4 Kasım 2017 Cumartesi

Uluslararası Terörizm İle Mücadelede Hukuki Önlemler BÖLÜM 4



Uluslararası Terörizm İle Mücadelede Hukuki Önlemler  BÖLÜM 4



Ancak sayıları milyonlarla ölçülen bu kitle Londra Hükümeti tarafından ciddi anlamda ihmal edilmişti. İngiltere’ye gittiğinizde adeta iki ayrı İngiltere vardı. 
Müslümanların ve diğer bazı azınlıkların yaşadığı mahallelerde standartlar ve hatta yasalar daha farklı uygulanırken, beyaz İngilizler farklı bir dünyada yaşıyorlardı. Hükümetin boş bıraktığı alanı camiler doldurdu. Camii sadece bir ibadet yeri olmadı, aynı zamanda hukuk makamı, sosyal ve kültürel faaliyetlerin kalbi oldu. Düğünler, cenazeler, eğitim ve daha birçok aktivite camilere bırakıldı. Ancak böylesine önemli bir rol verilen camiiler ehil olmayan ellere bırakıldı. Eğitimsiz ve radikal birçok kişi imamlık görevini yapar iken İngiliz Hükümeti Müslüman İngilizlerin hükümeti olamadı. Böylece camiiler, dolayısıyla sokaklar radikallerin insafına bırakıldı: 

11 Eylül olaylarından sonra bu kişiler Üsame Bin Ladin benzeri kişilerin açık hedefi haline geldi. Buna rağmen İngiliz güvenlik güçleri Müslüman mahallelerindeki sorunları görmezden geldiler. İngiliz istihbaratından bir görevli 2004 yılında Türkiye’deki bir toplantıda İstanbul Bombalamaları’nın nedeni sorarken bu satırların yazarı asıl tehlikenin İngiltere’deki Müslüman mahallelerinde olduğunu söylemişti. İngiliz istihbaratçı bu tespite gülerek karşılık verdi ve ‘Pakistanlılar… terör…’ dedi. Yüz hatları tespiti çok uçuk bulduğunu gösteriyordu. Londra bombalamaları bu konuşmadan yaklaşık 6 ay sonra gerçekleşti ve tespitimizin ne kadar doğru olduğunu gözler önüne serdi. Aynı İngiltere güvenlik güçleri şimdi benzeri bir hatayı daha yapıyor. Geçmişte bazı kesimleri değerlendirme dışı bırakan İngiliz istihbaratı bir saldırıda birkaç kişinin belli bir kesimden gelmesi nedeniyle saplantısal bir şekilde o kesimler üzerine yükleniyor. Buna karşın İngiltere Müslümanlarının yukarıda özetlediğimiz sahipsizlikleri devam ediyor. 

XI. TERÖR YASALARI BAŞARILI MI? 

Terörle mücadele yasalarında performansı ölçmek gerçekten zordur. Yasalardan önce ve sonra gerçekleşen saldırıları ve ölü-yaralı sayısını karşılaştırmak dahi bazı durumlarda yeterli değildir. Örneğin İsrail-Filistin Sorunu’nda böyle bir yöntem yararlı olabilirken İngiltere örneğinde böyle bir ölçüme gitmek zordur. Çünkü istikrarlı bir şekilde devam eden saldırılardan çok saldırı olasılığından bahsedilmektedir. Garip bir şekilde İngiltere örneğinde saldırı olasılığındaki artış hiçbir zaman yasaların veya güvenlik güçlerinin başarısızlığı ile ilişkilendirilmemiştir. Ne kadar çok saldırı tehdidi olur ise o kadar sert yasa yapma gereği ve güvenlik güçlerinin yetkilerini arttırma eğilimi doğmaktadır. Belki de bunun bilincinde olarak güvenlik güçleri de tehdit haberlerini sıkça medyaya vermektedirler. Örneğin 2 Şubat 2006’da Lord Carlile 2005 Terörü Önleme Yasası’nın bir yılını değerlendirirken zanlıların bir kısmının uygun olmayan uygulamalar ile karşılaştığını kabul ederken daha sert önlemleri yeni intihar saldırısı olasılığının yüksek olmasına bağlamaktadır. Başarıyı gösteren ölçülerden biri de gözaltına alınan kişilerin ne kadarının serbest kaldığı, ne kadarının ise mahkemece suçlu bulunduğudur. Belki İngiltere örneğinde başarı ölçütü olarak alınabilecek en sağlıklı veri budur. Ancak burada da İngiltere’nin karnesinin pek parlak olduğu söylenemez. Kontrol talimatları çerçevesinde uygulamaya dâhil edilen zanlı sayısı bir yılda 18 kişi olmuştur. Bunların biri İngiltere vatandaşıdır. 2005 yılındaki uygulamalarda ev hapsi ise hiç uygulanmamıştır. 

11 Eylül 2001-30 Eylül 2005 tarihleri arasında 895 kişi 2000 Terör Yasası çerçevesinde tutuklanmıştır. Tutuklamalar sonucunda verilen cezaların 138’i bu yasadan, 62 tanesi ise diğer yasal düzenlemelerde yer alan maddelerden resmi olarak suçlanmıştır. 895 tutuklamadan mahkûmiyet ile sonuçlananlar ise sadece 23 olmuştur.  

XII. İNGİLTERE, TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLABİLİR Mİ? 

Türkiye’de batı’daki yasal düzenlemeleri örnek almak tarihsel bir gelenektir denebilir. Türk ceza kanunundan medeni kanununa kadar birçok alanda mevzuatımız İsviçre, Fransa, Almanya, İtalya vb. ülkelerden alınan örneklerle doludur. Birçok örnekte kanunu Türkiye şartlarına uyumlu hale getirmekten çok doğrudan çeviri yoluna dahi gidilmiştir. Buna rağmen Anglo-Sakson hukukundan alıntıların oldukça sınırlı olduğu gözlenir. Son dönemde terörle mücadele konusunda İngiltere örneğinin çokça zikredilmesi bu anlamda şaşırtıcıdır. ABD ile birlikte terörle mücadelede oldukça uç çıkışları olan İngiltere’nin örnek alınmasını talep edenlerin daha çok güvenlik güçleri ve özellikle de askeri birimler olması bir diğer not edilmesi gereken noktadır. Ancak 1. İngiltere ile Türkiye’nin karşılaştığı terör olayları birbirinden oldukça farklıdır. Türkiye İngiltere’nin olağanüstü yetkiler ile başetmeye çalıştığı dinci terör ile mevcut yasalar çerçevesinde çok başarılı bir şekilde mücadele etmiştir ve etmektedir. Örneğin Hizbullah mevcut yasalar ile çökertilmiştir ve Türk polisinin Hizbullah konusunda gösterdiği başarının bir benzeri İngiliz polis tarihinde görebilmek neredeyse olanaksızdır. Aynı şekilde İstanbul Bombalamaları’nda saldırganlar çok kısa bir sürede yakalanmış veya tespit edilmiştir. El kaide’nin Türkiye’deki ve çevre ülkelerdeki örgütlenmesi de Türk Emniyet Teşkilatı tarafından açığa çıkarılmıştır. El kaide konusunda dünyada en fazla bilgiye sahip güvenlik teşkilatının Türk polisi olduğunu söylemek abartılı olmasa gerektir. Türkiye’nin El Kaide’nin teşkilatı ve eylemleri konusundaki erken bilgi alma kabiliyeti ABD ve İngiltere polis teşkilatlarında dahi yoktur. Başa dönecek olur isek Türkiye’nin karşılaştığı ve sona erdirmede zorlandığı terör olayları dinci terörden çok PKK ve DHKPC terörüdür ve bu konuda da örnek alınacak yasala düzenlemeler İngiltere veya ABD’nin son dönemdeki düzenlemeleri olmamalıdır.

2. İngiltere ve ABD’nin terörle mücadele düzenlemelerini Türkiye’ye uygulayabilmek için bu düzenlemelerin ne kadar başarılı olduğuna bakmak gerekir. Oysa ki son dönemde uygulamalarıyla en başarısız ülkeler olarak bu iki ülke gösterilmektedir. Terörü ortadan kaldırmak sloganıyla ortaya çıkan bu ülkeler kendilerine karşı olan terör cephesini daha da genişletmişlerdir. İngiltere aldığı tüm sert önlemlere karşın 2005 yılında Londra’da terör saldırılarına maruz kalmıştır. İstanbul Bombalamaları’nda dahi İngiltere Başkonsolosluğu ve İngiltere kökenli bir banka olan HSBC hedef alınmıştır. Kısacası yasal önlemlerin terör olaylarını engellediğini söyleyebilmek olanaksızdır. 

Londra Bombalamaları’ndan sonra İngiliz İstihbarat Teşkilatı MI5’ın ve Londra polisinin olaylar hakkında en ufak bir tahminin dahi olmaması, olayları aydınlatmadaki yetersizlikleri o ana kadar çıkarılan yasaların yetersiz kaldığını göstermiştir. Her ne kadar İngiliz güvenlikçiler yasaları daha da sertleştirmenin başarıyı getirdiğini düşünse de sertleşen yasalar ile başarı arasında hiçbir bağlantı kurulamamaktadır.

3. Terör saldırılarındaki artışın nedeni sadece yasal boşluklar değildir. Aksine terörün en önemli nedenleri arasında diğer politikalar yer alır. İngiltere örneğinde Irak işgali ve ABD’ye verilen destek dikkat çekicidir. Bir diğer örnekte Madrid Bombalamaları’nın en önemli nedeninin İspanya’nın Irak’taki varlığı olduğu açıktır. İkinci olarak terörü önlemedeki eksikliklerin en önemlileri terörle mücadele birimlerinin ve genel stratejisinin eksiklikleridir. Örnek verecek olur isek Londra Bombalamaları veya 11 Eylül Saldırıları çok sayıda kişinin planladığı ve günlerce provasını yaptığı saldırılardır. Böylesine kapsamlı saldırıları eğer bir istihbarat örgütü önceden öğrenemiyor ise orada öncelikle o örgütü değiştirmek, gerekiyorsa yeniden yapılandırmak gerekir. Buna karşın İngiltere ve ABD örneklerinde tam tersi yapılmıştır. Başarısız olanların yetkileri arttırılmış, talep ettikleri yasal düzenlemeler temel hak ve özgürlüklerden kısıtlamalar yapılarak çıkarılmıştır. Aynı şekilde genel terörle mücadele stratejisinin belirlenmesinde de ciddi sorunlar vardır. İngiltere terör saldırılarından sonra bir tür duygusal ve tepkisel politikalar benimsemiştir. Terörün nedenleri üzerinde durulmadan sonucun nasıl ortadan kaldırılacağı düşünülmüş ve yasal düzenlemeler ile sonucun, yani terörün ortadan kaldırılabileceği düşünülmüştür.

4. İngiltere örneğinin en önemli sakıncası belli sosyal kesimleri, belli bir dinden veya ırktan gelen kişileri ‘öteki’ haline sokmasıdır. Diğer bir deyişle toplumun belli bir kesimini devlete ve topluma karşı yabancılaştırmasıdır. Her ne kadar açıkça ifade edilmese de Müslüman-terörist kavramları arasında zihinlerde açık bir bağlantı kurulmuştur. Müslüman İngiltereliler potansiyel terörist olarak algılanmaktadır ve güvenlik güçleri İngiltere’nin güvenliği ve ‘yüce’ çıkarları için ‘kurunun yanında yaşın da yanmasını’ kabul etmiş görünmektedir. Bu yaklaşımın yanlış olduğunu düşünsek de böyle bir modelin Türkiye’de uygulanması İngiltere’deki uygulamadan çok daha vahim sonuçlar doğurur. Çünkü İngiltere’de ‘öteki’ beyaz olmayan, Hristiyan (hatta Anglikan) olmayan, daha çok göç yoluyla o ülkeye gelmiş kişilerdir. Türkiye’de ise böyle bir ayrıma gitmek olanaksızdır. PKK nedeniyle Kürtleri, El Kaide nedeniyle Müslümanları, DHKP-C nedeniyle belli bir mezhep ve bölgeden gelen insanları potansiyel terörist sayamazsınız. İngiltere’de adı geçen kitle sınırlı sayıda ve bir ölçüde ‘yabancı’ olarak değerlendirilen insanlarsa da Türkiye’de böyle bir ayrım tüm toplumun devletten soğuması anlamına gelir.

5. İngiltere’deki yasal önlemler daha çok dışarıdan gelecek bir terör saldırısına göre düşünülmüştür. Oysa Türkiye’deki tehdit daha çok içeriden gelmektedir. Bu da terörle mücadelede dikkate alınması gereken önemli bir farktır.

6. İngiltere örneğini Türkiye’ye uygulamanın bir diğer zorluğu da güvenlik güçleri ile halk arasındaki güven farklılığından kaynaklanmaktadır. Çok sayıda askeri darbe, insan hakları sicilindeki sorunlar ve diğer farklı nedenlerden dolayı Türkiye’de devlet ile vatandaş ilişkilerinde ciddi bir sorun bulunmaktadır. Vatandaş devlet kurumlarına fazlaca güvenmemektedir. Oysa Brezilyalı elektrikçi Menezes’în öldürülmesi olayında görüldüğü üzere, İngiltere güvenlik güçleri bir kişiyi yanlışlıkla vurduğu zaman bunun yanlışlıkla olduğuna rahatlıkla inanabiliyor. Polis veya istihbarat birimlerinin arkasında s,siyaset, bürokrasi, medya ve halk rahatlıkla durabiliyor. Oysa Türkiye’de güvenlik güçlerinin haklı uygulamaları dahi şüphe uyandırıyor. Adalet bakanlığı önündeki canlı bomba olayını hatırlayacak olur isek, DHPK-C militanı canlı bomba pimi çektikten sonra polisler tarafından etkisiz hale getirildiğinde bazı medya kuruluşları ve bazı sendikalar söz konusu olayı ‘yargısız infaz’ olarak değerlendirebilmişti. Oysa ki benzeri bir olay İngiltere’de olsaydı polis, canlı bombaya neden ateş ettiğinden çok, neden geç ateş ettiği noktasından sorgulanırdı. Özetle güvenlik güçleri ile vatandaşlar arasındaki bu güvenlik bunalımı Türkiye’nin terörle mücadelede en önemli sorunudur. İngiltere’deki yasal düzenlemeleri Türkiye’ye taşımanın en önemli riski mevcut güvenlik bunalımını derinleştirmektir.

7. İngiltere demokrasisi ile Türkiye demokrasisi ve kurumları arasındaki fark da bir diğer sorundur. Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere hakları ve özgürlüklerin korunması söz konusu olduğunda İngiliz partileri diğerinin dediğinin tersini söylemeyi siyaset saymamaktadır. İşçi Partisi’nden seçilen milletvekilleri ve bu parti tarafından desteklenen Lordlar dahi özgürlüklerin korunmasında Tony Blair’e açıkça meydan okumuşlardır. Mahkemeler özgürlüklerin ve hakların korunmasında oldukça kıskançtır. Oysa Türkiye’de bazı mahkemeler de dâhil olmak üzere öncelik bireysel hakların ve özgürlüklerin korunmasına değil, devletin bireylerden korunmasına verilmiştir. İngiltere örneğinde özgürlüklerin savunucuları ile güvenlik üzerinde duranlar arasında ciddi bir denge vardır. Türkiye örneğinde bir dengeden bahsedebilmek güçtür. Bu da hata yapabilme olasılığını arttırmaktadır. Türkiye’de özgürlük savunucuları kısa sürede ‘vatan hainliği’ ile suçlanabilirken, daha sert güvenlik önlemleri konusunda yasal düzenlemeler çıktığı zaman bu önlemler farklı amaçlar için kullanılabilmektedir. Türk siyasi hayatındaki oturmamışlık ve alt grupların gizli gündemleri Türkiye’de çok daha kompleks sorunlara yol açabilmektedir.
8. İngiltere ile Türkiye arasındaki en önemli fark ise sivil-asker ilişkisinde ortaya çıkmaktadır. İngiltere’de terörle mücadelede güçlü bir sivil inisiyatif söz konusudur. Terörle mücadele her şeyden önce polise ve istihbarata verilmiş bir görevdir. İrlanda’daki sınırlı örnekler bir yana bırakılacak olur ise askerin teröre karşı kullanılması son sıralarda gelmektedir. Aslına bakılacak olur ise hiçbir gelişmiş demokraside o ülkenin ordusu iç güvenlikte kullanılmaz. Oysa Türkiye’deki PKK terörü ile mücadele neredeyse sadece askeri güçlere bırakılmıştır. 

Orduda bazı birimler PKK konusundaki yetkilerini diğer terör ve güvenlik alanlarına da yaymak istemektedirler. Daha sert tedbir arayışının daha çok askeri birimlerden gelmesi de bu noktada çok anlamlıdır. Demek ki askeri güvenlik güçleri içerideki terör olaylarında kendilerini yeterince başarılı görmemekte ve sorumluluğu yasal boşluklarda aramaktadırlar. Oysaki istihbarat ve polis birimlerinin yasalardan şikâyetleri oldukça sınırlıdır. Polis ve istihbarat yasalardaki boşluklardan çok mahkemelerin işleyişinden ve kullanılmayan yetkilerden şikâyetçidir. Bu çerçevede eğer İngiltere örneği alınmak isteniyorsa öncelikle PKK terörü ile mücadelede yeni bir kurumsal yapılanmaya gitmek gerekir. Orduyu teröre karşı kullanmak son derece riskli ve etkisiz bir yöntemdir. Ordunuzu iç çekişmelerinize ne kadar çok karıştırırsanız onu o kadar çok yıpratırsınız. Dahası terör örgütleri ile orduları karşı karşıya getirirseniz ordunuzun başarı şansını azaltırsınız. Çünkü ordular terör örgütlerine göre dizayn edilmemişlerdir.

9. Her ne kadar Türkiye’de İngiltere’dekine benzer bir Terörle Mücadele Kanunu gerektiği söylense de İngiltere örneğinden bahsedenler aslında İngiltere örneğinden ya haberdar değillerdir, ya da bilinçli olarak İngiltere örneğini kendi tasarladıkları düzenlemeler için meşrulaştırıcı olarak kullanmak istemektedirler. Türk basınına yansıyan düzenlemeler incelendiğinde İngiltere’deki düzenlemeler ile hiçbir ilgisinin olmadığı, herhangi bir diktatörlükte dahi yasalaşması güç taleplerin olduğu görülecektir. Üstelik tüm yasa çalışması gizli kapaklı gerçekleştirilmektedir. Bu da İngiliz geleneği ile uzaktan yakından ilgili bulunamaz. İngiliz özgürlükçü geleneğinin, sivil inisiyatifin gücücünün Türkiye’de olmayışı en önemli farklar olarak dikkat çekmektedir. Yukarıdaki bilgiler ışığında Türkiye’de çıkarılmak istenen terörle mücadele düzenlemelerinin İngiltere’ye benzemediği rahatlıkla söylenebilir. 

10. İngiltere’de olağanüstü olarak tabir edilen yeni yetkiler İçişleri Bakanı’na veya onun yetkili kıldığı dar bir çevreye verilmektedir. Türkiye’deki tasarılarda ise yetki her kolluk amiri tarafından kullanılabilecektir.  Türkiye’de yasa hazırlayıcıların bu yetkilerin olağanüstülüğü konusunda da İngiltere’deki kadar hassas davranmadıkları söylenebilir.

11. Türkiye’de İngiltere örneğini ısrarla savunanlar Türkiye’de güvenlik güçlerinin yetkilerinin sınırlı olduğundan, yeni yasalarla güçlendirilmesi gerektiğinden bahsetmektedirler. Oysa ki Türkiye’de sorun yasalardan çok uygulamadadır. Aynı konuda mahkemeler çok farklı karar verebilmektedir, hâkimler ve savcılar terörle mücadele konusunda yeterince inisiyatif almamaktadırlar/alamamaktadırlar. Örneğin bir terör örgütünün bayrağını taşıyan kişinin terör yasaları çerçevesinde değerlendirilmesi için Türkiye’de yeni bir yasaya ihtiyaç yoktur. Ne yazık ki Türkiye’de birçok kurum gibi yargı da yeterli donanıma sahip değildir. En önemlisi yargı, yürütme vd. kurumlar arasında terörle mücadelede ortak bir bakış geliştirilememiştir. Oysa İngiltere’de her biri Türkiye’dekine göre çok daha bağımsız olmasına karşın tüm birimler arasında kaydadeğer bir uyum söz konusudur. Kurumlar birbirlerini tamamlamaktadırlar. Hâkimin inisiyatifi sadece yasanın lafzına bakarak değil, ruhuyla olmaktadır. İngiltere’de hâkim kendisini yasanın amacını yerine getirme görevinde görmekteyken, Türkiye’deki hâkimler bazı ideolojik vd. istisnalar hariç yorum yapmaktan kaçınmaktadırlar, hatta birçok olayda yetki kullanmaktan kaçınma vardır.

Son olarak İngiltere’de talep edilen sert önlemlerin önemli bir kısmı parlamento tarafından reddedilmiştir. 

XIII. SONUÇ Denilebilir ki 2001 olaylarından sonra terör dendiğinde İngiliz güvenlik güçleri, bürokrasisi ve Hükümet sadece Müslümanlardan kaynaklanan terör olaylarını anlamaktadır. Hatırlanacağı üzere daha önce de terör ile İrlanda özdeşleştirilmişti ve terör önlemleri tamamen ‘İrlanda terörü’ne karşı alınmaktaydı. İngiltere tek boyutlu ve bazen de saplantısal böyle bir yaklaşımın bedelini geçmişte ağır bir şekilde ödemiştir. Ne yazık ki Kuzey İrlanda’daki terör olaylarında gözlenen hataların günümüzde de tekrarlandığı görülmektedir. Sadece İslam ve Müslümanlara odaklanmış bir terör yaklaşımı terörün gerçek doğasını gözden kaçırmaktadır ve güvenlik güçlerini sorunlar karşısında bir anlamda miyoplaştırmaktadır. Diğer önemli bir nokta da terörle mücadele gibi son derece hayati bir konuda Hükümet’in sergilediği aceleci ve tepkisel denebilecek tutumlarıdır. Temel hak ve özgürlükler ile ilgili konularda dahi Hükümet yeterli toplumsal mutabakatı aramadan hızla yasal düzenlemeler yapmak istemektedir. Bunun en önemli nedeni ise güvenlik güçlerinin Hükümet’i her an terör saldırısı olacakmış gibi bir beklenti içine sokmasıdır. Hemen her gün bir güvenlik görevlisi İngiltere’ye karşı yeni terör saldırılarının an meselesi olduğunu söylemekte, karanlık maskeli terörist fotoğrafları İngiliz basınında sık sık yer almaktadır. İngiltere bu anlamda gerçek bir tehlikeden çok kendi yarattığı efsaneler ile savaşmaktadır da denebilir. Diğer taraftan ise gerçek terör tehlikesi içten içe büyümekte ve sözde terörle mücadele önlemleri bu tehlikeyi güçlendirmekte, onun ihtiyaç duyduğu zemini oluşturmaktadır. Bir diğer sonuç da terör örgütleri kadar terörle mücadele birimlerinin de kendilerince gerilimli ortamdan yararlanmak istemeleridir. Terör saldırıları oldukça en çok eleştirilmesi gereken birimler adeta ödüllendirilmekte, bütçeleri ve etkileri arttırılmaktadır. Bu da ister istemez söz konusu kurumların terör ortamının devamında yarar görmelerine, en azından reflekssel olarak yol açabilmektedir. İngiliz güvenlik bürümlerinin siyasette ve sokakta terör korkusunu canlı tutma çabalarının bunun açık bir göstergesidir. Güvenlik birimleri bu gerilim kendi kontrolleri altında sürdükçe bunda herhangi bir zarar dahi görmemektedirler. Güvenlik güçleri sorunun sadece bir bölümüne, üstelik küçük bir bölümüne odaklanmışlardır. Terörün çeşitli nedenleri ve sonuçları onların görev alanına girmemektedir. Hatta güvenlik birimlerinin bazı uygulamaların terörü bilmeden teşvik de edebilmektedir. Terör eylemlerinin arttığı dönemlerde güvenlik birimleri özellikle basın yoluyla tehdidi olduğundan daha büyük göstermekte, toplumun belli bir kesimini ise tehdit olarak gösterebilmektedir. Bu nedenle güvenlik sadece polislere, istihbaratçılara ve askerlere bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. İcra makamı olarak Hükümet seçim ve diğer hesapların da etkisiyle kolayca yönlendirilebilmektedir. Yakın bir patlama riskini almaktansa yüzlerce yıllık temel hak ve özgürlükler de hükümetlerce feda edilebilmektedir. Bu tablo içinde en önemli görev meclislere ve sivil toplum örgütlerine düşmektedir. İngiltere örneği açıkça göstermiştir ki İngiltere’de güvenlik-özgürlük dengesinde Meclis çok daha akılcı ve sakin davranabilmiştir. Böylece toplumun, hükümetin ve bürokrasinin hata yapmasını da engellemiştir. İngiltere’nin Türkiye’ye terörle mücadele mevzuatı konusunda örnek olmasına gelince, öncelikle Türkiye ile İngiltere arasında ciddi yapısal farklar bulunmaktadır. Türkiye’de terörle (özellikle PKK ile) mücadele ordu eli ile yapılmaktadır. İngiltere’de ise, diğer gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi özel birimler, polis ve istihbarat birimleri terörle mücadele ederler, ordu en son aşamada kullanılır. Ayrıca Türkiye’de ordu-sivil dengesi ve Hükümet-Meclis dengesi sağlıklı bir şekilde oturmuş değildir. Türk sivil toplum kurumları resmi kurumlar karşısında hala çok zayıftır. Diğer bir husus da Türkiye’de İngiltere’yi örnek gösteren kişiler ciddi bir çarpıtma içindedirler. İngiltere’de olduğunu söyledikleri uygulamaların büyük bir kısmı yasalaşmamış uç görüşlerdir. İngiltere örneği kullanılarak çok geniş bir alanda olağanüstü yetkiler elde edilmeye çalışmaktadır denebilir.

Özet 

1973 tarihli Terörizmi Önleme Yasası, 2001’in ilkbaharında, uluslararası militan grupları hedef alan çok daha katı bir yasa ile değiştirildi. Uluslararası düzeni 
şiddet yoluyla yıkmak isteyen grupların İngiltere’yi güvenli bir üs olarak kullandıklarına inanan İngiliz hükümeti, ayrıca 21 grubu, kendisine yabancı devletleri hedef 
alan söz konusu grupları cezalandırma yetkisi tanıyan yasayla terörist olarak ilan etti. Terörist sayılan bu grupların büyük çoğunluğunun İslami olarak bilinen gruplar 
olmasına karşın, bunlar içinde Kürt terör örgütü PKK ile devrimci Türk terör örgütü DHKP-C de bulunuyor. Bir çok grup İngiltere’de bu yeni yasayı (2000 Terör Yasası) 
protesto etti. Örneğin İslami ve Arab gruplar hükümetin kararını büyük kızgınlık içinde karşıladılar. Bu çerçevede bu makale, yeni terör yasası ve onun Türkiye’nin 
PKK ve DHKP-C terörüne karşı verdiği mücadeleye etkileri üzerinde odaklanıyor.


NOTLAR

  İngiltere’de terörle mücadele kanunları konusunda ayrıca bkz.: Clive Walker, Blackstone’s Guide to the Anti-Terrorism Legislation, (Londra: Blackstone, 2002); Michael Cunningham, British Government Policy in Northern Ireland, 1969-2000, (Machester: Manchester University Pres, 2001); David Feldman, Civil Liberties and Human Rights in England and Wales, (Oxford University Pres, 2000).
  İngiltere’de terörle mücadele yasalarının evrimi konusunda yeni ve detaylı bir çalışma için bkz.: Laura K. Donohue, Counter-Terrorism Law and Emergency Powers In The United Kingdom, 19122-2000, Londra, Irish Academic Press, 2000. Ayrıca bkz.: J. Paul De B. Taillon, The Evolution of Special Forces in Counter – Terrorism: The British and American Experiences, Londra, Praeger Pub., 2000.
  Tony Geraghty, The Irish War, The Military History of a Domestic Conflict, Londra, HarperCollinsPublishers, 2000, s.96.
  1990lara kadar olan dönemin geniş bir değerlendirmesi için ayrıca bkz.: Walker, Clive, The Prevention of Terrorism in British Law, Manchester, Manchester University Press, 1992; Hillyard, Paddy, Suspect Communit: People’s Experience of the Prevention of Terrorism Acts in Britain, Londra, Pluto Press, 1993.
  PTA 1986.

  Paddy Hillyard, Suspect Community: People’s Experience of the Prevention of Terörism Acts in Britain, Londra, Pluto, 1993, s. 5.
  Daha fazla bilgi için bkz.: E. Cape, Defending Susspects at Police Stations, Londra: Legal Action Group, 1995; Ken Lidstone ve Clare Palmer, The Investigation of Crime: A Guide to Police Powers, Londra: Butterworths, 1996.
  Yasanın Kuzey İrlanda’da kullanımı ile ilgili olarak bkz.: Laura K. Donohue, Counter Terrorist Law & the Emerging Powers in the UK 1922 - 2000: Emergency Law in the Northern Irish Context, Irish Academic Press, 2001. İrlanda sorunu ile ilgili olarak ayrıca bkz.: M. L. R. Smith, Fighting for Ireland?, Londra ve New York, Routledge, 1995; Paul Arthur, Special Relationships: Britain, Ireland and the Northern Ireland Problem, Londra, Blackstaff, 2001; No Comment, Cencorship, Secrecy and the Irish Troubles, Londra, Article 19, 1989.
  Bundan şüphesiz en büyük zararı Türkiye gördü. Türkiye PKK ve aşırı sol grupların yuvalandığı İngiltere’den yeterli anlayışı göremediğini düşünerek, bu grupların en kısa zamanda cezalandırılmalarını ya da sınırdışı edilmelerini istedi.
  Bu etkileşim için bkz.: Sedat Laçiner, ABD – İngiltere: ‘Özel’ Bir İlişki, Ankara, ASAM, 2001, ss. 43-49.
  İngiltere’de azınlıklar konusunda geniş bir değerlendirme için bkz. Sedat Laçiner, Açık Kapı Politikasından Yabancı Düşmanlığına: İngiltere’de Irkçılık, Dış Göç ve Irk İlişkileri, Ankara, ASAM, 2001.
  Daily Mail, 24 Ağustos 1998.
  John Bulloch, ‘Is the Holly War Coming to Britain?’, Daily Mail, 24 Ağustos 1998.
  11 Eylül ve sonrası için bu çalışmanın V. Bölümü’ne bakınız.
  İsmet İmset, ‘Kani Yılmaz Case’, Kurdistan Report, 20, Ocak-Şubat 1995.
  ‘Terrorism Bill Receives Royal Assent’, Home Office News Releas, Londra, 1 Temmuz 2001. Yasanın tam metnine hmso’nun net sitesinden ulaşılabilir.
  Terrorism Act 2000, Part I, Introductory; Richard Norton-Taylor, ‘New Terror Bill Casts Wider Net’, The Guardian, 15 Kasım 1999.
  George Manbiot, ‘Wearing A T-shirt Makes You a Terrorist, Anything With a Slogan Could Put You Outside the Law Now’, The Guardian, 22 Şubat 2001.
  Clare Dyer, ‘UK Finally Complies With Rights Convention’, The Guardian, 20 Şubat 2001.
  Şu ana kadar İngiliz güvenlik ve istihbarat birimlerinin sanal âlemi yakın takipte tuttuğu biliniyor. Hatta internet aracılığıyla gönderilen e-maillerin ‘izinsiz’ olarak takip edildiği de ileri sürülüyordu. Bundan sonra bu konuda, özellikle terör faaliyetlerine dönük olarak, yasal bir dayanak da oluşmuş oluyor.
  Alan Travis, ‘Security Services and Police to Get UK Air Passenger Details in Advance’, The Guardian, 24 January 2006.
  Laçiner, Açık..., ss. 42-46. İngiltere’deki Türkiye kökenli nüfus için ayrıca bkz.: İhsan Yılmaz, ‘Londra’daki Türkiye ve Türk Diasporası’, içinde Sedat Laçiner (ed.), Bir Başka Açıdan İngiltere, Ankara, ASAM, 2001.
  İngiltere’nin MED-Tv konusundaki tutumu için bkz.: Nilgün Gülcan, ‘Türkiye – İngiltere İlişkileri ve İşbirliği İmkanları’, içinde Sedat Laçiner (der.), Bir Başka Açıdan İngiltere, (Ankara: Asam, 2001), özellikle ss.42-56.
  Örneğin NTV’den Zafer Arapkirli PKK ve DHKP-C’nin terörist örgütler listesine alınmasının Türkiye’nin çabaları sonucunda gerçekleştiğini ve büyük bir başarı olduğunu belirtmiştir. Zafer Arapkirli, ‘İngiltere’nin Terör Sınavı’, NTVMSNBC, 1 Mart 2001. Milliyet Gazetesi’nde de gelişmeler ‘PKK’ya Yasak’ yaklaşımıyla verilmiştir. ‘PKK’ya Yasak Geliyor’, Milliyet, 20 Şubat 2001.
  Bilindiği üzere PKK Başkanlık Konseyi Eylül 1999’da aldığı bir kararla PKK ismini değiştirme kararı almış, bu karar örgütün bazı kollarının isim değiştirmesine de yansımıştı.
  ITC’nin konuya yaklaşımı için bkz.: ITC Annual Report, 1996, 1997, 1998, (ITC Yıllık Raporu, 1996, 1997 ve 1998 yılları), Londra, ITC; ITC Press Release, 23 Kasım 1998; ‘ITC Issues uspension Order’, 18 / 99, 22 Mart 1999; ITC, ‘ITC Revokes MED TV’s Licence’, Londra: ITC, 23 Nisan 1999, 28 / 99. Lordlar Kamarası’nın konuya yaklaşımı için ‘Broadcasting Act 1996: MED TV’, Lords Hansard Written Answers, Column WA98, 5 Mayıs 1999, Londra, House of Lords; ‘Satellite TV Transmissions’, Lords Hansard Written Answers, 28 Temmuz 1997, Column WA14, Londra, House of Lords; ‘Satellite TV Transmissions: Disruption’, Lords Hansard Written Answers, 3 Kasım 1998, Column WA41, Londra, House of Lords.
  Mr. Corbyn’nin konuşması, House of Commons Hansard Debates, 14 Aralık 1999, Column 193.
  Yasa’nın Meclis’teki görüşmeleri esnasında karşılaştığı tepki konusunda ayrıca bkz.: Sedat Laçiner, İngiltere, Terör, Kuzey İrlanda Sorunu ve İnsan Hakları, Ankara, ASAM, 2001, ss. 43-46.
  Sarah Schaefer, ‘Terrorism Bill Raises Fears for Protest Rights’, The Independent, 15 Aralık 1999.
  John Wadham, ‘No, You’re Turning Us All Into Criminals’, The Guardian, 14 Aralık 1999.
  George Manbiot, ‘Wearing a T-Shirt Makes You a Terrorist, Anything With a Slogan Could Put You Outside the Law Now’, The Guardian, 22 Şubat 2001.
  Clare Dyer, ‘UK Finally Complies With Rights Convention’, The Guardian, 20 Şubat 2001.
  Richard Norton-Taylor, ‘Islamic Anger at “Terrorist” List’, The Guardian, 2 Mart 2001.
  Richard Norton – Taylor, ’21 Groups Banned Under New Terror Law’, The Guardian, 1 Mart 2001.
  11 Eylül sonrası Anglo-Sakson yakınlaşması için bkz.: Sedat Laçiner, Irak Küresel Meydan Savaşı ve Türkiye, (Ankara: Roma Yayınları, 2004).
  Chahal vs. United Kingdom (15 November 1996, Reports 1996-V)
  Denise Winterman, ‘Belmarsh – Britain’s Guantanamo Bay?’, BBC News, 6 October 2004.
  Yasanın tam metni için bkz.: http://www.uk-legislation.hmso.gov.uk/acts/acts2005/20050002.htm
  Patrick Wintour ve Alan Travis, ‘The Longest Day’, The Guardian, 12 March 2005.
  ‘Terror Suspect Restriction Measures Extension Sought’, AP, 2 February 2006.
  ‘UK Police Chief Says the Threat of Terrorism is Intensifying’, Bloomberg, 12 December 2005.
  ‘Police Chief Sorry Over Death’, BBC News, 24 July 2005.
  Antony Barnett ve Martin Bright, ‘Ministers Shocked at MI5’s Lack of Information’, The Observer, 2 October 2005.
  Richard Norton-Taylor, ‘There’s No Such Thing as Total Security’, The Guardian, 19 August 2005.
  Frank Field, ‘Without Security, Liberty Dies’, The Guardian, 31 August 2005.
  Richard Norton-Taylor, ‘There’s No Such Thing as Total Security’, The Guardian, 19 August 2005.
  ‘Blair: No need for July 7 Inquiry’, The Guardian, 14 December 2005.
  Jon Sulverman, ‘No Restrictions on Anti-UK Radio’, BBC News, 19 August 2005.
  ‘Airport Terror Suspects Released’, BBC News, 18 August 2005.
  ‘Judges Face Human Rights Shake-up’, BBC News, 12 August 2005.
  İngiliz polisinin söz konusu gerekçelerini en iyi özetleyen belge Metropolitan Polisi Yardımcı Komiseri (Başkan Yardımcısı) Andy Hayman’ın İçişleri Bakanlığı’na 6 Ekim 2005’te yazdığı mektuptur.
  http://www.answers.com/topic/terrorism-bill-2005?method=22
  ‘Point-by-point: Terror Debate’, BBC News, 9 November 2005.
  Robert Verkaik, Colin Brown, Ben Russell ve Cahal Milmo, ‘Ministers Use Cartoons Anger to Renew Calls for “Glarification of Terrorism” Law’, The Independent, 7 February 2006.
  ‘Terror Plans Suffer Lords Defeats’, BBC News, 17 January 2006.
  William Rees-Mogg, ‘Someone to Watch Over You’, The Times (Londra), 16 January 2006.
  ‘Lords Reject Torture Evidence Use’, BBC News, 8 December 2005; Gethin Chamberlain, ‘Torture Ruling is Shrugged Off’, The Scotsman, 9 December 2005. 
  Alan Travis ve Duncan Cambell, ‘Crucial Decisions for Detention Judges’, The Guardian, 9 December 2005.
  Hannah K. Strange, ‘New Setback for U.K. Terrorism Bill’, UPI, 26 January 2006.
  ‘Fresh Defeat for Government on terrorism Bill’, The Guardian, 1 February 2006.
  Simon Freeman, ‘Government Loses Internet Terror Bill By One Vote’, The Times, 2 February 2006.
  Reed V. Landberg, ‘U.K. Lords Seek More Limits on Blair’s Anti-Terrorism Laws’, Bloomberg, 1 February 2006.
  ‘Terror Laws Harm Race Relations’, BBC News, 6 January 2006.
  ‘Free Foreign Suspects on Control Orders, Says Terror Watchdog’, The Guardian, 3 February 2006; Ben Russell, ‘Britain “Faces Danger of More Suicide Attacks”, The Independent, 7 February 2006; ‘UK Warned of More Suicide Bombs’, BBC News, 2 February 2006.
  Bakan Charles Clarke’ın David Davis ve Mark Oaten’e resmi mektubu, İçişleri Bakanlığı, Home Office, 6 October 2005.
  Türkiye’de terörle mücadelenin nasıl bir zeminde olması gerektiği konusunda yazarın diğer çalışmaları için bkz.: Sedat Laçiner, ‘Terörle Mücadele ve Meclis’, USAK Stratejik Gündem, 17 Ağustos 2005; Sedat Laçiner, ‘Toplumsal Sorunların Bir Belirtisi Olarak Terörizm’, Journal of Turkish Weekly Türkçe, 20 Kasım 2004, http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=27.
  Türkiye’de mevcut kanunları daha sert hale getirme çalışmaları konusunda bkz.: ‘Türkiye’de Terörist Olmayan Kalmaz’, AktifHaber, http://www.aktifhaber.com/images/news1/usak8.html, 2005; ‘Terörle Mücadele Kanunu Satranca Dönüşmemeli’, Hukuk Gündemi, 25 Ağustos 2005,http://www.hukukgundemi.com/modules.php?name=News&file=print&sid=144; Murat Aydın, Melik Duvaklı ve Deniz Aydın, ‘Yeni terörle Mücadele Yasa Taslağına Aydınlar Tepki Gösterdi’, Zaman, 8 Eylül 2005; Murat Aydın, ‘TMK Taslağında Yer Alan Tedbirler Sıkıyönetim Dönemini Hatırlatıyor’, Zaman, 8 Eylül 2005; Deniz Güçer, ‘Terörle Mücadelede Amerikan Yöntemi’, Akşam, 8 Eylül 2005.
Polis Akademisi öğretim üyesi Doç. Dr. Mesut Bedri Eryılmaz ile mülakat, Ankara, 12 Temmuz 2005.



Not: İlk olarak Nisan 2006 tarihinde yayınlanmıştır
Doç. Dr. Sedat Laçiner
6 Ocak 2010, Çarşamba



http://www.usakgundem.com/makale/62/uluslararas%C4%B1-ter%C3%B6rizm-%C4%B0le-m%C3%BCcadelede-hukuki-%C3%B6nlemler-%C4%B0ngiltere%E2%80%99de-yeni-ter%C3%B6rizm-yasas%C4%B1-%C3%B6rne%C4%9Fi.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder