çok komşu Hukuk Fakültesi‘nin bahçesinde ve de çevresinde toplanmışlardı.
Biz öğretim üye ve yardımcıları yönetim kurulu üyeleri ile durumu
değerlendirmeye çalışırken şu haber geldi:
―Güvenlik
kuvvetleri, öğrencileri Hukuk Fakültesi binasına sokmuş, koridorlarda,
sınıflarda, salonlarda kovalamaca başlamış.‖
Biz hemen olayı
izlemek için, pencerelere koştuk. Fakülte dışına çıktık. Hukuk Fakültesi'nin
pencerelerinden atlayanlar, düşenler oluyor, biriken halk, bizim öğrenciler
bunlara yardıma çalışıyordu…
Tıp
Fakültesi‘nin gönderdiği ambulans aralıksız çalışıyor, bunları hastahaneye
taşıyordu. Ambulanslarla gidenlerin ölü, baygın, hafif ya da ağır yaralı olduğu
bilinmiyordu. Ambulansın (belki de ambulansların) sık sık gelip gitmesi
gerginliği büsbütün artırdı. Gösterilerin ağırlığı da bizim Fakültenin
çevresine kaydı.
Öğrencilerimiz
Hukuk Fakültesi‘nin başına gelenleri gördükten sonra binaya girmemekte
direndiler. Güvenlik kuvvetleri Fakülteyi ve çevresini sarmıştı. Çemberi yarıp
çıkmak da kolay olmuyordu. (Bir arkadaşımız 28 Nisan olayları nedeni ile
İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar'a çekmek istediğimiz telgrafı
Cebeci Postanesine götürmeyi başarmıştı.) Öğrenciler itfaiye arabalarını
devirdiler, hortumları kestiler; bina içinde sıralardan, sandalyelerden
yararlanarak barikatlar kurdular. Bu durum birkaç saat sürdü. Akşam doğru,
Fakülte giriş kapısının karşısında yüzleri Fakülteye dönük, ayakta, piyade
tüfekleri ile ateşe hazır 20 kadar asker göründü. Biz durumu balkondan
izliyoruz. Bir subayın emri ile (sonradan
bunun Sıkıyönetim Komutanı General Namık Argüç olduğunu öğrendik) yaylım
ateşi başladı. Önce çatının altına doğru ateş edildiği anlaşılıyordu. Ateş emri
verenin, eliyle işaret ederek, ateş alanını aşağıya kaydırıldığını gördük ve
hemen balkona yattık. Sürünerek içeriye girip çıkıyor, bundan 7
sonra neler olabileceğini anlamaya çalışıyorduk. Bu arada,
yerde uzanan bir Harbiye öğrencisinin telefonla, olup bitenleri bir yere
duyurmaya çalıştığı dikkatimi çekti.
29
Nisan 1960, Siyasal Bilgiler Fakültesi Bahçesi
Kaynak:
Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dekanlığı, Fotoğraf Arşivi
Öğrenciler
içeriye kaçıştı. Öğretim üye ve yardımcılarının pek çoğu Dekanlığa doldu. Hukuk
Fakültesi‘nin başına gelenlere biz de uğramağa başlamıştık.
Ben koşarak,
Cebeci Caddesi‘nin kavşağına ulaştım. Orada Ankara Valisi, Emniyet Genel
Müdürü, Sıkıyönetim Komutanı, daha başka görevliler ve yetkililerle
karşılaştım. Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç‘e:
—İstediğiniz
oldu. Öğrencilerle güvenlik kuvvetleri oradan oraya koşturuyorlar. Kan gövdeyi
götürebilir. Bu durumda en uygun olan, Güvenlik kuvvetlerini binanın dışına
çıkarmaktır. Ben öğrencileri, herhangi bir olaya neden olmadan binadan çıkarıp
evlerine, yerlerine göndermeye söz veriyorum dedim.
Argüç Paşa
―Binadan çıkarken, ya da yollarda uygunsuz hareketlerde bulunurlarsa‖ dedi. Ben ―kesinlikle bu olmayacaktır, çıkacak olaylardan ben sorumluyum‖ dedim.
Namık Paşa‘nın
bu pazarlığa aklı yattı. Ankara Emniyet Müdürü, bir binbaşı, emniyet
kuvvetlerini binadan çıkarma işini üstlenmeye hazırdı.
Ankara Valisi,
pişmiş aşa soğuk su katarcasına: 8
—Paşam, Paşam önce elebaşları5 versinler, sonra binayı boşaltalım
demez mi? Ben Valiye dönerek:
5 Ek
4‘de yer alan Yüzbaşı Fethi Gürcan‘ın anlattıkları arasındaki konu ile ilgili
satırlar; “ Namık Argüç, 3 Bölüğün
Hukuk Fakültesi bahçesine girmesine emir vermiştir. O sırada bahçede bulunan
öğrenciler Namık Argüç‟ün Fakülteye geldiğini görünce ordu ve general lehine tezahürata başlamışlar ve askerin bahçeden geri çekilmesi halinde
dağılacaklarını söylemişlerdir. Öğrencilerin bu istekleri olumlu karşılanmış ve asker bahçeden çıkarak fidanlıklara doğru giderken, Ankara
Valisi ile Emniyet Genel Müdürü Cemal Göktan ve birkaç sivil şahıs olay yerine
gelmişler „Hukuk Fakültesi‟nden 20 ve
Siyasal Bilgiler‟den 100 kadar piçin alınması lazım geldiğini ve o zaman bunların bellerinin kırılacağı‟ şeklindeki
konuşmaları üzerine, Sıkıyönetim Kumandanının verdiği bir emirle 3. ve 4.
Bölükler tekrar fakülte bahçesine girmişler ve öğrencileri cop kullanarak
binaya sokmaya çalışan emniyet mensuplarına yardıma başlamışlardır. (Bu
konuşmalar tanıklarca duyulmuştur)”şeklindedir.
—Benim size
vereceğim elebaşı niteliğinde kimse yoktur. Eğer onların başında ben
geliyorsam, önce beni tutuklar, götürürsünüz, sonra da yöntemlerinizi
uygulayarak, öteki elebaşlarını bulursunuz, dedim.
29
Nisan 1960, Siyasal Bilgiler Fakültesi Bahçesi
Kaynak:
Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dekanlığı, Fotoğraf Arşivi
Namık Paşa
sağduyusunu kullandı, koluma girdi, onlardan 5 – 6 metre uzakta, pazarlığı
yineledik ve hemen Ankara Emniyet Müdürü ve birkaç subayla içeriye koştuk. Çok
kısa bir sürede emniyet kuvvetleri dışarıya çıkarıldı, örgenciler, öğretim
üyeleri birer ikişer binadan ayrıldı. Böylece Hukuk Fakültesinin başına
gelenler bir ölçüde bizim de başımıza gelmemiş oldu.
Ben bir Tıp
Fakültesi öğretim üyesinin arabası ile hastaneleri dolaştım, yaralıları ziyaret
ettim. Ayakta tedavi görenler, hatta yatırılanlar, fişlere geçirilmek korkusu
ile kimliklerinin yazılmasını istememişler. Hastane görevlileri de buna gerek
duymadan ellerinden geleni yapmış. Bu nedenle ziyaretimiz, büyük ölçüde anonim
kaldı.
Cebeci Caddesi,
uzun süre, araba trafiğine kapatıldı. Olayı duyan binlerle, belki onbinlerle 9
Ankaralı kadın, erkek, büyük küçük, çoluk çocuk, Kurtuluş‘la
Dikimevi arasında, tam anlamıyla ―sessiz‖ diyeceğimiz yürüyüş
yaptılar,
gidip geldiler. Halk 29 Nisan SBF olayına KANLI CUMA adını takıvermişti.
* * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder