2 Nisan 2015 Perşembe

KÜRTLER VADİSİ,




KÜRTLER  VADİSİ,




Senaryo Değil Gerçek Kürtler Vadisi
Kurtlar Vadisi-Irak filminin yarattığı tartışma, filmin gösterime girmesinden beri hızını kaybetmeden devam ediyor. Kurtlar Vadisi-Irak, Kuzey Irak'a giren Türk ekibinin, Amerikan askerlerini öldürerek, başarılı bir operasyon gerçekleştirip, Süleymaniye'de yaşanan Türk askerlerinin başına ABD'liler ve peşmergeler tarafından çuval geçirilmesi olayının intikamının alınmasının öyküsünü anlatıyor. Biz TÜRKSOLU olarak ilk defa ABD dışında bir ülkenin bu yöntemi kullanarak etki yaratmasını olumlu karşıladık. Ne de olsa bugüne kadar gösterime giren tüm filmlerde Amerikan Rambolarının başarılarını görmüştük ve ilk defa bir film boyunca Amerikalılar ölüyordu ve sonunda da ezilen ülkenin kahramanları başarı kazanıyordu. Ancak Kurtlar Vadisi'ni eleştirmek için seçilen zemin de ilginçti. Eleştiri yapanlara göre film çok fazla şiddet içeriyordu, mafya bağlantılarını vurguluyordu, ırkçıydı… Bu ve bunun gibi suçlamalar uzatılıp gitti birkaç hafta boyunca. Ancak filme en çok düşmanlık yapan kesimin Kürt ırkçıları, PKK çevreleri olması daha da ilginçti. Şiddeti, mafyayı, ırkçılığı eleştiren bir Kürt hareketi, bize en hafifinden komik ve iki yüzlü görünüyor.













Kurtlar Vadisi-Irak, ABD'nin hezimetini sergilemesiyle ve Amerikan askerlerinin sürüler halinde ölmesiyle, aslında sadece Türklerin değil tüm ezilenlerin gönlünden geçenleri ortaya koymuş olsa da yine de şimdilik bir senaryodan ibaret. Oysa bugün o çok "demokratik Kürt hareketi"nin tablosuna baktığımız zaman senaryo değil tamamen gerçek olan ve Irak'ta da değil Türkiye zemininde her gün yaşanan bir gerçeklik görüyoruz. Tüm kirli bağlantılarıyla, Kürt mafyasıyla, meclisteki siyasileriyle, terör örgütüyle, Aposuyla, avukatlarıyla, iç hesaplaşmalarıyla, emperyalist destekçileriyle, tecavüzleriyle, eroin kaçakçılarıyla gerçek mafya, gerçek şiddet, gerçek terör: Kürtler Vadisi-Türkiye karşınızda.

Kürt hareketi bugün hiçbir mafyanın ya da örgütün sahip olmadığı kadar çok silahlı adama sahiptir. Kuzey Irak’taki Kandil Dağı’nda örgütün binlerce silahlı teröristi Türkiye’ye ve diğer bölge ülkelerine karşı ABD’nin öncü operasyon gücü olarak hazır beklemektedir. Bu teröristlerin önemli bir kesimi daha önceden de hem Türkiye içinde hem de diğer ülkelerde terör eylemlerine katılmış profesyonel katillerdir.

Bugün Kürt hareketinin varlığının tek destekçisi ABD ve İsrail cephesidir. Bu durum sadece Irak Kürtleri için değil, Kürtçülüğün Türkiye içindeki ayağı olan PKK için de geçerlidir. PKK ABD'nin bölgeye yerleşmesinden beri, onun Ortadoğu'daki operasyon gücü olmuştur. PKK elebaşlarının, ABD yetkilileriyle yaptıkları görüşmelerin, anlaşmaların fotoğrafları büyük sermaye basını tarafından bile görmezden gelinememişti. Gelinen noktada PKK'nın ABD’nin tehdit ettiği İran ve Suriye'de de örgütler kurarak buralarda operasyonlara girişmesi bu durumu daha da netleştirmiş bulunuyor. Varlıklarını emperyalizme bağlayanların çöküşününse en az efendilerininki kadar ağır olacağı kesindir.
Türk yargısına karşı Kürtler Vadisi’nin kendi hukuksal mücadele sistemi kurulmuştur ve tıkır tıkır işlemektedir. Apo’nun İmral’dan PKK’yı yönlendirmesi bu avukatlar aracılığıyla gerçekleşir. Haklarında örgüte kuryeliği yapmak dolayısıyla soruşturmalar açılmıştır.
Güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölen Uğur Kaymaz’la ilgili davada, karşı tarafın avukatları, Uğur Kaymaz’ın babasının da hüküm giymiş bir terörist olduğunu söyleyince hemen açıklama yaparlar: “PKK’ya terörist demek hakarettir. PKK siyasal mücadele vermektedir. Biz de PKK sempatizanıyız”. Bu söylediklerini de mahkeme zabıtlarına geçirerek hiçbir şeyi umursamadıklarını belli ederek meydan okurlar.














































Kendisine siyasetin, yeraltı faaliyetlerinin içinde yer bulan Kürtler Vadisi bir kolunu da “aydınlar”arasında oluşturmuştur. Bir aydının çıkıp herhangi bir konuda Türk milletinin çıkarların ve haklarını savunması hemen faşistlik ve resmi tezlerin savunuculuğuyla suçlanırken, Kürt bölücülüğü Türkiyeli “aydınlar” arasından da birçok ismi devşirerek kendi uydurma tezlerini savundurtmaktadır. “Aydınlar” güruhu bir ihanet şebekesi olarak Kürtler Vadisinin hizmetindedir.



Türkiye gündemi Abdullah Baybaşin ekibinin, Londra'da baskına uğramasıyla yeniden eroin ticareti-PKK bağlantısının gündeme gelişini görmüş oldu. Gerçekten de PKK'nın en önemli gelir kaynaklarının başında eroin ticareti yapan Kürt mafyasıyla ilişkileri gelir. Sanırız ki dünya çapındaki yer altı faaliyetleri arasında uyuşturucu kaçakçılığı kadar pis ve organize bir iş daha yoktur, bu da Türkiye'de Kürtler Vadisi ekibinin elindedir. PKK uzun yıllar boyunca Hüseyin ve Abdullah Baybaşin aracılığıyla eroin ticaretinden finansman sağladı ve yurtdışındaki Kütleri haraca bağladı.








Kürtler Vadisi şebekesi o kadar sistemli bir şekilde kurulmuştur ki, en büyük illegal faaliyetten en küçüğüne kadar her şey son derece organize bir şekilde kontrol edilmektedir. Böylece küçük gibi görünen bazı suçlar da kapkaç terörüne benzer şekilde büyük kentlerde bile Türk insanına kan kusturacak kadar vahim duruma gelmektedir. PKK, sırf bu için Kürt çocuklarını İstanbul'a getirmekte ve Kürt mafyasıyla beraber buradan da bir maddi kaynak sağlamaktadır. Basit gibi görünse de son derece organize bir faaliyetle karşı karşıya olduğumuzu bilmeliyiz.




























Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca gördüğü en açık provokasyonlardan birini bu yaz Şemdinli'de yaşadı. PKK'nın en eski üyelerinden olan Seferi Yılmaz'a ait kitabevi görünümlü PKK merkezinin, yine bir PKK provokasyonuyla bombalanmasının ardından Şemdinli'de PKK tüm gücünü sokağa dökerek büyük bir isyan provasında bulundu. Seferi Yılmaz'ın, PKK elebaşılarından Murat Karayılan'la yaptığı görüşmelerin bile ortaya çıkmasına rağmen olay Türk Ordusu'na karşı bir yıpratma operasyonuna dönüştürüldü ve PKK inisiyatifini artırdı. Kürtler Vadisi ekibinin belki de bugüne kadar gerçekleştirdiği en profesyonel ve başarılı operasyon Şemdinli provokasyon tezgahı oldu. Apo'nun 15 Şubat'ta yakalanışının yıldönümü bahane edilerek bu sefer de İstanbul'un göbeğinde Gazi mahallesinde ve Bağcılar'da aynı provokasyon tekrarlandı.


PKK, Apo'nun İmralı'daki rahatı için yandaşlarını açlık grevlerine, ölüm oruçlarına yatırmakta, teröristleri Apo uğruna kendini yakmaya teşvik etmektedir. Güneydoğu'da büyük şehirlerde örgütlediği isyan provalarında özellikle çocukların eline molotof kokteyllerini tutuşturmakta ve kullanmaktadır. Kurtlar Vadisi’ni şiddet içerdiği için eleştiren Kürt ırkçıları sıra kendilerine gelince şiddetin her çeşidini uygulamaktan çekinmemektedirler.
Klasik bir yeraltı faaliyetinin olmazsa olmaz bir parçası da işlenen cinayetlerin ardı arkasının kesilmemesi ve iç hesaplaşmalar sonucunda şebekenin kendi evlatlarını yemesidir. Kürtler Vadisi’nde bu da eksik değildir. Özellikle son dönemde Hikmet Fidan ve Kani Yılmaz gibi Apo’ya muhalefet ederek, ayrılan kişilerin PKK tarafından temizlenmesi iç hesaplaşmalar gerçeğini gündeme getirmiştir. Ancak geçmişe bakıldığında Apo'nun eski karısı Kesire dahil olmak üzere pek çok eski PKK’lının da bu kuraldan nasibini aldığını görmekteyiz. Bu kuralın herkese uygulanması da her halde Kürt hareketinin demokratlığına örnek olarak gösterilecektir!

















Kürtler Vadisi o kadar nitelikli bir organizasyon kurdu ki, televizyonları ve sanat dünyasını işgal etmeye çalıştığı gibi spor camiasında da Kürt terörü estirerek tabloyu tamamlamaktadır. Geçtiğimiz hafta Diyarbakırspor'un Konyasporlu futbolculara, taraftarlara ve güvenlik güçlerine saldırması basit bir maç kavgası olarak algılanamaz. Burada burası bizim bölgemiz istersek siz yaşatmayız mesajı verilmektedir. Nitekim Konyasporlu futbolculara da kurtulduklarına sevinir durumdadırlar. Aynı zamanda bu ilk olay değildir. Daha önce de Şırnak-Erzincan maçında Şırnaksporluların İstiklal Marşı'na karşı PKK'nın "Ey rakip" marşını söylemesi üzerine çatışma yaşanmıştı. Görüldüğü gibi Kürtler Vadisi hiçbir alanı boş bırakmadan örgütlenen terör ve mafya hareketidir.




























Bir diğer cepheden Kürt ırkçılığı kendisini savunacak başka dostlar da buldu. Bunlardan biri de ülkücü Aslan Bulut'tur. PKK, Aslan Bulut'la temas kurması için Sarp Kuray'ı görevlendirdi. Kuray da ona saldırı emirlerini Apo'nun vermediğini ABD'nin çatışma isteyen PKK imajı yarattığını iletmiştir. Aslan Bulut da Apo'yla dolaylı olarak röportaj yapmanın zevkiyle barış isteyen Apo imajının propagandasını yapmıştır. Kürtler Vadisinin kontrgerilla ekibinin ülkücülerle bağlantısı da böylece aslan Bulut üzerinden kurulmuştur.
Kürtler Vadisinin bir kolu da TBMM'nin içine sızmıştır. Doğru PKK'nın partileri ülke barajını aşarak meclise giremiyorlar. Ama bu Kürt hareketini engelleyecek bir durum yaratmamaktadır. DP döneminden beri sağ partiler başta olmak üzere, Batı tip demokrasi düzeninin tüm partileri kapılarını Kürt toprak ağalarına, aşiret reislerine açmış durumdalar. Bugünse AKP'nin ana gövdesini oluşturan bu Kürt-İslamcı kanat bu işlevi fazlasıyla yerine getirmekte. Bunlar hem şeriatçı, etnik ırkçı bir ideolojinin temsilcileridir, hem de Kürt mafyasının siyaset ve parlamento içindeki kolunu oluşturmaktadırlar. Seçim bölgelerine gittikleri zaman Kürtçe pankartlarla karşılanırlar. Kürt mafyasının, ya da PKK'nın başı sıkışırsa Ankara'da sesini duyurabilecek dostları, akrabaları vardır. Sıradan Türk vatandaş ise Meclis'in kapısından içeri bile girememektedir.









Tabi istilanın bir de kültürel boyutu var. Bugün tüm televizyon kanalları Kürt işgali altındadır. İstisnasız tüm kanallar birkaç Kürt dizisi yayınlamaktadır. Bu dizilerle Kürt şivesiyle bozuk Türkçe konuşma ve Kürt aşiret yapısı Türk halkına benimsetilmeye çalışılmaktadır. Artık iş o kadar normalleşmiştir ki Yıldız Tilbe gibileri çıkarak "Evet Kürdüm, aslını inkar edenler haramzadedir" açıklamaları yapabilmektedirler.








Bugün Türkiye'de bir çok siyasi partinin televizyon kanalı yoktur. PKK ise Danimarka üzerinden yayın yapan, bizzat örgütün propaganda kanalı olan Roj Tv aracılığıyla sadece Türkiye'ye değil tüm Ortadoğu'daki Kürtlere ulaşabileceği bir araca sahiptir. Buradan zaman zaman örgütsel yönlendirmeler, ayaklanma çağrıları yapılmakta ancak bunun da ötesinde Kürtler için ortak bir dil ve kimlik yaratılmasının zemini hazırlanmaya çalışılmaktadır.
Apo, İmralı'daki yaşamına başladığından beri bir aşk filozofu olarak da kendini lanse etmekte. Bir diğer taraftan da Gündem gazetesi üzerinden düzenli olarak Kürt hareketinin Kürt kadınların özgürleştirmesi üzerinden vurgulu bir propaganda yapılıyor. Ancak bu propagandanın neyin üstünü örtmek için yapıldığı geçtiğimiz günlerde eski bir PKK'lı kadının yazdığı kitapta, PKK'nın örgüte aldığı Kürt kadınlara nasıl davrandığını ve yaşanılan tecavüz olaylarını ortaya çıkardı. Aşiret beyinin ve toprak ağasının rolünü ele alan PKK elebaşlarının özgürleşmeden anladıklarının, olsa olsa ABD'nin Ebu Gureyb özgürleştirmesine benzediği anlaşıldı













.



PKK, geçen yerel seçimlerde başta Diyarbakır Büyükşehir belediyesi olmak üzere Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da çok sayıda belediye yönetimini ele geçirdi. Bu belediye başkanlarının en önde gelen ismi Osman Baydemir oldu. Hem Avrupa'ya giderek verdiği Türkiye aleyhtarı raporla, hem de ABD gezisiyle Batının kanatları altından ayrılmadı. Bugün PKK, ABD ve AB'nin himayesinde Diyarbakır merkezli bir özerk belediyeler bölgesi yaratmak aşamasına kadar ulaşmış durumda. Osman Baydemir şahsında şekillenen bu kesim Kürtler Vadisi'nin belediyelere, yerel yönetimlere yerleşmiş olan koludur.

 














Kürtler Vadisinde Türklüğü korumak
Bu noktada diyebiliriz ki Türk'e düşen tek görev bu organize, emperyalist destekli saldırıya karşı Türklüğünü korumaktır. Emperyalistler uygulayamadıkları ama asla vazgeçmedikleri Sevr'i bu sefer Kürtler Vadisi aktörlerine uygulatmak istemektedirler. Birinci kurtuluşumuzu Türklükle sağlamıştık, ikincisinde de tek ihtiyacımız damarlarımızdaki asil Türk kanına sahip çıkmak, ona dayanmak olacak.

http://www.turksolu.com.tr/102/kapak102.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder