29 Şubat 2016 Pazartesi

EŞREF BİTLİS SUİKASTİ, BÖLÜM 4



EŞREF BİTLİS  SUİKASTİ, BÖLÜM 4




EŞREF BİTLİS  SUİKASTİ, BÖLÜM 4


BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ SUİKASTI BELGELEDİ

Org. Bitlis Davasının Bilirkişisi Prof. Dr. Yüksel:
“ Vaktiyle Aydınlık Çok Güzel Yazmış ”

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağının düşmesiyle ilgili olarak Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bilirkişi tayin edilen İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğretim üyeleri; Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, Prof. Dr. Oğuz Borat ve Doç. Dr. Zahit Mecitoğlu, 4 Kasım 1996’da incelemelerini tamamlayıp raporlarını yazdılar ve resmi kanalla mahkeme’ye yolladılar.*

* Bilirkişi Raporu’nun tam metni için bkz. 11. Bölüm, s. 182.

Org. Bitlis’in uçağının düşüşü hakkında ilk kez bir bilirkişi incelemesi yapılıyordu. Uçağın 2. Pilotu Yüzbaşı Tuğrul Sezginler’in ailesi tarafından, uçağı satan Amerikan Beechcraft şirketi aleyhine açılan tazminat davası sayesinde dosya bilirkişiye gitmişti. Bilirkişi incelemesi, uçağın buzlanma ve pilotaj hatası sonucu düştüğü yalanını bilimsel kanıtlarla çürütüyor, sabotaj üzerinde duruyordu. Org. Bitlis’in bir kaza sonucu değil suikasta uğradığını belgeleyen bu rapor, mahkeme kayıtlarında yer alıyor.

Bilirkişi Raporu’nun sonuç bölümünde aynen şöyle deniyor:

“NETİCE

“Bu hususlar muvacehesinde

“1- Motor arızası ve sonuç olarak uçağın düşmesinde buzlanmanın etkili olduğunu gösteren yeterli ve tatminkar delil yoktur.

“2- Motor arızası ve düşme olayında pilotaj ve bakım hata ve kusuru bulunduğuna dair deliller mevcut değildir. Dolayısıyla davacılar murisi 2. pilot Tuğrul Sezginler ile kaptan pilot Yaşar Erian’ın kusurları yoktur.

“3- Uçağın düşmesine yol açan motor arızasında davalı firmanın dizayn ve yapım hatası bulunduğuna dair delil mevcut değildir.

“4- Kaza günü öncesindeki gece, hangar civarındaki -bir nöbetçi tarafından bildirilen- kimliği bilinmeyen kişi ile yukarıda isimleri zikredilen motor iç aksamının enkaz mahallinde bulunamaması ve sağlam ve mukavim olan motor zarfının parçalanmamış ve hatta fazla deforme olmamış görüntüsü karşısında sabotaj ihtimali gözden ırak tutulmamalıdır.

“Keyfiyet saygı ile arzolunur. (4.11.1996.)”

Prof. Dr. Yüksel: Yazdıklarınıza İlave Edilecek Bir Şey Yok

Bilirkişi heyetinin başkanı İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, 19 Ocak tarihli Aydınlık dergisine yaptığı açıklamada, “Bu olayda sizin yazdıklarınıza ilave edecek bir şey yok. Vaktiyle çok güzel yazmışsınız” diyor. Uçağın düştüğü 17 Şubat 1993 günü yapılan açıklamaları hatırlatan Prof. Dr. Yüksel, şunları söylüyor:

“Açıkça söyleyeyim, ben bu hadiseyi duyar duymaz, hadi canım ordan demiştim. Çünkü, dünyanın en gelişmiş uçağı, buzlanma nedeniyle iki motoru birden arızalanarak düşüyor. Olmaz öyle şey. Çok çabuk verdiler kararı. Tabii hiçbir bulgu yokken böyle düşünmüştüm.” 1

1 Aydınlık muhabiri Sinan Onuş’un Prof. Yüksel’le röportajı, Aydınlık, 19 Ocak 1997.

Buzlanma İmkânsız

Prof. Dr. Yüksel, Prof. Dr. Oğuz Borat ve Doç. Dr. Zahit Mecitoğlu’dan oluşan bilirkişi heyeti, dosyalar önlerine geldiğinde uzun araştırmalar yaptılar. Prof. Yüksel, bu dönemi Aydınlık’a şöyle anlattı:

“Kazanın oluşunun sebeplerini ortaya koymak mümkün mü, değil mi diye düşündük. Buzlanma var mı, yok mu diye baktık. Sonra heyetin raporlarını okuduk. Bazı hesaplar yaptık. Hesapları raporumuza koymadık. Koymamız da gerekmiyordu. Hesaplarımıza göre, farz edelim ki kalkış sırasında meydanda sıcaklık eksi 2 derece. Uçak, kalkışta en çok 6 bin 900 feet çıkabilir. Bu yükseklikte sıcaklık olsa olsa eksi 14 olur. Bu uçağa eksi 14 bir şey yapmaz. Ayrıca bir sürü sinyal sistemleri, otomatik buz önleyici sistemleri var. Kaldı ki, kalkış sırasında sıcaklık eksi 2 değil. O gün saat 10.00’da hava yumuşamış, karlar erimeye başlamış. Bu bulgular var. Pilotun yerle yaptığı konuşmada iki tarafın da ağzından buzlanma kelimesi dahi çıkmıyor.

“Uçak şirketinin elemanlarının hazırladıkları raporlarda buzlanmaya delalet eden hiçbir bulgu yok. Bunu bizim subaylarımız da imzalamışlar. Bunları inceledik, tartıştık. Kesin kararımız bu olayın buzlanmadan dolayı meydana gelmediği yönünde oldu.”2

Prof. Yüksel, kalkıştan hemen sonra, pilotların motordaki gürültü ve sarsıntıyı haber verdiklerini anımsatarak, sarsıntının 1-2 dakika sonra, yerini gürültüye bıraktığını söylüyor. Uçağın Güvercinlik’ten 12.19’da kalktığını, 12.26’da düştüğünü belirten Yüksel, “Buzlanma olsa bile uçak o şartlarda havada en az 29 dakika daha uçabilirdi. Uçak düşmeden önce tur atarken, ‘gürültüden buzlanma olduğunu anladık’ diyorlar. Böyle anlaşılır mı? Buna kargalar bile güler. Tamam, gizlenmesi gerekiyor olabilir. Bunu haklı da bulurum. Ancak biraz ‘yakışıklı’ gerekçe bulunması gerekiyor. Buzlanma ‘yakışıklı’ bir gerekçe değil” diyor.3

2 Aynı kaynak.

3 Aynı kaynak.

Kayıp Parçalar Sabotaj Olasılığını Güçlendiriyor

Kaza sonrasında sol motorda kompresör santrifüj çarkı ve muhafazası, büyük ve küçük çıkış boruları, 16 tribün palası ve pervanesi ile yanma haznesi silindir göbeği, hiç hasar görmeyen motor haznesinde bulunamamıştı. Sağ motorda da düşürücü vites kutusuna bağlı aksesuarlar, düşürücü vites kutusu ve birkaç parça daha düşüş sonrasında bulunamamıştı. Prof. Dr. Ahmet Nuri Yüksel, motordaki anormallik ve sarsıntının nedenini, bu bulunamayan parçalarda aramak gerektiğini söylüyor.

Prof. Yüksel’in saptamaları şunlar:

“Pilotaj hatası yok. İmalat hatası yok. İşletmede bir hata yok. Üç önemli bulgu var. Biri, motorların dişli kutusuna ait bazı parçalarının ortada olmaması. Motoru çeviren mukavim zarf kırılmamış. İki, tribün ya da kompresörde dışarıdaki pervane palalarına benzeyen daha küçük palalar var. Bunlardan 16 tanesi yok. Bunlar motorun çeperinden kırılıp dışarı çıktı desek, öyle bir şey de yok. Üçüncü bir bulgu da, tribünden sonra egzoza açılan kanalda gazı kanalize eden plakalar var. O madeni plakalar üzerinde derin sürtünme izlerine rastladık. Demek ki, çok daha sert parçalar oradan sürtünerek çıkmış. Bu sebeplerden sabotajı göz ardı etmemek lazım.”4

4 Aynı kaynak.

Esrarengiz Şahıs

Prof. Dr. Yüksel, Aydınlık’ın ısrarla üzerinde durduğu, hangarda olaydan bir gün önce görülen esrarengiz kişiye de dikkat çekiyor: “Geceyarısı görülen bir kişi var. Rütbeli, pilot elbiseli, pilot bereli. İşareti biliyor, parolayı biliyor. Ben istihbarat mensubu olsam burada sabotajı ararım.” Prof. Dr. Yüksel’in bir de kendi tezi var:

“Uçağın motoruna yerleştirilecek küçük bir patlayıcı uzaktan kumandayla patlatılabilir. Kırılacak bir pervane palası diğerlerini de hızla parçalayacaktır. Yalnız dikkat edin, infilak değil. Öyle olursa motor patlar. Kimse de bir şey bulamaz. Küçücük bir patlama yeterli. Kim yaptı ben bilemem. Onu da siz bulacaksınız. Zaten olayın üzerine gidiyorsunuz.”5

5 Aynı kaynak.

Bilirkişi Raporu’nu Kamuoyuna Perinçek Açıkladı

Uçağın düşüşüyle ilgili ilk bilimsel incelemenin sonucu da, olayın üzerine gidenlerce açıklanmıştı, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne 4 Kasım’da teslim edilen Bilirkişi Raporu, 20 gün sonra, yargılamanın yürüdüğü Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne varmıştı. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, 25 Kasım 1996 günü Parti Genel Merkezi’nde yaptığı basın toplantısında, İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi öğretim üyelerinin Bilirkişi Raporu’nu açıkladı ve Raporun fotokopisini basına dağıttı. Perinçek’in basın toplantısındaki değerlendirmeler özetle şöyle:

“Bilirkişi Raporu, İşçi Partisi’nin Üç Yıldır Açıkladığı Bilgileri Aynen Doğruluyor

“ Rapor, zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş tarafından yapılan açıklamaları bir bir çürütmektedir. Uzman öğretim üyelerinin hazırladığı rapor, İşçi Partisi ve Aydınlık’ın üç yıldır, 18 Eylül 1993’ten bu yana, olayın kaza değil suikast olduğunu belirten kanıtlarını aynen tekrarlamaktadır.

“ Orgeneral Bitlis’in uçağının düşmesinden sonra, İşçi Partisi konunun takipçisi oldu. Jandarma Genel Komutanı’nın Çekiç Güç’e karşı olduğu için katledildiği konusunda kamuoyunu bilgilendirdik. Olayı uzmanlarla birlikte çalışarak bütün boyutlarıyla aydınlattık. Bugün Bilirkişi Raporu’nda yazılan her şeyi, altını çiziyorum her şeyi, üç yıldan beri bütün teknik ayrıntısıyla saptadık ve açıkladık.

“Doğan Güreş’in Ağır Sorumluluğu

“Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı düştüğünde, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, aceleyle ‘Sabotaj değil kaza’ diye beyanat vermişti. Olay daha araştırılmadan, hemen ertesi gün uçağın ‘ani buzlanma’ sonucu düştüğü açıklaması yapılmış, pilotlar sorumlu tutulmuştu. Bu doğrultuda raporlar hazırlatılmış, Kara Kuvvetleri Askeri Savcılığı ciddi bir soruşturma yapmadan ‘takipsizlik kararı’ vermişti. Takipsizlik kararına ve ‘ani buzlanma ve pilotaj hatası sonucu düştü’ açıklamalarına dayanak olan raporları hazırlayanlar, bilirkişi özelliklerine sahip olmayan emir komuta altındaki subaylardı.

“Bu sahte raporların hazırlanmasından Doğan Güreş sorumludur. Bilindiği gibi o dönemde Çiller ve Doğan Güreş, ABD yarı resmi yayın organlarına yansıyacak ölçülerde sıkı ilişki içindeydiler. Güreş, Çiller için, ‘Tak diye emrediyor, şak diye yapıyorum’ diyordu. Güreş’in bugün de Şeriatçılarla hükümet ortaklığından yana olması, bu suç ortaklığı nedeniyledir.

“CIA Çiller Özel Örgütü’nü Kirli İşlerde Kullanıyor

“Bilindiği gibi, zamanın Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis, Çekiç Güç’ün marifetleri konusunda defalarca rapor hazırlamıştı. Bitlis, bu raporlarında, Irak hükümeti ile Irak Kürt örgütleri arasında bir anlaşma sağlanması ve Çekiç Güç’ün bölgeden uzaklaştırılması gerektiğini saptıyordu. Irak’ta Saddam Hüseyin hükümeti ile Barzani’nin ittifakı sonucu ABD varlığının ağır darbe yemesi, Türkiye’nin de Org. Bitlis’in görüşleri yönünde bir tavır almasıyla gerçekleşti. Ama Bitlis’in dediklerine üç yıl sonra gelindi ve bu arada ABD, Bitlis’i sabotajla katlettirdi.

“Sabotajın ihalesi, Çiller çevresindeki CIA ile ilişkili Özel Harpçi subaylara verildi. İşçi Partisi olarak, Binbaşı Cem Ersever’in bu sabotajda özel bir rol oynadığını saptamış ve kamuoyuna açıklamıştık. Cem Ersever, çok şey bildiği için, Abdullah Çatlı ekibi tarafından Başbakanlık Poligonu’nda işkenceyle sorgulanıp öldürülmüştü.

“Türkiye’ye İşçi Partisi Sahip Çıkıyor

“Jandarma Genel Komutanı bir CIA tertibiyle katlediliyor. Zamanın Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, bu sabotajın üzerini örterek suça ortak oluyor. İşçi Partisi ise, olayı araştırarak, Eşref Bitlis’in katillerinin izini sürüyor.

“Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez olan bir olaydır bu: Kuvvet komutanına suikast, o zamanki Genelkurmay Başkanı tarafından perdelenmiştir. Çünkü Doğan Güreş, ABD dayatmasına teslim olarak, Türkiye’nin kriz bölgelerine müdahale gücü olmasını benimsemişti. Dahası, bu yönde uygulamalara girişmişti. Bu politika, ancak Eşref Bitlis engeli temizlenerek yürütülebilirdi ve öyle yapıldı.

“Eşref Bitlis suikastının üzerine yürümek, yalnız bir komutana karşı işlenen bu suçu ortaya çıkarmanın çok ötesinde, Türkiye için bir güvenlik ve bağımsızlık sorunudur. İşçi Partisi, işte bağımsızlığa sahip çıktığı için bu olayı aydınlatmıştır.

“Doğan Güreş’in Dokunulmazlığı Kaldırılmalı

“Şimdi sanıklara bir yenisi daha eklenmektedir. Çiller, Ağar ve Sedat Bucak’tan sonra, Meclisteki sanıklar arasında, DYP Kilis Milletvekili Doğan Güreş’in de özel bir yeri vardır.

“Güreş’in dokunulmazlığı kaldırılmalı ve suikast aydınlatılmalıdır. Sorumlular cezalandırılmalıdır. Aksi halde Türkiye’nin güvenliği ve savunmasından sorumlu her komutan, tehdit altında görev yapacaktır.”

Hükümet, Orgeneral Bitlis’e Sabotajı Doğruladı

Bilirkişi raporu, Bitlis suikastı konusundaki örtme çabalarını bertaraf etti. Refahyol hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, eski Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis suikastıyla ilgili olarak İşçi Partisi ve Aydınlık’ın üç yıldır söylediklerini doğruladı. Kazan, 20 Ocak 1997 günü yaptığı açıklamada Org. Bitlis’in ölümünün suikast olduğunu söyledi. Kazan, “Eşref Bitlis Paşa’nın bir sabotaj nedeniyle hayatını kaybetmiş olduğu kesinlik kazandı” dedi.

Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi öğretim üyeleri arasından görevlendirdiği bilirkişilerin verdiği raporun bunu açıkça gösterdiğini belirten Kazan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Eşref Bitlis Paşamızın 17 Aralık 1992 tarihinde Kuzey Irak’a giderken maruz kaldığı tecavüz de dikkate alınacak olursa, bu uçak düşmesi olayının kendiliğinden ya da kaza neticesi düşmüş olabileceği ihtimali mümkün olmayacak hale geldi.”6

6 Sabah, 21 0cak 1997.


YETKİLİ GENERALİN AÇIKLAMASI

“Org. Bitlis’in Katilleri Şimdi Çiller’in Örgütünde”

Bitlis suikastını soruştururken, subayların bu konuda oldukça fazla bilgi sahibi olduğuna tanık oluyorduk. Genelkurmay Başkanı Güreş’in üzerini örttüğü bu ölüme, subaylar da büyük öfke duyuyorlardı. Genelkurmay İstihbaratı’nın, suikastın niteliği ve failleri konusunda bütün ayrıntılara sahip olduğunu saptamıştık. Ancak bu durum kamuoyuna açıklanmıyordu. Ordunun Bitlis suikastı konusundaki ilk açık değerlendirmesi, 25 Ağustos 1996 tarihli Aydınlık’la, yayımlandı. Org. Bitlis ile uzun süre çalışmış, Org. Eşref Bitlis hakkında geniş bilgiye sahip, konuyu yakından incelemiş ve halen Ordu’da önemli bir görevde olan General; bir askeri birlikte, üniformalı iki kurmay albayın da hazır bulunduğu bir değerlendirmede, yazılı olarak yöneltilen sorulan yanıtlamıştı.

Generalin açıklamaları tarihi öneme sahiptir. General, bu değerlendirmeleri, bir garnizonda, iki albayın önünde yapıyor. Yani, kişisel görüş değildir açıklanan. Nitekim, Generalin saptamalarının önemli bir bölümü, röportajın yayımlanmasının ardından kısa süre sonra öngörü olmaktan çıkıp, herkesin gördüğü gerçek haline geldi. Generalle görüşmeden bir ay sonra Bitlis planını yeniden uygulamaya sokan Genelkurmay, ABD’ye karşı çok önemli bir başarı kazandı. Türkiye’nin teşvikiyle, Saddam Hüseyin ile Mesut Barzani kuvvetlerinin anlaşması, Çekiç Güç’ün kara birliğinin, pilisini pırtısını toplayarak Kuzey Irak’tan kaçmasına neden oldu. CIA’nın, “Savaşan Bayrak 90” diye adlandırılan planı çerçevesinde oluşturulan 10 bine yakın CIA peşmergesi de, Guam adasına taşındı.

Aydınlık’ın Generalle yaptığı görüşme yayımlandığında, Susurluk olayı meydana gelmemiş, Çiller Özel Örgütü gözler önüne serilmemiş, Tansu Çiller’in CIA ajanı olduğu ortaya çıkarılmamıştı. Özer Çiller’in ve Özel Örgüt’ün uluslararası silah kaçakçılığıysa röportajın yayımlanmasından ancak bir yıl sonra, 1997 sonbaharında kanıtlarıyla gündeme geldi.

Aydınlık dergisinde kapak haberi olarak yayımlanan görüşmede General şunları söylemişti:

“Org. Bitlis, Çekiç Güç’ün Türkiye aleyhindeki ve yasadışı faaliyetleri konusunda rapor hazırlattı mı?”

General: “Evet, Eşref Paşa böyle bir rapor hazırlatıp Genelkurmay’a vermişti.”

“JUSMMAT Komutanı ABD’li Tümgeneral, Mart 1992’de, Org. Bitlis’i Çekiç Güç hakkında bilgi topladığı için Genelkurmay Başkanlığı’na şikâyet etti mi?”

General: “Evet etti. Yalnızca JUSMMAT Komutanı değil, Çekiç Güç’teki subaylar da Eşref Paşa’yı Washington’a iki kez şikâyet ettiler.”

“Eşref Paşa, ABD’li Özel Harpçileri Komutanlıktan Attı”

“Jandarma Genel Komutanlığı’nda Özel Harp uzmanı ABD’li subaylar var mıydı? Org. Bitlis’in bunları Komutanlık’tan attığı doğru mu?”

General: “Doğru. Eşref Paşa yalnızca Jandarma Genel Komutanlığı’ndakileri değil, Kuzey Irak ve Güneydoğu’da faaliyet yürüten yardım kuruluşlarındaki CIA’cı ve Özel Harpçileri de engelledi. Bunların yaptığı her şey denetim altına alındı. Bunların Kuzey Irak’a Silopi’den giriş çıkışlarını engelledi.

“Gıda yardımı adı altında konteynırlarla Barzani ve Talabani’ye verilen silahları ilk yakalatan da Eşref Paşa’dır. O silahlar daha sonra Güneydoğu’daki PKK’lılarda çıktı. İlk dönemde Çekiç Güç’te görevli Ermeniler vardı. Eşref Paşa bunların gönderilmesini istedi.

“Eşref Paşa bu konuda Özal’a rapor verdi. Doğan Güreş’te de raporlar var. Hatta eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e bile rahatsızlığını iletmişti.”

“Org. Bitlis Genelkurmay Başkanlığı’na Adaydı”

“Org. Bitlis yaşasaydı Genelkurmay Başkanlığı’na aday olacak mıydı?”

General: “Eşref Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’na aday olabilirdi. Ancak Muhittin Fisunoğlu Paşa gibi ekarte edilirdi. Eşref Paşa kesin olarak ABD’ye karşıydı. Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ise Amerikan yanlısıydı. Güreş, şimdi de iyice bu çizgide.

“Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Fransa ile flörte başlayınca, Eşref Paşa, Özal’dan medet umdu. Eşref Paşa, Genelkurmayla ve Milli Güvenlik Kurulu’ndaki yetkililerle derin görüş ayrılığına düştü. Güreş’le Eşref Paşa kavga ederdi. Eşref Paşa’nın Özal’a, Güreş’le çatışmaları konusunda yazdığı mektubu Aydınlık yayımlamıştı. Bu olay doğru. Mektup daha geniş.”

“Bitlis’in Kürt Çözümünü ABD Engelledi”

“Org. Bitlis’in Kürt sorununda çözümü, Bağdat’la anlaşmak ve Türkiye’deki Kürt halkını kazanma çizgisi miydi? Bu politikanın başarı kazanmasından Genelkurmay’da kim rahatsız oldu?”

General: “Org. Bitlis’in çözümünde Irak-İran-Suriye ile birlikte davranmak vardı. Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyordu. Ancak Suriye, ABD’nin güdümüne girince bu politika çıkmaza girdi. ABD, Suriye’yi gizli bir ekonomik paketle destekledi. Eşref Paşa, İngiltere, Fransa, Almanya ile görüştü, ardından İran ve Irak’la, daha sonra da Irak’taki Kürtlerle görüştü. Ama Amerika, İngiltere, Fransa veya Almanya’nın değil, kendisinin söz sahibi olmasını istiyordu. Bunun için Org. Bitlis’in Kürt politikasını bulandırdı.

“ABD şimdi Saddam’ı yıkma politikasını değiştirdi. Saddam’la anlaşmaya gidiyorlar. Bölgede İran ve Suriye, Türkiye’den güçlü. ABD bunu anladı. Türkiye’nin Irak’la görüşmesi ABD’den onaylı. Ancak ABD’nin Kürt sorunundaki politikası hâlâ yetersiz. Kimseye güven vermiyor. Kürt kartını ellerinden bırakmak istemiyorlar. Kürt politikalarını bize açıklamıyorlar.”

“Devlet Şimdi Bitlis’in Çözümüne Geliyor”

“Türkiye, Kuzey Irak konusunda ABD’yi ve Çekiç Güç’ü dışlayan bir manevraya mı hazırlanıyor? Irak Kürtlerini Bağdat’la anlaştırma politikası yeniden güç mü kazanıyor?”

General: “Kürt sorununda tek çözüm Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanması. Devlet şimdi bizim dediğimize geliyor. Bunun için Saddam’ın yıkılması değil, ayakta kalması lazım. Kürtlerle Bağdat’ın arasındaki sorun 1970 Özerklik Anlaşması’yla çözülsün. PKK, Kuzey Irak’ta Barzani ve Talabani’den de güçlü hale geldi. PKK’yı da Saddam halletsin. Ancak Saddam halleder. İlk 6 ay sınırda tampon bölge kurulsun. Sınırı Saddam’ın askerleri korusun. Bizimkiler sınır koruma işini Barzani’nin peşmergelerine verdiler. Gecekondu karakollar yapıldı. Bu peşmergeler sonra PKK’lı çıktı. Türkiye Irak’la ilişkilerini ambargoya rağmen sürdürdü. İran ile Irak’ın subaylarını Türkiye bir araya getirdi. İran üzerinden petrol satmalarına imkân sağladık. Kaç kere Saddam’ın subaylarına jest yaptık.”

“Org. Bitlis’in uçağının düşmesi soruşturmasını örtbas eden, dönemin Kara Havacılık Okulu Komutanı Armağan Kuloğlu kime dayanıyor? Kuloğlu bu olaydan sonra terfi alıp Milli Savunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı yapıldı. ABD’lilerle ilişkisi nasıldır?”

General: “Kuloğlu’nu çok yakından tanırım. ABD ile ilişkisi çok eskiye dayanır. Kıbrıs’ta bile ABD’yi destekliyor.”1

1 Yetkili General’in ABD ile yakın bağına dikkat çektiği Tümgeneral Armağan Kuloğlu, üzerinde durulması gereken bir isim. 25 Ağustos 1997 tarihli Aydınlıkta Tümgeneral Kuloğlu hakkında şu biyografik bilgiler yayımlandı:
“1947 yılında Bursa’da doğan Tümg. Kuloğlu, 1965 yılında Kara Harp Okulu’ndan topçu subayı olarak mezun oldu. 1970’de pilot oldu. 1973’e kadar kara birliklerinde pilotluk, 3 yıl Kara Havacılık Okulu’nda helikopter uçuş öğretmenliği yaptı. 1974’te Kıbrıs Savaşı’na katıldı, bronz liyakat madalyası aldı. 1978’de Kara Harp Akademisi’ni bitirip Kurmay Yüzbaşı oldu. Erken terfiyle 1979’da binbaşı yapıldı. 1982-1985 yıllan arasında Washington’da Kara Askeri Ataşeliği yaptı. Bundan sonra hep kilit noktalarda görev aldı. Ordudaki bürokrasinin belirlenmesinde etkin yerlerde bulundu. 1991’de Tuğgeneral oldu. 1992’de Kara Havacılık Okulu Komutanlığı’na atandı. 3 yıl bu görevde kaldıktan sonra 1995’te Tümgeneral yapıldı. Tümg. Armağan Kuloğu, şimdi ABD ile ilişkiler açısından çok önemli bir yer olan Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Ekonomik ve Teknik İşler Yardımcılığı görevinde.”

“O Zamanki Genelkurmay Hem Öldürdü Hem Susuyor”

“Org. Bitlis’in Ölümüyle Çiller’in Özel Örgütü’nün bir bağlantısı var mı?”

General: “Bu soruya doğrudan cevap veremem. Eşref Paşa Amerika’ya çok karşıydı. Avrupa’ya yakındı. Ölümü ABD’nin işi. Bizimkilerin parmağı var. O zamanki Genelkurmay hem öldürdü, hem susuyor. Genelkurmay emretmeseydi soruşturma kapatılmazdı.”

“Özel Örgüt Şimdi Silah Kaçakçılığı Yapıyor”

“1994 Aralık’ında Bolu’da bir Amerikalı Özel Harpçi Yarbay ve oğlu kayboldu denilerek bir gizli operasyon yapıldı. Tansu Çiller, iki Özel Harpçi yüzbaşıya, ‘yarbay ve oğlunu bulmada görev yaptığı’ gerekçesiyle Başbakanlık Konutu’nda şilt verdi. Burada yapılan operasyon neydi? Çiller Özel Örgütü’nün üyesi olduğunu saptadığımız Yüzbaşı Hüseyin Pepekal ve Yüzbaşı Suat Begeç’e neden şilt verdi?”

General: “Biz Bolu’da kaybolan Yarbay’ın ve Çiller’in dolabını, şiltini, plaketini, hepsini biliriz. Çiller’in Özel Örgütü diye Aydınlık’ın yayımladığı şema doğru, kurduğu denklem mükemmel. Eskiden Özal böyle bir şey yapmıştı. Çeşitli kurumlardan kendine bağlı adamlar devşirdi. Çiller de aynı şeyi yaptı.

“Çiller’in örgütü denen şey ne? Rantiye, rüşvet, yalan, dolan…
“Örgüt; Özer’in Pakistan’da Benazir Butto’nun kocasıyla işleri; Lübnan Başbakanı Hariri’yle işleri; Yalım Erez’in Van üzerinden eroini. Örgütün işleri bu.
“Bu örgütün adamları da Özer ve ekibi.
“Şimdi silah tüccarlığı yapıyorlar. El altından İsrail’den silah alımı başladı. Bunu kim ayarlıyor: Örgüt ve Özer.
“Eşref Paşa’nın ölümünde rol oynayan Özel Harpçi subaylar şimdi Çillerle beraber. Jandarma Genel Komutanlığı’ndaki Özel Harpçi subaylar da Çiller’in adamları.”

5.Cİ  BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder