7 Mart 2017 Salı

ŞEMDİN SAKIK DERİN DEVLETLE ANLAŞARAK TÜRKİYE’YE GELDİ. BÖLÜM 1



ŞEMDİN SAKIK’A OPARASYON YAPILMADI, ŞEMDİN SAKIK DERİN DEVLETLE ANLAŞARAK TÜRKİYE’YE GELDİ. BÖLÜM 1



YAZAN; Dursun Ali Küçük..
( KARANLIKTAN AYDINLIGA, BIR IŞIK OLUN. Siz yazin biz yayinlayalim. Hiç bir şey gizli kalmasin.  )
13 Ocak 2011


Şemdin Sakık, Sırri Sakik, Yesil...Kim ne dedi?
Kamuoyu ve aşağı yukarı herkes kod adı Parmaksız Zeki olan Şemdin Sakık’ın Güney Kürdistan’da bir operasyonla getirildiğini sanır.
Oysa Şemdin Sakık eskiden beri ilişkisi olan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve derin devletle anlaşarak geldi.

Operasyon ve kaçırma süsü verilen olay ise kamuoyuna karşı yapıldı.

Şemdin Sakık, Abdullah Öcalan’ın sağ kolu ve PKK’ deki ikinci adam olarak yakalanmış gösterildi ve Şemdin olayı anlaşmalı olduğu halde halka karşı bir operasyona dönüştürüldü.

Şemdin’den hareketle PKK avı başlatıldı. Bakınız sizin ikinci adamınızı yakaladık, o zaman her birinizi ve birinci adamınızı da bu şekilde istersek getirebiliriz demeye getirdiler.

1998’de Türkiye’ye kendi isteğiyle gelen Şemdin Sakık, olayın geniş bir operasyona çevrileceğini ve kendisini bu tarzda geniş çaplı kullanacaklarının belki tam farkında değildir.

Türkiye’ye adım atar atmaz ve gözlerini açtığında hemen “hizmete hazırım” demişti.

Zaten kendisine söz verilmiş ve bu temelde hizmet etmeyegönüllü gelmişti. Kaçırma süsüne bir itirazı yoktu, ama sözlerini tutmayacaklarını bilmiyordu, verdikleri ve yaptığı, yapacağı hizmet karşılığında diğer itirafçılar gibi biraz yatıp çıkacağını sanıyordu.
O, hizmet için gerekeni yaptı.

Şemdin Sakık 1998 Murat operasyonunda aktif rol oynadı.

Şemdin Sakık ile birlikte TC tarafından tanınan Öcalan daha derin analizlerle iyice tanındı.

O’da Öcalan gibi ben olmazsam, Amed veya Kürdistan biter,yenilir kanısındaydı. Şahin Dönmez 1979 yılında Elazığ’da yakalandığında O’dakendisiyle birlikte işlerin biteceğini sanıyordu.

Şemdin Sakık’ın PKK ve özellikle gerillada önemli bir rol oynadığını inkar etmiyorum. TC’nin safına geçmesi bu gerçeği değiştirmez.
Fakat Şemdin Sakık, çeteci bir kişiliğe sahipti. Amed’deSuriye ve Lübnan pratiğini izleyerek onlarca beklide yüzlerce infaz yapmıştır.Bir çok yeni savaşçı ajandır denilerek katledilmiştir.

3.Kongreden sonra yıldızı parlayan biridir. Hogır, Kör Cemal vb çeteci pratiklerde bizzat bulunmuş ve böylelerinin mürididir. Çetecilere ve çete pratiği sergileyenleri Öcalan yönetime getirmiş ve bunlar eliyle büyümüşlerdir. 
Şemdin Sakık bunlardan biridir.

1991 ve 1992 yılında Amed eyaletinde iki kez Yeşil(MahmutYıldırım) ile görüşmüştür. Bu ilişkileri o zamanki Cephe sorumlusu olan Çektar Amed yakından bilmektedir. Anlatmıştır ve tanıklığı vardır.
Amed ve sonrasında Zeki, Şemdin Sakık’ın yıldızı parlar. Ozaman her eyalette büyüme vardır. En çok büyüyen yerlerden biride Amed’dir. O zamanki gelişmeleri arkasına alarak, Şemdin’de Amed’de kendi vezirliğini ilan eder. 33 asker olayı yaşanır. Öcalan’ın eleştirileri 33 asker olayına değildir.
Şemdin Sakık, Öcalan’ı taklit ettiği için güç olmayaçalışır. Padişahların vezirleri olur. Öcalan vezirleri istemeyen bir padişahtır. Şemdin ve onun gibileri güç olmaya ve PKK içinde denge oluşturmaya başladığında asıl bu noktada eleştiri hedefi olurlar. Kim bunda ısrar ederse mutlaka gider.

Şemdin Sakık PKK’ de vezir olmak isterken rezil oldu. Bütün vezir olmak isteyenlerin sonu Şemdin Sakık gibi olmuştur.

33 asker olayından sonra Zeki bundan dolayı eleştirilmez, Amed eyaletindeki infaz ve benzer uygulamalardan dolayı yargılanmaz. Kendisine yöneltilen eleştiriler ciddi değildir. Nitekim Suriye’den yeniden neredeyse bütün kuzeyin komutanı olarak terfi edilir. Kuzeyi Serhat’tan başlayarak dolaştı. Her yerde gerillanın yükseliş dönemi1993’ten sonra inişe geçmişti.
Bu kez gelişmeler sağlamadan döndü. Diğer pratiklerde onunkinden farklı değildi.

Merkez karargah komutanı Fuat olduğu halde fiilen komutan olan Şemdin Sakık’tı. Fuat orada nal topluyordu. Buradaki pratik mercek altına alındı, eleştirilerin artması ile görevden alındı. Zapgros’ta Abbas sorumluydu, Şemdin orada da kontrolü sağlamaya çalışıyordu.
Bir toplantıda Abbas, Şemdin için “kafamızı aydınlatıyor”diyordu.
Cuma dışında Şemdin Sakık hemen önde olanların hepsini hedef yapmıştı. Bu konuda bir yol almıştı.
Şüphesiz onun örgüt ve gerilla içindeki bu çıkışlarını Öcalan benimseyemezdi. Şemdin Sakık giderek geniş bir kesimi karşısına aldı. Buradan görevden alınması ve Suriye’ye çekilip orada özeleştiriye alınması artık Şemdin Sakık’ın giderek sonunu yaklaştırıyordu.

Buradan deneme için ve çok riskli bir yer olan Akdeniz eyaletine görevlendirdi.  “Ankara’ya kadar giderim” deyip yola çıktı, operasyonlar karşısında tutunmayarak Suriye’sığındı.

Artık onun işi bitmişti. Merkez komitede olmasına rağmen bütün terfileri fiilen söküldü ve savaşçıların içine Öcalan tarafından verildi.Soruşturmadan sonra Gare’ye gönderildi.

Gare yönetimi eliyle Şemdin Sakık götürülmek isteniyordu.Orası biraz gevşek davranınca Şemdin Sakık buradan kaçarak KDP’ye sığındı ve Dohok’a yerleşti.
Şemdin Sakık ayrılmadan bitirilmişti. O anda onun kişiliğindeki biri KDP yakın olmasaydı, doğrudan TC’ye de gidebilirdi, bu ihtimal epeydir.

Kendine sevdalanan ve narsizme yönelen arkadaşlarını yemeye başlayan, yüksekten alçağa düştü mü neye uğrayacağını şaşırır.
Şemdin, bu tür şaşıranlardan biridir.

Öcalan’da alınıp TC’ye verildiğinde neye uğrayacağını şaşırmıştı. Kardeşi Mehmet bile Öcalan’a biraz tavır koy demiştir, ailesinin bu tür yakınmaları olmuştur. Bunları o zaman Avrupa’da sorumlu olan Rıza Altun’un anlatımlarıdır. Aynı Rıza Altun, Sabri’nin İmralıya götürüldüğünü ve Öcalan’ın ona “yenildik” dediğini belirtmiştir. Kardeşi Mehmet benzer bilgilere sahiptir. İkisi bu durumu bazı insanlara anlatmıştır. Umarız belki bir gün konuşurlar.

Kendini yüce görenler bir zaman gelir cüce olurlar.
Faşizmi ve soykırımı onaylayan Türkiye’nin Anayasa Mahkemeside yücedir. Yüce Divan ismi üzerinde yücedir.

Bir gün gelir bunlarda cüce olarak anılır.

Otoriter liderlerin sonra nasıl mahkum olduklarını ve yüceliklerinin bittiğine tarih tanıklık etmiştir.

Şemdin yüce değildi, ama yüce olmaya çalışıp, taklitlere girişiyordu. Böylelerinin mevkileri ve otoriteleri bittiğinde ne mal oldukları hemen ortaya çıkar.
İnişe geçip dibe vuran Şemdin, Güney Kürdistan’da kalamazdı.Orada kaldığı sürece Dohok’ta kalmayı tercih etti. Güneyde Türk MİT’inin ve Ergenekon ve JİTEM’in olduğunu ve oralarda yerlerinin ve faaliyetlerinin olduğunu herkes bilirdi. Şemdin’in bilmemesi mümkün değildir. O’da biliyordu.

ŞEMDİN TÜRKİYE’YE NASIL GELDİ?

Şemdin anlaşarak Türkiye’ye gelmiştir.
KDP tarafından kendisine komplo yapıldığı ve Türkiye’ye verildiği görüşü doğru değildir.
Şemdin’de TC’den gidip kendisini alan helikopterin KDP ile anlaşmalı olarak bu işi yaptığını söylemektedir. Yani orada kendisine yer olmadığını ve verilmediğini belirtmektedir.
Bu doğru değildir.
Olay saptırılmış ve psikolojik savaşa uygun tarzda ayarlanmıştır. Basına ve kamuoyuna öyle yansıtıldı ve Şemdin’de bu oyuna katıldı.
KDP, PKK ile savaştıkları dönemlerde bile yakaladıklarınıTürkiye’ye vermemiştir. Bazı vermeler olmuşsa nadir ve istisnadır. Ayrılan ve kaçanların çoğunu KDP alıp değerlendirmiştir. Yöneticilerde o alana gitmiştir, hiçbir yöneticiyi TC’ye teslim etmemiştir.

Eğer yükünü kaldırmayacak ve TC tarafından çok sıkıştırılırsa buradan git diyebilirler.
Şemdin Sakık Dohok’ta iken Yeşil ile görüşüyor. Muhtemelen başkaları ile de görüşüyor.
Yine Dohok’ta olduğu zaman Türkmen cephesi sorumlusu ile görüşmüştür. Bu durumu KDP’liler bilmektedir.

KDP’liler ve KDP, Şemdin’in Türkiye’ye verilmesi olayını hiçbir zaman kabul etmediler. KDP içinde bazıları ona tuzak kurarak verildiği görüşleri de yansımadı. Kısaca kabul etmediler.
KDP içinden bilgi veren önemli şahsiyetlerin söylediği şudur:
“ Biz Şemdin Sakık’ı Türkiye’ye vermedik. Anlaşmamız olmamıştır. Şemdin Sakık’ın Yeşil ile görüştüğünü ve Dohok’ta Türkmen temsilcisi ile görüştüğünü ve Türkiye adına Dohok’ta çalışanlarla anlaşarak gittiğini, operasyon diye bir şey olmadığını” belirtmektedirler.

Dohok’ta görüştüğü Türkmen temsilcisi MİT ve JİTEM bağlantılıdır. Onlarla ilişki içinde çalışmaktadır.

Şemdin Sakık ve Dozvan kod adlı kardeşi Arif Selahhatin’e görüşmeye gittikleri gün yolda helikopter gelip almaktadır.
Selahatin’de KDP politbürosundan bazıları ile görüşme randevusu olduğu belirtilmektedir. Randevuyu Şemdin Sabık mı talep etmiş, yoksa KDP politbürosundan mı kendisine randevu verilmiş bunu netleştiremedik. Net olan o gün politbüro ile görüşmek için randevu aldığıdır.
KDP politbürosu Selahattin’dedir.
Gideceği gün Dohok KDP’si kendisine koruma vereceklerini ve koruma vermek istediklerini belirtiyorlar.

Şemdin Sakık koruma verilmesini kabul etmiyor. Hatta onlara şu sözü söylüyor; “ben tutuklu muyum bana koruma veriyorsunuz.”
KDP, Şemdin’in kabul etmemesi üzerine koruma vermiyor. Şemdin Sakık ve kardeşi Arif kendi inisiyatifleri ile Selahattin’e gitmeyi tercih ediyorlar.
Bir taksi tutuyorlar. Taksi şoförü ve Şemdin ile kardeşi sadece arabadadır. Üç kişidirler.

Üç kişi olarak yola devam ederken ara yerlerde ve hiç kimsenin bulunmadığı bir arazide şoförden arabayı durdurmasını istiyorlar.Durdukları yer mola verilecek bir yer değil, yol üzerinde ne bir yerleşim yeri,ne de lokanta vb yerdir.
Şemdin Sakık, bizzat kendi ifadelerinde ihtiyaçlarını gidermek için şoförden arabayı durdurmalarını istediklerini, tam ihtiyacını giderirken veya hemen biraz sonrasında TC helikopterinin iniş yaptığını, silahlı adamların indiğini ve kendilerini alıp helikoptere bindirip Türkiye’ye kaçırdıklarını söylemektedir.
İhtiyaç molası verdikleri yer ıssızdır. Şemdin Sakık arabası seyir halinde iken durdurulmamıştır.

Yani Şemdin’in gelişinden dolayı yola pusu atılıp kesilmemiştir.
Ne TC askerleri ne KDP peşmergeleri yolu tutmamıştır. Bu anlamda yolda Şemdin’in geleceğini ve o saatte oradan geçeceğini bilen ve bundan hareketle yola herhangi bir yığınak yapılmamıştır.
Şemdin Sakık ihtiyaç için dışarı çıktığında ve hiç kimsenin olmadığı bir yerde helikopterle gelip kendilerini aldıklarını ve yapacakları bir şey olmadığını ifadelerinde belirtiyor.

Tamda ihtiyaç için şoföre dur dedikleri yere helikopterin iniş yapması tesadüfü değildir.
Şemdin Sakık, bir operasyonla yolda seyir halindeyken alınan bilgi sonucu kaçırılmak istense ve buda Şemdin’in söylediği gibi KDP ile anlaşmalı yapılıyorsa, uygun bir yerde yol kesmeleri mantıken en doğru olandır.Yol kesen TC askerleri Şemdin’i durdurur ve hazır olan helikopter iniş yaparak onu alır.
Kaçırılma veya operasyon denilen bu olay bir helikopter ile gerçekleştirilmiştir. Helikopter ile operasyon yapılsa istihbarat alarak Şemdin’in bindiği taksiyi durmaya mecbur ederler. Bunun içinde helikopter hemen geldiği gibi alamaz, bir süre Şemdin’in olduğu arabayı takibe alarak durmaya zorlar. Böyle bir durumda helikopter takibi olursa ses hemen duyulur.
Şemdin’nin söylediğini doğru kabul etsek bile, Şemdin’in nerede ve ne zaman ihtiyacı olacağını ve arabayı durduracağını onlar bilemez.
Zaten tam “dışarı çıkarken helikopter indi ve silahlı kişiler beni aldılar” getirdiler demesi kendisini ele veren noktalardan en önemlisidir. Bu durum, bilgi veren KDP’lilerin ‘anlaşarak gitti’ görüşünü doğrulamaktadır.
Şemdin Sakık’ın arabası şoförle birlikte üç kişidir. Şoför mola vermemiştir. İhtiyaç için kendileri bana göre anlaştıkları bir yerde arabayı durdurdular. Orada biraz beklerken, ilişkili oldukları ve helikopter hazır olduğu için hemen gelip Şemdin Sakık ve kardeşi Arif’i aldı.
Helikopterle bu hayali operasyonu gerçekleştiren ve helikopterde olan biri de Yeşil’dir.
Sözde operasyonu gerçekleştirenler ve Yeşil daha önce Şemdin’le görüşüyorlar.
Şemdin’i dönmesi için ikna ediyorlar. Hizmet etmeye ve itiraflar yapmaya ve onlarla çalışmaya hazırdır. Bunlarla birlikte biraz yatıp    diğer itirafçılar gibi çıkacağı sözü veriyorlar.
Şemdin Sakık, sonraki ifadelerinde “beni getiren ekip tasfiye edildi” diyor.
Bu doğrudur, onu getiren ekip ve Yeşil tasfiye edildi.
Ama onlar tasfiye olmadan da Şemdin’i kullandıkları, hizmete ve bütün itiraflarına rağmen kendisine idam cezası verdiler.
Şemdin Sakık’ın rahatsız olduğu tek nokta çok yatırılmış olması ve çok ceza verilmesidir. Hizmetlere ve itirafa rağmen itiraf yasası onun için işlemedi. Bir bakıma yöneticilere itiraf yasası işlemiyor. Sonradan çıkan yasa ile yöneticiler dışında bırakılmıştır.
Şemdin Sakık döneminde sanırım vardı ama ona kullanmadılar.Hafifletici nedenlerle cezasını bile indirmediler.
Yükseklerden inip alçağa düşmek ve karşı tarafın yüce alçağına sığınmanın sonu böyle olur.
Öcalan, 1999’dan sonra, sanırım 2000’de avukatlar aracılığıyla gönderdiği görüşme yazısında; “itiraf yasasında yaralanabilirim” demekteydi .Hatta cezaevindekilerde bu durumu değerlendirebilir diyordu.
Pişmanlık yasası çıktı, yöneticiler dışında tutuluyordu.Yasa istediği gibi çıkamamıştı.
Öcalan’a karşı operasyon yapıldı, öyle Türkiye’ye götürüldü.Şemdin Sakık yukarıda yazdığım gibi kendisine söz verilerek götürüldü.
İkisinin sorgu ifadelerine bakanlar olursa veya okuyanlar benzerliklerin epey olduğunu görebilir. Bana inanmıyorsanız okuyun. Kendinizkarar verin.
Hatta benzerlikten söz ettiğim için Öcalan’ı benimseyenler bana küfür edebilir. Küfürde ediyorsanız, kızıyorsanız, ama lütfen ilkin gidin okuyun doğru söylemiyorsam ve benzerlik bulmuyorsanız bana küfredebilirsiniz.
Bakın ikisi de Türkiye’ye ayak basar basmaz ilk sözleri;“hizmetinizdeyim”, “hizmete hazırım” olmuştur.
İkisi de sorguda bildiklerini anlatmıştır. Hatırlamadıklarım varsa daha sonra hatırlarsam anlatırım veya yazarım demiştir.
İkisi de subay veya generaller “bana söz verdiler, yapmadılar” duyguları içindeler ve bunu farklı biçimde açıkça belirtmişlerdir.
Şemdin Sakık örgütü yoktu, ayakta kalamazdı.
Öcalan’ı ne yazık ki, içine düştüğü duruma rağmen örgüt kurtarmıştır. Örgüt ve onun için mücadele edenler olmasaydı, acaba ne durumda olurdu, varın siz karar veriniz.
Molla Mustafa Barzani’nin oğlu Ubeydullah kaçıp gidip Saddam’a sığındı. Babasını “diktatörlükle” suçladı. Kendisine göre istediklerini bulamayınca düşmanına sığınarak bunu elde  etmeye çalıştı, başaramadı.
Şemdin, itiraflarından sonra bütün konuşmaları, yazıları, kitapları Öcalan’a karşıdır. Öcalan’ın kendisini bitirdiğine inanıyor.
İnanıyorum ki, Şemdin beş paralık edilmeyip, idamın eşiğine getirilmeseydi, TC’ye sığınmazdı, anlaşıp teslim olmazdı. Şimdi PKK içinde veya farklı yerlerde olurdu.

Bu durumun görülmesinde yarar olduğunu sanıyorum.

Dursun Ali Küçük-19.12.2009,


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder