13 Ekim 2017 Cuma

Bu bir Darbedir


Bu bir Darbedir 


Mustafa Erdoğan 
12 Haziran 2008 
merdogan@stargazete.com 


Geçen yazımda artık bir mahkeme olarak nitelendirilemeyecek olduğunu belirttiğim ‘Anayasa Mahkemesi’nin anayasa değişikliğini iptal eden ve yürürlüğünü durduran son kararı, daha önceki mahut ‘367 kararı’yla birlikte düşünüldüğünde, Türkiye’nin rejimiyle ilgili olarak yepyeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz açıktır. Bu bir darbedir. 

‘Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın açıkça kendisine yasakladığı yetkileri kullanmak ve Meclis’in tali kurucu iktidar yetkisini gasbetmek suretiyle yaptığı şey, aslında Anayasa’nın kendisini iptal etmektir. Bu durumda artık ‘Anayasa Mahkemesi’nin kendisi de ‘anayasal’ bir organ olmaktan çıkmış ve de facto egemen haline gelmiştir. 
Bu ‘yargı darbesi’nin Anayasa’nın askeri bir cunta tarafından yürürlükten kaldırılmasından özünde bir farkı yoktur. Askeri darbe kaba kuvvete dayanırken, bu darbe resmi mahkeme görüntüsünün saygınlığının kötüye kullanılmasına dayandırılmıştır. Bu biçimsel fark dışında, her ikisinde de sonuç aynıdır: Anayasal düzen ortadan kaldırılmıştır. 

Yeni fiili rejimi ‘yargı diktatörlüğü’ olarak tanımlayabiliriz. Bu rejimde ‘kuvvetler ayrılığı’nın yerini artık ‘kuvvetler hiyerarşisi’ almıştır. Bu hiyerarşinin tepesinde resmi adıyla Anayasa Mahkemesi yer almaktadır. Bu sistemde, demokrasi teorisi açısından artık bir ‘parlamento’ olarak adlandırılmasına imkán olmayan TBMM de bir ‘danışma meclisi’ne dönüşmüştür, tıpkı askeri darbe dönemlerinde olduğu gibi.

Bu yeni rejimin kaderi de bir yandan Avrupalıların öbür yandan da TBMM’nin benimseyeceği tutuma bağlıdır. Çünkü, demokratik siyaset imkánının ortadan kalktığı bir devlet hem Avrupa Konseyi üyeliği hem de Avrupa Birliği üye adaylığı ehliyetini kaybetmiş demektir. Onun için, Avrupalıların bu durumun gerektirdiği şekilde tavır almaları gerekmektedir. 

TBMM’ye gelince, onun da bu darbe girişimini çeşitli şekillerde etkisiz kılma imkánı vardır. Çünkü, böyle bir rejim krizinde, bir olağanüstü durumda halk adına inisiyatif almaya yetkili olan yegáne organ Meclis’in kendisidir. Meclis ilk olarak, ‘Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını tanımadığını göstermek üzere hem kamuya hitap eden bir deklarasyon yayımlayabilir, hem de yürütme ve idareye bu kararı yok saymaları emrini verebilir. Eğer bunu yapamıyorsa, anayasal düzenin restorasyonunu sağlayacak bir ‘kurucu meclis’ oluşturmak üzere bir an önce halka gitmesi gerekir. 

Bu noktada, Meclis içindeki muhalefetin bu meselede alacağı tutum son derece önemlidir. Açıktır ki, muhalefetin ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararını desteklemesi ‘kendi bindiği dalı kesmek’ olur. Çünkü, son kararıyla ‘Anayasa Mahkemesi’ aslında iktidar çoğunluğunu değil, doğrudan doğruya Meclis’in kendisini hedef almış ve onun yetkisini tanımadığını ilán etmiştir. ‘Artık yasakoyucu da anayasa koyucu da Meclis değil benim’ demiştir. Bu yargı darbesine sessiz kalarak koltuklarında oturmaya devam edenler demokratik meşruluklarını yitireceklerdir. 

Bu iptal kararından sonra siyasi aktörlerin yanında Mahkeme’nin sürekli azınlıkta kalan iki üyesinin de yapması gerekenler vardır. Onların yerinde ben olsam şöyle düşünürdüm: ‘Madem ki, burada kararlar, neredeyse hiç şaşmaksızın, hep çoğunluğun ideolojisi doğrultusunda çıkıyor ve hukuk bu çoğunluğu hiç ilgilendirmiyor; o zaman bizim burada durmamız bir tek şeye, bu durumu meşrulaştırmaya yaramaktadır. Bu durumda ahlaken en doğru olan istifa etmektir.’ 

Mahkemenin kararına büyük isyan 

Anayasa Mahkemesi'nin başörtülü öğrencilere eğitimde eşitlik getiren değişikliği iptal etmesi, toplumun her kesiminde büyük tepkilere neden oldu. İşte açıklamalar: 

11 Haziran 2008 09:26 

Kararın üzerinden geçen 5 günlük süre zarfında hukukçusundan gazetecisine herkes kararı eleştirdi. 

Anayasa Mahkemesi'nin, üniversitelerde başörtülü öğrencilere eğitim özgürlüğü getiren Anayasa değişikliklerini, yetkilerini aşarak iptal etmesi büyük bir tartışma başlattı. 5 Haziran'da alınan karar sert eleştirilere yolaçtı. Siyasetçiler, hukukçular, bilim adamları, yazarlar ve sivil toplum kuruluşları kararı eleştiri bombardımanına tuttu. Çok sayıda aydın ve kanaat önderi kararı “hukuk dışı, vahim, darbe yanlısı, anayasa suçu, ideolojik, yetki gaspı” olarak yorumladı. İşte eleştirilerin bir bölümü: 

. Ahmet İnsel (Galatasaray Üniversitesi): Mahkeme, değişikliklerinin özüne giremez. Bu kararla yargıçlar yönetiminin kapısı açıldı. Demokrasiye olan inancımı korumak istiyorum. 


Prof. Dr. Ergun Özbudun (Anayasa hukukçusu): Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın kendisine yasakladığı bir yetkiyi kullandı. Bu, yetki gasbıdır. Yüce Mahkeme'nin menfaatlerine zarar verecektir. Bundan sonra hiçbir anayasa değişikliği yapılamaz. Mahkeme, iktidarı kendine tevdi etmiştir. Hiçbir demokratik ülkede örneği yok. 

Prof. Dr. Levent Köker (Anayasa hukukçusu): Mahkeme vahim bir karar aldı ve sınırını tamamen aştı. 

Sami Selçuk: (Yargıtay Onursal Başkanı) Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir yetkisi olduğuna inanmıyorum, eleştiriyorum. Bu karar çok tartışılacak. 

Doç. Dr. Serap Yazıcı (Anayasa hukukçusu): Hukukî değil siyasî bir karar alınmıştır. Anayasa Mahkemesi, siyasî bir organ değildir. Üzüntü ile karşıladım. 

Prof. Dr. Hasan Tunç (Anayasa hukukçusu): “Bu kararı mantığıma sığdıramıyorum.” 

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu (Sabancı Üniversitesi): Halk çok ciddi bir şekilde ikiye bölündü. Başörtüsünün tehdit unsuru olduğunu düşünen bir kesim ile kararın 
özgürlükleri kısıtladığı düşüncesinde olan bir kesim doğdu. 

Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: Kaygı verici bir gidiştir. Aslında böyle bir yetkisi yok. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi olmaktan çıkıyor. 

Prof. Dr. Yavuz Atar (Selçuk Üni.): Birinci sınıf öğrencisi bile Anayasa Mahkemesi'nin böyle bir karar alamayacağını bilir. Böyle cevap yazarsa sıfır alır. 

Prof. Dr. Hamdi Mollamahmutoğlu: “Anayasa Mahkemesi yapılmış bir değişikliği iptal etti, yok saymadı. Bence izahı kabul edilemez bir karar.” 

Prof. Dr. Baskın Oran: “Bundan sonra ironik bir ifade olacak ama, Anayasa değiştirmek için askeri darbeden başka bir seçenek yoktur. Anayasa Mahkemesi sistemi öyle bir kilitledi ki, bu ayıp da ona yeter” 

Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu: “Bu işlemin 12 Eylül askeri darbesinin yaptıklarından hiçbir farkı yoktur. 

Hüsrev Kutlu (AK Parti Adıyaman Milletvekili): “Hakimler oligarşisi...Yok hükmünde.. Anayasa Mahkemesi'nin kararları, halkoyuna sunulmalıdır.” 

Abdurrahman Kurt: (AK Parti Diyarbakır Milletvekili): “Bu karar, cübbeli darbedir.” 

Salim Uslu (Hak-İş): Anayasanın kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlal edilmiş, rejimin özü zedelenmiştir. 

Sezgin Tanrıkulu (Diyarbakır Barosu): Türkiye'de yargı özgürlüklerin güvencesi değil. Özgürlükleri sınırlayan ve tehdit eden bir kurum haline geldi. 

Kamil Yaralı (Hukukçular Derneği): “Mahkeme, yetki ve meşruiyetini Anayasa'dan aldığını söylüyordu. Bu kararla Anayasa'yı da çiğnediler. Yetkisini nereden aldığını açıklamalı.” 

Fatma Benli (Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği): “Eğer Anayasa Mahkemesi TBMM'nin yerine alabilecekse seçimlerin gereği yok. Halk yargıçları kendi seçsin ve Türkiye'nin yargıçlar devleti olduğu deklare edilsin.” 

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk: “Yeniden başa döndük.” 

Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Ria Oomen-Ruijten: Temel özgürlükleri yargı sisteminin merkezine alacak bütünüyle yeni anayasa gerekli.” 

AB Sosyalist Grup Başkan Yardımcısı Hannes Swoboda: “Bu halkın karar verme hakkının ellerinden alınmasıdır. Bence bu karar siyasi.” 

Meclis'in yasama yetkisi gasp edildi 

Köksal Toptan (TBMM Başkanı): Yüksek mahkeme yetkisinin ötesine geçmiştir.” 

Devlet Bahçeli: (MHP Genel Başkanı): “Bu karar, çözümsüzlüğe itilerek kanayan bu toplumsal yarayı derinleştirmiştir. Bu karar korkarız ki, Türk toplumunun inanç temelinde bölünmesi ve cepheleşmesi sürecini hızlandıracaktır.” 

Cihan Paçacı (MHP milletvekili): “Siyasi bir karardır. Mesele toplumsal bir yaraydı. Yarayı daha da derinleştirdi. Milletle, devleti karşı karşıya bıraktı.” 

Muhsin Yazıcıoğlu (BBP Genel Başkanı): “Yasama yetkisine müdahale edildi. Meclis'in irade koyuculuğu ortadan kaldırıldı. Laikliğin tanımının yapılması ihtiyacı doğdu.” 

Süleyman Soylu (DP Genel Başkanı): “Hukuk skandalı.” 

Erkan Mumcu (Anavatan Genel Başkanı): “Ağır bir karar. Bundan sonra demokrasi ve hukuk devleti kavramlarının uyumlu bir anlayış içinde kavranması mümkün olmayacak.” 

Ufuk Uras (ÖDP Genel Başkanı): Yasama yargının gölgesinde kalmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı ile Türkiye'de yeni bir anayasaya olan ihtiyaç ortaya çıkmıştır. 

Hasip Kaplan (DTP Milletvekili): “Yeni bir hukuk krizi yaratılmıştır.” 

Osman Özçelik (DTP Siirt Milletvekili): “Mahkeme parlamento görevi görecekse parlamentoya ne gerek var. O zaman 11 kişi gelsin Parlamento'da otursun, anayasayı değiştirsin.” 

Akın Birdal (DTP Diyarbakır Milletvekili): “Askeri darbelerin yerini cüppeli darbeler aldı.” 

En büyük eleştiri medyadan geldi 

Soli Özel: (Sabah Gazetesi) Yargı siyasi bir karar vermiştir bunun da siyasi sonuçları olacaktır. Farklı kelimeler kulanmak da mümkün ancak bugün 
Türkiye'de yaşanan bir rejim krizidir. 

Taha Akyol (Milliyet): Hukuka ve Anayasa'ya aykırı bir karar. Bundan sonra yasama faaliyeti yapılması imkansızlaşmıştır. Meclis'in yetkisi gasp edilmiştir. 

Mümtaz'er Türköne (Zaman): Türkiye hukuk devleti prensibinden yargı eliyle uzaklaştırılıyor. 

Mehmet Altan (Star): “Artık 'halk' değil 'yargıçlar' karar verecek ülkenin nasıl yönetileceğine. Nasıl yönetecekleri de anlaşıldı... Anayasayı delerek.” 

Ahmet Kekeç (Star) Kimse bu kararı tevil etmeye kalkmasın. Bu bir darbedir. Çok ciddi bir suçtur. 

Mustafa Karaalioğlu (Star): Anayasa Mahkemesi kendi kendine bütün erkler üzerinde bir erk olma yetkisi verdi. Hukuk düzenini yerle bir etti. 

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan (Star): Bu karardan sonra, artık Anayasa Mahkemesi'nin uygun görmediği bir anayasa değişikliği yapılamaz. 

Ekrem Dumanlı (Zaman): Mahkeme, Anayasa'nın kendisine tanıdığı hududu aştı. Bu apaçık bir ihlaldir. 

Hadi Uluengin (Hürriyet): Bundan böyle seçim, meçim düzenlemenin gereği kalmadı. Hiç hacet yok! Pisi pisine masraf oluyor. 
Çünkü, işte artık ayan beyan ortada ki Türkiye'de evrensel demokrasi falan değil, “jüristokrasi”, yani “yargıçlar iktidarı” hüküm sürüyor. 

Ahmet Hakan Coşkun (Hürriyet): “Ben Anayasa Mahkemesi'nin hukuki bir karar vermediğini düşünenlerdenim.” 

Mehmet Barlas: (Sabah): Bir anlamda Anayasa Mahkemesi bir “Anayasa Krizi” üretti. Olaya daha geniş bir açıdan bakarsak, milletvekili olmakla olmamak arasında artık fazla fark yok. Yasama yargının yerine geçti. 

Umur Talu: (Sabah): Meclis'te çoğunluk “istediğini yapmasın” diye Yüksek Yargı'nın (oylama ile) “istemediğini yaptırmaması” bir rejim güvencesi midir yoksa rejimin esasta su alması mı? 

Ergun Babahan: (Sabah): Türkiye “27 Nisan Süreci” denilen bir dönemden geçmektedir. Kimi özgürlüklerin genişletilmesinden rahatsız olan güçler devreye girmiş ve hukuk aracılığıyla Türkiye'yi yeniden biçimlendirmeye başlamıştır. 

Nazlı Ilıcak (Sabah): Anayasada, “iptâl kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz” deniliyor. Aynı maddede, “Anayasa Mahkemesi, kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak şekilde hüküm tesis edemez” düzenlemesi de mevcut. Ama nafile... 

Hasan Celal Güzel (Radikal): Mahkeme, Anayasa'yı ihlâl suçu işlemiş ve TBMM'nin yerine geçerek yetki gaspında bulunmuştur. Bu, Türkiye'de demokratik rejimin sona erdirilmesidir. 

Yasemin Çongar (Taraf): “Bu karar, darbenin kilometretaşlarından biri olarak geçecek tarihe.” 

Etyen Mahçupyan (Taraf): Türkiye Cumhuriyeti ta ilk günden bu yana bir bürokratik vesayet rejimidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi de 'bu' rejimi korumaktadır! 

Gülay Göktürk (Bugün): “Mahkemenin bu kararı Türkiye'de sadece darbecilerin yeni Anayasa yapma yetkisi olduğunu acı bir şekilde gösteriyor.” 

Ahmet Taşgetiren (Bugün): “Bu kararıyla kendisini Anayasa ile bağlamadığını ortaya koymuştur.” 

Ömer Lütfi Mete (Bugün): “Bu, askerin iktidara el koymasından çok daha beter bir darbedir!” 

Yeni Şafak 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder