30 Mart 2020 Pazartesi

ÖLÜM NEDENİ : VATAN TOPRAKLARININ KURTULUŞU

ÖLÜM NEDENİ : VATAN TOPRAKLARININ KURTULUŞU 



Bayram Ankaralı 
Çoban Ateşleri., 
10 KASIM 2003 


Birileri vatan toprağı için hayatını feda eder, birileri verelim de kurtulalım der…. Ver kurtulculara ithaf: 

“1923 Martının 15. Pazar günü Gazi’nin mahşeri bir kalabalık içinde ve Adana 
istasyonundan şehre doğru iki taraflı uzanan kesif insan seddi arasından, yaya olarak, alkışlar, gülbankler ve coşkun sevinç tezahürleriyle ilerliyoruz…… 

… Yolun ortalarına geldiğimiz zaman birdenbire sahne değişti. Matem sembolleri gibi baştan başa siyahlara bürünmüş bir küme kadın içinden iki levha taşıyan ikişerden dört kız birdenbire yolun ortasına dikildi. Bu iki levhada Antakya ile İskenderun’un isimleri vardı ve levhalar Büyük Kurtarıcıya kendilerinin de kurtarılmasını söylüyordu. 

….. İki levha taşıyan dört kızın önüne başka bir kız geldi. Onsekiz yaşlarında sevimli bir kız, nutuk söylüyor. Elinde kağıt yok, dilinde sürçme yok, tavrında yapmacık yok, ruhtan gelen ve ruhlara giden nutku dinliyoruz. 

Beş dakikalık bir nutuk; fakat bu nutuk değil, bu söz şekline girmiş bir hıçkırıktı. 
Söylemiyor, inliyor. Bu Antakya’lı çocuk bir kız değil, vatandan ayrı kalan o beldelerin ağlayan ve ağlatan bir maneviyatıydı. 

Herkes kendini tutamıyarak ağlamıştı. Büyük Kurtarıcıya, “kurtar” diye yalvaran kız susmuştu. Şimdi bütün gözler Kurtarıcıya dikildi. Ne diyecek diye bekliyoruz. Onun gözleri de nemli miydi, bize mi öyle geldi, bilmiyorum; yağmurla yıkanmış güneşli birer gök parçası maviliğiyle ışıldayan gözlerini biran göğe dikti; söyleyeceği sözü gökten avlamış gibiydi. 

İnsana o an gökten iniyor hissini veren bir tonla tane tane şunları söyledi: 

--- Kırk Asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz. 

…. O neyi söyledi de yapmadı? Yapılmayacağı söylememek ve söylediğini yapmak: 
İskenderun ve Antakya siz bizimsiniz ve bizim olacaksınız. ………Dava zaferle bitti. Fakat zaferi nasıl kazandık? 

Atatürk ciğerlerinden hastadır. Fransa’dan getirilen doktor mutlak bir istirahate kat’i lûzum gösteriyor. Hatay davasının sarp bir mahiyet aldığı demler. Fransız telsizi Atatürk’ün hasta olduğunu ilan etti. Ne? Hasta mı? O davayı halletmek için O’nun hastalığına mı güveniyorlar? 

Hasta yatağından fırladı, hasta Başkumandanlık üniformasını giymiştir; hasta trene atlıyor; hasta, hasta olmadığını ispat için Hatay yakınındaki topraklara gidiyor. On altı yıl evvel “Kırk asırlık Türk yurdu ecnebi elinde kalamaz” dediği topraklara. 

O topraklarda günlerce teftişten sonra tam dört saat ayakta durarak ordusuna geçit resmi yaptırdı. 

Hasta mı? Nerenin hastası? Dört saat, bir heykel metanetiyle ayakta duran adam: Öte tarafta harıl harıl telgraflar işliyor, öte tarafta telaşlı konuşmalar yapılıyor; öte tarafta panik, ve …. Hatay kurtulmuştur. 

Hatay kurtuldu, fakat Hatay’ı kurtaran? Eğer fennin dediği gibi o hasta ciğerin sahibi istirahatte kalaydı kimbilir daha ne kadar yaşayacaktı……..” 

İSMAİL HABİB’ten aktaran: Bayram Ankaralı, 

10 KASIM 2003 

***** 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder