İDLİB MÜZAKERELERİ
The Godfather (Baba) filminde, mafya lideri Don Vito Corleone'un, " Ona reddedemeyeceği bir öneri yapacağım," ya da "Bize katıl ve bizim için birşeyler yap " repliği; Kılıçtan keskin güce karşı zayıfın boynunun kıldan ince olduğunu işliyordu.
*
21 Ağustos'ta ABD Başkanı D.Trump Rusya'ya benzer bir teklifte bulundu.
"Moskova, Washington için iyi olacak bir şey yaparsa" Rusya'ya karşı yaptırımları kaldırmayı düşünmeye hazır olacağını söyledi.
Trump, Moskova'nın Suriye ve Ukrayna konusunda ortak adımlar atması gerektiğini belirtti...
*
22 Ağustos'ta Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov, "Suriye yönetiminin daveti olmadan varlık gösteren tüm dış güçlerin bu ülkeyi terk etmeleri
gerekiyor"dedi.
23 Ağustos'ta Dışişleri Bakanı M. Cavuşoğlu,
24 Ağustos'ta Milli Savunma Bakanı H. Akar ve MİT Başkanı H.Fidan bir hafta sonra yeniden Moskova'ya gittiler.
Suriye'de yaşanan son durumu ve İdlib'e ilişkin gelişmeleri görüştüler.
*
Rusya'nın İsrail ile müzakereleri sonrasında oluşturulan Astana Süreci'nde;
Suriye'de Ürdün sınırında: Guta: Humus kuzeyinde: İdlib'te olmak üzere dört de eskalasyon bölgesi oluşturuldu.
Bu suretle; Suriye'de İsrail lehine kurtarılmış Sünni Arap Bölgeleri kuruldu.
Suriye rejimi savaş alanını daralttı ve muhalefete karşı birden fazla cephede savaşan güçlerini yeniden toparladı.
*
Nitekim Suriye Arap Ordusu Rusya'nın desteği ile giderek topraklarını özgürleştirdi.
Bugün rejim, ülke topraklarının yüzde 96.5' inin denetimini yeniden ele geçirmiştir.
Şimdi sıra ülkenin kuzeybatısında Kürtler de ve İdlib ilindedir.
*
İdlib yıllardır silahlı direnişin ve El Kaide bağlantılı operasyonların merkezidir.
Bugün Suriye Arap Ordusu tarafından kuşatılmıştır.
Suriye Hava Kuvvetler İdlib'in dış bölgelerini düzenli olarak bombalıyor.
*
Bu sırada Suriye Hükümeti, bir taraftan da Kürtlerle; taleplerinin karşılanması konusunu aynı zamanda bölünmeyi engelleyecek önlemleri garanti
eden yönetimsel ve kültürel otonomiyi tartışıyor...
"Üniter desantralize " sistemi müzakere ediliyor.
Müzakerelerde 23 Ağustos 2011' de 107 sayılı Suriye Başkanlık Kararnamesi temel alınıyor.
Bu kararname ile;
Seçilmiş ve kısmen atanmış yerel otoritelere çeşitli seviyelerde yetki verilecek,
Yerel otoriteler ise başkanlık tarafından atanan valilerin ve aynı zamanda
başbakana bağlı Yerel Yönetim Yüksek Kurulu'nun denetimine tabi olacaktır.
Şu sırada iki tarafın kurduğu 7'şer kişilik komisyonlar bu konular üzerinde çalışıyor...
*
Diğer tarafta karmaşık ve kaotik bir görünümde İdlib'in geleceği bulunuyor!
Ve İdlib bugünün diplomatik çözümün merkezini oluşturuyor.
Astana Anlaşmasına göre Türkiye İdlib de-eskalasyon bölgesinde; Suriye yönetimiyle işbirliği yolu çizerek çatışmaların bitmesine çaba
göstermek,
İdlib'teki yönetimi silahlı terör gruplarından alarak sivil idareye devretmek,
Radikal unsurları elimine ederek kentteki çatışmasızlığı denetlemek ve güvenliği yerel polis güçlerine bırakmak görevini yerine getiriyor.
*
Türkiye bu görevi, görünürde Suriye toprak bütünlüğü ve bölgedeki nufusunun artacak olmasıyla sağlanabileceği öngörüsünde bir strateji ile yürütüyor.
Yani Türkiye bu görevi aldığı andan itibaren bölgeye çok sayıda Sünni Arap taşıyacağını ve yeni bir demografik yapı oluşturacağı bildirmiştir!
Ama esasen Erdoğan'ın stratejisi; Osmanlı'nın eski topraklarında mesela
Ortadoğu'da ağırlıklı olarak İslam din ve gelenekleri ile uyumlu bir ekonomik ve siyasi düzeni oluşturmaya dayanıyor.
*
Nitekim İdlib'in gerçeği, Türkiye'nin kuzeybatı Suriye'nin kontrolünü ele geçirme konusundaki işbu riskli yatırımlarından kaynaklanıyor...
Erdoğan'ın istilacı stratejisi Suriye İç Savaşının başladığı günlerden geliyor.
Baştan beri Türkiye, bu bölgede ekonomik kaynaklar üzerinde egemen olunacağı senaryosunu IŞİD ile birlikte yürüttü.
İŞİD ile birlikte Suriye'nin petrol gelirlerine el konuldu, kaçak petrolden kazanıldı, tarihi eserlere ve bankalardaki altın ve döviz kaynakları yok edildi.
Ama pastayı Kürtlere yedirmemek için uzun süre hem Nusra Cephesi, hem Müslüman Kardeşler örgütü, hem de IŞİD'le birlikte Suriye'de hem Kürt
köylerine hem de Alevi köylerine yapılan saldırılara ortak olundu.
Böylece cihatçı muhalefet aktörleri üzerinde güçlü birliktelikler oluşturuldu.
İdlib bugün Türkiye'nin kontrolündeki Özgür Suriye Ordusu, El Kaideci el-Nusra Cephesi, Ahrar al-Şam, Failaq el-Şam'dan sonra kendisine Hayet
Tahrir el-Şam (HTS) adını veren Nusra Cephesinin işgalindedir.
El Kaide ile bağlantılı en az 70 bin silahlı militan aileleriyle birlikte Idlib' te yaşıyor...
*
Şimdi Suriye Hükümeti ve Rusya; Türkiye'den İdlib'ten çekilmesini ve bölgeye sığınmış cihatçıları kendi kaderleriyle baş başa bırakmasını istiyor...
Türkiye ise İdlib " kırmızı çizgim dir" diyor ve Suriye rejimine asla bir girişimde bulunmaması için dikkat çekiyor!
*
Ancak Türkiye'nin ABD ile süren "Pastör Brunson" krizinin altında da yatan İdlib Sorunu ile ilgili, Bugün Rusya Savunma Bakanı S. Şoygu, Milli Savunma Bakanı H. Akar ve MİT
Başkanı H.Fidan'ın görüşmesinde,
Suriye'deki durum, bölgesel güvenlik ve askeri-teknik işbirliği istişare edilmiş,
Rus tarafı, Türk meslektaşlarına Suriye'nin kuzeybatısındaki durumun normalleşmesiyle ilgili tekliflerini sunmuştur.
*
Bir süredir Türkiye'ye fısıldanan bu teklife göre;
Türkiye, bölgedeki Suriye Arap Ordusu'nun İdlib müdahalesine karşı çıkmayacak, Rojava'da Kürtlere özerkliğin verilmeyeceği bir planı onaylayacaktır.
Moskova'nın bu planı ABD' den kismi olarak onay almış, Başkan D.Trump' da olumlamıştır.
Türkiye'nin İdlib'e hiçbir şekilde müdahalede bulunmayacağı belirtilen teklifte,
İdlib'ten kaçacak olan silahlı militanların Türkiye'ye geçmesi Ruslar tarafından engellenecektir...
Suriye ve Rusya; Kürtlere herhangi bir özerklik verilmeden haklarını tanıyacak,
Ve İdlib operasyonunun ardından Türkiye Suriye'den çekilecek, Suriye yönetimi ile Ankara normalleşme sürecine girecektir.
*
Mazi severlikle ve boş bir peşinde Türkiye'nin değerleri yok edilmiş, manevi ve maddi kayıplara uğranılmış tır.
Elbette bu akılsız başa, önünde sonunda gerekli ders verilecektir.
25. 8. 2018
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder